- Şehr-i Ramazan'a uzaktan bakmak

Adsense kodları


Şehr-i Ramazan'a uzaktan bakmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Thu 9 August 2012, 09:56 pm GMT +0200
Gökhan Özcan

Şehr-i Ramazan'a uzaktan bakmak

Ramazan ayının dönüp kendimize bir bakmamız için ne değerli fırsatlar barındırdığını hep konuşuyoruz ama çoğu zaman layıkıyla idrak edemiyoruz. Bu kıymetli zamanların, oruç şikayetlenmeleri, iftar pervasızlıkları ve sonrasında teravihle karışık hazım zorlukları arasında gelip geçmesine de pek sesimizi çıkarmıyoruz. Belli ki işin yine kabuğunda kalıyor, içine giremiyor, manasına eremiyoruz. Oysa böyle oruç zamanlarını hep tefekkür ve muhasebe ile birlikte anardı eskiler. Arınmak, tekamül etmek, hayırda yol almak, kullukta mesafeler katetmek için bir idrak basamağı gibi görürlerdi Ramazan'ı. Bugün böyle idrak sahipleri epeyce azaldı. Daha ziyade işin şekliyle ilgiliyiz biz.

Ramazan boyunca sokaktaki insanın medya üzerinden konuşup tartıştığı, ilgilenip merak ettiği meselelerin neredeyse tamamı, esasen bir ilmihal yardımı ile çözülebilecek basit fıkhi meselelerin cevapları ile ilgili... O meselelerin kahir ekseriyeti de oruca gönlü olmayıp orasını burasını çekiştiren, sündüren gönülsüzlerin her sene tekrar tekrar ısıtıp önümüze koydukları tuhaflıklardan ibaret: "Sakız orucu bozar mı?", "Ramazan'da denize girilir mi?", vs...

Yeni bir klima aldığımızı varsayalım, düğmesine basıp klimayı çalıştırmak yerine günler boyunca onun kullanma kılavuzunu tekrar tekrar okuyup durursak biz serinleyemeden yaz gelir geçer. Bizim dinle ilişkimiz de böyle bir şey... Durmadan abdesti, namazı, orucu neyin bozacağıyla uğraşıp duruyoruz. Senelerdir hep aynı hikaye... Abdesti, namazı, orucu neyin şeklinde bırakmayıp özünde "tamam" kılacağıyla pek ilgimiz yok.

Yerine getirmekle mükellef olduğumuz ibadetlerle ilgili fıkhi kaideleri oturup bir ilmihalden öğrenmek o kadar zor bir şey değil. Bunu yapmak yerine meseleyi ortada bırakıp her sene Ramazan gelip beleş fıkıh kürsüleri kurulduğunda yeniden yeniden didikliyoruz. Oysa konuşulması, fikredilmesi, farkedilmesi ve nihayet idrak edilmesi gereken çok daha başka meseleler var. Bizim belki de herşeyden fazla ibadetlerimizi yerine getirilmesi mecburi mükellefiyetler olmaktan çıkarıp kulluğumuzu ve insanlığımızı hikmetle müzeyyen kılacak yeni iç adımlar atmaya ihtiyacımız var. Hikmet merdiveninin basamaklarından ağır ağır da olsa çıkmaya... Buna yönelsek, ilk adımı atmaya sahih bir niyetle hamle etsek, gerisi aynı şevkle gelmese bile bu bizi hiç değilse istikamet sahibi kılacak.

Orucu neyin bozduğunu, namazı neyin sakatladığını, halimizin gerektirdiği ilmi en samimi gayretlerimizle elbette öğreneceğiz ki, bu zaten her birimiz için farz... Ancak bunu yapmakla bir idrake de sahip olduğumuzu zannetmekten geri durmalıyız. İdrak için bundan fazlası gerekiyor çünkü. O atılması güç ilk adım bunu farketmek olabilir belki de.

Görülmeye değer bir şehre seyahat ediyorsunuz diyelim... Vardığınızda terminalden görebildiğiniz kadar şehre bakıyor ve "Tamam gördüm, bu kadarı yeter!" deyip geri dönüyorsunuz. Bir şehri bilmek, anlamak ya da yaşamak mümkün olur mu bu kadarcık bir müşahedeyle?

Bizim şehr-i Ramazan ile münasebetimiz de biraz böyle görünüyor bana acizane.