- Hadisin büyük kahramanı Ebû Hüreyre

Adsense kodları


Hadisin büyük kahramanı Ebû Hüreyre

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ehlidunya
Fri 10 June 2011, 03:52 pm GMT +0200
   

   
Hadisin büyük kahramanı Ebû Hüreyre

Bir süredir sünnetin bir Müslüman için ne ifade ettiğini, sünnete bağlı yaşamamanın ehemmiyetini anlatmaya çalışıyorduk. Bu bahsi devam ettirmek arzusundayız.

Çünkü yaşadığımız dinin büyük ekseriyeti sünnet kaynaklıdır. Bu sebeple sünnetin ehemmiyeti kadar, sünnete ve sünneti en saf ve duru haliyle bize intikal ettiren sahabe ve tabiûn efendilerimize saldırıların sebebini de bilmek zorundayız. Müsteşriklerle, onların İslâm dünyasındaki takipçilerinin hücum oklarına en fazla maruz kalanlar, en çok hadis rivayet eden ve hadis ıstılahında "Müksirûn" olarak anılan, sahabe efendilerimizdir.

Dinimiz bize sahabe-i kiram vasıtasıyla intikal etmiştir; dolayısıyla da onlara dokunan her şey, dinimize dokunmuş sayılır. Bu itibarla konunun ehemmiyetine binaen, "Müksirûn"un en önemlilerinden Hz. Ebû Hüreyre'yi kısa da olsa tanımaya çalışalım:

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh), Yemen'in Devs kabilesindendi. Hicret'in yedinci yılı başında Müslüman olup Medine'ye hicret etti. Fakir ve kimsesiz olduğu için Efendimiz onu "Ashab-ı suffe"nin arasına aldı ve Ebû Hüreyre bu şekilde Allah Resûlü'yle dört yıl bir arada kalma şerefine nail oldu.

Hz. Ebû Hüreyre, Medine'ye geldiğinde, Resûlullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hayber seferindeydi. Bunu duyan Ebû Hüreyre, hemen Hayber'e koştu ve Efendimiz'le mülâki oldu. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendisine adını sorunca, heyecanlı ve mahcub bir edayla "Abdüşşems" diyebildi. İki Cihan Güneşi (aleyhi ekmelü't-tehâyâ): "İnsan ayın, güneşin kulu olamaz; sen Abdurrahman'sın." diyerek, adını "Abdurrahman" olarak değiştirdi.

Bir gün, Allah Resûlü onu kucağında taşıdığı kedilerle görünce, mütebessim ve takdirkâr bir edayla ona, "Ebâ Hirr" (kedi babası) diye hitap etti. Bundan sonra hep Ebû Hüreyre diye anıldı. O da, daha çok "Ebû Hirr" diye anılmayı severdi. Zira, fakir, mütevazı ve bir mahviyet insanı olarak o, kendine en çok yakıştırdığı, "kedi babası" tabiriydi. Ayrıca, Resûlullah, sevdiği bir anda, sevdiği bir noktada ona "Ebû Hirr" demişti o da kendisinin bu adla çağrılmasını istiyordu. (Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, 2/587; İbn Hacer, el-İsâbe, 7/434.) Sadece bu tavrı bile, onun Resûlullah'a ne derece bağlı olduğunu göstermeye yeter.

Ebû Hüreyre Müslüman olmuştu ama bir derdi vardı ve ona göre bu, büyük bir dertti. Annesi henüz Müslüman olmamıştı. Bu büyük sahabi, kendisini yetim büyüten annesini Müslümanlığa çekmeyi, hem bir vazife hem de vefa borcu biliyordu. Bir gün Resûlullah'a gelerek: "Yâ Resûlallah, dua etmez misin, Ebû Hüreyre'nin annesi de 'Lâ ilâhe illallah' desin?" istirhamında bulundu. Sonra Allah Resûlü, ellerini kaldırıp dua buyurunca, Ebû Hüreyre heyecanla evine koştu. Her gün: "Acaba bugün anneme bir şey anlatabilir miyim, kalbine girebilir miyim?" ümidi ve: "Acaba bugün de beni reddeder mi, yine yadırgar mı?" endişesiyle koştuğu evin kapısının tokmağına dokunduğunda, içeriden annesinin: "Dur, olduğun yerde kal!" sözünü işitti. Kadın, "Lâ ilâhe illallah" dedikten sonra boy abdesti alması lâzım geldiğini oğlundan çok dinlemişti. Biraz sonra, başında örtü kapıyı açtı ve: "Oğlum, işte dediğin şeyleri diyorum: Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah..."

Ebû Hüreyre, müjdeyi vermek üzere bu defa da hemen Resûlullah'a (sallallâhu aleyhi ve sellem) koştu. Nebiler Serveri'nin duasının kabulü, onda ikinci bir ümit hâsıl etmişti: "Yâ Resûlallah, dua et, mü'minler, beni ve annemi sevsinler!" istirhamında bulundu. Allah Resûlü, ellerini kaldırıp yine dua buyurdular: "Allahım, Ebû Hüreyre'yi ve annesini mü'minlere sevdir!"( Müslim, fedâilü's-sahabe 158; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/319; İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-kübrâ, 4/328.) Bu dua bize öğretiyor ki, mü'minler, Ebû Hüreyre'yi sever ve sevmeli. Onu kimlerin sevmediğine gelince, onu da sizin iz'an ve anlayışınıza havale ediyoruz.

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh), Allah Resûlü'nden gece gündüz hiç ayrılmadı. O, bir zekâ ve hafıza kahramanıydı. Gecenin üçte birinde uyur, üçte birinde ibadet eder, evrâd ve ezkârını okur; kalan üçte birinde de hafızasındaki hadisleri unutmamak için tekrar ederdi. Aynı zamanda o, bir ilim adamı, bir fakih, bir hadis hafızı da olmuştu. Bir gün mescitte:

"Allahım, bana hiç unutmayacağım bir ilim nasip eyle!" diye dua ederken Allah Resûlü onu duydu ve mescidi ihtizaza getirecek şekilde: "Allahım, âmin!" demişti. (Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, 3/440; Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 2/54; Hâkim, el-Müstedrek, 3/508.)

Hz. Ebû Hüreyre'yi ve onun sünnetin bize intikalinde eda ettiği tarihi misyonu önümüzdeki hafta da anlatmaya devam edeceğiz inşallah..


Süleyman Sargın

sümeyra
Tue 15 May 2012, 01:20 pm GMT +0200


      Öğrenmeye ne kadar muhtacız..Efendimiz s.a.v.ile sadece 4 yıl beraber kalmış bu sahabe efendimiz..Ve ben bunu şimdi öğrenmiş oldum..Rabbim şefaatlerine kavuştursun bizi de inşaallah..Sevgimizden onları haberdar eylesin..inşaallah..