sumeyye
Wed 12 September 2012, 02:31 pm GMT +0200
69. Namaz Suçlarında İştirak, Tekerrür Ve Birleşme:
1- Namaz Suçlarında iştirak:
Namaz suçlarında iştirak, beş şekilde meydana gelmektedir:
Gerekli Şartları Taşıyan Yerde Cuma Namazının Kılınmayışı: [163]
Meskûn bir bölgede cuma namazının terkedilmesi halinde müşterek bir suç işlenmiş olur. Bu bölge sakinleri, -kırk kişi veya daha fazla sayıda olmaları gibi- cumanın kılınabileceğinde ittifak edilmiş bir sayıda olursa, muhtesib onları cuma namazı kılmaktan sorumlu tutar, cuma kılmalarını emreder ve karşı çıkanları te’dîb eder. Cuma kılmalarında ihtilaf edilmiş bir sayıda olurlarsa, dört durum ortaya çıkar:
(a) Muhtesib ile bölge sâkinlerinin bu sayıyla cuma kılınacağında görüş birliği etmesi halinde, muhtesib onlara cuma kılmalarını emreder, bölge sakinleri de muhtesibin emrini derhal uygulamaya çalışırlar. Muhtesib onları te’dîb ederken, cuma kılabileceklerinde icmâ edilen sayıdaki kişilerin cumayı terketmelerindeki te’dîbinden daha yumuşak olur.
(b) Muhtesib ile bölge sâkinlerinin, cuma kılamayacak sayıda olduklarında görüş birliği etmeleri halinde, onlara cuma kılmalarını emretmesi caiz değildir.
(c) Muhtesib cuma kılamayacakları, bölge sakinleri ise kılacakları sayıda oldukları görüşündeyse, bu konuda onlara muhalefet etmesi caiz değildir, görüşüne uygun olmadığından cuma kılmayı onlara emredemez. Kendilerine farz gördüklerinden onları alıkoyması ve engellemesi caiz değildir.
(d) Muhtesib cuma kılacak, bölge sakinleri kılınmayacak sayıda olduğu görüşündeyse -böyle bir durumu sürdürmek zamanla ve sayının artış ya da çoğalışına rağmen- cumanın ortadan kalkması sonucunu ortaya doğuracağından muhtesibin bu durumu göze alarak onlara cuma kılmalarını emredip emredemediği noktasında Şafiî hukukçuların iki görüşü vardır:
(1) Ebu Saîd el-Istahrî’ye göre, yeni nesillerin cumanın terkedildiği üzere büyüyüp, cuma mükellefliğinin sayının noksanlığıyla düştüğü gibi, artışıyla da düştüğünü sanmaması için, kamu yararını dikkate alarak bölge sakinlerine cuma kılmalarını emretmesi caizdir. Ahmed b. Hanbel’in zahir görüşü de bu doğrultudadır. Nitekim Ziyad b. Ebîhi, Basra ve Küfe camilerinde kılınan namazlar için buna benzer bir uygulama yapmıştır. Basralılar cami zemininde namaz kılıp secdeden kalktıklarında ahnlarındaki toprağı siliyorlardı. Bunun üzerine Ziyad, ulu caminin zeminine çakıl dökülmesini emretti ve şunları söyledi:
“Zaman uzayıp, yeni nesiller büyüdüklerinde
secdeden sonra alnın silineceğini namazın sünneti sanmalarından emin değilim,” Aynı gerekçeyle Ahmed b. Hanbel de, namaz imamının adaletli (karakterli) olmasını şart koşmasına rağmen,
“Cuma, iyi ve kötünün arkasında kılınır” demiştir.
(2) İkinci görüşe göre, onlara cuma kılmayı emretmeye yeltenmez. Çünkü, muhtesibin, insanları kendi inancına yöneltme ve -yeterli sayıda olmayışın cumanın sahih olmasını engellediği inancındakileri- içtihada açık bir konuda dinle ilgili olarak kendi görüşünü benimsemekle sorumlu tutma hakkı yoktur. Mervezî’nin rivayetine göre, Ahmed b. Hanbel, “İnsanları kendi görüşüne doğru yönlendirme!” demiştir.
[163] Mâverdî, age, 243-244; Ferrâ, age, 287-288.