- İnsanlar arasında geçerli olan davranış kalıpları

Adsense kodları


İnsanlar arasında geçerli olan davranış kalıpları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 11 February 2011, 02:29 pm GMT +0200
11) İnsanlar Arasında Geçerli Olan Davranış Kalıpları(Rüsum)

 
Davranış Kalıpları, Şeriatlarda Bulunması Amaçlanan İhtiyaçlardandır:
 

Bil ki: İnsan türünün gerekli kıldığı ihtiyaçlar içerisinde dav­ranış kalıpları, insanın bünyesine nisbetle kalp mesabesindedir. Tüm şeriatlar öncelikli olarak ve bizzat onlara yönelik amaçlar ta­şımışlar, ilahî hikmet ve yasalar onlar üzerinde durmuşlar, onlara işaretlerde bulunmuşlardır. Bunların çeşitli açılardan sebepleri vardır. Bunlar:

a) Ortaya çıkış sebepleri:

Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Hikmet sahiplerinin bulup ortaya çıkarmaları.

2. Melekî nurla teyid edilmiş bulunan insanların kalplerine hakkın yani doğru olan davranış biçimlerinin ilhamı.

b) İnsanlar arasında yayılmasını gerektiren sebepler:

Bunlar da:

1. Herkesin sevip saydığı, itaat ettiği büyük bir hükümdarın tuttuğu bir yol olması,

2. İnsanların içlerinde hissettikleri, fakat bir türlü ifade ede­medikleri şeylerin açıklaması olması, dolayısıyla kalbin şehadetiy-le hemen kabulle karşılanması gibi şeylerdir.

c) Onlara dört elle sarılmalarını gerektiren sebepler:

Bunlar da:

1. İhmali halinde gaybî bir cezanın olduğunu tecrübe etmiş olmaları,

2. Gaflette bulunulması halinde fitne ve fesadın ortaya çık­ması,

3. Terkini kınayan görüş sahibi kimselerce yapılmış olması ve buna benzer daha başka sebeplerdir.

Basiret sahibi kişi, birçok davranış biçiminin çeşitli ülkeler­de, zikrettiğimiz benzeri sebeplerle, kimi yerde ihya olurken, kimi yerde de unutulmaya yüz tutmasından hareketle bunu tasdike muvaffak olabilir.

 

Davranış Kalıpları (Merasim Ve Formaliteler), İhtiyaçların Giderilmesi Yollarını Korur:
 

İnsanlar arasında geçerli bulunan davranış kalıplan (rüsum), asıl itibarıyla Hakk’tan gelmekte ve bunlarla, elverişli ihtiyaç gi­derme yollarının muhafazası amaçlanmaktadır. Bunlar insanları, bu yolların nazarî ve amelî kemal mertebesine doğru götürür. Eğer bunlar olmasaydı, o zaman insanların çoğunun hayvanlardan farkı kalmazdı. Nice insan, istenilen şekle uygun olarak meselâ nikâh ya da bir başka muamelede bulunur. Kendisine bu kayıtlara niçin riayet ettiği sorulduğu zaman, “herkes öyle yapıyor, ben de öyle ya­pıyorum” demekten başka cevap veremez. Bu insanlar icmâlî bir bilgiye sahiptirler ve onun gereğini yerine getirmeye çalışmakta­dırlar. Ne var ki, ihtiyacı ve onu giderecek yolları belirlemek bir tarafa, onu dille ifade bile edememektedirler. Bu insanlar, eğer ta­kip ettiği bir yolu tutacak olmasalar, hayvanlardan farkları kal­mayacaktı.

Ancak, tutulan yollara bâtıl unsurlar da karışabilir ve dolayısıyla insanlar nasıl yol tutacaklarını bilemez hale gelebilirler. Bu şöyle olur:

Küllî maslahatların değil de cüz’î görüşlerin etkisi altında ka­lan bir kavim riyaset makamını ele geçirebilir ve bunlar vahşice davranışlarda bulunarak yol kesme, gasb gibi saldırgan fiillere; eş­cinsellik (livata), erkeklerin kadınlaşması (muhanneslik) gibi şehevî itiyatlara; riba, ölçü ve tartıda hile gibi zararlı kazanç yollarına; giyim kuşam, ziyafetler gibi konularda israfa varan ve yerine getirilmesi için insanları büyük sıkıntılara sokan âdetlere kendile­rini kaptırırlar veya eğlendirici şeylere gereğinden fazla zaman ayırırlar ve böylece, dünya ve âhiret işlerini ihmal ederler; bunlara çalgı aletleriyle uğraşmayı, satranç gibi oyunları, avcılığı, kuş bes­leme vb. davranışları örnek olarak verebiliriz. Keza yolcuları peri­şan eden (gümrük ve toprakbastı) vergileri, mükellefleri icrayı faa­liyet edemeyecek hale getiren haraçlar toplarlar; insanlar arasın­da güvensizlik, cimrilik, kin ve nefret duyguları yerleşir; bütün bunların kendileri tarafından diğer insanlara yapılmasını hoşgörürler, fakat aynı şeylerin kendilerine yapılmasına tahammül ede­mezler. Sahip oldukları makam, mevki ve iktidar yüzünden hiç kimse karşılarına çıkıp da, bu yaptıklarının yanlış olduğunu söyle­yemez. Kavmin fasık ve facirleri gelir, onlara uyar ve destek verir­ler; onların kötülüklerini her tarafa yaymak için çaba sarfederler. Arkalarından bir kavim gelir ki, bunların içlerinde, ne salih amel­lere, ne de kötü amellere karşı güçlü bir meyil bulunmaz, etkilen­meye son derecede açık olurlar. Dolayısıyla başkalarını taklide git­meleri, kendilerini bu yanlış yola girmeye sevkeder. Belki çaresiz­liklerinden güzel yollara giremezler. İçlerinden bir zümre, fıtratla­rı bozulmamış olarak bulunabilir; fakat bunlar onlara katılmasa da, yaptıkları kötülükler karşısında ses de çıkaramazlar; kinlerini içlerine gömerek susarlar. Böylece sözü edilen kötü yol, iyice yerle­şir ve güçlenir.

 

Hakkın Yayılması Ve Üstün Kılınması İçin Çalışmak Gerekir:
 

Bu durumda, aklı başında herkesin hakkın yayılması, üstün kılınması ve ona yürürlük kazandırılması, bâtılın da söndürülmesi ve engellenmesi için çaba sarfetmesi bir görevdir. Bazı hallerde bu, çeşitli husumetleri ve hatta savaşları göze almakla ancak müm­kün olabilir. Bâtıla karşı verilen bu mücadelelerin tamamı, en üs­tün iyiliklerden sayılmaktadır. Hak yol yerleşip, asırdan aşıra bü­tün millet onu kabullendiği, hayatları ve ölümleri hep o doğrultu­da şekillenmeye başladığı, nefisleri onunla yoğrulup, onun ışığında bilgilendikleri, varlık ve yokluk bakımından kendilerinin bu esas­lara bağlı olduklarım zannettikleri zaman, onların dışına çıkmak ve onlara karşı isyan etmek ancak tabiatı bozuk, aklı hafif, şehveti güçlü, heva ve heveslerinin esiri olan kimseler için sözkonusu ola­bilir. Böyle biri, herkesçe benimsenen hak yoldan çıkmak istediği zaman, kalbinde kendisinin fısk ve fücuruna delâlet eden bir duy­gu hisseder, kendisi ile küllî maslahat arasına bir perde çekilir. Eğer düşüncesi fiiliyata dökülür ve o şeyi yaparsa, bu, hasta nefsi­nin bir dışa vurması sayılır, dininde bir gedik açılmış olur. Edini­len yol iyice yerleşince, Mele-i a’lâ sâkinlerinin dua ve yakarışları onlara uygun hareket edenlerin lehinde, muhalefet edenlerin aley­hinde olmak üzere yükselir, Hazîre-i kuds’te onları işleyen ya da terkedenler lehine ya da aleyhine rıza ve gazap hali oluşur. Tutu­lan yollar bu hali alınca da, artık onlar Allah Teâlâ’nın insanları üzerinde yarattığı fıtrattan sayılır.

Allah’u a’lem!