müzzemmil
Mon 19 September 2011, 10:17 pm GMT +0200
7. Enflasyon
Ekonomi ilminin en çok tartışılan meselelerinden biri olan enflasyon; içinde yaşadığımız çağda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri, devamlı olarak uğraştıran ve önemi gittikçe artan bir meseledir.
Enflasyonun, genel kabul gören bir tarifi yoktur. Enflasyon, "sürekli fiyat artışı süreci veya paranın sürekli değer kaybetme sürecidir" şeklindeki tanımın, bazı eksikliklerine rağmen, genellikle kullanılan bir tanım olması açısından bir üstünlüğe sahip olduğu belirtilmektedir. Enflasyon, iktisatta, para arzının, parasal gelirin ya da fiyatların topluca artışıdır. Çoğunlukla gene! fiyat düzeyinin aşırı yükselişi anlamında kullanılır. Enflasyon, paranın döviz kuru veya altın fiyatı ile ölçülen dış değerinin düşmesidir. Enflasyon, genel fiyat düzeyinin sürekli bir biçimde yükseldiği ekonomik denge-sizlk durumudur. Enflasyon, çok para ile az mal alınabildiği toplam talep fazlalığıdır. Enflasyon, kelime olarak halk dilinde "günlük fiyat yükselişi" anlamını taşır. Diğer bir ifade ile "genel fiyat seviyesindeki yükselme eğilimi" olarak belirleyebiliriz. Enflasyon, carî fiyat seviyesinde toplam talebin, toplam arzdan fazla olması halidir."[454]
Bu tariflerden hareketle şöyle diyebiliriz: Kimine göre ekonominin yıl-! lık gelişme oranına eşit veya daha az bir oranda fiyat yükselmesi, enflasyon olarak nitelenemez. Kimine göre İse, ister devamlı ve süratli, ister çok yavaş olsun her türlü fiyat artist enflasyondur.
Ancak normal fiyat artışları ayırımı, kesin bir ekonomik kıstasa dayanmaktan çok, fiyat artışları ile ilgili sosyal ve psikolojik ilke ve anlayışa bağılıdır. Bu duruma göre her türlü sürekli fiyat artışları enflasyon olarak kabul edilebilir[455] Fakat Helmut Frisch, böyle bir değerlendirmenin sübjektif bir kriter olduğunu söylemektedir.[456]
Enflasyon, ilk ve en büyük tesirini fiyat artışlarında gösterir ve zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasına sebep olur. Böyle durumlarda toplumda huzursuzluk artar, sosyal barış zayıflar, hatta "barış" yavaş yavaş toplumdan tamamen uzaklaşır. Enflasyonda orta sınıf silinir. Toplum, çok zengin ve çok fakir iki kesimden oluşur. Her türlü maddî imkana sahip küçük bir azınlıkla, asgarî ihtiyaçlarını dahi gidermekten aciz büyük bir çoğunluğun yan yana barış içinde yaşamalarını beklemek saflık olur.[457] Bizim görüşümüzün temelini bu düşünce ve tesbitler oluşturmaktadır. Enflasyon konusunu ele almamızdaki amaç, nankörlüğün sonunda böyle bir durumun oluşacağı fikridir, ileride bu kanıya varmamızı haklı kılacak açıklamaları yapmaya çalışacağız.
Mehmet Erkan'a göre, enflasyondan zarar görenler sadece tasarruflarının gelirleriyle geçinen sabit gelirliler ile çeşitli az gelir gruplarıdır. Genel olarak ücret, faiz ve rant gibi gelirlerini fiyat yükselmelerine paralel olarak artırma olanağına sahip olmayanlar, fiyatları geriden izlerler. Enflasyonist dönemlerde memur maaşları ve işçi ücretleri enflasyonu körüklememesi için artınlmaz. Bu nedenle fiyat hareketleri ile sabit geliri olan bu grubun gelirleri arasında bir gecikme göze çarpar. Buna karşın imalatçının, tüccarın, üreticinin, serbest meslek sahibinin gelirleri fiyat hareketlerini yakından takip eder. Erkana göre, böyle bir dönemde inşaat yatırımları artar. Tasarruflar, sanayi yatırımları yerine gayri menkul ve allın gibi servet türlerine yönelir. Bu da bir sorundur. Zira bu tür yatırımların milli ekonomiye hiçbir faydası yoktur. Enflasyon, yapılacak reel yatırımları en verimli olanlar yerine kısa süreli ve kârlı projelere kaydırmaktadır.[458]
Görüldüğü gibi, toplumun kalkınmasına vesile olacak ve istihdam imkanı sağlayacak yatırımlar yerine, şahsî menfaatler ve projeler öne geçmektedir. Yani, halkın kalkınması, bireyin kalkınmasına feda edilmektedir. Bireyin zengin, halkın ise fakir olduğu bir ortamda adaletsizlik ve haksızlık topluma hakim olur. Sosyal adalet can çekişir, hatta Ölür. Böyle bir durumda sevgi, saygı, itimat ve her türlü güven ve emniyeti sağlayan değerler çöker.
Bir ülke ekonomisinde enflasyonun açıkça belirmiş olması gerekmez. Esasen enflasyon, kendisini fiyatlarda bir artış olarak ortaya çıkmaksızın da gösterebilir. Bu tür enflasyona "gizli enflasyon" adı verilmektedir. Gizli enflasyon kendisini, mağazalar önündeki kaynaklar, bazı malların ve hizmetlerin dağıtımında ve tüketiminde görülen kısıtlamalar, karaborsacılığın türemesi ve üîke parasının karaborsada büyük değer kaybetmesi şeklinde kendini gösterir (bkz. Çöloğlu Halit, a.g.e., s.9).
Enflasyon gizli, açık ve hiper enflasyon olarak üç bölümde incelemek mümkündür. Gizli enflasyonu yukarıda izah etmiştik. Açık ve hiper enflasyonu aşağıdaki maddeler altında incelemek mümkündür.
1. Talep enflasyonu: Üretim sektörü talep baskısı altındadır. Talep baskısı ise, kendisini fiyatlar seviyesinde yükselmeler şeklinde gösterebilir. Talep enflasyonu, tam istihdam seviyesinin sağlandığı bir ekonomide toplam arza kıyasla daha yüksek seviyede seyretmesidir. Toplam talebin artması, fiyatları ve kârları artırır. Artan fiyatlar ve kârlar işletmelerin Üretimlerini artırmak istemelerine sebep olur. Artan fiyatlar sebebiyle ücretler de yükselir. Toplam talep değişmediği takdirde, ücret ve dolayısıyla maliyetlerin yükselmesi sebebiyle toplam arzın azalması fiyatlar genel düzeyini yükseltecektir.[459]
2. Arz enflasyonu: Arz enflasyonunda durum daha farklıdır. Burada fiyat artışları, mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan üretim faktörlerinin maliyetlerinde görülen artışlar sonucu meydana gelmektedir. Arz enflasyonunun arkasında, aksak rekabet şartları yatmaktadır. İş gücü piyasasında aksak rekabet şartları hüküm sürüyorsa, meydana gelen arz enflasyonunu "ücret enflasyonu" olarak adlandırılır. Mal piyasasında aynı şartların etkisi ile meydana gelen bir arz enflasyonu ise, "kâr enflasyonu" olarak adlandırılır. Ücret ve kâr yükselmesi ile toplam arzın düşmesi, fiyatlar genel düzeyini, oluşan bir talep fazlası sebebiyle yukarıya itecektir.[460]
Çöloğlu, "her ücret artışı, enflasyon sebebi olarak kabul edilemez. Ücret artışlarını, enflasyonun bir sebebi olarak değil, bir sonucu olarak görmek gerekir" demektedir. Ücretler, talepte görülen artışa bağlı olarak yükselebilir. Mal piyasasında talepte ve arzda herhangi bir değişme olmadığı halde ücretlerdeki artışlar, piyasa fiyatlarının yükselmesine sebep olmaktadır.[461]
Kâr artışının neden olduğu maliyet enflasyonu da, ücret artışlarının sebep olduğu maliyet enflasyonu gibi tartışmalı bir olgudur. Klâsik teoriler çerçevesinde kâr artışlarının neden olduğu maliyet enflasyonunun "geleneksel" tanımına bakıldığında, bu Özellik açıkça görülmektedir. Tam olmayan rekabet şartları altında, firmalar, kârlarını maliyet artışlarını giderecek bir düzeyin üzerine çıkarmak amacıyla hareket ettiklerinden, kâr artışlarının neden olduğu maliyet enflasyonu doğmaktadır.[462]
Aşın bir kâr marjının, maliyet fiyatlarının üzerine eklenmesi ile enflasyonu oluşturacağı kanaatindeyiz. Aşırı bir kazanç hırsı, bencillik ve kanaatsizlik, itikadı ve vicdanî denetim mekanizmalarından uzak ve kâr oranında sınır tanımayan fazla kazanma hırsının, fiyatları artırması tabiîdir. Aşırı bir kazanç hırsının, bencillik ve kanaatsizliğin sosyal hayata, ticari ve ekonomik alana hakim olması durumunda, bunun maliyet fiyatlarına kat kat yansımaması elbette düşünülemez. Kendi hayat seviyesini yükseltmek ve daha konforlu ve asude bir yaşam sürmek gayesi üe az, ölçülü ve norma! kârla yetinmeyen bireylerin ve bunların oluşturduğu toplumda kâr artışının sebep olduğu maliyet enflasyonu doğabilir. Kur'ân-i Kerim'in, hırs ve tûl-i emelin olumsuzluğunu belirtmesindeki hikmetini, bu açıdan düşündüğümüzde kolayca anlamamız mümkün olur kanaatindeyiz.
3. Yapı enflasyonu: Bu tür enflasyonlar daha çok gelişmekte olan ülkeler için söz konusudur. Yapı enflasyonuna talep enflasyonunun başka bir görünümü olarak da bakabiliriz. Örneğin: Şehirlerleşmenin meydana getirdiği hareketlilik, demir, çimento, inşaat malzemesine ve arsaya karşı talebi artıracaktır (bkz. Halit Çöloğlu, a.g.e., s. 15)
Yapılaşmanın hızlı bir şekilde sürdüğü günümüzde bunu açıkça görmekteyiz. Gelişmiş ülkelere nazaran, ülkemizdeki hedefsiz, çarpık, plân ve programsız yapılaşma hızla devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerde pek az görülebilecek bir tarzda sadece iki veya üç ay gibi kısa bir müddet kalmabi-lecek dinlence kentlerinin kurulması, villa adıyla anılan kişiye özel meskenlerin inşası ve bunların maliyet ve satış fiyatlarının akıl almaz seviyede seyretmesini, toplumsal barışı tehdit eden enflasyonun sebeplerinden biri olarak algılayabiliriz. Çoğu varlık ve servet sahibinin, bir orman, bir göl, bir nehir, bir deniz kenarında ölü yatırım sayılan ve istihdama katkısı olmayan lüks ve konforlu villa ve yazlık namı altında mesken yapma yarışına girmesi, toplumun özentisini artırmakta ve güç buiabilen herkesi böyle bir yarışın içine sokmaktadır.
Kur'ân-ı Kerim, Âd kavminin yüksek binalar inşa ettiklerini, Semûd kavminin kayaları yontarak evler yaptıklarını haber vermekte, oturdukları yerlerde fesat çıkardıklarını, zorbalık yaptıkların; ve şımardıklarını belirtmektedir ( bkz. Şuarâ.26/128-130, 149; Fecr, 89/7-9 ). Lüzumsuz, ihtiyaçtan uzak ve zarurete dayanmaksızın sırf gösteriş ve lüks için evler, köşkler, saraylar ve kuleler yapan bu milletlerin yok edildiğini Kur'ân özellikle beyan etmektedir. Peygamberimiz (s.a.v) in, ihtiyaç olmaksızın yapılaşmayı ve bina yapımım hoş karşılamamasını bu açıdan düşünmek gerekir (bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 169).
Bugün toplumsal ihtiyacın Ötesinde, köşklere, saraylara, villalara, yazlık evlere yatırılan nakdî ve aynî harcamaların durdurulup halkın ihtiyacı olan mesken yapımına, fabrika, atölye ve kısacası toplumun hizmetine sarf edilse, enflasyona sebep olan en önemli faktör yok edilmiş olur kanaatini taşımaktayız. ALLAH'ın ihsan ettiği servetin kendisine bir emanet olarak tevdi edildiğini düşünmeden aklına geldiğince harcamak, nankörlüğün önemli bir tezahürüdür.
4. Hiper enflasyon (paranın çöküşü): Bir ekonomide enflasyon oranı o/o 45'e kadar yükseliyorsa, o ekonomiye hakim kurumlar ve ülke hükümetleri panik içinde olurlar. Panik içinde yapılan her şuursuz hareket, ülke ekonomisinde ters sonuçlar verebilir. Bundan sonra her ters sonuç diğer ters sonucu doğurur. Ekonomide depresyon başlar. Bu sebeple hiper enflasyonu, depresyonun başlangıcı olarak görebiliriz. Eğer bir ekonomide, toptan eşya fiyatlarında büyük bir artış söz konusu ise, para değerinde devamlı bir azalma bekleniyorsa, faiz oranında büyük artışlar söz konusu ise, küçük girişimciler piyasadaki gelir şanslarını yitirmişler ise, toplumda paradan kaçış başlayacaktır. Değişik sekililerde parayı sarfetme yollarını arayıp bulacaklardır. Toplumun parası daha çok gayri menkul gibi ölü yatırımlara kayacaktır. Ekonomide bu olaya "paranın çöküşü" veya "hiper enflasyon" adı verilir (Çöioğlu, Halit, a.g.e, s.16-17).
Bugün firmaların kârlarının büyük bir kısmının faizden kaynaklandığı belirtilmektedir. Hatta yapılan bir araştırmada önde gelen 500 firmanın kârlarının yüzde 51'inin repodan kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Böyle bir durumda fiyatlar yükselecek, işsizlik çığ gibi büyüyecek, istihdam ve üretimin yerini riski az, kârı bol olan faiz rantı alacaktır. Enflasyon rantından en büyük payı bankaların hususen özel bankaların aldığı bilinmektedir. Enflasyon ortamının en kârhkuruluşlarmm yine bankalar olduğu bugün yetkililer tarafından söylenmektedir.
Görüldüğü gibi enflasyonist ortamı besleyen önemli etken faiz olmaktadır. Faizle ilgili Bakara Sûresi, 276. âyette, faizin malın bereketini gidereceği vurgulanmakta ve faiz muamelesini yapan ve helâl sayanların çok günahkar, çok inkarcı ve nankör olduğu beyan edilmektedir.
Enflasyonun oluşmasında diğer bazı etkenleri şöylece belirtebiliriz. "Onaltıncı yüzyıldan bu yana, son otuz yıla kadarki dönemde fiyat artışları ne böylesine inatçı ve ne de bu denli yaygın olmamıştı" diyen Irvings Fri-edman, fiyat artışlarının, refah artışı ile ilgili olduğunu belirtir. Ona göre fiyat artışının en önemli nedenleri altın, gümüş ya da para arzıdır. Yirminci yüzyıl toplumunun, fikren çağdaş "yapışkan" enflasyon olgusunu ve bu olayın dünya Ölçüsünde işleyişini, sosyal nedenleri ile sosyal etkilerini kavramaya yetecek derecede bİliçlenmemiş olduğunu belirten Friedman, günümüzün inatçı enflasyonun onaltıncı yüzyıldakine oranla daha güçlü ve daha etkili olduğunu ifade etmekte, enflasyonun çağdaş toplumları yıkan bir olgu olduğunu söylemektedir.[463]
İkinci Dünya Savaşı sırasında en büyük gereksinme kuşkusuz çok sayıda sanayi ülkesinin yeniden iman sorunu idi. Herkes yaşamı kolaylaştıran araçlara ve gereçlere sahip olmak peşindeydi. Avrupa'nın, tüketimini Amerika standartlarına uydurma çabası, daha İkinci Dünya Savaşı'ndan önce başlamaktadır. Kalite ve üretim teknikleri gelişti. Buna paralel olarak da tüketici zevkleri de şaşırtıcı bir hızla tüm dünyaya yayılmıştır. Bu dünya boyutunda bir bünyesel enflasyonun meydana gelmesinde önemli bir rol oynamaktadır.[464]
Deprem, sel veya kötü hava şartları gibi doğal felaketler, tarım ürünlerinin veya Öteki malların kıtlığına neden olabilir. Doğal kaynakların bir kısmını denetim altında bulunduran ülkeler, tekeİ fiyatlarını artırabilir. Tarımsal ham ürünler, ara malları veya ham petrol fiyatlarındaki yükselme, sanayi sektörünün maliyet artışlarıdır. Bunun için firmalar, daha yüksek fiyatlarla bunları arzetmeye devam etmek isteyeceklerdir.[465]
Ekonomik hayatı bozulan bir toplumun, sosyal hayatında bir takım değişimler meydana gelir. Ekonomik hayat ile sosyal hayat arasındaki uyumun bozulması, toplumda halledilmesi güç bazı problemleri meydana getirir. Bu problemleri şöylece sıralayabiliriz:
1. Enflasyon, toplumun gelir ve servet dağılımını olumsuz yönde etkiler. 2. Enflasyon, toplumda sosyal bunalım ve patlamalara sebep olur. Enflasyon gelir dağılımı üzerinde adaletsiz bir etki oluşturur. Bilhassa ücret ve maaş gelirleri üzerinde ağır bir -yük olarak kendini hissettirir. Bir ülkenin sosyal yapısını değiştirmek için karşılaşılan güçlükleri bertaraf etmede kullanılan en güçlü araç, enflasyondur. Nitekim Lenin, "Bir miİletin sosyal hayatını tahrip etmek için önce o milletin para birimini yıkmak gerekir" demektedir. 3. Enflasyon, toplumun ahlakî, hukukî ve manevî değerlerinde erozyon meydana getirir.[466]
Esas itibariyle enflasyon, sürekli olarak bir gelir bölüşümü problemi meydana getirir. Enflasyon, ülkede hüküm süren "sessiz bir iç savaş"tır. Her ne kadar enflasyondan toplumun bazı kesimleri kazançlı çıkıyor görünse-de, sonuçta enflasyon toplumun bütün kesimlerini olumsuz yönde etkiler. Aynen babasını ve çocuklarını yiyen ihtilal gibi.(Çö"loğlu, Halit, a.g.e., s. 58)
Bütün bu değerlendirmelerin neticesinde şunu söyleyebilirz. Enflasyo-rıist bir ortamda, toplumun kalkınmasından ziyade, şahsî kalkınma projeleri öne geçmektedir. Enflasyonist bir ortamda, toplumun yararına yapılacak yatırımların yerine, taşınmaz mallara yatırımlar yapılmaktadır. Bu ortamdan menfaat temin eden sermaye sahipleri, riski az ve kârı çok olan faize yönelmekte ve istihdam ve üretim alanlarına yatırım geri plâna itilmektedir. Ayrıca refah, lüks, israf, konforun enflasyonun oluşmasına veya yükselmesine sebep olduğunu söyleyebiliriz. Toplumun sosyal, siyasal bunalım sürecine girmesini sağlayan enflasyon, toplumsal barışı ve huzuru da bozmakta ve etkilemektedir. Toplumun ahlâkî, hukukî ve manevî değerlerinin aşınmasına ve yok olmasına vesile olduğu için, enflasyonun şeytanın ve yandaşlarının bir oyunu olduğunu söylemek bir abartma olmayacaktır.
Nankörlüğün sonuçları arasında enflasyonu zikretmemizin temelinde "İsraf" kavramı yatmaktadır. Yapılan her işte haddi aşma, infak ve harcamada ölçüsüz davranma gibi anlamlara gelen bu kelime, nankörlükle doğrudan ilgilidir. Kur'ân-ı Kerim'de, "...Saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür." fîsrâ, 17/27) buyuru İm aktadır. Âyette, şeytan nankör olarak vasıflandırılmakta ve İsraf edenlerin şeytanın yandaşları olduğu vurgulanmaktadır. Kısacası, nankör olan şeytana dost olanların, saçıp savuranlar olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla enflasyona sebep olan saçıp savurma ve israf, nankörlük duygusundan kaynakianmak-tadir.Yapısal enflasyonu açıklarken de belirttiğimiz gibi, İhtiyaç dışı yani, toplumun menfaatine olmayan her yapısal faaliyet, lüks, konfor ve israfil hayat, enflasyonist bir ortamın oluşmasına yardımcı olmaktadır.
ALLAH Teâiâ'nm kendilerine ihsan ettiği serveti, toplumun ihtiyacına değil de, ölü yatırımlara harcamak, zevk ve arzuları uğruna feda etmek en büyük nankörlüktür. Nankörler ise şeytanın ahbaplarıdır. Şu halde nankörlük, nimeti gereken yerin dışında daha doğrusu ALLAH'ın razı olmadığı şekilde kullanmaktır. Netice olarak şunu diyebiliriz ki, nankörce davranış ve uygulamalar, enflasyonun zemininin! hazırlamaktadır. Şeytanın istediği de budur. Şeytan kendinde olan vasıfların toplumda hakim olması için elinden gelen çabayı gösterir. Nimetlerin gösteriş, lüks, İsraf uğrunda harcanması onun idealidir: Çünkü israf edenleri, ALLAH sevmez. ALLAH Teâiâ'nm sevmedikleri de şeytanların dostlarıdır.
Şeytan, toplumsal barışın en etkili ve tehlikeli düşmanı olan enflasyonun oluşmasını sağlayacak olan saçıp savurmayı, lüksü, israfı ve sadece zevk ve eğlence için ihtiyaç dışı harcamaları bütün gücüyle güzel göstererek fitne, fesat ve anarşinin hakim olmasını temin için alışacak ve vesvese verecektir. Bu konuda şeytana yenik düşenleri ve onun vesvesesine kanarak saçıp savuranları Kur'ân-ı Kerim, "şeytanların kardeşleri" olarak vasfetmek-tedir. Dolayısıyla şeytan yandaşları vasıtasıyla toplumsal barışı ve huzuru bozmaktadır. [467]
[454] Bkz. Helmut Friscb, Enflasyon Teorileri çev., Erîan Oktay, Aslan Yiğidim, Ankara, 1989, s. 1 -2; Halit Çöloğlu, Enflasyon ve Getirdikleri, Ankara, 1997, s. 7; Mehmet Erkan, Enflas-yonist Ortamda işletmelerin Ticarî Kredi Yöntemi, Eskişehir, 1990, s. 7-8
[455] Mehmet Erkan, a. g. e , s. 8
[456] Frisch, Helmut, a.g.e., s. 1
[457] Bkz. Çöloğlu, Halit, a.g.e., s. 3
[458] Bkz. Erkan, Mehmet, a.g.e., s. 9
[459] Bkz. Çöloğlu, Halit, a.g.e., s. 11; Ahmet S. Kalın, Enflasyona Analitik Bir Yaklaşım, İst. 1989, s.146-147
[460] Bkz. Çiiloğlu, Halit, a.g.e., s. 11-13; Ahmet S. Kalın, a.g.e., s. 140
[461] Bkz. Çöloğlu, Halit, a.g.e., s. 13-14
[462] Bkz. Kalın, Ahmet, a.g.e., s. 159-161
[463] Bkz. Irvings Friedman, Enflasyon (Dünyayı Sarsan Bunalım), çev. Haluk Gürsel, İst. 1981, s. 14-15
[464] Geniş bilgi için bkz. Friedman, Irvings, a.g.e., s. 59-66
[465] Bkz. Frisch, Heimut, a.g.e., s. 161-162
[466] Bkz. Çöloğlu, Halit, Enflasyon ve Getirdikleri, s. 51-54
[467] Kerim Buladı, Kur’an’da Nankörlük Kavramı, Pınar Yayınları: 434-441.