- Sebeb müsebbeb müsebbib

Adsense kodları


Sebeb müsebbeb müsebbib

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Thu 19 August 2010, 02:15 pm GMT +0200
Sebeb, müsebbeb, müsebbib kelimelerini kısaca açıklar mısınız?

“Sebeb ve müsebbeb ortasındaki uzun mesafede, esmâ-i ilâhîye birer yıldız gibi tulû’ eder. Matla’ları, o mesafe-i manevîyedir.

Sözler


“Bütün zahirî sebebler yalnız birer perdedirler; icadda hiç tesirleri yoktur.”

Şualar

Sebeb, “vasıta, alet, vesile.” demektir, çoğulu “ esbab”dır. Müsebbeb, “Sebeplere uyma sonunda meydana gelen sonuç”tur. Müsebbib ise, “sebep olan”, “neticelerin yaratılmasına sebepleri vesile kılan”, “sebebi yaratan” gibi manalara gelir.

İlâhî ilimle takdir edilen ve yine ilâhî irade ve kudretle yaratılan “sebepler” âleminden, “müsebbepler,” yani neticeler çıkarılmakta ve insanlar sebeplere gönül vermekle, onları aşmanın ve neticeleri Allah’tan bilmenin imtihanını vermektedirler.

Bu ilâhî imtihanda insanın zafere ulaşması için, Rahman ve Rahim olan Allah nice kolaylıklar yaratmıştır. Bunlar saymakla bitmez. Sadece bir kaçına kısaca değinmek isteriz:

Allah, insanı ana rahminde yaratıyor. Anne ve baba birer “sebep;” çocuk, “müsebbeb”dir. Ve Allah, o çocuğu bu sebeplerle yaratıp dünyaya gönderen “Müsebbibü’l-Esbab”dır.

Eğer anne, örgü örer gibi, deri örebilseydi, çorap dokur gibi ayak dokuyabilseydi, başlık yaptığı gibi baş da yapabilseydi, işte o zaman onun çocuk yaptığından söz edebilirdik. Hâlbuki anne çocuğun resmini bile aynen çizmekten aciz. Kendisini nasıl yapsın? Ve yine anne, kendi içinde olup bitenlerden habersiz olduğu gibi çocuğunun içinde olanlardan da habersiz. Habersizce bir iş yapmak mümkün mü?

Meyveler de ağacın çocukları gibi. O da kendi içinde olup bitenlerden habersizken üstünde meyveler boy gösteriyor. Ve ağaç, meyvelerini tanımıyor, faydalarını bilmiyor, kime rızk olacaklarından habersiz.

İnsan, kendi saçının yapılmasına, yaratılmasına karışamazken, meyveyi ağacın, balığı deryanın, buzağıyı ineğin, sebzeyi toprağın yaptığını nasıl iddia edebilir? Bu mucize eserleri onların yaptığına nasıl inanabilir? Daha doğrusu, bu konuda nefsini nasıl kandırabilir?

İşte, bütün sebepleri ve onlardan çıkan neticeleri, meyveleri birlikte düşündüğümüzde Nur Külliyatındaki şu hüküm cümlesine bütün ruhumuzla “amenna” deriz:

“Bütün zahirî sebebler yalnız birer perdedirler; icadda da hiç tesirleri yoktur.” (Şualar)

Yine Nur Külliyatından Sözler’de, sebeplerle neticeler arasında çok uzun bir manevî mesafe bulunduğuna dikkat çekilir ve harika bir misalle hakikat bütün berraklığıyla ortaya konulur:

“Sebebden müsebbebin icadına kadar o derece uzaklık var ki; en büyük bir sebebin eli, en edna bir müsebbebin icadına yetişemez. İşte sebeb ve müsebbeb ortasındaki uzun mesafede, esmâ-i ilâhîye birer yıldız gibi tulû’ eder. Matla’ları, o mesafe-i manevîyedir. Nasılki zahir nazarda dağların daire-i ufkunda semanın etekleri muttasıl ve mukarin görünür. Hâlbuki daire-i ufk-u cibalîden semanın eteğine kadar, umum yıldızların matla’ları ve başka şeylerin meskenleri olan bir mesafe-i azîme bulunduğu gibi; esbab ile müsebbebat mabeyninde öyle bir mesafe-i manevîye var ki, imanın dûrbiniyle, Kur’ân’ın nuruyla görünür.” (Sözler)

Sebepler, neticeleri yapacak güce, kuvvete, ilme, hikmet ve merhamete sahip olmanın çok uzağında bulunuyorlar. Tıpkı, dağların yıldızların çok uzağında bulunmaları gibi. Bu harika teşbihte, dağların başına değiyor gibi görünen semanın, dağlardan çok uzak olduğu hatırlatılarak, sebeplere bitişik olan neticelerle o sebep arasında da çok uzun bir mesafenin bulunduğuna dikkat çekilir. Ve dağların tepeleriyle sema arasındaki uzun mesafenin yıldızlarla dolu olması gibi, sebeple netice arasındaki o uzun mesafede de ilâhî isimlerin tecellilerinin saklı olduğu ders verilir ve dikkatle bakıldığında okunabileceklerine işaret edilir.

Meselâ, meyve dala bitişiktir. Maddî olarak arada hiçbir mesafe yoktur. Ama, ağacın bizi tanımaktan çok uzak olduğu dikkate alındığında, ağaçla meyve arasındaki bu manevî mesafede “Rezzak” ismi açıkça okunur.

Aldığımız ilaçla şifa arasındaki uzun mesafe, bize “Şâfi” ismini açıkça bildirir.

Cansız ve şuursuz varlıklar üzerinde yapılan ilmî çalışmalar, hazırlanan tebliğler, neşredilen kitaplar “Alîm” ve “Hakîm” isimlerini her akıl sahibine âdeta haykırırlar.

Misaller çoğaltılabilir