- Haşa! Allah'tan korkmuyorum!!!

Adsense kodları


Haşa! Allah'tan korkmuyorum!!!

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Fri 27 January 2012, 02:41 am GMT +0200
   

Ahmet Kurucan

   
Haşa! Allah'tan korkmuyorum!!!


Basın-yayında bazılarının şişirmesi ile hak ettiğinin üzerinde yer alan, ehil olmayan insanların tartışma programlarına, köşe yazılarına konu ettiği meselelere velev ki bir yazı vesilesi ile dahi olsa değinmek istemiyorum ama aldığım okuyucu tepkilerinin çokluğu bazen beni mecbur bırakıyor. Okuduğunuz yazı da onlardan biri.

Konu, Allah'tan korkma. "Allah'tan korkmuyorum' deme ve bunu meydan okuma olarak nitelememeye ne diyorsunuz?" diyor okuyucular ısrarla. Şunu diyorum; Türkçemizde korkmak fiili ile ifade edilen insan tabiatına has olgu, Arap dilinde birden çok fiille anlatılır. Bunların her biri son tahlilde Türkçemize korkma diye çevrilince Arapçadaki bu fiiller arasında gözetilen nüans ortadan kaybolmaktadır. Tercüme faaliyetlerinin çıkmaz sokağıdır zaten burası.

Arapçaya neden girdin demeyin; çünkü dinî bir meseleden söz ediyoruz; dinin dili Arapça; Kur'an ve hadisler başta anlaşılmayı bekleyen metinler orada; o zaman ister istemez dile gireceksiniz. Kaldı ki bana göre bu problemin kökeninde yatan unsurlardan biri ve belki de başlıcası bu tercüme hatası ya da hata demesek bile kastedilen mananın Türkçeye tam olarak intikal ettirilememesi.

İmam-hatip lisesi talebesi olan veya bu ölçüde Arapçaya vâkıf olan herkesin bildiği iki kelime vardır; havf ve haşyet. Tahmin ettiğiniz gibi her iki fiili de biz Türkçemize korkma diye tercüme ediyoruz. Halbuki Arap 'köpekten korkma' ile 'Allah'tan korkmayı' fiil düzeyinde ayırıyor ve "köpekten korktum" mânâsına "hiftü mine'l-kelb" derken, "Allah'tan korktum" diye tercüme ettiğimiz yerde "haşitü mine'l-Allah" diyor. Neden Arap, bu iki eylemde fiilleri değiştiriyor? Çünkü ha-fe ile ha-şi-ye'nin anlamları ve ihata ettiği alanlar farklı. Ha-fe bizim anladığımız manada korkmak demek ama "ha-şi-ye" saygının yol açtığı çekingenliğin ağırlıklı olduğu türden bir korku, bir ürperti demek. Bu açıklama ile vardığım yer belli; eğer biz dinî değerleri Arapçadaki nüansları ve mana-muhteva zenginliğini gözeterek dilimize çevirmiş olsaydık; belki bugün bu türlü şeyleri konuşuyor olmazdık.

İkinci bir husus; cennet ve cehennem. Gerek Kur'an gerekse hadislerde cennet tasviri ne kadar insanı mutlu ediyorsa cehennem tasviri de o kadar korkutuyor ve ürperti hasıl ediyor insanın içinde. Pekâlâ İlahi irade tarafından cehennemin böyle tasviri bize bir şey anlatmalı değil mi? Şu sonucu çıkartamaz mıyız mesela; Allah, Rahman ve Rahim olduğu halde, bu cehennem tasviriyle bizleri korkutuyor. Demek teşvik kadar zecr de bir mana ifade ediyor insan fıtratı için. Doğru bir çıkartma bu. Çünkü Allah, Rahim ve Rahim olduğu gibi Kahhar ve Cebbar'dır. Cemali isimleri ve tecellileri olduğu kadar Celali isim ve tecellileri de vardır. İnsan fıtratında her ikisinin de karşılığı vardır. Bir şeyin yapılması veya yapılmamasında fıtrata göre değişkenlikler her zaman söz konusu olsa da mükafat ve mücazat emir ve yasakların yerine getirilmesinde başat rol oynayan iki unsurdur. Şöyle de diyebiliriz; bir denge var ortada ve bu dengeyi bozmamak gerek.

Halbuki biz bu dengeyi bozduk. Bazen sevgi, rahmet, merhamet dedik bozduk; bazen cehennem, ateş, zebani dedik bozduk. Zihinde var olan ve hayatın her bir alanına taşıdığımız bu bozulmayı sonunda getirdik Allah'a saygıya da yansıttık, ibadetlere de yansıttık. "Allah'tan korkmuyorum" sözü bu bozulmanın ürünüdür. "Namazını kıl, yoksa Allah seni cehennemine atar ve cayır cayır yakar" sözü de aynıdır. Belki böylesi kolayımıza geldi. Çocuklarımızı karşımıza alıp onların aklını ikna, kalbini tatmin edecek seviyede Allah haşyetiyle -dikkat edin havf değil, haşyet- dolduracak eğitimi veremediğimiz için "cehennem ateşi" ile tehdit kolaycılığını tercih ettik. İbn-i Teymiyye ne güzel der: "Aslında ubudiyet, en üst seviyede itaat ve tevazu duygusuyla karşılık beklemeden Allah'a olan sevgiyi göstermek demektir. Çünkü sevgiden yoksun itaat hali kulluk değildir."

Keşke kendi ellerimizle bozduğumuz dengeyi yeniden kurabilsek!