sumeyye
Wed 21 September 2011, 01:15 pm GMT +0200
B. Peygamberlerin Tebliğe İlişkin KonulardaSehiv ve Yanılgı Şeklinde Bile Olsa Yalandan[57] Beri (Masum) Oluşları
Sehiv ve yanılgıdan maksat unutkanlık ve nebevi maksadı aşan dil sürçmeleridir.
Peygamberlerin (aleyhimusselâm) tebliğe ilişkin konularda kasten yalan uydurmaktan uzak olmaları gerektiğini daha önce belirttik.
Peygamberlerin yanılgı, unutkanlık ve sehiv şeklinde bile olsa yalandan masum oluşlanna gelince İmam Ebu İshak el-İsfirayini ve birçok imamın görüşüne göre peygamberlerin bu nevi yalandan da masum olmaları gerekir. Bu görüş, aynı zamanda tercihe şayan görüş olarak kabul edilmiştir. ;Zira mucize, peygamberlerin kasten yalan uydurmaktan masum olduklarına delâlet ettiği gibi, sehiv ve yanılgı şeklinde bile olsa yalan söylemekten beri olduklanna da delâlet eder. Çünkü mucize, bir nevi Cenab-ı Hakk'ın "kulum benden naklettiği bütün hususlarda doğru söylüyor" beyanı mesabesindedir. Şayet sehven yalan caiz olmuş olsaydı, mucizenin anlamı zedelenirdi.
Sahabenin Peygamber (SAV.)'den sadır olan her haberi, kasten veya sehven sadır olup olmadığına bakmadan tereddütsüz bir şekilde tasdik etmeye koşması da bu görüşü desteklemektedir.
Abdullah b. Amr'dan rivayet edilen şu olaya bakalım.
Ben:
"Ey Allah'ın Rasûlü senden duyduğumuz her şeyi yazalım mı?" dedim.
Allah Rasûlü cevaben: "Evet" dedi.
"Hem normal, hem de öfkeli olduğun hallerde de mi?" diye sorunca Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
"Evet, zira ben bütün durumlarda haktan başkasını söylemem.[58]
Bilindiği gibi öfke hali genelde yanılma, sehiv ve unutkanlığın vuku bulduğu bir hâldir. Buna rağmen Peygamber (S.A.V.) haktan başkasını söylemediğini ifade etmektedir.
Kadı Ebubekİr el-Bakillânî ve diğer bazıları tebliğe ilişkin sözlerde peygamberlerin sehiv ve yanılgıya düşebileceklerini; ancak bu durum üzere onaylanmayıp, Allah (c.c.) tarafından uyarılacakları görüşünü savunmuşlardır. Bunlara göre mucize, kasten yalan söylemenin İmkansızlığına delâlet etse de sehven yalanın imkansızlığına delâlet etmez.
Fakat Kadı Iyâz "eş-Şifâ" adlı eserinde konuyla ilgili ihtilafı başka bir şekilde aktanr: "Hata veya sehiv sonucu yalanın sadır oluşunun imkansızlığı konusunda hiç kimse ihtilaf etmemiştir. Ebu İshak ve onun paralelinde görüş serdedenler bu konuda iki delilin olduğunu, yani sem'î olan icma deliliyle aklî olan mucize delilinin bulunduğunu ileri sürerken, Kadı Ebubekir ve ona tabi olanlar konuyla ilgili delillerin sadece birinci delilden ibaret olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlar, mucizenin mezkur hükme delâletini kabul etmiyorlar. Dolayısıyla tartışma noktası, mucizenin hükme delâlet edip etmemesidir. Yoksa hükmün esası ve icmanin buna delâlet edip etmemesi değildir.[59]
[58] Hadisi, aynı manayla Ahmed (el-Müsned, 2/207), Ebu Davud(İIm, 3, hadis nr: 3646}, Hâkim (İlm, 1/104) ve Darimî (Mukaddime, Bâb: Men Rahhase fi Kitabeti'1-İlm, hadis nr: 484) rivayet etmiştir.
[59] Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1/115 Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 42-44.