sumeyye
Thu 10 March 2011, 12:20 pm GMT +0200
YEDİNCİ BÖLÜM
Fevkalâde Mahkemeler[84]
Fevkalâde Mahkemeler[84]
A- (MEZÂLİM MAHKEMELERİ) FEVKALÂDE MUHAKEME USÛLÜNÜN TARİHÇESİ
Fevkalâde yetkili hâkim, ihtilâf çıkaranları anlaşmaya, hakları inkâr edeni azametle inkârından vazgeçirmeye, geçimsizleri korku ile yola getirmeye çalışan, kötülükleri önleyen bir şahıstır. Fevkalâde yetkili hâkimde aranan şartlar: Kudretli, emirlerinde tesirli, nüfuz sahibi, azametli, namusu bakımından dürüst, tamahkâr olmayan, takva sahibi bir kimse olmaktır. O dâima zabıtanın üstün kuvvetine, hâkimlerdeki ilmî üstünlüğe muhtaçtır. Onların bu alandaki sıfatlarım da şahsında bulundurmalıdır.
Ancak bu şartlarladır ki emir ve kararları geçerli olur.Vezirler ve Eyâlet valileri gibi işleri genel, yetkileri şümullü olanlar, fevkalâde yetkili mahkeme işlerine bakmaları için ayrıca halifeden bir emir almalarına ihtiyaçları yoktur. Çünkü genel görevi içine bu da girer. Özel işler için görevlendirilmiş bir şahıs ise yukarıda sayılan şartlan da taşıyorsa, fevkalâde yargılama işlerine bakması için ayrı bir yetki tanınır. Veliahdlerin, tam yetkili vezirlerin, eyâlet valilerinin Özel bir izne ihtiyaçları yoktur. Belirtildiği gibi genel yetkileri kapsamı içine muhakeme yetkisi de girer.
Hâkim, verdiği hükmü yerine getirmekte, kararları tasdik ve tatbikte âciz kaldığı da rüşvete, tenkide mahal vermeksizin yüksek rütbedeki fevkalâde muhakeme işlerine bakan hâkime havale eder, onlar, bu işleri emirlerindeki zabıta kuvvetlerine yaptırırlar. Mahkeme kararlarının karşısına dikilenlerin bu hallerini önlerler. Peygamber (s.a.v) sulama işlerinde halk arasındaki ihtilâflara bakmış, Zübeyr b. Avvam ile Ensardan biri arasında geçen ihtilâfı şöyle çözmüştür: Resûlullah (s.a.v) Zübeyr'e,
- Ey Zübeyr, önce sen sula sonra da ensar. Bu söz üzerine Ensar'dan olan şahıs,
- Şüphesiz o, amcanın oğludur Ya Resûlallah (s.a.v) dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) sinirlendiler ve Zübeyr'e,
- Ey Zübeyr, suyu iki topuklarına ulaşıncaya kadar akıt, buyurdu[85]
Resûlullah (s.a.v)'in suyu iki topuklarına kadar akıtmasını emretmesi, acaba bir hak olduğundan mı, yoksa mubah olduğundan mıdır? Bu şekilde emredişi her ikisinin itirazını red içindir. Böylece her ikisine de cevap vermiş olmaktadır.
Dört halîfeden hiçbiri fevkalâde yargı işleri için hiç kimseyi tâyin etmemişlerdir. Zira İslâmın ilk devirlerinde müslümanlar arasında niza ve gürültü çıkmamış, kötülükler yayılmamış, hakkaniyet ve nisfet kurallarından ayrılmamışlardır. Daha çok adliye makamı, genel muhakeme usulüne tabî, o hususla ilgili ihtilâflar cereyan etmiştir. İhtilâf çıkaranlar, kötülüğe sapanlar olursa va'z ve irşadla işi büyütmeden, ihtilâfı çözüyorlardı. Genel muhakeme işlerinde de nizamlara itaat yönü tercih ve tavsiye ediliyordu.
Devlet başkanlığı seçimi gecikince, insanlar arasında da kötüleri çoğalınca, hükümlerin tatbikinde ihmalkâr davramlınca Hz. Ali fevkalâde mahkeme işlerine bakmaya, bu işleri yürütmeye memur tâyin etmiştir. Bir gün minberde: İncitici söz söylemeye, dövmeye teşebbüse, elbise yırtmaya 9 dirhem para cezası ile karar vermiştir. Bu arada iki kadının bir çocuğa sahib çıkmaları sonucu ortaya çıkan ihtilâfı halletmiştir. Sonraki zamanlarda Hz. Ali'nin bu tatbikatı insanlar arasında yayılmış, mütegallibe ve mazlumlar arasındaki ihtilâfları çözme, yolunu tutmuşlardır. Bu konuda genel yargı işlerinin yarısı fevkalâde yetkili mahkemelere devredilmiştir. Bunlar için hâkimlik yetkisini taşıyan şahıslar tâyin edilmiştir.
İlk defa fevkalâde yargı işleri için bir gününü ayıran kendisine getirilen ihtilâfları çözen, Abdu'l-Melik b. Mervan'dır. Bu işi yaparken güçlükle karşılaşır, geçerli bir karara lüzum duyarsa, onu da hâkimi Ebû İdrisi' 1 -Evdî'ye havale ederdi. O, halîfeden daha çok tecrübeli, sesepleri, durumları daha iyi bilen biri olduğundan isabetli hükümler verirdi. Bu durumda Ebû İdris doğrudan işi yürüten, Abdu'l-Melik ise Âmir makamındadır. Sonraları halkın baskı ve tazyikleri arttı. Onları bu durumlardan ancak kuvvetli hâkimler uzaklaştırdı, kötülüklerini önlediler.
Ömer b. Abdi'1-Aziz halîfe olunca bizzat kendisi sünnete uygun, âdil bir şekilde fevkalâde yetkili mahkeme mezâlim işlerine bakmaya, ihtilâfları çözmeye başladı. Emevîlerin zorluk ve sıkıntılarını, halkın kalblerindeki korkuları sindirdi. Çevresindekiler kendisine, hayatından korkuyoruz dedikleri vakit, o cevaben: Şimdi onlardan kendimi korusam, âhirette beni kim koruyacak? dedi. Bilâhare Abbasilerden bir grup da bu işlerle meşgul oldular. İlk uğraşan halîfeler Mehdî, Hâdî, Reşîd, Me'mun olmuştur. En son meşgul olan halîfe Muhtedî olmuştur. Bundan sonra lâyık olan memurlara, idarecilere bu işler havale edilmiştir.
Fars idarecileri, fevkalâde muhakeme işlerini, zamanlarındaki hak ve nisfet esaslarına göre çözmüşlerdir. Câhiliyyet devrinde Kureyşliler de aralarında ihtilâflar çoğalıp, kabile reisleri artıp, zâlim ve mazlum sınıflar meydana gelipte kötülükler yaygmla-şınca, bu tür hareketleri önlemek için hakem kabilinden insanlar tâyin etmişlerdir. Bunun ilk sebebi, Zübeyr b. Bekkâr'm anlattığına göre şu hadisedir:
Yemenli Zebid oğullarından bir şahıs, bir kısım mallarla Mekke'ye Umre için gelmiş. Sehm oğullarından birisi onun bu mallarından satın almış (muhtemelen As b. Vâil), adamın malının bedelini vermemiş, Yemenli malını geriye istemiş, Mekkeli aldığı o malları gizlemiş. Bunun üzerine Yemenli, bir taşın üzerine çıkıp yüksek sesle şu şiiri okumuştur:
"Ey Kusay oğulları, Mekke'nin ortasında garib, kimsesiz bir mazlumun malları elinden alınmıştır.
Haceru'l-Esved ı ziyarete gelenin himaye edileceğim sizler belirtir, ilân ederken, ben ihramlı bir şahsın mallarına hürmet gösterilmemiştir.
Sehm oğullarından bu şahsın borçlarını ödeyecek biri var mı? Yoksa hacc için gelenin malım bu şekilde gasbedip üzerine yatacaklar mı?"
Bir başka zaman da Kays b. Şeybeti's-Sülemî, Cumah oğullarından Ubey b. Haleften mal satın aldı. Fakat Ubey sattığı malın bir kısmını gizledi, vermedi. Cumah oğullarından Ubey'in yaptığı bu iş için Kays ücret istedi. Fakat vermediler. Bu durum üzerine Kays b. Şeybeti's-Süîemî şu şiiri okudu:
"Ey Kusay oğulları, iyilik yapmak üzere söz verdiğiniz halde, muhterem olan Kabe'de bu türlü işler nasıl oluyor?
Bana zulme dilmekte, zulmedenler ise Önlenmemekte, hakkım verilmemektedir."
Onun bu şiirine Abbas b. Mirdâs es-Sülemî şöyle cevap vermiştir:
"Şayet komşun sana borcunu ödememişse bil ki sen zillet bardağından birkaç yudum içmişsindir.
Sen evlere gel ve bu işleri önleyicilerden ol. Kötülük ve üzüntülü işlerle artık o zaman karşılaşmazsın.
Kim Kabe'nin etrafında yer tutursa Harb oğullarından, Abbas oğullarından şahıslarla karşılaşır.
Kavmin olan Kureyş'in ahlâkı cömertlikle günlük işlerde, sevk ve idarede mükemmeldir.
Onlar seller gibi akıp gelen hacı kafilelerini idare ederler. İyilikleri, cömertlikleri çoktur. Hacılar onların mallarına beşte birli, altıda birli ortakdırîar (çünkü hepsini yedirirler, içirirler.)"
Ebû Süfyan ve Abbas b. Abdi'l-Muttalib teker teker harekete geçip Abdullah b. Cüd'ân'ın evinde Kureyşlileri topladılar. Kötülük görenlerin, haklan ihlâl edilenlerin, elinden zorla malları alınanların haklarının verilmesi, kötülüklerin önlenmesi hususlarında sözleştiler. Resûlullah (s.a.v) da Peygamber olmadan önce 25 yaşlarmda iken Abdullah b. Cüd'ân'ın evinde Kureyşlilerin ileri gelenlerinin sözleşmesinde (Hılfu'l-Füdûl) hazır bulundu.
Peygamber (s.a.v) bu durumu şöyle anlatır:
'Abdullah b. Cüd'ân'ın evinde Kureyş'in ileri gelenlerinin yeminini gördüm, onlara yetiştim. Ben öyle bir toplantıya davet edilseydim yine giderdim. Hayatımda benim için ondan daha iyi bir şey yoktur." Zübeyr b. Bekkâr, vak'anın sonunda İslâmm bu işe çok Önem verdiğini belirtir. Kureyşliler'in bazıları da Hılfu'l-Füdûl hakkında şu şiiri söyler:
"İbn Cüd'ân'ın evinde, Teym, Mürre oğulları, Haşimîler, Züh-re oğullan toplandılar.
Bir güvercinin hurma dalında yavaşça, ustalıkla ötüşüne kadar her hususta âdil davranacaklarına söz verdiler, and içtiler."
Bu vak'a her ne kadar Câhiliyyet devrinde olmuşsa da, olay Resûlullah'ın (s.a.v) huzurunda geçmiş ve Peygamberlik geldikten sonra da olayı takdir etmiştir. Böyle bir uygulama şer'î bir hüküm, Peygamberin (s.a.v) fiilî sünneti olmuştur.[86]
[85] Buharı, şirb 6-8. Müslim, fezâii 129. Ebû Dâvud, akdiye 31. vs.
[86] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 156-161.