neslinur
Wed 14 July 2010, 01:10 pm GMT +0200
2. Kadınların Arabistan'daki Durumu
Araplar İslâm'dan Önce kadınlar hakkında bütün insanlığı nefret ettirecek derecede bozuk bir ahlâkî anlayışa sahipti. Arabistan'da kadın, hayvanla insan arasında orta bir mahluk olup, sadece çocuk yapmak ve beyi için çalışmak üzere varolduğu kabul ediliyordu. Belli bir hürmet görüyor idiyse şayet, bu onun insanî bir varlık olmasından dolayı değil, daha çok "kan karışmasına bir engel teşkil etmesinden dolayı idi."
Hukukî durumuna gelince, "ailenin sadece erkeklerden ibaret bir kurum olarak görülmesi" sebebiyle, kadının hukukî bir şahsiyeti yoktu. O, aile reisinin, babasının başlık mukabilinde bir kocaya verdiği bir nevî "ailevî bir mal"dı. Böylece kadm, kendisini dilediği zaman boşayabilecek olan kocasının mülkiyetine geçerdi. Kendisinin hiçbir miras hakkı yoktu. Savaşa katılamadığı için her çeşit aşağılıklar kadına izafe ediliyordu. [339]
Bir kız doğduğunda babanın yüzünü gam ve keder kaplar, çocuk için gizli bir kin beslerdi. Onun bu ruh hali Kur'ân'da şöyie anlatılır:
"Ve onlardan biri bir kız çocuğu ile müjdelense öfkelenerek yüzü simsiyah olur. Kendisine müjdelenen şeyin ferahlığından utanarak halktan yüzünü saklar. Onu hakir görülme pahasına (hayatta ) bırakayım mı, yoksa toprağa mı gömeyim,
diye düşünür. Dikkat edin ki ne fena hükmediyorlar." [340]
Bu ikilemden hakaret görmeyi içine sindirebilenler çocuğu hayatta bırakırdı. Sindiremeyenler ise çocuğun hem kız olmasından hem de aileye ekonomik bir katkı yapmamasından dolayı çoğunlukla onu öldürmeye karar verirdi. Bu kararı verenler, çocuk biraz büyüdüğünde çöle gidip bir çukur kazar ve geri dönüp annesinden çocuğa en güzel elbiselerini giydirmesini isterdi. Baba bu işi çocuğa, bazı akrabaları ziyarete götüreceğini söyleyerek yapardı. Daha sonra, birlikte evden çıkarlar, Önceden hazırlanmış çukura doğru yol alırlardı. Babası çocuğa çukura bakmasını söyler, tam baktığı esnada acımasızca arkasından iter ve onu çukurun içine düşürürdü. Çıkmaya fırsat vermeden hemen üstüne toprak atarak onu gömer ve böyle gaddarca öldürürdü.
Babanın, kızının fahişe olmasından, esir edilip kaçırılmasından fakirlik ve sefalete düşmesinden korkması sebebiyle yaptığı söylenen bu canavarca uygulama, onun kızının geleceği hakkındaki bu kötü düşüncelerini ve korkusunu da bertaraf etmiş olurdu.
Bu vahşetten kurtulup da yaşayabilen kadınlar, Cahi-liyye döneminde erkekle hemen hemen hiçbir konuda eşitliği olmayan, aşağı tabakada sayılan varlıklardı. Toplumun hor görülen üyeleri olup, kendilerine hiçbir zaman söz hakkı, siyasi ve içtimaî konuda fikir beyan etme yetkisi verilmemişti. Hatta son derece bayağı görüldüklerinden, âdet zamanlarında evlere bile sokulmazdı. Miras olarak devredilirler; fakat mirastan pay alamazlardı. [341]
Araplar İslâm'dan Önce kadınlar hakkında bütün insanlığı nefret ettirecek derecede bozuk bir ahlâkî anlayışa sahipti. Arabistan'da kadın, hayvanla insan arasında orta bir mahluk olup, sadece çocuk yapmak ve beyi için çalışmak üzere varolduğu kabul ediliyordu. Belli bir hürmet görüyor idiyse şayet, bu onun insanî bir varlık olmasından dolayı değil, daha çok "kan karışmasına bir engel teşkil etmesinden dolayı idi."
Hukukî durumuna gelince, "ailenin sadece erkeklerden ibaret bir kurum olarak görülmesi" sebebiyle, kadının hukukî bir şahsiyeti yoktu. O, aile reisinin, babasının başlık mukabilinde bir kocaya verdiği bir nevî "ailevî bir mal"dı. Böylece kadm, kendisini dilediği zaman boşayabilecek olan kocasının mülkiyetine geçerdi. Kendisinin hiçbir miras hakkı yoktu. Savaşa katılamadığı için her çeşit aşağılıklar kadına izafe ediliyordu. [339]
Bir kız doğduğunda babanın yüzünü gam ve keder kaplar, çocuk için gizli bir kin beslerdi. Onun bu ruh hali Kur'ân'da şöyie anlatılır:
"Ve onlardan biri bir kız çocuğu ile müjdelense öfkelenerek yüzü simsiyah olur. Kendisine müjdelenen şeyin ferahlığından utanarak halktan yüzünü saklar. Onu hakir görülme pahasına (hayatta ) bırakayım mı, yoksa toprağa mı gömeyim,
diye düşünür. Dikkat edin ki ne fena hükmediyorlar." [340]
Bu ikilemden hakaret görmeyi içine sindirebilenler çocuğu hayatta bırakırdı. Sindiremeyenler ise çocuğun hem kız olmasından hem de aileye ekonomik bir katkı yapmamasından dolayı çoğunlukla onu öldürmeye karar verirdi. Bu kararı verenler, çocuk biraz büyüdüğünde çöle gidip bir çukur kazar ve geri dönüp annesinden çocuğa en güzel elbiselerini giydirmesini isterdi. Baba bu işi çocuğa, bazı akrabaları ziyarete götüreceğini söyleyerek yapardı. Daha sonra, birlikte evden çıkarlar, Önceden hazırlanmış çukura doğru yol alırlardı. Babası çocuğa çukura bakmasını söyler, tam baktığı esnada acımasızca arkasından iter ve onu çukurun içine düşürürdü. Çıkmaya fırsat vermeden hemen üstüne toprak atarak onu gömer ve böyle gaddarca öldürürdü.
Babanın, kızının fahişe olmasından, esir edilip kaçırılmasından fakirlik ve sefalete düşmesinden korkması sebebiyle yaptığı söylenen bu canavarca uygulama, onun kızının geleceği hakkındaki bu kötü düşüncelerini ve korkusunu da bertaraf etmiş olurdu.
Bu vahşetten kurtulup da yaşayabilen kadınlar, Cahi-liyye döneminde erkekle hemen hemen hiçbir konuda eşitliği olmayan, aşağı tabakada sayılan varlıklardı. Toplumun hor görülen üyeleri olup, kendilerine hiçbir zaman söz hakkı, siyasi ve içtimaî konuda fikir beyan etme yetkisi verilmemişti. Hatta son derece bayağı görüldüklerinden, âdet zamanlarında evlere bile sokulmazdı. Miras olarak devredilirler; fakat mirastan pay alamazlardı. [341]