reyyan
Fri 20 August 2010, 03:01 pm GMT +0200
Namazda Kıbleye Yönelmek
Bilindiği gibi, namazda kıbleye yönelmek namazın 12 farzından biridir. Zaruri haller dışında kıbleye yönelmeden namaz kılmak caiz ve sahih olmaz. Çünkü kıble birliğin sembolüdür. Aynı zamanda ibâdeti âdetten ayıran şartlardan biridir.
Konuyla ilgili hadîsler:
Ebû Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
"Namaza kalkmak istediğinde tastamam abdest al, sonra da kıbleye yönel ve arkasından tekbîr getir."[1]
İbn Ömer (r.a.)'dan yapılan rivayette, demiştir ki:
"İnsanlar Kuba'da sabah namazını kılarlarken bir kimse onlara geldi ve şöyle dedi: Şüphesiz ki, Peygamber (a.s.) Efendimizin üzerine bu gece Kur'ân'(dan âyet) indi ve kıbleye yönelmekle emrolundu o sebeple kıbleye yöneldiler ki, o esnada yüzleri Şam cihetine yönelik bulunuyordu, oldukları yerde (namazlarını bozmadan) yüzlerini (Kabe cihetine) döndürdüler."[2]
Enes (r.a.)'den yapılan rivayette şöyle demiştir:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Beytümakdis'e doğru yönelip namaz kılardı. Sonra, "Şüphesiz ki biz yüzünü, (ilâhî buyruğu bekleyerek) göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Artık seni -and olsun ki- hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz: (Bundan böyle namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir..." mealindeki âyet indi. Benî Seleme kabilesinden bir adam, onlar sabah namazından bir rekât kılmış bulunuyorlardı ki, yanlarına vardı ve şöyle seslendi: Haberiniz olsun ki, kıble değiştirildi. Bunun üzerine onlar bulundukları vaziyeti bozmadan kıbleye (Kabe) doğru döndüler."[3]
Hadislerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:
1- Namaz kılabilmek için tastamam (şartlarına, vaciblerine, sünnetlerine uygun) abdest almak farzdır.
2- Namazda kıbleye yönelmek farzdır. Kıble, bilindiği gibi, Mekke'deki Mescid-i Haram'dır.
3- Namaza tekbir getirerek başlamak farzdır.
4- Araziyi bilmemekten veya karanlıktan dolayı kıbleden başka bir cihete -kıble sanarak- yönelip namaza başladıktan sonra ya kendisi yanlış cihete yöneldiğini farkeder, ya da başka biri doğru haber verirse, namazı bozmadan bulunduğu hal üzere kıbleye doğru dönüp namazını tamamlar.
Hadîslerin ışığında müctehid imamların görüş, istidlal ve ihticacları:
a) Hanefîlere göre:
Allah, yüzünüzü Mescid-i Haram cihetine çevirin buyurduğu ve Resûlüllah (a.s.) Efendimiz hem fiiliyle, hem kavliyle namazda kıbleye yöneldiği ve mü'minlerin de yönelmelerini emrettiği için, namazda kıbleye yönelmek farzdır.
Mekke'de oturanlar veya orada müsafir olarak bulunanların kıblesi, gözünün Kabe'ye isabet etmesiyle gerçekleşir. Öyle ki, evde, otelde veya benzeri kapalı bir yerde namaz kılarken önündeki duvarlar ve engeller kaldırılınca gözlerinin Mescid-i Haram'a isabet etmesi gerekir. Mekke dışında olanlar için kıble, o cihete isabet etmesiyle gerçekleşir. Çünkü teklif imkânla orantılıdır.
Namazda kıbleye yöneldiği takdirde mal ve cana bir zarar gelmesinden korkulduğu zaman, hangi cihete mümkünse oraya yönelip namaz kılar. Çünkü ortada tıpkı kıble hakkında şüpheye düşen gibi bir özür bulunuyor.
Kıble'nin ne yanda olduğunda şüphe eder de soracak kimse bulamazsa o takdirde kendi rey ve ictihadına göre, kıbleyi belirleyip namaz kılar.[4]
b) Şâfiilere göre:
Kudreti yeten kimse için namazda kıbleye yönelmek şarttır. Hasta kimse kıbleye yönelemiyor ve kendisini yönlendirecek de bulunmuyorsa, o takdirde bulunduğu hal üzere yüzü hangi yana çevrili bulunursa bulunsun, namazını kılar. Korku hissedilen durumda ister farz, ister nafile olsun, kıbleye yönelmek şart değildir. Bunun dışında yolculuk halinde bulunan kimse, ister süvari, ister yaya yürüsün nafile namaz için kıbleye yönelmesi şart değildir. Bu durumda yolculuğunun uzun olması, kasr-i salât yapacak mesafede bulunması gerekli değildir.[5]
Kıbleyi tayinde zorluk çeker de şüpheye düşerse, rey ve ictihadına göre, belirleyip namazını kılar, sonra da isabet etmediği anlaşılırsa, o namazı iade eder.
c) Hanbelîlere göre:
Namazın sıhhati için kıbleye yönelmek şarttır. Bu konuda temel hüküm Bakara sûresi 144. âyettir. Sonra da tahvili kıbleyle ilgili, Peygamber (a.s.) Efendimizle namaz kılan bir adamın, gelip Ansardan namaz kılmakta olanlara haber vermesidir. Ancak korkulu anlarda bu şart kakar, hangi tarafa yönelip kılmak mümkünse öyle yapar.[6]
d) Mâlikîlere göre:
Namazda kıbleye yönelmek şarttır. Ancak diğer üç mezhebden farklı bir ictihatları söz konusudur: Mekke'de bulunan kimse Kabe'nin kendisine yönelip namaz kılar. Bulunduğu yer yüksek olup Kabe'nin tavanını aşıyorsa, o takdirde Mâlikîlere göre, namaz sahih olmaz. Çünkü bu durumda Kabe'nin kendisine değil, o cihete ama boşluğa yönelmiş sayılır. Diğer üç mezhebe göre, bu durumda da bir sakınca yoktur.
Yine İmam Mâlik'e göre, bilmeyerek Kabe'den başka bir cihete yönelip namaz kılarken, yanlış cihete döndüğünü farkederse, o takdirde namazı bozup yeniden kılması gerekir. Namazı bitirdikten sonra farkederse, vakit çıkmamışsa iade eder, çıkmışsa iadesi gerekmez.[7]
Rivayetler, yorumlar ve tahliller:
Kıble cihetinden başka bir yana yönelip namaz kıldıktan sonra, durum farkedilirse, diğer üç mezhebe göre, namazı iade etmek gerekmez denilmişti. Onlar bu meselede şu hadîsle istidlal etmişlerdir: "Amir b. Rebi'a (r.a.) diyor ki:
"Çok karanlık bir gecede Resûlüllah (a.s.) Efendimizle beraber bulunuyorduk. Kıble'nin ne yanda olduğunu bilenimiz yoktu. Bizden herkes kendi tahminine ve ictihadına göre, bir cihete yönelip namaz kıldık. Sabah olunca durumu Resûlüllah'a (a.s.) arzettik. Bunun üzerine, "Ne yana yönelirseniz, Allah'ın vechi oradadır..." mealindeki âyet indi."[8]
Eğer bu durumda namazı iade etmek vâcib olsaydı, herhalde, ya vakit içinde veya daha sonra iade etmeleri için Resûlüllah (a.s.) emrederdi. Böyle bir emir vermediğine göre, belirtilen durumlarda namazı iade gerekmez.
Gerçi, bu konuda diğer bir şahit olarak birkaç hadîs daha vardır. Onlardan birini Beyhakî, Câbir (r.a.)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Kapalı ve karanlık bir gecede namaz kıldık ve kıble hakkında endişelendik. Namazı bitirdikten sonra dikkat edip baktığımızda başka bir cihete yöneldiğimizi anladık. Durumu Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e bildirdik. O bize şöyle buyurdu:
"İyi etmişsiniz."
Namazı iade etmemizi emretmedi."
Diğer bir tarikle yapılan rivayette ise Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Gerçekten namazı yeterli buluyorum!"
Ne var ki, bu hadîsin senedinde Muhammed b. Salim ile Muhammed b. Abdullah el-Arzemî bulunuyor ki, bu iki zat da zayıf kabul edilmişlerdir. Nitekim Ata'da ayni görüştedir. Dârekutni de bu görüşe katılmıştır.[9]
Zehebî bu iki râvi hakkında kısaca şu bilgileri vermiştir:
"Onu cidden zayıf olarak tesbit etmişlerdir." Yahya el-Kattan ise, "o kayde değer bir şey değildir" demiştir. İmam Ahmed ise onun hadîslerini rivayet etmemiştir. Muhammed b. Abdullah el-Arzemî ise, Ahmed b. Hanbel'de onun hadîsini terkedip yazmamıştır. İbn Maîn ise şöyle demiştir: "Onun hadîsi yazılmaz." Fellas ise, "o metruktür" diyerek tesbitini belirtmiştir.[10]
Ancak bütün bu görüş ve tesbitlere rağmen Zehebî diyor ki:
"O Allah'ın sahih kullarından idi..."
553, 554 nolu hadîsleri aynı zamanda Ebû Dâvud dışında kalan beşler Berâ' (r.a.)'den; Ahmed b. Hanbel, Hafız Bezzar ve Taberânî, İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet etmişlerdir. el-Irakî bunun isnadının sahih olduğunu söylemiştir. Ebû Yala ise Ammare b. Evs (r.a.)'de kendi Müsned'inde, Taberânî de ayrıca el-Kebîr'de rivayet etmişlerdir. Beyhakî de Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.)'den rivayet etmiş ve isnadının sahih olduğunu belirtmiştir. Taberânî ve Darekutnî ise, Sehl b. Saîd'den (r.a.) rivayet etmişler ve ayrıca Taberânî ile Bezzar Ebû Sa'd el-Muallâ'dan rivayetle hadîsin bir çok tariklerden nakledildiğine dikkatleri çekmişlerdir.[11]
Kıblenin tahvili hakkında ilâhî emir inince Peygamber (a.s.) ve ashabı hangi vaktin namazını kılıyorlardı? Bu husutaki rivayetler farklı bilgiler vermektedirler:
a) Sahîh-i Müslim'in Enes (r.a.)’den yaptığı rivayette, sabah namazı olarak belirlemiştir. Rükû'da iken tahvil emri inmiş ve namazlarını bozmadan kıbleye yönelmişlerdir. Taberânî'nin de Sehl b. Sa'd'den yaptığı rivayette de sabah namazı kılınırken ifadesi kullanılmıştır.
b) Tirmizî'nin Berâ' (r.a.)'den yaptığı rivayette ise, ikindi namazı vaktinde tahvilin gerçekleştiği açıklanıyor. Ammare b. Evs hadîsinde ise Resûlüllah'ın (a.s.) Kabe'ye yönelip kıldığı namaz, öğle ve ikindi namazlarından biri idi, deniliyor. Nitekim Ammare b. Rüveybe ve Tevliye hadîsleri de bu anlamda bir ifade taşımaktadır.
c) Ebû Saîd el-Muallâ hadîsinde ise, öğle namazı olduğu belirtiliyor.
Küba halkının sabah namazında bulundukları bir sırada tahvil haberi onlara ulaştırıldı, rivayetine gelince, haberi onlara geç ulaştığı mümkündür.
Kıblenin değiştiği gerçekleşince, gerek Resûlüllah (a.s.) ile ashabı, gerekse Küba halkı namaz içinde bulunuyorlardı. Bulundukları yerde namazlarını bozmadan yüzlerini Mekke'deki Kabe cihetine döndürdüler. Bu durumda bir kaç husus hatıra gelebilir:
a) Beytü'l-makdis, Medine'nin kuzey batısına, Mekke ise güneyine düşmektedir. O takdirde namaz içinde 180 dereceye yakın bir dönme söz konusudur. O halde namazda kıble hususunda şüpheye düşen kimse yanlış cihete yöneldiğini namaz içinde farkederse, böyle bir hareket namazı bozar mı? Bu hususta müctehit imamların farklı tesbit ve görüşleri vardır ki, yeri gelince "amel-i kesir" bahsinde açıklanacaktır.
b) Cemaat halinde namaz kıldıkları anlaşılıyor ki, 180 derecelik bir dönüşle, arka saflarda bulunan kadınlar ön saflara, ön saftaki erkekler arka saflara geçmiş oluyor. Böyle bir durumda erkeklerin namazı bozulmaz mı? Hadislerin açık delâletinde buna işaret dahi mevcut değildir. O halde bu, ya kadın-erkek muhazat meselesi henüz belirlenmeden öncedir, ya da cemaat içinde kadın bulunmuyordu. Bu iki ihtimal üzerinde durulabilir.
c) Üçüncü bir ihtimal, Kabe'ye yüzlerini çevirirken, yine erkekler ön saflarda, kadınlar geri saflarda yerlerini almak için çok hareket göstermişlerdir ki, bu doğruysa, ya o sırada böyle hallerde amel-i kesir ile namaz bozulmuyordu, ya da kıblenin tahviline has bir ameldir ki, diğer ameller ona kıyas edilmez.
Diğer bir husus da, haber-i vahitle amel etmenin cevazı söz konusudur. Çünkü kıblenin değiştiğini ashab-ı kiramdan bir zat gidip Küba halkına haber vermiş, onlar da hiç tereddüt etmeden yüzlerini namaz içinde Beytü'l makdis'ten Mescid-i Haram'a doğru çevirmişlerdi. Ashab arasında ve Peygamber (a.s.) Efendimizin hayatta olduğu bir dönemde haber-i vahit ile amel edildiği anlaşılıyor.
İlim adamlarından bazısı bunu şöyle yorumlamıştır: Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zaman zaman yüzünü göğe çevirip kıblenin değişmesini arzu ediyordu. Ashab-ı kirâm’ın bundan haberleri vardı ve hemen hepsi de böyle bir olayın bir gün gerçekleşeceğini bekliyorlardı. O bakımdan Küba halkına haber verilince, bekledikleri emrin indiğini anladılar ve şüpheye kapılmadan Kabe'ye yöneldiler.
el-Iraki ise, bu yorumu pek uygun görmemiş ve kendine göre ayrı bir yorum ortaya koymuştur, şöyle ki: Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında haber-i vahit'le amel etmek caizdi. Çünkü ashabın hepsi de âdil, muttaki ve ve müctehit idi. Peygamber (a.s.) Efendimiz'den sonra artık haber-ı vahit'le amel edilmedi.
Taberânî'nin yaptığı rivayette, Küba halkı, haber-i vahit'le amel edip Kabe'ye yönelince, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, "Onlar öyle adamlardır ki, gaybe imân etmişlerdir." buyurmuştur.
Çıkarılan Hükümler:
1- Namazda kıbleye yönelmek şarttır.
2- Korku ve benzeri hallerde bu şart kalkar.
3- Hastalık ve benzeri durumlarda da kıbleye yönelme imkânı yoksa, başka bir cihete yönelip namaz kılmak caizdir.
4- Karanlıktan veya yabancı bir yerde olduğundan kıbleyi tam tayin etme imkânı olmayan kimse, kendi reyine göre, bir cihete yönelip namaz kılar. Buna cevaz verilmiştir. Ancak ya namaz içinde, ya da namazdan sonra bunun farkına varırsa, Hanefîlere göre, namazın içinde fazla bir hareket göstermeden kıbleye döner ve namazını tamamlar. Mâlikîlere göre, namazı olduğu yerde keser ve yeniden kılar. Vakit çıktıktan sonra farkına varırsa, artık kazası gerekmez.