- Erdemli Savaş, Ya da Nübüvvet Savaşı

Adsense kodları


Erdemli Savaş, Ya da Nübüvvet Savaşı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 17 December 2009, 04:25 pm GMT +0200
Erdemli Savaş, Ya da Nübüvvet Savaşı


Peygamber (s.a.v.)in gönderdiği seriyyeler savaşmamışlardı. Aksine bu seriyyeler barış sonucunu doğurmuşlardı. Her ne ka dar bu seriyyelerin sonucunda her zaman barış olmasa da, ge nel hava, barışı sağlamak doğrultusundaydı. Ancak bazan münferit olaylar meydana geliyordu. Örneğin Ubeyde bin Ha-ris´in komutasındaki seriyyede bulunan Sa´d bin Ebi Vakkas, karşı tarafa bir ok atmıştı. Bu seriyyelerde öldürme ve çarpış ma olmamakla birlikte, bir çok faydalar elde edilmişti. Çünkü bu seriyyeler vasıtasıyla Kureyşliler´e islam´ın kuvvet kazandı ğı bildiriliyordu. Ya çabucak İslam´a koşmaları ve islam´a ka vuşanların en sonuncusu olmamaları, yahut da haklarında ça bucak kısas hükmünün uygulanacağı ve daha önceleri müslü-manlara yaptıkları tecavüze karşı kendilerinin de tecavüze uğ rayacakları Kureyşliler´e bildirilmişti. Ya da diğer taraftan Islamiyet´in kuvvet kazandığını, kazandığı bu kuvvet sayesinde, benimsemiş oldukları dinlerinden dolayı fitneye düşürülüp ezi yet gören mü´minlerin işkenceden kurtarılacaklarını hissedi yorlardı. Fitneye düşürmek, Cenab-ı Allah´ın kutsal kitabında da beyan buyurduğu gibi, adam öldürmekten daha şiddetli ve daha ağır bir günahtır. Üçüncü cihetten Kureyşliler, Muham-med (s.a.v.)in güçlendiğini ve bu gücüne dayanarak kendilerine hak yolda baskı yapacağını hissetmişlerdi. Nitekim daha Önce leri kendileri de müslümanlara ve Muhammed (s.a.v.)e batıl yolda baskı yapmışlardı. Ayrıca güçsüz sahabilere de kendi di yarlarında eziyet edip baskı yapmışlardı. Müslümanları yurtla rından ve mallarından mahrum etmiş ve mallarına el koymuş lardı.

Hicretin birinci yılında teşkil edilip göreve çıkarılan bu se-riyyelerle, İslamiyet´in Allah tarafından güçlendirildiği müşrik lere hissettirilmiş oluyordu ki, İslam´a karşı rağbetleri olmadığı ve ona karşı düşmanca tavırlar sergiledikleri takdirde, başları na ne geleceğini bilsinler ve kötü şeyler yapmaya cesaret ede mesinler. İşte böylece Peygamber efendimiz Ebva, Uşeyre, Ga-tafan ve ilk Bedir gibi gazalar düzenlemişti. Bu gazalarda hiç bir insan Ölmemiş ve savaş olmamıştı. Bunlarda İslamiyet´in güç kazandığını müşriklere his settirme gayesi güdülmüştü.

Nihayet Kureyşli müşrikler bu imanlı grubun güçlendiğini anladılar ve bu gruba karşı kesif bir ordu hazırladılar. Daha Önceden herhangi bir kervan göndermediler. Hazırlıklı oldukla rı için savaşa başladılar. Böylece de müslümanlara karşı saldırı düzenlemek istediler. Nihayet savaş başladı ve ilk saldıranlar kendileri oldular. Muhammed (s.a.v.) onların ordularıyla birlik te gelip Medine-i Münevvere´ye saldırmalarını bekliyordu. Biz­zat Peygamber efendimiz tarafından terbiye edilip kendisine hikmet ve güzel konuşma öğretilen cihat kahramanı Hz. Ali´nin de dediği gibi, herhangi bir kavme kendi surlarının dibinde sal dırılacak olursa, mutlaka saldırganlar yenilip zillete düşerler.

Birileri çıkarak Hz. Peygamber (s.a.v.)in niçin savaştığını sorabilir.

Buna cevap olarak şöyle deriz: Peygamber efendimizin diğer peygamberlerden ayrı bir tarafı yoktu. Ulülazm peygamberler den olan Hz. Musa savaşmıştı. Israiloğullarını imana davet etmiş, ama onlar geride durup hüsrana maruz kalmışlardı. Kor kaklık ve zillet durumu içinde iken Musa peygambere şöyle demişlerdi: "Sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturaca-

îsrailoğullarmın ellerinde bulunan Tevrat´ta da anlatıldığı na göre Musa peygamber, zamanındaki hükümdarlarla savaş mıştır. Onların yurtlarına kendi ordusuyla girmiştir. Davud peygamber ile Hz. Süleyman da aynı şekilde savaşmışlardı. îsa peygamber ise, kendisine savaş meşru kıhnmadığı için savaş-mamıştır. O, Peygamber efendimizin risaletine bir tür zemin hazırlamıştır. Çünkü onunla Peygamber efendimiz arasında uzun bir zaman yoktur. Aralarındaki zaman farkı altıyüz yıla yaklaşmakta veya bunu biraz geçmektedir. Muhammed (s.a.v.)in risaleti bütün insanlık alemim; kızılı, siyahı ve beyazı, kısacası bütün ırkları ilgilendiriyordu. Onun risaletinin bütün ülkeleri içine alması, Arabistan sınırını aşmasa ve davetinde güçlü bir şekilde diğer mıntıkalara, beldelere ve şehirlere ulaş ması gerekiyordu. Bu da ancak savaşa hazırlıklı olmakla müm kün olurdu. Çünkü o zamanlarda dünya ülkeleri zalim ve müs-tebid hükümdarların yönetimi altında bulunmaktaydı. Mu hammed (s.a.v.)in şeriati ise despotluğa karşı çıkan ilkelere da yanıyordu. Müslümanlar müstebidlere karşı savaşmışlardı. Şu halde hakkı savunan ve zulmü engelleyen bir gücün oluşturul ması gerekiyordu. Savaşmak, ya da savaşa hazır-lıkh olmak ge rekiyordu. Adil prensipleri koruyana, hakka dayalı ve başkala rına tecavüzden uzak bir güç teşkil edilmediği takdirde, insan ların durumu düzene girmez. İslamiyet güce dayanan haksız otoriteye boyun eğmeyi istemez. Aksine İslam, kötülüğü orta dan kaldıran ve her şeye hayrı yayan bir fazilet anlayışı ortaya koymaktadır. Bu, sağ yanağına vurana, sol yanağını da çeviren bir fazilet değildir. Bu faziletin esasını şu ayet belirlemiştir:

uKim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın (ilerigitmeyin). Allah´tan korkun" (Bakara: 194)

Islami fazilette affetmek ve sabretmek vardır. Zira noksan lıklardan münezzeh olan yüce Allah: "Affedin, Jıoş görün" bu yuruyor. Ancak, İslamiyet güç kazanıp yerleştikten sonra düş manlarını affetmek mümkündür. Çünkü af, güçlü olan taraftan beklenir. Bu durumda affeden kişi, şeref ve üstünlük kazanır. Teslim olmuş sayılmaz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kül affetmekle, onurunu arttırır." Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah da insanların sabretmelerini isteyerek şöyle buyurmuştu:

"Eğer (bir topluluğa) ceza verecekseniz, size yapılan cezanın misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl 126)

Sabretmek, ordunun doğrudan savaşa gönderilmemesini, aksine barış yapmak için sabırlı davranılmasmı ifade eder. Ya ni silaha başvurmadan önce, sabırlı davranılarak barış yolları nın araştırılması esastır. Nitekim Peygamber efendimiz de böy le yapmış ve ordusundaki yetkililere de bu şekilde davranmala rını tavsiye etmiştir.

iman ehline eziyet eden kimseleri güzelce bağışlayıp hoş görmek için sabra ve nefis kuvvetine ihtiyaç vardır. Sabır, sa dece düşmanla karşılaşıldığı sırada gösterilen bir şey değildir. İntikam arzusuna karşı nefsi frenlemek de büyüklüktür. İleri de de görüleceği gibi Peygamber efendimizin yaptığı savaşlar fazilet savaşıdır. O savaşlarda merhamet ve erdem vardır. Her ne kadar kılıçlar sakırdamış ve insanlar yüzüstü yere düşüp öl müşlerse de, bu savaşlarda faziletin nasıl olması gerektiği in sanlara öğretilmiştir. Kılıçlardan kan damlarken bile, insanla ra savaşta merhametin nasıl gösterileceği anlatılmıştır. Savaş, aslında hoşlanılmayan bir şeydir. Ancak bazen başka çare kal mayınca, tek çıkar yol olur. Bu durumda sıcak yerlerdeki gölge yi andırır. Peygamber efendimizin gazalarından bahsetmeden Önce bu gazalardaki fazileti açıklamaya çalışacağız. Bunu ya parken de Kur´an-ı Kerim´in mücahitlere verdiği emirleri ve Peygamber efendimizin savaş esnasında ve nihayetinde sergile diği davranışlarını ve askerlerine yaptığı tavsiyeleri ele alaca ğız. Kendisinden sonra, ashabı da bu hususlarda ona tabi ol muşlar ve hiç sapmadan onun gösterdiği yoldan yürümüşlerdir.