- Mürşit rabıtası, tefekkürün bir çeşididir.

Adsense kodları


Mürşit rabıtası, tefekkürün bir çeşididir.

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
SevD@_GüLü
Wed 11 January 2012, 02:22 pm GMT +0200
                     Mürşit rabıtası, tefekkürün bir çeşididir.

Tasavvuftaki ölüm ve mürşit rabıtası, tefekkürün bir çeşididir. Hedef, kalbi uyandırmak ve desteklemektir.



Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan biri de ölüm rabıtasıdır. Kur’an’da insanı dehşete düşürecek, hayrete sevkedecek ölüm halleri, kıyamet sahneleri ve ahiret manzaraları anlatılmaktadır. Bunlarla kalp dünyadan çekilip ebedi ahiret yurduna yöneltilmek istenmektedir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Abdullah b. Ömer’e: “Kendini ölmüş ve kabre girmiş say.” (Tirmizî, Ahmed) buyurarak ölüm rabıtasını tavsiye etmiştir. Bu rabıta ile insanın dünyanın boş sevgi ve zevklerinden çekilip ebedi ahiret güzelliklerine yöneleceğini, gafletin gidip kalbin dirileceğini ve günahlardan temizleneceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Nesaî, Münavî, Beyhakî)

Allah dostları tefekküre büyük önem vermişlerdir. İnsanın terbiyesi, konuşması kadar susmasından da anlaşılır. Ancak, boş konuşma ve kötü düşünce kınandığı gibi, içinde güzel düşünce ve tefekkür olmayan suskunluk da kınanmıştır.(14)

Ölümü çokça hatırlamak, kişinin hem kalbini uyandırır, hem de ölümünü kolaylaştırır. Sevgili Peygamberimiz s.a.v. bu durumu; “Ölümü çokça hatırlayan hiç kimse yoktur ki, Allah Tealâ onun kalbini diriltmiş, ölümünü kolaylaştırmış olmasın” (Deylemî) diye haber vermiştir.

Tefekkür, yani düşünüp ibret almak dinimizce ibadet sayılır. Kur’an-ı Kerim’de bizi tefekküre teşvik eden pek çok ayet vardır.

Allah Rasulü s.a.v. de bir hadisinde ümmetine, “ibadetin en faziletlisi olarak tefekkürü, zühdün en faziletlisi olarak da ölümü hatırlamayı” göstermiştir. Şu halde ölümü hatırlamak da tefekkürdür, onu yerine getiren kimse her iki fazileti de elde etmiş sayılır. Bu da ölümü düşünmenin bir diğer faydasıdır. (15)

Allahu Teâlâ varlıklar üzerinde düşünmemizi ve onlardaki ilâhî tecellilere bakıp ibret almamızı, bu sayede zikre ulaşıp, şükre sarılmamızı emretmektedir. Hz. Rasûlullah (A.S.), Allahu Teâlâ’nın zâtının düşünülemeyeceğini, ancak nimetleri ve yarattıkları üzerinde tefekkür edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kâmil mürşidler, düşünülecek ve ibret alınacak varlıklar içinde ilâhî tecellilere en fazla mazhar olan kimselerdir. Çünkü onlar, Allahu Teâlâ’nın dostu ve yeryüzünde halifesidirler. Veliler, kendilerine bakana Allah’ı zikrettirirler; çünkü kendileri daima zikir, tefekkür ve huzur içindedirler.

Mürşidler, farz olan tefekkür ve murakabeye bir hazırlık olarak râbıtayı tercih ve tatbik ettiler. Bunun için bazı usüller belirlediler. Râbıtadaki hedef, mürşidin şahsı değil, onda ortaya çıkan ilâhî tecelliler ve edebtir. Rabbânî aşkla boyanmış bir insan-ı kâmildeki ilâhî nur ve edebe gözünü açamayan kimsenin, etrafındaki donuk eşyadan bir şey anlaması oldukça zordur. Şu halde tasavvufta uygulanan râbıta, esası itibarıyle bir çeşit tefekkürdür. Hedefi, zikir ve edebtir. Kalble bir şeyi düşünme, sevme, özleme ve sevdiğine özenme hali, kalbi olan her insanda mevcuttur. Sadece yapılanın adı, şekli ve mahalli değişiktir. Kimisi Allah yolunda elinden tuttuğu kâmil şeyhi, kimisi de kendince tatlı bulduğu bir şeyi düşünür durur, buna bir mani de yoktur. Ancak bazı düşüncelerin sonu rahmet, bir çoğunun ise azaptır. Tasavvufta uygulanan râbıta rahmet vesilesi olan bir düşünce çeşidi olup, esası ve hedefi itibariyle dinimizin teşvik ettiği bir ameldir. Yani râbıtanın kaynağı Kur’an ve sünnettir. (16)

Kur’an-ı Hakim aklı olan herkese sesleniyor: “düşünmüyor musunuz?”, “tefekkür etmiyor musunuz?”, “akletmiyor musunuz?”, “baksanıza!”, “düşünsenize!”

Kur’an’da, ne kadar tefekkür ayeti varsa, hepsi tasavvuftaki rabıtanın delilidir. Çünkü, düşünülen her varlık, düşünen kimseye onu yaratan Allah’ın bir tecellisini gösterir, kalbi uyandırır, zikre geçirir, Allah’ı sevdirir. Bu sevgi insanı edeblendirir.

Kur’an’da anlatılan kıssalar, ibretler, olaylar, yerdeki ve gökteki varlıklar, Cennet, Cehennem, bütün örnekleme ve benzetmeler, kalbi uyandırmak, gizli bir gerçeğin anlaşılmasını sağlamak ve sonuçta insanı Allah’a bağlamak içindir. Bu gerçekleri düşünen anlar, anlayan Allah’a koşar.

Bütün bunlar gösterir ki, tasavvufta bahsedilen rabıta, esasen daha geniş şekliyle Kur’an’da herkesten istenmektedir. Ancak bütün fikri, derdi ve endişesi midesi olan devrin insanı, kalbinin ilacı olan tefekkürü terketmiştir.



(16) Kuran Ve Sünnette Rabıta – Dr Dilaver Selvi – Semerkand Dergisi – Ekim 1999

sümeyra
Wed 11 January 2012, 04:15 pm GMT +0200

   Kur’an’da anlatılan kıssalar, ibretler, olaylar, yerdeki ve gökteki varlıklar, Cennet, Cehennem, bütün örnekleme ve benzetmeler, kalbi uyandırmak, gizli bir gerçeğin anlaşılmasını sağlamak ve sonuçta insanı ALLAH’a bağlamak içindir. Bu gerçekleri düşünen anlar, anlayan ALLAH’a koşar.

Bütün bunlar gösterir ki, tasavvufta bahsedilen rabıta, esasen daha geniş şekliyle Kur’an’da herkesten istenmektedir. Ancak bütün fikri, derdi ve endişesi midesi olan devrin insanı, kalbinin ilacı olan tefekkürü terketmiştir.


     Rabbim bizi tefekkür eden ve bu vesile ile Kendi Zatına yaklaşan kullarından eylesin,inşaallah..