sumeyye
Mon 19 September 2011, 12:13 pm GMT +0200
4. Cerh ve Ta'dîl İlmi
Cerh, münekkit (tenkitçi) hadis hafızının, rivayetin reddedilmesini ya da taz'îf (zafiyetinin beyan) edilmesini gerektirecek bir hususla raviyi nitelemesidir. Ta'dîl, münekkit hadis hafızının raviyi, dinî ve ahlakî kusurlardan uzak, güvenilir ve yaptığı rivayetin kabul edilmesini gerektirecek şekilde nitelemesidir.
Keşfu'z-Zunûrıun müellifi bu konuda şöyle der[479] Cerh ve Ta'dil ilmi, hususî bazı lafızlarla ravilerin cerh ve tadilinden ve kullanılan lafızların mertebelerinden bahseden bir ilimdir.
Ustad Abdülfettah Ebu Gudde der ki: Bu ilim, iki esas üzere kurulmuştur: Ravilerin tenkidi ve hadis metinlerinin İncelenmesi.
İkinci esası aşağıdaki bölümde ele alacağız.
Bu ilim, ravilerin tartıya vurulduğu bir İlimdir. Bu ilimde ravinin durumu, yaptığı rivayetler, hocaları, Öğrencileri, adalet ve güvenilirliği, ezber gücü, unutkanlığı, rivayetleri karıştırıp karıştırmadığı, zayıflığı ve güçlülüğü, hadisleri alışı, aldığı hadisleri aktanşı, gençliği, olgunluk ve yaşlılığı, ikamet ve yolculukları, menakıb ve iyilikleri, sünnete uyup uymadığı, kişiliği zedeleyen gizli ve açık kusurları, basitlikleri, mürüvvetini bozan fiilleri, fenalıkları, uydurduğu sözler, doğumu ve vefatı gibi hususlar sözkonusu edilir.[480]
Cerh ve Ta'dîl İlminin Önemi ve Bu İlmin İslam Ümmetine Özgü Oluşu
Bu ilim, İslam Ümmetini diğer ümmetlerden ayıran hususlardandır. İslam Ümmeti, bu ilmi tesis edip kurallaştırmakla ve bu alanda derinleşmekle diğer ümmetlerden ayrılmaktadır.
Ümmeti, bu ilmi tesis etmeye sevkeden amil, Hz. Peygamber (SAV.)'in Sünnetini uydurmalardan korumak, yalana ve sahtekârlara karşı mücadele etmektir. Sünnet-i Mutahharaya yapılan saldırıların doğurduğu yararlı ve en güzel sonuç bu ilmin doğuşu olmuştur.
Kötülük yapmak istedin; ama sevindirdin beni Bazen iyilik yapar insan, bilmediği halde
Bu yüce ilim ve ince ölçüler sayesinde selef ve halef alimleri nakil konusu olan her türlü ilmin illet ve kusurlarını deşifre etme imkanına kavuştular. Nebevî hadisler, sıradan sözler, şiirler, edebî nesirler, şahsî veya siyasî tarihler bu ilmin ölçüleri ışığında aydınlatılır. Bu ilim gerçek bir mikroskop ve herşeyi net gösteren bir dürbündür. Bu sayede sahihi sakîmden (sağlamı çürükten), iyiyi kötüden ve doğruyu yalandan ayırdetme imkanı doğmuştur.
Bu ilmin sahihi sakîmden ayirdetmede arzettiği öneme bi-hâen İmam Ali b. Medînî şu paha biçilmez ifadesini kullanmıştır: 'Hadisin manalarını fıkhetme ilmin yarısı, rical ilmi de diğer yansıdır."
Bu ifadeyi Hafız Zehebî, Tezhîbu't-Tehzîb adlı kitabının gidişinde nakletmiştir. Ali b. Medînî bu ifadesinde haklı olarak riâl bilgisini ilmin yansı olarak değerlendirmiştir.
Büyük alim Şiblî Nu'mânî'nin konuyla ilgili çok değerli bir açıklaması bulunmaktadır. Bu babta zikrettiklerimizin neticesi niteliğindeki bu açıklamaları buraya almak istiyoruz.
Merhum şöyle der: "Diğer ümmetler, uyanış dönemlerinde tarihî şahsiyetlerine ait söz ve rivayetleri derlemeğe kalkıştıklarında aradan uzun bir zaman geçmiş bulunuyordu. Binaenaleyh onlar geçip gitmiş bir ümmetin tarihini yazmaya çalışmış oldular. Bu nedenle o geçmişin sahihini sakiminden ayırdetme imkanına sahip olamadılar. Hatta kayda geçirmeye başladıklan haberlerin ravilerinin hal ve hareketlerini, isim ve doğum tarihlerini dahi bilmiyorlardı. Bu meçhul ravilerin haberlerinden ar-zulanna ve çevrelerine uygun olup, değer ölçülerine ters düşmeyenleri almakla yetindiler. Kısa bir süre sonra bu hurafeler tedvin edilmiş tarihî hakikatler olarak algılanmaya başlandı. İşte Avrupalının geçmiş ümmetlere, eski din ve mezheplere ve bunların bağlılarına ait eserleri bu sağlıksız yöntemle yazılmıştır.
Müslümanlara gelince, tarihî haber ve sîyrelerin aktarımında başvurulacak sağlam kurallar ve esaslar vaz'ettiler. Bu kurallann ilki aktanlacak hadisenin bizzat on tanıklık eden kişiden rivayet edilmesidir. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hadiseyi ilk tanıklardan aktaran şahsın isminin verilmesi gerekir. Sonra ondan sonraki ravilerin de sırasıyla zikredilmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, hadisenin konuşulduğu noktadan vuku bulduğu İlk zamana kadar ravi zincirindeki bütün halkalann peşpeşe zikredilmesi gerekir. Bununla beraber ravilerin güvenilir, fıkıh ve adalet ehli, rivayet ettikleri hadisleri çok güzel bir şekilde öğrenen kimseler olmaları gerekir. Bu söylediğimiz hususlar son derece zor olduğu halde yüzlerce muhaddis ömürlerini sırf bu hususların tahkik ve tedvinine sarfetmiştir. Bunun için ülkeler dolaşmıştır. Ravilerin durumunu yakinen görmek için uzun mesafeler katetmişler. Muasır ravileri görüp onların durumunu tetkik etmişlerdir. Hal ve gidişatı hakkında emin oldukları kimselere kendilerinden önceki tabakaya mensup ravilerin durumunu soruyorlardı. Böylece bu büyük ilmi gayretlerin sonucunda İslamî ilimler içinde Esmâu'r-Ricâî adında bir ilim oluştu.
Bu sayede daha sonra gelen kuşakların yüzbinlerce hadis hafızı, alim ve raviyi tanıması mümkün oldu.[481]
[479] Keşfu' z-Zunûn, 1/582
[480] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 197-198.
[481] Süleyman en-Nedvî, er-Risâtetu'l-Muhammediye s. 56-57 Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 198-200.