meryem
Sat 19 February 2011, 10:27 pm GMT +0200
Kalb
“Kalb” kelimesi luğat itibariyle iki manaya kullanılmıştır. Birincisi, doktorların meşgul oldukları, insanın sol memesinin altındaki cismânî kalbtir. İkincisi, bütün şuur, vicdan, his, idrâk ve aklımızın menbaı olan rabbani bir latife olarak bilinen kalbtir. Bu kalb, manevî alemimizin merkezi durumundaki nefs-i natıkadır.[841] İşte insanın hakikati bu ruhanî kalbtir. İnsanda, anlayan, âlim ve arif olan bu cevherdir. Kendisine hitab edilen, îkâb ve itâb edilen, mesul tutulan da bu kalbtir.[842] Belli bir yeri olmayan bu ruhanî kalbin bütün beden ile ve cismânî kalble bir alakası vardır. Her ikisinin de aynı isimle anılması bu alakanın varlığına kuvvetli bir delildir. Fakat ulemâ ve hukemâ bu alakanın ne şekilde olduğu hususunda kesin birşey söyleyememişlerdir. Onu ruh ile aynı kabul edenler de çok olmuştur.[843] Gazali, alimlerin şaşırdıkları bu mevzuda, İhya'sının bir mükaşefe kitabı olmaması ve Resulullah'ın, hakkında konuşmadığı “ruh”un esrarını da açıklamayı gerektirdiği mülahazasıyla, açıklama yapmayı mahzurlu görür.[844]
Kalb, Kur'an'da birinci manasıyla kullanılmaz.[845] Kur'an “kalb” ile insanın idrâk unsurlarının hepsini kasdeder. Akıl denilen idrâk gücü ile ilgili, gizli ilhamlarla alakalı bütün unsurları “kalb” ve “fuad” kelimeleriyle ifade eder.[846] Buna bir de “lübb” kelimesini ilave etmek gerekir.[847]
Kalbin islâm nazarında mevkii çok mühimdir. Tabiî ki bu ehemmiyet Kur'an'dan kaynaklanmaktadır. Yukarda da geçtiği gibi, hitab, itâb, ikâb ve mesuliyyet hep kalbe yüklenmektedir. İnsanın mesuliyyetini intâc eden kesb kalbe aittir. Nitekim Allah:
“Allah sizi yeminlerinizdeki 'lağv' den dolayı sorumlu tutmaz, fakat kalblerinizin kesbettiklerinden dolayı muaheze eder.” [848] buyurmaktadır. Yani kalblerin kasden, azmen, bilerek yaptığı yeminlerden dolayı hesab vardır.[849] Yine bundan dolayı, insanın günahı “kalbinin günahı” olarak bildirilmiş ve:
“Her kim ki şahidliği gizlerse, hakikat şudur ki onun kalbi bir günahkârdır.” [850] buyurulmuştur. Çünkü şahadeti gizleme kalbte vaki olmaktadır. Binaenaleyh bu günahın ona isnadı daha beliğ olmaktadır. Biz de bundan dolayı, gördüğümüz, yerine gözümüzün gördüğü, diyerek aynı tarzı kullanırız.[851] Kelam ehlinden çoğu: “Fail olan, arif olan, memur ve menhî olan kalb olduğu için Allah, günahı kalbe izafe etmiştir.” derler.[852] Kalb, uzuvların reisi olması hasebiyle, onun salahıyla bütün cesed salaha erip, onun fesadıyla bütün cesed fesada uğradığından kalbin fiilleri daha mühimdir. İman, küfür ve hasenat, seyyiât onun fiilleridir.[853] Bunlardan dolayı Kalb insanın özüdür ve günahın gerçek mahalli odur.[854] Aynı hakıykatten dolayı Resulullah (as):
“Kör olan, gözü görmeyen kimse değildir, basireti kapalı olan kimsedir.” buyurmuştur[855], Nitekim ayette de: “Hakıykat şudur ki: gözler kör olmaz, sinelerin içindeki kalbler kör olur.” [856] buyurulmuştur.
[841] Gazâlî, 3/4; RM, 1/134; İbrahim Hakkı, Marifetname 286.
[842] Râzî, 24/166 -167; Râzî, en - Nefs ve'r - Ruh, 51 - 52; Gazali, 3/4; Elmalıh, 1/120.
[843] Gazali, 3/5; İbrahim Hakkı, 286
[844] Gazâlî, 3/4. 398
[845] R. Isfahanı, 620
[846] Şevkâni, 5/81; R. Rıza, 1/153; Tabatabâî, 2/223-224; S. Kutub, 14/85; İbrahim Hakkı, 283
[847] İzutsu, 13.
[848] Bakara: 2/225.
[849] Taberi, 2/249.
[850] Bakara: 2/284.
[851] RM., 3/63.
[852] Râzî, 7/123.
[853] Zamahşerî, 1/406.
[854] R. Rıza, 3/132.
[855] Muttaki Hindi, 1/217.
[856] Hacc: 22/46.