sumeyye
Mon 17 January 2011, 01:46 pm GMT +0200
6. Semavî Olaylar Fitnesi:
Bunlar büyük tufanlar gibi toptan helak olma korkusu veren veba, zelzele, yeryüzünü saran yangın vb. gibi olaylardır. [319]
Rasûlullah (S.A.) Fitnelerden Haber Vermiştir:
Rasûlullah (s.a.) fitnelerin çoğunu bildirmiştir. Bu meyanda o şöyle buyurmuştur;
"Sizden öncekilerin yollarına karış karış, arşın arşın mutlaka tabi olacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girseler, siz de arkalarından gideceksiniz.[320]
"İlk sâlihler sırayla gider ve zamanla arpa ya da hurmanın tortusu gibi geriye kötüler kalır; Allah onlara bir değer vermez." [321]
Rasûlullah (s.a.), peygamberlik döneminden uzaklaşıldıkça, ashabından havarileri bir bir ölüp yok oldukça, iş ehil olmayanların eline düştükçe, nefsânî ve şeytanî dürtülerin hâkim gelip, dini merasime dökme eğiliminin başlayacağını ve bunun herkesi kaplayacak bir fitne olacağını görmüş ve haber vermiştir.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Bu iş, peygamberlik ve rahmet olarak başlamıştır. Sonra hilâfet ve rahmet olur, sonra ısırgan mülk ve saltanata dönüşür, sonra yeryüzünde zorbalık, taşkınlık ve fesat halini alır; ipeği, zinayı, içkiyi helâl kılarlar. Bu şekil üzere mıhlanırlar ve üstün kılınırlar; ta ki Allah'a kavuşuncaya kadar. [322]
Peygamberlik dönemi, Rasûlullah'ın (s.a.) vefatı ile bitmiştir. Kılıç karışmayan hilâfet dönemi Hz. Osman'ın (r.a.) öldürülmesine kadar devam etmiştir. Hilâfet döneminin sonu, Hz. Ali'nin (r.a.) şehit edilmesi ve Hz. Hasan'ın (r.a.) halifelikten devre dışı bırakılması olmuştur. Isırgan mülk ve saltanat dönemi, sahabenin Umeyye oğulları ile mücadele etmesi ve onların büyük zulümlere girişmesidir. Bu, Muâviye'nin işleri düzene koymasına kadar devam etmiştir. Zorbalık, taşkınlık dönemi ise Abbasîler devridir; çünkü onlar hilâfeti Kisrâ ve Bizans töreleri üzere yeniden tesis etmişlerdir.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Fitneler kalplere tıpkı hasır çubukları gibi dal dal arz olunur. Artık onlar hangi kalbe işlerse o kalpte siyah bir leke hasıl olur. Hangi kalp onları kabul etmezse o kalpte de beyaz bir leke meydana gelir. Böylece iki kalbe yerleşirler. Bu kalplerden biri cilalı taş gibi bembeyazdır; ve göklerle yer durdukça ona hiçbir fitne zarar vermez. Ötekine gelince, o alaca siyahtır; tepesi aşağı duran desti gibidir. Ne bir maruf tanır; ne de bir münkeri inkâr eder. Yalnız içine işleyen hevâ ve hevesini bilir.[323]
Nefsânî ve şeytanî vesveseler (hevâcis), kalplerde yer bulur, fasit ameller onları içinde barındırır. Bu durumda hakka teşvik eden, o kötü düşüncelere tepki gösteren kişi, ancak kalbinde sözü edilen fitnelere karşı koyacak bir güç bulunduranlar olacaktır. Fitneler, böylesine hazırlıklı olmayan herkesi saracak ve yakasını bırakmayacaktır.
Şu hadis bu manayı şöyle açıklamaktadır:
Rasûlullah (s.a.) emanetin insanların kalplerinin derinliğine indiğini, sonra Kur'ân inerek ondan ve sünnetten bir şeyler öğrendiklerini anlattı. Sonra da bu emanetin kaldırılmasından bahsetti ve şöyle buyurdu:
"insan uykusunu uyur. Bu esnada emanet kalbinden alınıve-rir de ufacık bir siyah leke halinde eseri kalır. Sonra uykuya dalar. Bu sefer kalbinden emanetin kalan kısmı da alınır. Bunun eseri de kabarcık gibi kalır. Hani ayağının üzerine kor yuvarlandığında nasıl kabarcık hasıl olur ve içinde bir şey olmadığı halde onu kabarmış görürsün! Onun gibi bir şey. [324]
Allah Teâlâ, İslâm dininin ortaya çıkmasını irâde buyurduğunda bunun için bir kavim seçmiş ve onları itaat ve inkıyâd için hazır hale getirmişti. Bunun sonucunda onların bütün düşünceleri, davranışlarının Allah'ın hükmüne uygun olması hakkında idi. Sonra kitap ve sünnette yer alan detaylı hükümler, onlarda mevcut bulunan bu küllî inkıyâd halinin tafsîli oldu.
Zamanla insanların kalplerinde bu hükümlerden gaflet ve onlara karşı ilgisizlik meydana gelir ve giderek azar azar onlar kalpten çıkar. Bunun sonucunda insan çok zarif ve çok akıllı olarak görülebilir; fakat buna rağmen kalbinde ne Allah'ın dinine nisbetle, ne de insanlarla yaptığı muamelelere nisbetle emanetten en ufak bir şey bulunmaz.
Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah!" dedim, "Bu hayırdan sonra, öncesinde olduğu gibi şer bulunur mu?" "Evet!" buyurdu. Ben, "Korunma nedir?" dedim. "Kılıç!" buyurdu. "Kılıçtan sonra da bir şey var mı?" dedim. Şöyle buyurdu: "Evet, halka rağmen emirlik, hıyanet üzere mütâreke (sulh) olur." Sonra ne var?" dedim. "Sonra dalâlet tellalları çıkar. Eğer yeryüzünde sırtına haksız yere had vuran, malını elinden alan da olsa bir halife var.-sa sen ona itaat et. Aksi takdirde ağzına bir ağaç dalı alıp onu ısırarak öl![325]
Kurtuluşun kılıçta olduğu fitne, Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde meydana gelen Arap kabilelerinin irtidât etmesi olayıdır. Halka rağmen emirlik, Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) zamanlarındaki anlaşmazlıklardır. Hiyânet üzere sulh, Muâviye ile Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan (r.a.) arasında gerçekleşen sulhtur. Dalâlet tellalları, Şam'da Yezîd, Irak'ta Muhtar ve avaneleridir. Abdulme-lik elinde iş düzene girinceye kadar da bu vaziyet devam etmiştir.
Rasûlullah (s.a.) "ahlâs= çullar" fitnesinden de söz etmiştir. Bunun ne olduğunu sorduklarında da şöyle buyurmuştur:
"O, her tarafı sararı kaçış ve yağma fitnesidir. Sonra içe işleyen ve onu alt üst eden fitne (fitnetu's-serrâ) gelir. Onun çıkışı, ehl-i beytimden bir adamın ayakları altıdır; o kendisinin benden olduğu kuruntusundadır; halbuki benden değildir. Benim dostlarım ancak müttakî kimseler olabilir. Sonra insanlar ne istikâmet ne de intizâm sahibi olan bir adam üzerinde anlaşırlar. Sonra 'Düheymâ fitnesi' çıkar; bu, ümmetten bir tokat atmadık hiçbir kimse bırakmaz. Artık bitti dendiği anda devam eder. [326]
Allah'u alem ama Ahlâs fitnesinden maksat Şam halkının Abdullah b. ez-Zübeyr[327] ile Medine'den kaçışından sonra savaşması olabilir. Fitnetu's-serrâ, ya Muhtar es-Sekafî'nın ehl-i beyt'in dâiliğini yaparak galebe çalması ve öldürme ve yağmalamada aşırılığa kaçmasıdır. Bu durumda Rasûlullah'ın (s.a.), "O kendisinin benden olduğu kuruntusundadır" sözünün manası, "ehl-i beyt taraftan ve yardımcılarındandır" demek olur. Üzerinde anlaşılan kimse de Mervân[328] ve oğulları olur. Veyahut maksat ehl-i beytin hilâfeti için çalıştığı kuruntusunda olan Ebû Müslim el-Horasânî'nin[329] Abbasîler adına başlattığı ayaklanmadır. Bu takdirde üzerinde anlaşılan adam da Seffâh[330] olur. Düheymâ fitnesi ise Cengiz'in (Moğolların) İslâm âlemine saldırması ve bütün ülkeyi yağmalamasıdır. [331]
Kıyamet Alâmetleri:
Rasûlullah (s.a.), kıyamet alâmetlerini açıklamıştır. Bunlar genelde sözü edilen fitne türlerinden ibarettir. Bunlar pek çok ve yaygındır. "Telef, vebadandır," derler. Noksanlık, helakin bulunduğu yerden gelir. Bunun izahı uzar.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki, kıyamet alâmetlerinden bazıları ilmin kaldırılması, cehlin zuhur etmesi, zinanın alıp yürümesi, şarabın içilmesi ve erkeklerin giderek kadınların kalmasıdır. Hatta elli kadına bakacak bir kayyım olacaktır. [332]
Şeriat lisanında "haşr" kelimesinin iki anlamı vardır:
i. İnsanların Şam'a toplanması. Bu, kıyametten önce, yeryüzünde insanlar azaldığında meydana gelecektir. Kimileri birbirine yaklaşmak suretiyle, kimilerini de çıkacak bir ateşin sevketmesiy-le herkes orada toplanacaktır.
ii. Ölümden sonra diriltilme anlamında olan haşr. Daha önce âhiret âlemine ait esrardan söz etmiştik.
Allah'u a'lem! [333]
Dört Büyük Fitne:
Rasûlullah'm (s.a.) haber verdiği fitneler dört tanedir:[334]
1. Halka rağmen emirlik fitnesi: Hz. Osman'ın (r.a.) Öldürülmesiyle sahabe -Muâviye'nin düzeni sağlamasına kadar- kendisini bu gibi fitnelerin içinde bulmuştur. Hadiste geçen "Evet, halka rağmen emirlik, hıyanet üzere mütâreke (sulh) olur."ifadesi buna işaret, olmaktadır. Buna tepki gösterilmesi onun kendisinden Önceki halifeler gibi değil de saltanat sahibi hükümdarlar gibi davranır olmasındandır.
2.Ahlâs fitnesi, cehennem kapılarına davette bulunan dâîler fitnesi.Muâviye'nin ölümünden sonra Abudulmelik'in[335] hilâfeti istikrar kazanıncaya kadar bu fitne de aynen yaşanmıştır. İnsanlar, baş olma sevdasıyla ayaklanıp, isyanlar çıkarmışlardır.
3. İçe işleyen, zorbalık, taşkınlık içeren fitne: Bu da Abbâsîlerin Emevîlere karşı başkaldırmaları ve hilâfetin Abbasîler eline geçmesi sırasında yaşanmış ve hilâfet istikrar kazanıncaya kadar devam etmiştir. Bunlar hilâfeti, Acem töreleri üzerine tesis etmişlerdir. Devleti zorbalık ve cebrîlikle kurmuşlardır.
4. Herkese şamar indirecek ve bitti denildiği bir anda devam edecek olan ve sonunda insanları iki gruba ayıracak olan fitne: Bu da, Moğolların istilası ve Abbâsîlerin hilâfetine son vermeleriyle gerçekleşmiştir.
Fitneler hakkında gelen hadislerden çoğu daha önce geçmiş bulunmaktadır. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"islâm değirmeni, otuz beş ya da otuz altı, ya da otuz yedi yıl döner. Eğer helak edilirlerse, bu (kendilerinden önce) helak olanların yoludur. Şayet dinleri ayakta durursa, onlar için yetmiş yıl durur." Ben (râvî), "Kalandan itibaren mi? Geçenden itibaren mi?" diye sordum. [336] "Geçenden itibaren." buyurdu. [337]
"İslâm değirmeninin dönmesi", İslâm'ın bu ümmet içerisinde hadleri ikâme edilerek, Allah yolunda cihâd faaliyeti sürdürülerek yaşanması demektir. Bu, cihâdın başlangıç anından ve hicretin ilk yıllarından Hz. Osman'ın (r.a.) ölümüne kadar olan zaman için doğrudur. Tereddüt otuz beş mi ya da diğerleri mi olduğundadır. Çünkü Allah Teâlâ, bunu ona icmâlî olarak bildirmiştir.
"Eğer helak edilirlerse" ifadesi, işin zorluğunu beyan içindir. Ayrıca şunu da bildirmektedir: İş o hale gelecektir ki, şayet bir kişi durumu inceleyecek olsa, ümmet helak, işleri bâtıl mı olmuş diye şüpheye düşecektir.
Yetmiş yıl, peygamberliğin ilk başlangıcı anından başlamaktadır, sonu da Muâviye'nin (r.a.) ölümü ile dolmaktadır. Ondan sonra ise dalâlet tellalları fitnesi çıkmıştır.
Yetmiş yıl ifadesi, işin korkunçluğunu göstermekte ve (...) bu süreden sonra işin düzelmeyeceğini ifade etmektedir.
Allah'u a'lem!
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Çekik gözlü bir kavim yani Türkler sizinle savaşacaklardır. Onları üç kez sürersiniz.[338]
Hadisin manası şöyle: Araplar onlarla mücadele ederler ve onları yenerler. Bu, onların Araplara karşı kin ve nefretle dolmalarına sebep olur ve iş, Arapları memleketlerinden atmaları, arkasından da bununla yetinmeyip Arap ülkelerine girmelerine kadar varır. "Hatta Arap yarımadasında onlara katılırsınız." ifadesinden murad budur. İlk karşılaşmada, Araplardan onlarla savaşmaktan kaçanların kurtulması, Abbasilerden Bağdad'da olan kısmının helak olması, Mısır'a kaçanların ise kurtulması şeklinde gerçekleşmiştir. İkinci karşılaşma da bazılarının helak olup bazılarının kurtulması, Timur'un Şam bölgesine girmesi ve Abbâsîlerin işini baltalamasıyla gerçekleşmiştir. "Üçüncüsünde ise kökleri kazılır." ifadesi ise, Osmanlıların her şeye hâkim olmalarıyla gerçekleşmiştir.
Allah'u a'lem! [339]
[319] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/667-668.
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/668.
[320] Müslim, İlim, 6.
[321] Buhârî, Rikâk, 9.
[322] Kenzu'I-ummâl, 6/15111-2.
[323] Müslim, imân, 231.
[324] Müslim, îmân, 230.
[325] Ebû Dâvûd, Fiten, 1; Dârimî, Fiten, 1; Ahmed, 5/403.
[326] Ebû Dâvûd, Fiten, 1; Ahmed, 2/133.
[327] Abdullah b. ez-Ziibeyr: Annesi Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ'dır. Muhacirlerin Medine'de doğan ilk çocuklarıdır. Yezîd b. Muâviye'nin ölümünden sonra halifeliğini ilân etmiş ve kendisine Hicaz, Yemen, Irak, Horasan halkı bey'at etmiş.H. 72 senesinde Haccâc tarafından şehit ediimiştir.
[328] Mervân b. el-Hakem: Ümeyye oğullan saltanatını Süfyân oğullarının elinden almak suretiyle yenilemeştir. Bunlar arasında Abdulmelik b.
Mervân gibi çok büyük hükümdarlar vardı.
[329] Abbâsüerin ilk komutanıdır. Saltanatı Emevîlerden alarak Abbâsîlere vermiştir. Saltanatı kendi elinden de alabileceğinden korkan Ebul-Abbâs tarafından öldürülmüştür.
[330] Ebu'l-Abbâs es-Seffâh: Çok kan döktüğü için kendisine bu ad takılmıştır. Emevılerın işini bitirmiş ve Abbasî devletinin kurucusu olmuştur. Çocuğu olmadığı için saltanatı Ebû Ca'fer el-Mansûr'a bırakmıştır.
[331] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/668-671.
[332] Müslim, İlim, 9.
[333] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/671.
[334] Buradan, Menâkıb bahsine kadar olan yer, sadece bir nüshada mevcut bulunmuş ve bir tür tekrar gibi olmasına rağmen içerdiği bazı faydalar sebebiyle kitaba alınmıştır. Nüshadaki çıkmayan bazı yerler de kitabın ilk baskısını yapan zat tarafından doldurulmuş ve yerleri çizgiyle işaretlenmiştir.
[335] Abdulmelik b. Mervân: Emevî halifesidir. Babasından sonra hilafete geçmiştir ve Emevî halifelerinin en büyüklerinden biridir. Divanların arapçalaştırılması, altın ve gümüş İslâm paraları bastırması, Kudüs'te Mescid-i Sahra'nın yaptırması gibi önemli hizmetleri olmuştur.
[336] Yani bu yetmiş yıllık süreye, geçen otuz beş yıllık zaman dahil mi, yoksa değil mi?
[337] Ebû Dâvûd, Fiten, 1.
[338] Hadisin devamı şöyle: "Hatta Arap yarımadasında onlara katılırsınız. İlk karşılaşmada onlardan kaçan kurtulur, ikincisinde bazıları helak olur, bazıları kurtulur. Üçüncüsünde ise kökleri kazılır." Ebû Dâvûd, Melâhim, 9 (4305).
[339] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/672-673.