sumeyye
Sat 5 June 2010, 02:40 pm GMT +0200
Düşün! Dendi düştük
Düşün! Dendi
düştük,
Bu dünyanın yaşamında!
Düştükte nasıl düştüğümüzü bile
düşünemeden
Yaşam neydi?
Gerçek miydi?
Düş müydü?
Düşe, rüya deyip geçsek te,
geçen zaman neydi?
Kırk katırla kırk satır neydi?
rüzgar gibi geçti ömrüm”
ömürsün inan!
Ömrüm geçiyor,
düşmüşüm bir türlü kalkamıyorum
Karma karışık düşlerden,
bir türlü uyanamıyorum
Kıyametin sahneleri çekilirken film gibi,
Kıyam et! Kıyam et!
Kalk kendine gel!
Dikil er meydanına! denmekte
Rüyamı, düş mü,
kıyam mı, kıraat mı bilemiyorum
Kır at’a binipte sevgiliye gitmeyi
Tansu çiller ile
özdeşleştirdikleri günden beri;
Ezanların kıraatlarında
haz bile değişti
Kıraat’la namaz miraca ulaşırken;
Miraca sahip olanları kıskanamadık bile
Düştük ya bir kere,
niçinini düşünmeden
Düşte gör! Dediler,
istihareden bile
habersiz olduğumuz için,
düşte de göremedik
Öyleyse kalk! Dediler kıyam edemedik
Kıyamadık dünyamıza,
hep tükettik ahireti;
Bu aptal hüviyetimizle
çekiyoruz zahmeti
Abdal olup dallansak,
olgunlaşıp sallansak;
Sonra düşsek
inam-ı cennetin ta ortasına
Dal olmak secde ile
toprağa ram olmaktır;
İstiğfar ile daim
Rabb’e aşkla dolmaktır
İstian kapısıdır tıklat ki açılacak;
Düşünülen şu ömre bir bedel saçılacak
ALINTI