Eslemnur
Thu 30 September 2010, 07:24 am GMT +0200
İslamda Birleştirme ve Ayırma Usulü
İslâm, kendi camiasını ve bu birliğin fertlerini maddî ilişkilerden tamamiyle tecrit etmez. En mükemmel bir ölçü dairesinde bu mevzulara ait müeyyideler koyar. Meselâ, (Sıla-yi rahm) için hüküm koymuştur. "Kat'-i rahm'i" yasaklamıştır. Baba ve anneye itaati, onlara boyun bükmeği bildirmiştir. Bu hususu ehemmiyetine binaen teyid etmiştir. Kan (neseb) alâkaları için veraset kanunları koymuştur. Hayır işlerinde sadakalarda, infakda (başkalarını da geçindirmek) hususunda akraba olanları, akraba olmayanlara tercih etmiştir. Kendi aile efradına, ev halkına yakınlık göstermeği, düşmanlara karşı mal ve canın korunmasını emretmiştir. Zalimlere karşı savaşa girmeyi emretmiştir. Böyle bir savaşta ölenleri şehid olarak kabul etmiştir. Yaşayışa ait bütün muamelelerde din ve mezhep farkı gözetmeden, bütün insanlar için — Kendisiyle savaş halindeki kâfirler hariç — dertlerine ortak olacak ve çare bulacak şekilde hükümler koymuştur. İnsanlara karşı sevgi ve şefkat gösterilmesini öğretmiştir. İslamın hiçbir hükmü, memleket ve vatanın korunması için çalışılmamak; yahut da gayri müslim komşu ile sulh ve sükûnet içinde geçinmemek mânasına gelmez[66]
İslâm daima bir Ölçü içinde, dış ilişkilere yer vermiştir. Fakat İslâm milliyeti (kavmiyeti) ile gayrı İslâmî milliyet (kavmiyet) arasında ancak şu tarzda bir fark nazarı İtibara almıştır: İslâm dışında bulunan başka zümreler, ayrı bir kavmiyet teşkil eder. İslama karşı muhalefete kalkar, İslâmı baltalar, iman dışındaki düşüncelere kapılır, bu düşünceleri iman düşüncesine tercih eder ve kavmiyet esaslarını saplandıkları o fikir üzerine kurmaya kalkışırlarsa, o zaman İslâm her zaman ve mekânda, bu tuttukları yol için onlardan uzak kalmak feda karlığını gösterir. ,
Bu hususta Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
"İbrahim ve onunla birlikte bulunanlar sizin için en iyi örnektirler. Onlar kendi kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz sizden ayrı ve uzağızdır. Biz sizi ve sizin Allah'tan gayrı ibadet ettiklerinizi kabul etmiyoruz. İşte bunun için de bizimle sizin aranızda düşmanlık başlamıştır. Siz de Allah'a iman edip O'nun vahdaniyetini kabul ettiğiniz zamana kadar bu düşmanlık devam edecektir."
(El – Mümtehinne: 4)
Yine buyuruluyor ki:
"İman yolu tutmayıp küfre karşı sevgi besleyen, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin, sizler arasından her kim böylelerini dost edinirse zalimlerdendir."
(Tevbe: 23)
Yine emredilmiştir ki:
"Sizin kendi karılarınızdan ve çocuklarınızdan da size düşmanlar vardır, bunlardan çekininiz ve korununuz."
(Et – Teğabün: 14)
Sizin vatanınızda dininize karşı düşmanlık edenler bulunuyorsa, din için vatanınızı ve ülkenizi bırakıp başka yere göç edin. Her kim din uğruna vatanını bırakıp da hicret etmezse hakikatte münafık sayılır. Böyleleri ile sizin alâkanız kalmaz.
"Allah yolunda hicret etmedikleri müddetçe onları dost edinmeyin."
(Nisa: 89)
Bu şekilde, Küfr ile İslâmın ayrılması hususunda, en yakın ve en kuvvetli akrabalık bağı olan kan (nesil) bile feda edilmiştir. Anne, baba, kardeş, evlat, müslüman olup olmamak hususunda birbirlerinden ayrılırlar. Biz, kendi soyumuzu, soydaşlarımızı, Allah'a düşman olup olmamak için bırakır, terk ederiz. Vatana da, memlekete de bu yolda Allah'a ısmarladık deriz, onu da terk ederiz. Böyle bir vatanda Küfr ile İslâm çekişmesi olunca o vatandan ayrılmamız icabeder. İslam dünyada her şeyden önce gelir. Her şey İslama feda edilir İslam hiçbir şeye feda edilemez.
İslâm, çeşitli insanları birbirine kardeş kılmıştır. Bunların arasında ne kan, ne nesil, ne vatan, ne ülke, ne memleket, ne dil, ne renk, ne başka bir maddî birlik vardır. Fakat bunlar İslâm dairesinde birbirlerine kardeştirler.
İslâm bu mevzuda bütün müslümanlara hîtab ederek buyurur:
"Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve dağılmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın, siz bir zamanlar birbirinize düşmandınız. O sizin kalblerinizde ülfet vücuda getirdi. Onun nimeti ile siz birbirinizin kardeşi oldunuz. Siz ateş çukurunun dibindeydiniz. O sizi bundan kurtardı."
(Al-i İmrân: 103)
Bütün diğer gayrı müslimlere hitaben de buyurulmuştur ki:
"Tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı öderlerse, onlar da sizin din kardeşleriniz olnrlar."
(Tevbe: 11)
Müslümanların vasfı da şu şekilde bildiriliyor:
Allah'ın Resulü Muhammed ve onunla birliktte bulunan kimseler, kâfirlere karşı şiddetli ve kuvvetlidirler, kendi aralarında birbirlerine merhametlidirler.
(El – Feth: 29)
"Allah'tan gayrı bir mâbud bulunmadığına ve Muhammed (S.A.V.) in onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet vermedikleri müddetçe insanlarla dövüşmek için izin verilmiştir. Yine onlar bizim kıblemize yönelmelidirler; bizim kestiğimiz eti yemelidirler. Bizim gibi namaz kılmalıdırlar. Böyle yapan kimselerin canları ve malları bize haram olur. Ancak adalet ve kanun onların haklarını helâl kılar. Bundan sonra onlar da müslümanların sahip bulundukları bütün hak ve hukuka sahip olurlar; Müslümanlara farz olan hususların hepsi onlara da farz olur."
(Ebu Davud Kitabü'l - Cihad)
Müslümanlık dairesine girmiş bulunan bu müslümanlar bütün hak ve hukuk, farize ve vecibelerde diğer müslümanlarla aynı olmakla kalmayıp, hatta bu müslümanlar diğer müslümanlara destek bile olurlar, onlarla birlikte islâm "bütün" ünün "cüz" lerini teşkil ederler. Bu hususta da Hadis-i Nebevi şöyle hidayet kılmıştır:
"Müslümanın müslümana bağlılığı bir duvarın tuğlalarının birbirlerine bağlılıkları gibidir, bunların biri diğerini tutar ve sağlamlaştırır."
(Mişkât, Kitabü'l - âdâb, Bâb eş - şefkati ve'r - rah-meti ale'l - halkı.); Muttafakunaleyh
Başka bir yerde:
"Muhabbette ve sevgide müminlerin misali bir tek cisim misalidir. Bu vücudun uzuvlarından birisi sızlarsa, bütün vücudü rahatsızlık ve ızdırap sarar."
(Mişkât, Muttefekunaleyh)
İslâm Milletinin bu şekilde birleşerek ortaya çıkmış bulunan vücuduna Resûlullah (S.A.V.) "Cemaat" kelimesi ile isim vermişlerdir. Bu hususta da yine Zatı Risaletpenahileri buyurmuşlardır ki:
"Allah'ın eli cemaatin üzerindedir, bu cemaatı dağıtmak isteyen ateşe düşer."
Ve yine:
"Cemaatten bir karış ayrılan kimse, İslâm halkasından kendi boynunu kaçırmış olur.
(Ahmed, Ebu Davud ve Mişkat rivayetlerine göre. Kitâb - ül - iman).
Bu kadarla iktifa yetinilmemiş olup hattâ şöyle buyurulmuştur:
"Sizin cemaatinizi dağıtmak isteyen kimseyi öldürünüz."
Ve bu inci tanelerinden daha ışıltılı olan mukaddes emirler şu noktaya dayanmaktadır:
"Bir araya toplanmış bulunan bu ümmeti dağıtmak için yeltenen kimseyi her nerede bulunursa bulunsun, kılıçla vurunuz."
(Müslim, Kitabü'l - emare).