sumeyye
Wed 19 January 2011, 01:46 pm GMT +0200
III- Mala Karşı İşlenen Tecavüz
İnsanların mallarına karşı işlenen tecavüzlere gelince, bunlar çeşitli şekillerde olur: Gasp, itlaf, hırsızlık, yağma... gibi.
Hırsızlık ve yağmayı bilirsiniz. Gasb ise, başkasının malına, şeriatın kabul etmeyeceği zayıf bir şüpheye istinaden yahut hâkimlerin işin içyüzüne vâkıf olamayacaklarını düşünerek el koymadır. Bu itibarla gasbın bir tür muamele sayılıp, hakkında had cezası konulmaması gerekmiştir. Bu yüzden bin dirhemi gasbedenin elinin kesilmesi gerekmezken, sadece üç dirhemi çalanın eli kesilmektedir.
Itlâf ise, kasten olur, kasta benzer şekilde olur ya da hata yoluyla olur. Ancak mallar, canlara nisbetle fazla önem taşımadığından hepsi de bir kabul edilmiş ve cana karşı işlenen cinayette olduğu gibi her biri için ayrı bir hüküm getirilmemiş, hepsi için tazmin cezası yeterli görülmüştür.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Kim haksız yere bir karış toprak alırsa, Allah onu kıyamet gününde yedi kat yerin dibinden itibaren onun boynuna dolar. [231]
Daha önce de defaatle görüldüğü üzere, medenî yaşama maslahatım ortadan kaldıran, başkalarına eza veren, tecavüz anlamı içeren her türlü fiil, Mele-i a'lâ'nın lanetini gerektirir ve o fiile verilecek azap, fiilin ya da mücaviri olan şeyin suretinde tasavvur olunur.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "El üzerine, aldığını iade gerekir.[232]
Gasp ve âriye bahsinde ilke işte budur; kişinin aldığı şeyi aynen iade etmesi gerekir. Aynen iadesinin imkânsız olması halinde ise mislini verir.
Rasûlullah (s.a.), kırılan bir tabak yerine başka bir tabak vermiş, kırık tabağı kendisinde alıkoymuştur. [233]
İtlaf konusunun dayanağı bu hadistir. Sünnetten anlaşılan odur ki, mütekavvim[234] mallarda avam havas herkesin benzeri olduğuna hükmedeceği bir şeyle tazminde bulunmak caizdir; tabak yerine tabak vermek gibi. Hz. Osman (r.a.), bütün sahabenin bilgisi dahilinde olmak üzere, kandırılmış kimseye[235] çocuklarının yerine onlar gibi fidye vermesine hükmetmiştir. [236]
Malını Bulan Kimsenin Durumu:
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse malını aynen bir başkasının yanında bulsa, o ona daha çok hak sahibidir; müşteri onu kendisine satana müracaat eder (ve parasını alır). [237]
Bu hükmü gerektiren sebep şudur:
Böyle bir durumda her iki tarafında zarar ve zulme uğraması söz konusudur. Kayıp malını bir kimsenin yanında bulduğu zaman, uygulanacak yol şayet, satıcı bulununcaya kadar bir şey yapılmaması şeklinde olsaydı, o zaman mal sahibinin büyük zararı söz konusu olurdu. Çünkü gâsıp ya da hırsız, ele geçirildiği zaman muhtemelen kendisinin onu başka bir şahıstan satın aldığım ileri sürerek kendisini müdafaa edecektir. Belki gâsıp ya da hırsız, hem kendisinin hem de onun muahaze edilmemesi amacıyla satışa başka birini vekil tayin etmiştir. Böyle bir hüküm, insanların haklarının zayi olması kapısını aralayacaktır. Belki satıcıyı bulduğunda malı elinde bulunduran müşteri hazır olmayacak ve onu muahaze edecek, yanında bir şey bulamayacak ve eli boş kalarak susmak zorunda kalacaktı.
Takip edilecek yolun derhal el konması şeklinde olması halinde müşterinin zararı söz konusu olacaktır. Çünkü muhtemelen o, söz konusu malı pazardan satın almıştır ve satıcının kim olduğunu ve nerede bulunduğunu bilmemektedir. Sonra elindeki malına hak sahibi çıkacak ve elinden alınacak, kendisi ise satıcıyı bulamayacak ve eli boş halde zararda kalacaktır. Belki adamın o aldığı şeye karşı âcil ihtiyacı bulunacak, hak sahibinin ona el koyması ve kendisini satıcıya havale etmesi ihtiyacını görememesi sonucunu doğuracaktır.
Görüldüğü üzere meselede her iki taraftan birinin zararı kaçınılmazdır. Bu durumda insanların anlayışına uygun açık olan durumu esas almak gerekecektir. O da şudur: Burada hak aynîdir; bizzat malın kendisine taalluk etmektedir. Ayın (mal), hakkın taalluk etmesi, beyyine bulunması ve işkâlin kalkması halinde hap-solunur. Davaların bu kıyas üzere dikkate alınması gerekir. [238]
[231] Müslim, Müsâkât, 137-142
[232] Tirmizî, Büyü', 39; İbn Mâce, Sadakat, 5.
[233] Buhârî, Nikâh, 107 (6/157).
[234] Şer'an değeri olan mallardır.(Ç)
[235] Bir kadın, kendisinin hür olduğunu söyleyerek adamı aldatmış ve evlenmiş, ondan çocuklar doğurmuş. Sonra kadının köle olduğu ortaya çıkmış ve sahibi, kadını ve çocuklarını iddia etmiş.
[236] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/496-497.
[237] Ebû Dâvûd, Büyü', 78.
[238] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/497-498.