sumeyye
Thu 15 September 2011, 01:34 pm GMT +0200
5- Ebu Hanife'nin Hadisçiliği
Her şeyden önce bir fakih olan Ebu Hanife'nin hadisten müstağni kalamıyacağı açıktır. Çünkü fıkhî malzemenin büyük bir bölümünü hadis ve sünnet teşkil eder. Buna işaret eden İbn Haldun der ki:
"Bazı aşırılar ve hasedciler, müçtehitlerden bazılarının hadis bilgisinin yeterli olmadığını ve bu yüzden rivayetlerinin az olduğunu söylerler. Büyük imamlar hakkında böyle bir inanca mahal yoktur. Çünkü şeriat, kitap ve sünnetten alınır. Hadisten yeteri kadar nasibi olmayanın, dini sahih asıllarından ve ahkamı onu tebliğ edenden almak için, hadis talebi ve rivayetinde ciddî ve bu konuda süratli olması gerektiğinde şüphe yoktur. Rivayeti az olanlar, haberlerdeki bazı ta'nlar ve tariklerindeki bazı illetler yüzünden rivayeti azaltmışlardır... İmam Ebu Hanife de rivayet ve tahammülünde gösterdiği şiddet ve titizlik yüzünden az rivayet etmiştir. Rivayeti az olduğu için hadisi de az olmuştur. Haşa, hadis rivayetini kasten terk etmemiştir. Mezhebinin, hadis imamları arasında itimat edilir bir mezhep oluşu, rivayetleri ret ve kabul yönünden, onun değerlendirmesine itibar edilmesi, onun hadis ilminde büyük müçtehitlerden olduğuna delalet eder".[261]
Ebu Hanife'nin, hadisteki başarısına işaret eden birçok rivayet vardır. Sika hadisçilerden İsrail b. Yunus:
"Numan ne güzel adam, içinde fıkıh olan her hadisi ondan daha iyi ezberleyen, ondan daha titiz araştıran, içindeki fıkhî hükmü ondan daha iyi bilen kimse yoktur" [262] diyerek onun diğer muhaddisler gibi sadece rivayet nakilcisi olmayıp, hüküm değeri taşıyan haberlere itibar ettiğine işaret etmiştir.
Buhari'nin şeyhlerinden Yahya b. Adem:
"Numan, beldesinin bütün hadislerini topladı. Peygamber (s.a.v.) den ne alındıysa sonuna kadar inceledi" derken[263]Sahih-i Buhari ricalinden Hasan b. Salih’te:
"Ebu Hanife nasih ve mensuhu çok titiz araştıran, Küfe ehlinin hadisini en iyi bilen, cemaatın tabi olduğu şeye sıkı sıkıya sarılan, beldesi ehline hadis ve eserden ulaşanları ezberleyen bir kimse idi." Demektedir.[264]
Yahya b. Maîn, "Vekfa tekaddüm eden kimse görmedim. Ebu Hanife'nin reyiyle fetva verir, onun bütün hadislerini ezberlerdi. O, Ebu Hanife'den pek çok hadis duymuştu" derken,[265] aynı zamanda Ebu Hanife'nin az rivayet eden birisi olmadığını da belirtmiş olmaktadır.
İbn Uyeyne, kendisini hadis rivayetine ilk başlatanın Ebu Hanife olduğunu belirterek şöyle der:
"Kûfe'ye geldiğimde Ebu Hanife:
“Amr b. Dinar'ın hadislerini en iyi bilen bu adamdır” dedi. Bunun üzerine etrafıma toplandılar, ben de onlara rivayet ettim".[266]
Hadis rivayetinin iki kısma ayrıldığını belirten İ'lâu's-Sünen müellifi Tehânevî, birincisinin isnad zincirindeki ravilerin zikredilmesiyle Hz. Peygambere ulaştırılan rivayet türü, diğerinin ise, rivayetlerden istinbat yapıldıktan sonra çıkartılan hükmün ihbarı şeklinde olduğunu ve Ebu Hanife'nin, birinci tür olan tahdis yoluyla değil, ikinci tür olan ifta yoluyla rivayette bulunduğunu, bu açıdan ele alındığında onun da hadis rivayetinde müksirînden sayılması gerektiğini belirtmektedir.[267]
Dehlevî, şeriatın delaleten telakkisi olarak isimlendirdiği bu ikinci tür rivayette, Hz. Peygamber'in söz ve fiillerini müşahede eden sahabenin, bunlardan istinbat ettikleri hükmü, "şu vaciptir, bu caizdir" diyerek belirttiklerini ve bu tür rivayetin önde gelenlerinin, Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes'ud ve İbn Abbas olduklarını belirtmektedir.[268]
Dehlevî'nin bu tasnifini nakleden Tehânevî, onun, hadisçilerin çoğunun, hadis rivayetinde mütevassitinden saydıkları Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud gibi sahabileri, hadislere dayanan görüşlerinin çokluğundan dolayı müksirînden saymasını göz önünde bulundurarak, hadislere muvafık ve netice itibariyle onlara dayanan binlerce görüş ve hüküm sahibi Ebu Hanife'nin de müksirînden sayılacağını ifade etmektedir. Ve bunu teyiden Abdullah b. Mübarek'in:
"Ebu Hanife'nin reyi demeyiniz, fakat hadis tefsiri deyiniz" sözünü nakletmektedir.[269]Ebu Hanife'nin, muhaddislerin çoğunun tabi olduğu, birinci yolu değil de niçin ikinci yolu, yani ifta yolunu tercih ettiği sorusuna da:
"Çünkü kendinden öncekileri ve şeyhlerini bu şekilde buldu demektedir.” [270]
Gerçekten de, özellikle Ebu Hanife'nin şeyhlerinin yaşadıkları dönemde, hadis rivayetlerinde isnada o kadar dikkat edilmediği, isnad tatbikine hadis vaz'ından sonra önem verildiği bilinmektedir. İbn Şirin (ö.110) in, "Önceleri isnaddan sormazlardı. Fitne zuhur ettiği zaman adamlarınızı söyleyin bakalım dediler. Bakılır, ehl-i sünnetten olanların hadisi alınır, ehl-i bidattan olanların hadisi alınmazdı" [271] sözü buna işaret etmektedir.
Bu dönemin özelliklerinden biri de hadis rivayetinde gösterilen titizliktir. Bu konuda titiz davrananlar, duydukları her rivayeti Hz. Peygambere isnad etmekten çekinirlerdi. Mesela Şa'bî rivayet ettiği bir hadisin Hz. Peygamber'e ref edilip edilemiyeceğini soran birisine:
"Hayır Peygamber (s.a.v.)in dışında birisine ref etmek bize daha hoş geliyor. Şayet hadiste fazlalık veya noksanlık varsa bu, Peygamber (s.a.v.)in dışında birisine yüklenmiş olur" [272] demektedir.
İbrahim Nehaî de:
"Sana Peygamberden hiç hadis ulaşmadı mı, bize rivayet etsen! " şeklinde istekte bulunan birisine:
"Evet ulaştı, ancak ben Ömer dedi, Abdullah dedi, Alkame dedi, Esved dedi diyorum. Bu bana daha hafif geliyor" [273] demiştir.
Aynı titizlik, Irak ekolünün sahabi temsilcisi sayılan Abdullah b. Mes'ud'da da görülmektedir. Amr b. Meymun anlatıyor:
"Abdullah b. Mes'ud'a bir sene devam ettim. Resülullah (s.a.v.) den hadis naklettiği zaman katiyyen “kale Resulullah” dediğini duymadım. Ancak bir gün hadis rivayet ederken, ağzından 'kale Resulullah' ifadesi çıkıverdi. Çok üzüldü. Alnından ter boşandığını gördüm. Sonra:
"İnşaallah ya bundan biraz fazla veya buna yakın, ya da biraz noksan" diye ilave etti".[274]
İçlerinde hulefa-i râşidînin de bulunduğu sahabenin ileri gelenleri, çok hadis rivayeti karşısında titiz davranmışlardır. Bunlar arasında bilhassa Hz. Ömer'in tutumu çok serttir. Onun:
"Resulullah (s.a.v.) tan rivayeti azaltınız. Bu konuda ben de sizinle beraberim"[275] dediği nakledilir. Aynı zamanda o, İmam Muhammed'in belirttiğine göre Hz. Peygamber'in hadislerini en iyi bilen kimsedir.[276]
Sahabeden Zeyd b. Erkam, "bize Resulullah'tan bir şey rivayet etmez misin" diye soranlara.
"Biz yaşlandık. Resulullah'tan rivayet büyük bir iştir " diye karşılık verirdi.[277] İbn Abbas'ta:
"Biz hadis ezberliyorduk. Hadisler Hz. Peygamber'den işitilip ezberleniyordu. Ama siz, iyi kötü her şeyi aldığınız zaman yazıklar olsun" [278] demektedir.
Bunları nakleden Serahsî, şu kanaata varır: "Ehl-i hadis yanında bunun gibi birçok haber sabittir. Onun için Ebu Hanife hadis rivayetini azalttı. Bu yüzden bazıları ona, hadis bilmiyor diye ta'n ettiler. Halbuki O, onların zannettiği gibi değildi. Bilakis asrının hadiste en alimi idi. Fakat kamil bir zabt şartına riayet ettiği için rivayetini az tuttu". [279]
Hadiste "emîrulmüminin" olarak kabul edilen Şu'be ise:
"Hadis bilmeseydim, hamam yakıcısı olmayı tercih ederdim" demiş, başka bir defa da, "hadisin beni cehenneme sokmasından daha çok korktuğum bir şey yoktur." diyerek[280] hadis rivayeti hususunda taşıdığı ağır mesuliyeti dile getirmiştir.
Yukarıda naklettiğimiz örnekler, o dönemde hadis rivayeti konusunda herkesin aynı titizlik içinde olduklarını söylememize imkan vermese bile, bu sahada söz sahibi olan belli başlı ulemanın bu sorumluluğun idrakinde olduklarını göstermeğe kâfidir ve bu alimlerden birisi olan Ebu Hanife'nin de hadis rivayetinde ihtiyatlı davranmış olması bir fazilettir. Aynca onun hadis rivayeti hususunda istekli davranmamış olmasının birçok sebepleri vardır. Bunların başında Kûfe'nin hadis vaz'ının merkezi haline gelmiş olması önemli bir yer tutar. Bu yüzden İmam Malik, Kûfe'nin adeta bir hadis darphanesi olduğunu söylemektedir.[281] Onun için Hişam b. Urve, "Iraklı biri sana bin hadis naklederse, 990 ını at, geri kalanından da şüphe et" demiştir.[282]
Tabiatıyla bu şartlar altında Ebu Hanife hadis rivayetinde şiddetli davranmıştır. İbn Haldun'un da belirttiği gibi, "Ebu Hanife'nin rivayetinin az olması onun rivayet şartlarını sıkı tutmasından ve aklî gerçeklere aykırı olan rivayetleri zayıf saymasından"[283] ileri gelmiştir. Nitekim Ebu Hanife'nin, "bir ravinin ancak ezberinde olan hadisi rivayet edebileceği" şartını getirmiş olması [284] bu konudaki titizliğine en güzel örnektir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Ebu Hanife, hadis rivayetinde hadisçilerin usulünü takip etmemiş, bir fakih olarak hüküm istinbatında kullandığı hadisleri rivayetler içinden, çeşitli tercih unsurlarını göz önüne alarak seçip almıştır. Nitekim İbn Teymiyye, hiçbir müçtehit imamın Hz. Peygamber'in sünnetinden en ufak bir şeye bile kasdî muhalefeti olamayacağını, onların muhalif kaldıkları sahih hadislerde mutlaka bir özürleri olduğunu, bu özürlerin de şu üç sebep altında toplandığını belirterek bu tercih vakıasına dikkat çekmiştir:
1- Hz. Peygamber'in o sözü söylemediğine olan inancı,
2- Bu sözle o meselenin rnurad edilmediğine olan inancı,
3- O hükmün mensuh olduğu yolundaki inancı.[285]
A'meş'in de belirttiği gibi, Ebu Hanife bütün ilaçları toplayan bir eczacı gibi değil, bunlardan hastaya faydalı olanı tespit eden bir tabip gibi davranmıştır.
Dolayısıyla Ebu Hanife için söylenen ve İmam Şafiî için de varid olan [286] hadis azlığı iddiası, aslında tahdis azlığı olarak anlaşılmalıdır. Çünkü onlar muhaddislerin âdeti üzere tahdis için oturmadıkları gibi, muhaddislerin serdettiği şekilde de hadis serdetmemişlerdir.[287] Nitekim bu hususa işaret eden Zehebî de şöyle demektedir: "İmam Ebu Hanife himmetini lafızların ve isnadın zabtına sarf etmemiştir. Onun gayreti Kur'ân ve fıkıh üzerine olmuştur. Bir ilme ağırlık verenin diğerinden geri kalacağı tabiidir".[288]
Bütün bunlara rağmen, Ebu Hanife'nin isnadlı olarak rivayet ettiği hadislerin sayısı yine de az değildir. Tehânevî'nin belirttiğine göre, hadis hafızlarının derledikleri Ebu Hanife müsnedleri, İmam Muhammed'in el-Âsâr, Muvatta', Kitabü'l-Hucce, el-Asi, Ziyâdât, el-Câmiu's-Sağir, el-Cânıiu'l-Kebir ve es-Siyeru'l-Kebiri, Ebu Yusufun el-Âsâr, Kitabü'l-Haraç ve diğer eserleri; Abdullah b. Mübarek, Hasan b. Ziyad ve diğer talebelerinin kitapları, Veki' Îbnü'l-Cerrah'ın müsnedi, Abdürrezzak ve İbn Ebi Şeybe'nin Mu-sannafları, Hakim'in Müstedrek'i ve diğer eserleri, İbn Hibban'in Sahih'ı, Si-kat'ı ve diğer eserleri, Beyhakf nin Sünen'i ve diğer kitapları, Malik'in öarâib'i ve bunların dışında kalan diğer kitaplarda yer alan Ebu Hanife rivayetleri toplanacak olsa kalın bir cilt teşkil ederdi.[289]
Muvaffak el-Mekkî, Ebu Hanife'nin hüküm istinbatında kaynağını teşkil eden dörtbin hadis rivayet ettiğini, bu rivayetlerin iki binini Hammad'dan iki binini de diğer şeyhlerinden naklettiğini, dayandığı âsârı da kırkbin hadis arasından seçtiğini ifade etmektedir.[290]
Ebu Yusuftan nakledilen şu sözler, Ebu Hanife'nin hadis konusunda nasıl dakik olduğunu göstermeğe yeterlidir. O şöyle diyor: "Ebu Hanife'ye hadisleri götürürdüm. Bazılarını kabul eder, bazılarını reddeder ve bu sahih değil veya maruf değil derdi".[291] Yine Ebu Yusufun şöyle dediği nakledilmektedir: "Ebu Hanife'ye bir şeyde muhalefet ettiğim zaman düşünürdüm ve onun görüşünün ahirette kurtuluşa en elverişli olduğunu görürdüm. Ba-zan hadise yönelirdim, fakat o sahih hadisi benden daha iyi görürdü".[292]
Ukûdu'l-Cüman müellifi Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî de Ebu Hanife'nin hadisçiliği konusunda şunları söyler: "Ebu Hanife, hadis hafızlarının büyüklerinden ve ileri gelenlerinden idi. Hadislere fazla itinası olmasaydı, fıkhı meseleleri istinbatı kolay olmazdı. Zehebî onu, Tabakatü'l-Huffaz'ında zikretmekle isabet etmiştir. O şöyle der'Her ne kadar hadis hıfzı geniş olsa da istinbatla meşgul olduğu için Ebu Hanife'den rivayet az olmuştur. Aynı sebepten dolayı Malik ve Şafiî'den rivayet edilenler duyduklarına nisbetle azdır. Bunun gibi fazla ıttılalarına rağmen, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi büyük sahabilerin, kendilerinden daha aşağı mertebede bulunan sahabilere nisbetle rivayetleri az olmuştur".[293]
[261] İbn Haldun, Mukaddime, 444-445.
[262] Saymerî, 23.
[263] Tehânevî, Ebu Hanife, 12.
[264] Age., 12; Krş. Saymerî, 25.
[265] Tehânevî, Ebu Hanife, 12.
[266] Age., 13.
[267] Age., 16.
[268] Age., 16; Krş. Dehlevî, Hüccetüllahil-Bâliğa, I, 104-105.
[269] Tehânevî, Ebu Hanife, 17.
[270] Tehânevî, Ebu Hanife, 18.
[271] Müslim, Mukaddime, 5.
[272] Dârimî, T, 82. Bu konudaki örnekler için bkz. age., I, 82-87.
[273] İbn Sa'd, Tabakat, VI, 272.
[274] Age., III, 156.
[275] Serahsî, Usul, I, 350.
[276] Şeybâni, el-Hucce, II, 691.
[277] Serahsî, Usul, I, 350.
[278] Age.. 1, 350; Müslim, Mukaddime, 7.
[279] Serahsi, Usul, I, 350.
[280] Zehebî, Tezkiretül-Huffaz, I. 197.
[281] A.Emin. Duhal-İslam, II, 152.
[282] Kasımî, Kavaidü't-Talıdîs, 58.
[283] İbn Haldun, Mukaddime, 445.
[284] Bağdadî, el-Kifâye fî İlmi'r-Rivfiye. 231.
[285] İbn Teymiyye, Mecmuu Fetâvâ, XX. 232.
[286] Tehânevî, Kavâid, 236.
[287] Age., 237. Bu hususla ilgili olarak ayrıca bkz. Mustafa es-Sibâî, es-Sünnetü ve Mekânetühâ, 411-417.
[288] Zehebî, Menâlab, 45.
[289] Tehânevî, Kavaid, 193; Ebu Hanife, 18-19.
[290] Mekkî, 84, 85
[291] Age., 95-96.
[292] Saymerî, 25; Bağdadi, Tarih, XIII, 340.
[293] Salihî, 319-320. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Age. 319-412. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 56-61