Eslemnur
Tue 28 September 2010, 09:34 am GMT +0200
III. Hülafa-i Raşidinin Uygulamaları ve Ümmetin Müctehitlerin Çözümleri
Raşid'in İslâm devletini ne şekilde idare ettiklerine dair rivayetler, tarihİ misaller pek canlı olarak Hadis, tarih ve siyret kitaplarında yer almıştır. Bunların her biri bizim için birer örnek olmak özelliğiniini taşımaktadır.
İslâmın tâ başından bu güne kadar, dinî ahkâm ve emirle anlatılması hususunda, Sahabe-i Kiramın (radiyalahü teâlâ anhüm) ittifak ettikleri usul gözönünda bulundurulmuştur. Buna istilahta "icma" denir. Anayasa ve kanunî işlerde de Hülefa-i Raşidin, Sahabilerle müşavere etmişler, onlara fikir danışmışlardır. Bu müşaverelerin ve danışılan fikirlerin neticesi, bizim için delildir. Yani onların vardıkları isabetli ve sağlam karara bağlı bulunmak lazımdır. Nitekim, Sahabilerin bir iş hakkında ittifakla vardıkları karar, gerekçeli kanun ve gerekçeli çalışma kaidesi olmuştur. İslâmın bu ön saftaki temiz zümresinin vardıkları kararlar arasında ihtilaf mevcud olduğu takdirde ve böyle bir meselede iki veya ikiden fazla muhtelif ifade şekilleri olabileceğini hesaba katmak lâzım gelir. Yine bu şekildeki muamelatta (uygulama)da bir söz ile diğer bir söz arasında ihtilaf alabilir. O zaman bu iki sözün her ikisine de itibar edilebilir. Söyle bir hüküm de çıkabilir ki, bir kere Zatı Saadetleri, zaman ve zemin icabına ve meselenin vaziyetine göre böyle hüküm vermişler, diğer bir defa da aynı meseleye benzer bir meselede yine zaman ve zemin icabı başka türlü hüküm vermişlerdir. Fakat Sahabiler arasında ittifak olursa şurası anlaşılmış olur ki, bu işin bir tek çözüm şeklinden başka bir şekli olamaz. Zira Sahabiler doğrudan doğruya Allah Resulünün sallallahü aleyhi ve sellemin talebeleri mahiyetindedirler. Onun elinde terbiye görmek gibi eşsiz bir imkanın sahibidirler. Onlar hiçbir zaman ittifakla ne muamelatta hata ederler, ne de doğru yolu eğri yolla değiştirirlerdi.
Ne de doğruyu bildikleri halde eğriyi kabul edecek kimselerden idiler.
Dördüncü kaynak ise, Ümmetin müctehidlerinin çözümleridir. Bu zevat, kendi ilim ve basiretlerini kullanarak muhtelif kanuni meseleleri aydınlatmak ve açıklamak yolunu tutmuşlardır. Bunların içtihadları hüccet olmasa bile fakat yine de İslâm Anayasasının ruhu ve usulü olarak bilinmeli ve bizim için en iyi rehberlerden sayılmalıdırlar.
İşte bizim Anayasamızın ve kanunlarımızın temelini bu dört esas kaynak oluşturur. Şimdi biz islâm Anayasasını yazmak ve kâğıt üzerine kaydetmek istersek, bu dört kaynağın kaidelerini gözönünde bulundurmamız icap eder. Meselâ İngilterede halk yeni bir Anayasa hazırlamak isterlerse, kendilerinin daha önceden ortaya koymuş oldukları kanunları (Statüte Law) ile Örf ve âdetlerine ait medenî kanunlarını (Commun Law) ve eldeki mevcut Anayasalarını (Constitutions of the cinstitution) bir arada bulundurup bunların konuyla ilgili kısımlarını bir kâğıt üzerine yazıp tespit ettikten sonra ancak başka bir kanun veya nizam çıkarırlar ve bu şekilde işleri yürütmek yoluna giderler.[82]