- Mümin Kalbin Tarifi

Adsense kodları


Mümin Kalbin Tarifi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 12 November 2010, 02:47 pm GMT +0200

Mü’min Kalbin Tarifi

Cafer Durmuş


Kur’ân-ı Kerîm’de mü’min kalbi nasıl tarif ediliyor? Mü’min kalbin nasıl olmasını tasavvur ediyoruz?

Yüce Kitap’ta, İslam çerçevesi dışındaki gurupların hasta veya mühürlü kalpleri tavsif edildiği gibi, mü’minin kalbî kıvamına dair tespitleri de muhtelif ayetlerde öncelikle bildirilir. Yürümesi, yeme içmesi, konuşması, gülmesi disipline edilen mü’minin kalbî husûsiyetlerine hikmetli üslubu gereği farklı yönleriyle dikkat çekilir.1 İşte bunlardan Haşr sûresinde iki ayet var ki, zirve örneklerin yaşanabilirliğini hatırlatıyor:

“Onlardan önce yurda (Medine’ye) yerleşip imana sarılanlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen (ganimet)lerden ötürü göğüslerinde bir darlık duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa dahi (hicret eden yoksul kardeşlerini) öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman edenlere karşı kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli ve merhametlisin.” (59/9-10)

Konumuzu teşkil eden ayetlerin ilki, öncesinde ganimetin kimlere verileceği beyân edilen ayetlerin sonuncusu olup; ensâr-ı kirâmın sehâvet ve ferağatine işaret ediyor. Sonraki ayette ise, tâbiîn ve tebe-i tâbiînden başlayan bir silsileyle gelecek kuşaklara ulvî bir hedef gösteriliyor.

Âyet-i kerimede felaha erenlerden olmanın şartı olarak, nefsin cimriliğinden korunmuş olmanın gerekliliği belirtilirken, korunma değil de korunmuş olmanın dile getirilmesi önemlidir. Çünkü hiç kimse Cenab-ı Hakk’ın yardımı olmadan kalbinin darlığından korunamaz. Şu halde, korunmuşlardan olmak için husûsî gayretle birlikte, husûsî dua da gerekiyor.

Ayetteki şuhha kelimesi; Arapça’da hasislik ve cimriliği ifade ediyor. Ancak bu kelime nefse izafe edilince manası daha kapsamlı olup dar görüşlü, hased, pinti, bencil gibi mânâlara geliyor. Tercümede tercih edilen “nefsin cimriliği” tabirinden daha kapsamlı olarak bazı manevî illetleri özetle anlatan anahtar kelime oluyor. Bu taktirde şuhha, cimriliğin de sebebi sayılıyor.

İbn-i Ömer (r. anhümâ)nın tarifiyle şuhha; “Kişinin kendi malını men etmesinden de öte bir şey olup, kendisinin olmayana göz dikmesidir.” Çünkü o mezmûm sıfatı taşıyan, başkasının malına bile cimrilik eder ve onun cömertliğini arzu etmez. Âdetâ bundan içi daralır.2

Bu sebeple nefsin bu çirkin sıfattan arındırılması kurtuluşun şartlarından sayılmış, Efendimiz de nefsin cimriliğine takılıp kalmayı fesâdın kaynağı olarak görmüş ve “Şuhhadan sakının, çünkü o önceki toplumları helak etti”3 buyurmuştur. Ebû Hureyre (r. a.)’dan rivayet edilen başka bir hadiste ise, “imanla nefsin şuhhasının bir arada bulunmayacağını” bildirmiştir.

Şu halde mü’min, kalbine bir bakmalı. Onu mü’min kalbin rikkat ve nezaketi seviyesine taşıyabilen nâdide örnekleri aramalı. Âyetlerde övülen sonrakiler zincirinin bir halkası olmaya niyet etmeli.

Enes (r. a.)dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) bir gün ashabıyla otururken, “Şimdi sizin yanınıza cennet ehlinden bir adam gelecek” buyurduğu sırada sakalından abdest suları damlayan bir ensârî çıkageldi.

Bu müjde, sahabe meclisinde tam üç kez tekrarlandı ve her defasında aynı ensârî çıkıp geldi. Bunun üzerine Amr ibn-i Âs’ın oğlu Abdullah, cennetle müjdelenen zatı -amellerini öğrenmek üzere izlemeye- karar verdi. Babasıyla aralarında kırgınlık olduğunu söyleyerek ensârînin evinde misafir olmak için izin istedi ve üç günlük misafirliğin sonunda meselenin aslını kendisine arz etme gereği duydu.

Ey Allah’ın kulu, dedi. Babamla benim aramda herhangi bir kırgınlık ve düşmanlık olmadı. Ancak Rasûlullah’ın huzurunda otururken Efendimiz üç kez “Şimdi size cennetlik biri gelecek” buyurdu ve her defasında sen geldin.

Cennetle müjdelenmene sebep olan amelleri öğrenmek ve ona göre davranmak için böyle yaptım. Fakat senin pek de fazla amel yaptığını görmedim. Rasûlullah’ın senin hakkında söylediklerini doğrulayacak neyin var?

Cennetle müjdelenen ensârî bu soruya; “Gördüğün gibi, fazla bir şeyim yok” cevabını verdi. “Ancak kalbimde hiçbir Müslüman’a karşı hîle bulunmaz. Allah’ın kullarına verdiği hayırdan dolayı hiç kimseyi kıskanmam.”

Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi; “İşte seni bu mertebeye ulaştıran odur ki, buna herkes güç yetiremez.”4

İslâm öyle berrak, öyle bereketli bir deryâ ki, ondan zuhûr eden hangi erdemi sahiplenseniz sizi Hakk’ın rızâsına götürür. Bu erdemlerin en kıymetlisi, herhalde gönül selâmetliği olmalı. Hodbinliği, kıskançlığı aşıp, varlığını ümmetin varlığında eritmek olmalı...

Şimdi, gözlerimi kapayıp bir mü’min kalbi düşünüyorum ki; pırıl pırıl tertemiz. Nefsin cimriliğinden arınmış.

Bir vicdan düşünüyorum; doğruyla yanlışı ayırmada şaşmaz terazi olmuş.

Bir gönül tasavvur ediyorum; ihtiyaç içinde olsa da, din kardeşini nefsine tercih ediyor.

Bir gönül düşünüyorum; sahibinin sadrı, dünyaları kucaklayacak kadar geniş. Dua için ellerini açtığında dünü, bu günü ve yarınıyla bütün mü’minleri yakarışına katıyor. “Rabbim! Gönlümde mü’minlere karşı kin bırakma!” diyor. Bu sebeple gönlü “yere göğe sığmam” buyuran Rahman’a mahal olmuş. Ben merkezli bir hayat tarzının revaçta olduğu şu zamanda, çıkarı söz konusu olunca “Önce ben” diye ileri atılan nefsine “Hayır! Önce kardeşim” diyebiliyor. Kalbinde hiçbir Müslüman’a karşı kin beslemiyor, hîle yapmayı düşünmüyor. Kalbinin kılcal damarları, İslam ahlâkının erdemleriyle besleniyor.

Böyle bir gönül arayışı bilincinin diri olduğu ve buna önce nefsimizden başladığımız sürece doğru yoldayız demektir.

Dipnotlar: 1) Bkz: Hac 22/35, Mü’min 23/60, Ra’d 13/28. 2) Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, ilgili âyetin tefsiri. 3) Bkz, Müslim. 4) Bkz. İbn-i Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, ilgili âyetin açıklaması.

OKU / DÜŞÜN

Kalb-I Selîm Ne Demek?

“O gün ki, ne mal ne de evlat fayda verir. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler müstesnâ. O gün cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılır.” (Şuarâ 26/88-91)

Kalb-i selîm sahibi; her türlü şüphe ve şirkten arınıp ihlasla iman edendir. Said ibn-i Müseyyeb (r. a.) diyor ki; Kalb-i selîm, mânen sıhhatte olan mü’min kalbidir. Çünkü kafir ve münafıkların kalpleri mânen hastadır.”

Merhûm Sami Efendi Hazretleri kalb-i selîmi; “Kimseyi incitmemek ve kimseden incinmemektir” diye tarif ediyor. “İncitmemek kolay, incinmemek zordur” diyor.

Titremek Hassasiyet Alâmetidir

“Mü’minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman (bu onların) imanlarını arttırır ve onlar Rablerine tevekkül ederler.” (Enfâl 8/2)

Kalbî diriliğin göstergesi olan iman, durağan bir mahiyet arz etmez. Bilakis o, gelişmeye ve gerilemeye müsait bir yapıdadır. Bir hakikatin inkarı onun niteliğini düşürdüğü gibi, kabul ve tasdik de geliştirir.

Yanında Allah’ın ayetleri okununca rikkatinden titremesi, kalbin canlılığına alâmettir. Bundan sonraki âyetlerde belirtilen ibadetlere ihlasla sahip çıkılacağına işarettir.