- Haddinden Fazla Pahalı Kefen Kullanmak

Adsense kodları


Haddinden Fazla Pahalı Kefen Kullanmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 13 May 2012, 03:34 am GMT +0200
30-31. Haddinden Fazla Pahalı Kefen Kullanmak Mekruhtur


 

3154... Ali b. Ebû Talib (r.a) den demiştir ki:

Kefen (seçmek) te pahalıcıhğa sapmayınız. Çünkü ben Rasûlullah (s.a)'i

"Kefen hususunda pahalıcılık yapmayınız. Çünkü o, çabuk so­yulur." derken işidim.[328]

 
Açıklama

 

Kefen seÇerken, gerek kefenin sayısı, gerek ölçüleri ve gerekse fiatı hususunda Hz. Peygamberin ve ashabının tatbikatını gözönünde bulundurmak, lükse kaçan ve sahibine ağır külfetler yükleyen pa­halı kumaşlar seçmekten kaçınmak gerekir. Çünkü Rasûlü Zîşan Efendimi­zin tabiriyle, kefen ölünün vücudunda çok kısa bir zamanda eskir ve lime lime olarak soyulup gider. Nitekim bir hadis-i şerifte buyurulduğu Üzere "Ebû Bekir (r.a) vefat ederken kendi üzerinde bulunan zaferanla lekelenmiş bir elbiseye bakarak -şu elbisemi yıkayın ve O’na iki elbise daha katın da beni onlarla kefenleyin- demiştir." Hz. Aişe de kendisine O eskidir deyince,

"Şüphesiz yeniyi giymeye diri ölüden daha layıktır. O (kefen) ancak bedenden akan irin ve sarı sular içindir.** cevabını vermiştir.[329]

Binaenaleyh, erkekler için sünnet olan kefen; lifafe, izar ve kamisten iba­rettir. İşte bu üç parça bezin, temiz olmak şartıyla yeni veya kullanılmış ol­ması arasında bir fark olmadığı gibi[330] sünnet olan bu kumaşların seçimin­de pahalı kumaşlardan kaçınmaktır.

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifin, "Biriniz kardeşini kefenledi­ği zaman, kefenini güzel yapsın." mealindeki 3148 numaralı hadis-i şerifle, Deylemî'nin rivayet ettiği "cenazelerinizin kefenini güzel yapın: Zira onlar biribirlerine onunla iftihar ederler ve kabirlerinde birbirlerini onunla ziyaret ederler." mealindeki hadis-i şerif arasında bir çelişki yoktur. Çünkü kefe­nin güzel olmasından maksat, pahalı olması değil, temiz ve hayatta giyilebi­len kumaşlar cinsinden olması ondan daha pahalı ve daha düşük olmayıp orta kalitede bir bezden olmasıdır ki bu da dinin koymuş olduğu ölçüleri aş­mamakla gerçekleşir.

Ancak mevzumuzu teşkil eden bu hadisin senedinde Amr b. Hişam el-Cenbî vardır. Bu râvinin güvenilir bir râvi olup olmadığı hakkında ihtilaf vardır. Sonra Sabi ile Hz. Ali arasında bulunması gereken ravi de atlanmış­tır. Bu bakımdan bu hadis munkati' dir. Çünkü Darekutnî'nin açıklaması­na göre Sa'bi Hz. Ali'den bir hadisten başka bir hadis işitmemiştir. O hadis­te bu hadis değildir.[331]

 

3155... Habbab (b. Eret')ten demiştir ki:

Mus'ab b. Umeyr Uhut (savaşı) günü şehid edilmişti. (Üzerinde) alaca yünlü kaftandan başka (bir şeyi-de) yoktu. Başını örttüğümüz zaman, ayaklan dışarıda kalıyor, ayaklarını örttüğümüz zaman da başı dışarıda kalıyordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a)

"Başım örtünüz, ayaklarının üzerine de (biraz) izhîr koyunuz" buyurdu.[332]

 
Açıklama

 

İzhir; Hicaz'da biten ve kuruyunca beyazlaşan hoş kokulu meşhur bir ottur.

Bu hadis-i şerif, ölünün bütün vücudunu örtecek büyüklükte bir kefen bulunamadığı zaman, mevcut kefenle öncelikle ölünün baş tarafını örtmek gerektiğine, geri kalan kısmımnsa izhir otuyla örtüleceğine delalet etmekte­dir. Çünkü baş taraf, aşağı taraftan daha faziletlidir. .

İmam Nevevî'nin açıklamasına göre, eğer mevcut kefen, Cenazenin ba­şı ile birlikte avret mahallini Örtmeye kâfi gelmiyorsa, onunla sadece avret mahalli örtülür. Çünkü ölünün avret mahallini örtmekte, dirinin avret ma­hallini Örtmek gibi farzdır. Ona bakmak ve dokunmak haramdır.

Yine bu hadis-i şerif, ölünün tüm bedenini örtmenin farz olmayıp sade­ce avret mahallini örtmenin farz olduğuna delalet etmektedir. Çünkü cena­zenin bedeninin tümünü Örtmek, farz olsaydı, Hz. Habbab'ın vücudunun tümü örtülür, ayak tarafı açık bırakılmazdı. Her ne kadar ashab-ı kiramın fakru zaruret içinde olup ve güçleri yetmediği için, Hz. Habbab'ı bu şekilde defnetmiş oldukları akla gelirse de, "ölünün tüm bedenini örtmenin farz ol­ması halinde mutlaka bu farzı yerine getirmenin bir çaresini bulmaya çalışa­caklarını ve bunu gerçekleştireceklerini de unutmamak gerekir. Bilindiği gi­bi Hanefilere göre, ölünün tüm vücudu avret değildir. Onun avret mahalli sağlığındaki avret mahallinden ibarettir.

Ayrıca bu hadis-i şerif, ashab-ı kiramın ne derece fakir olduklarını açıkça ifade etmektedir. Bilindiği gibi fakru zarurete sabretmek insanı "ebrar" de­recesine yükseltir.[333]

 
Hazreti Mus'ab Bin Umeyr (r.a)

 

Namı ve Nesebi:

İsmi: Mus'ab, Künyesi: Muhammed, babası: Umeyr, validesi Hannes bt. Malik, Nesebi: Mus'ab b. Umeyr b. Haşim b. Abdimenaf b. Abduddar b. Kusay el-Kureşî...

islâmiyet i Kabulü:

Mus'ab, gerçekten yüzü kadar kalbi de berrak, zevk sahibi ve akıllı bir gençti. O yaratılıştan putlara karşı nefret doluydu. Bunun içindir ki, Mek­ke'de tevhid daveti yükselir yükselmez, bu davet onun kulağına varmış, te­miz kalbinde akisler yapmıştı. Osman b. Talha'yı ibadet ederken gören Mus'-ab, doğruca Erkam'ın evine, Allah Rasûlü'nün huzuruna koşmuş ve müslü-man olmuştu. Böylece içinde bulunduğu refah ve saadeti bir anda.feda etmişti...

Allah Rasûlü'nün Göz Yaşları:

Allah Rasûlü, Mekke'den çıkarak Küba'ya geldiğinde, Medineli Müs­lümanlar kendisini karşılamaya gelmişlerdi. Bu sırada, belinde bir koyun pos-tuyla yarı çıplak bir vaziyette Hazreti Mus'ab gelmişti. Ayaklan çıplaktı. Onu bu durumda gören Allah Rasûlü, onun Mekkede yaşadığı hayatı düşünerek üzülmüş ve mübarek gözlerinden yaşlar akıtmıştı...

Hazreti Mus'ab'ın Teçhiz ve Tekfini:

Allah Rasûlü, Hz. Mus'ab'ın şehid olduğunu haber aldığı zaman şu âyet-i kerimeyi okumuşlardı: "Mü'minler içinde öyle kimseler vardır ki, Allah'a karşı bütün taahhütlerini samimiyetle yerine getirmişlerdi..."[334]

Hazret-i Mus'âb'ın Fazilet ve Kemali:

Hazreti Mus'ab, son derece zeki, fasih ve beliğ bir zattı. Onun Medi­ne'de İslâmiyet'i yayma ve telkin hususunda gösterdiği liyakat ve elde ettiği başarı, fazilet ve kemalinin en büyük burhanıdır. Bundan başka şehit oldu­ğu ana kadar Kur'ân-i Kerîm'in bütün âyetlerini ezberinde tutardı.

Hazret-i Mus'ab'ıjı Ahlâkı:

Hazret-i Mus'ab'ın hayatı, onun ne kadar yüksek ve temiz ahlak sahibi olduğunu gösterir. O, kendi arzu ve isteği ile kabul ettiği bir inanç için haya­tının bütün debdebe ve saltanatını feda etmiş; eza ve cefalara uğramayı hoş görmüş, Habeş diyarına kadar gitmiş, her yerde ve zamanda İslâm'ı yay­makla meşgul olmuş ve nihayet bu dava uğrunda canını feda etmişti.

Hazret-i Mus'ab'ın İslâmiyet'ten önceki haliyle sonraki halini mukaye­se edecek olursak onun ne denli bir mücahid olduğu hemen ortaya çıkar. Bu büyük mücahit, karanlık gözlere ışık verecek, en mutaassıp ve donmuş kafalara nur akıtacak, hurafeler mahşeri olan beyinlere hidayet huzmeleri ulaştıracak, kin,düşmanlık ve intikam hislerinin mahzeni olan ruhlara haki­ki insanlığın zevkini tattıracak bir insandı. Bu yolda insan tahammülünün üstünde bir sabırla yürüyen bu büyük mücahit, her felaket ve her mihnete göğüs gererek, zaferlerin en büyüğünü kazanmıştı.[335]

 
Hazreti Habbab Bin Eret (r.a.)

 

İsmi: Habbab, künyesi: Ebû Abdullah idi. Nesebi şöyledir: Habbab b. Eret, b. Cendele, b. Saad, b. Huzeyme, b. Ka'b b. Saad, b. Zeyd, Menat, b. Temim.

Cahiliyyet devrinde Mekke'de köle olarak satılmıştı.

îslâmiyeti Kabulü:

Hz. Habbab, İslâm'ın ilk günlerinde islâmiyetle şereflenmişti. Rasûl-i EİWi, Zeyd b. Erkam'ın hanesinde kaldığı zaman, Hz. Habbab islâmiyet şeref ve saadetine mazhar olmuştu. Bu şerefe erenlerin arasında altıncı şahıs idi.

Gazaları:

Hz. Habbab, Medine'ye geldikten sonra ömrünün sonuna kadar bütün savaşlara iştirak etmişti.

Hastalığı ve Vefatı

Hicretin 37. senesinde Kufe'de hastalandı. Tedavi fayda vermedi. Ve­fat etti. Son nefeslerinde Hz. Hamza'yı hatırlamış, onun gibi şahadet kefeni giymediğine üzülmüştü. Halk hastalığında ziyaretine gelmişti. Hz. Habbab ölümden korkmadığını söylemiş: "Dünyada iyi yaptı isem mükâfatını göre­ceğim, iyilik yapmamış isem Cenâb-ı Hak gafur, rahimdir" demişti.

Yine bir gün, mükâfatını dünyadayken aldığını, bunun için dünyadan hiç bir nasip almadan Bedir'de şehit olanlara imrendiğini söylemişti. İpek­ten kefenini göstererek: "Hamza'ya Uhud'da kefen bulamamıştık" diye ağ­lamıştı.

Serveti ve Maişeti:

Hz. Habbab, cahiliyyet devrinden kurtulup İslâm devrine girdikten sonra kılıcının kuvveti ile geçimini temin ederdi. Önceleri maişet hususunda hayli sıkıntı çekmişti. Fakat sonra Cenâb-ı Hâk'kın inayeti ile vaziyeti düzelmiş, iş, güç sahibi olmuş, bir miktar da servet edinmişti. Nitekim vefatında 40.000 dirhem miras bırakmıştı.                   

Fazilet ve Kemali:

Hz. Habbab, Rasûl-i Ekrem'in hal ve fiillerini araştırıp soruşturur ona göre hareket ederdi. İbadet ve harekatında bilmediği her şeyi Rasûl-i Ekrem'­den sorup öğrenmeye çalışırdı. Bir defa Rasûl-i Ekrem'e yatsı namazı hak­kında bir sual sormuştu; Rasûl-i Ekrem» anlatmıştı. Ertesi gün unutmuş, yi­ne gelip sormuştu. Resûl-i Ekrem "Bu namaz, ümit ve korku namazıdır. Bu namazda Cenab-ı Hak'dan üç şey dua edilirse hiç olmazsa ikisi kabul edi­lir." buyurmuşlardır.

Hadis Rivayetleri:

Rivayet ettiği hadislerin yekunu 33'dür. Bunlardan üçü müttefekuna-leyh, ikisi Buhari'de, biri Müslim'de ayrıca rivayet olunmuştur.[336]

 

3156... Ubade b. Samit'ten (rivayet olunduğuna göre) Rasûlüllah (s.a.)

"Kefen'in hayırlısı hülledir. Kurban (lığ) in en hayırlısı da boy­nuzlu koçtur." buyurmuştur.[337]

 
Açıklama

 

Hülle: Yemen kumaşından dokunmuş, iki parçadan müteşekkil elbise demektir. Aynı cins kumaştan dikilmiş olan ve iki parçadan oluşan elbiseyede hülle denir. Binaenaleyh bir elbiseye hülle denilebilmesi için iki parçadan oluşması ve her iki parçanındaraynı cins kumaş­tan dikilmiş olması gerekir. Bu hadis-i şerifte hüllenin en hayırlı kefen ola­rak nitelendirilmesi bir parçadan ibaret olan kefene nisbetledir. Üç parça­dan oluşan bir kefense elbette hülleden daha hayırlıdır.

Hadisi Şerifte, zaruret olmadıkça bir parçadan oluşan kefenle yetinme­nin uygun olmadığı kasdedilmiş olması, kuvvetle muhtemeldir.

Hernekadar bazıları, en hayırlı ve faziletli kefenin Yemen kumaşından yapılan kefen olduğunu söylemişlerse de, bir hadis-i şerifte, açıklandığı üzere "en hayırlı kefen beyaz elbiseden yapılan kefendir"[338] O gün için hal­ka temini en kolay olan kefenliğin Yemen kumaşından yapılan hülle olduğu için Rasûl-i Ekrem'in kefenlik olarak hülleyi tavsiye etmiş olduğu ve yine bu düşünceyle onun en hayırlı kefenlik olduğunu söylemiş olması da müm­kündür. Rasûl-ü Zîşan Efendimizin boynuzlu koçun en hayırlı kurbanlık ol­duğunu söylemesi ise, genellikle boynuzlu koçların daha etli olmalarıyla açık­lanabilir.[339]

 [328] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/564.

[329] Buharı, cenaiz 94; Muvatta, cenaiz 6; Ahmed b. Hanbel VI-45, 132.

[330] Miras Kâmil, Sahih-i Buhaıi terceme ve şerhi IV- 426, 427.

[331] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/564-565.

[332] Buhari, cenaiz 28, menakıb-ül-ensar, 45, Meğazi 17, 26, rikak 16; Müslim, cenaiz 44; Tirmizî, menakıb 53; Nesaî, cenaiz 40; Ahmed b. Hanbel V-109, 112, VI- 395.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/565-566.

[333] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/566.

[334] Ahzab (33),23.

[335] Genceli Ali, Asrı Saadet 11-195,202.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/566-567.

[336] Genceli Ali, Asrı saadet, II- 419,422.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/568-569.

[337] İbn Mace, cenaiz 12.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/569.

[338] İbn Mace, cenaiz 12; Tirmizî, cenaiz 20

[339] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/569.