- Cennette Makamı En Aşağı Olanlar

Adsense kodları


Cennette Makamı En Aşağı Olanlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Fri 23 December 2011, 07:55 pm GMT +0200
79- Cennette Makamı En Aşağı Olanlar


136- Muğîre b. Şu'be (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Musa (a.s), Rabbine:

“Rabbim! Cennetliklerin makam itibariyle en aşağısı kimdir?” diye sor­du. Yüce ALLAH şöyle buyurdu:

Cennetlikler cennete konulduktan sonra gelecek bir adamdır. Ona:

“Cennete gir” denilecek. O da:

“Ey Rabbİm! Nasıl gireyim? İnsanlar yerlerine yerleşmişler ve alacakla­rım almışlar!” diyecek. Ona:

“Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün olma­sına razı değil misin?” denilecek. O da:

“Rabbim! Razı oldum” diyecek. Bunun üzerine Yüce ALLAH, (ona):

“Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha ve bir misli daha senindir” buyuracak. O adam, beşinci defa da:

“Rabbim! Razı oldum” diyecek. Bunun üzerine Yüce ALLAH, (ona):

“Bunlar ve bunların on misli daha senindir. Canının istediği ve gözünün beğendiği her şey de senindir” buyuracak. O adam:

“Rabbim! Razı oldum” diyecek. Bunun üzerine Musa:

“Rabbim! Cennetliklerin makam itibariyle en yüksek olanı kimdir?” diye sordu. Yüce ALLAH:

“Onlar, öyle kimselerdirler ki, diledim de yüceliklerini elimle diktiğim ve üzerlerine mühür vurdum. Dolayısıyla (onları) ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş ve ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir” buyurdu.

Yüce ALLAH'ın kitabında bunun delili,

“Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendiğini bilemez” [258] ayetidir.[259]

Açıklama:

Hz. Musa (a.s)'ın sorduğu soran maksat; cennetliklerin en aşağı mertebede olanlarının sıfat ve alametleridir. Yani onların en aşağı derecede olduğunu hangi sıfat ve alametle bile­ceğim demek istemiştir.)

137- Ebu Zerr (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyur­maktadır:

“Ben, cennetliklerin cennete en son gireni ile cehennemliklerin cehen­nemden en son çıkanını pekala biliyorum.

Kıyamet günü bir adam getirilip:

Buna küçük günahlarını gösterin, büyük günahlarını ondan kaldırın” denilecek. Bunun üzerine ona küçük günahları gösterilip:

“Sen filanca ve filanca gün şu ve şu işi yaptın. Filanca ve filanca günde şunu ve şunu yaptın” denilecek. O adam:

“Evet” diyecek.

Yaptığını inkar edemeyip büyük günahlarının kendisine gösterilmesinden kor­kacak. Derken ona:

“Senin için, her kötülüğün yerine bir iyilik vardır” denilecek. O adam:

“Rabbim! Ben bazı şeyler yaptım ki, onları burada göremiyorum” diye­cek.”

Açıklama:

Hadisin ravisi der ki: Yemin olsun ki, Resulullah (s.a.v.)'i gülerken gör­düm. Öyle ki azı dişleri görünüyordu. [260]

138. Câbir b. Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Câbir'e, Vurûd” ( = kıyamet günü insanların mahşer yerine doğru geliş şekli) soruldu. O da şöyle dedi:

“Biz kıyamet gününde filanca ve filanca yerden yani İnsanların üst kısmın­dan” geleceğiz. Derken ümmetler, putîarıyla ve taptıklarıyla teke tek çağrılacaklar. Bundan sonra Rabbimiz bize gelip:

“Siz kimi bekliyorsunuz?” buyuracak. Orada bulunan kimseler:

“Rabbimizi bekliyoruz” diyecekler. ALLAH:

“Rabbiniz benim!” diyecek. Onlar:

Öyleyse seni bir görelim!' diyecekler. Bunun üzerine yüce ALLAH onlara te­bessüm edip tecelli edecek ve onlar da O'na tabi olacaklar.

Mümin veya münafık her insana bir nur verilecek. Sonra o nurun peşine takıla­caklar.

Cehennem köprüsünün üzerinde çengeller ile dikenler vardır. Bunlar, ALLAH'ın dilediklerini tutacaklar.

Daha sonra münafıkların nuru sönecek, daha sonra müminler kurtulacak.

ilk zümre, yüzleri dolunay gecesindeki ay gibi (parlak) yetmiş bin kişi olarak hesap görmeden cehennemden kurtulacaklar. Sonra onların arkasından gelenler, birbirini izleyen gökteki yıldızların nurları gibi onları takip edecekler. Sonra di­ğerleri de bu şekilde onları takip edecekler.

Sonra şefaat helal olacak. Şefaat ehli “ALLAH'tan başka İlah yoktur” diyenler ile kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında imanı bulunanları cehennemden çıkarmcaya kadar şefaat edecekler. Bu çıkarılanlar, cennetin içine konacak. Cennetlikler, bunla­rın üzerlerine su serpmeye başlayacak. Nihayet bunlar, sel suyu önünde ot biter gibi bitivereceklerdir. Cehennemden çıkan kimsede, (böylece) yanık izi kalmayacak, Daha sonra ona dünya ve onunla birlikte dünyanın on misli verilinceye kadar dilek­te bulunacak. [261]

139. Yezîd el-Fakîr'den rivayet edilmiştir:

“Haricilerin bir görüşü kalbime işlemişti. Derken haccetmek, sonra halka karşı çıkarak propaganda yapmak niyetiyle kalabalık bir topluluk içerisinde yola çıktık. (Giderken) Medine'ye uğradık. Bir de baktım ki, Câbir b. Abdullah bir direğin yanı­na oturmuş, bir topluluğa Resulullah (s.a.v.)'den hadis rivayet ediyor. Bir ara cehennemliklerden bahsetti, Ona:

“Ey Resulullah'in arkadaşı! Sizin rivayet ettiğiniz hadis de ne öyle? Halbuki Yüce ALLAH,

“Şüphesiz ki Sen kimi cehenneme atarsan onu muhakkak rezil rüsvay edersin” [262] ve

“Cehennemlikler, cehennemden çıkmak istedikçe oraya geri iade edilirler” [263] buyurmaktadır. Siz ise (bunla­rı) söylüyorsunuz?” dedim. Câbir:

“Sen Kur'an okur musun?” diye sordu. Ben de:

“Evet, (okurum)” diye cevap verdim. Câbir:

“Muhammed (s.a.v.)’in makamı/makam-ı mahmud'un neresi olduğunu hiç işittin mi?” diye sordu. Ben de:

“Evet, (işittim)” dedim. Câbir:

“Muhammed (a.s)'ın makamı, övülmüş bir makam olup; ALLAH'ın onun saye­sinde (cehennemden) çıkaracaklarını çıkarır” dedi.

Daha sonra Câbir sıratın konulmasını, insanların onun üzerinden geçişini anlat­tı. Ben bunları ezberimde tutamamış olmaktan korkarım.

Ayrıca bir topluluğun cehennemde bir müddet kaldıktan sonra oradan yani su­sam çöpleri gibi çıkarılarak cennet nehirlerinden bir nehre atılacaklarını ve orada yıkanarak kağıt sayfaları gibi (bembeyaz) çıkarılacaklarını söyledi.

Daha sonra haçtan döndük. (Birbirimize:)

“Yazıklar olsun! Siz, bu şeyhin, Resulullah (s.a.v.) üzerine yalan söyle­yeceğini mi zannediyorsunuz?” deyip Haricilik düşüncesini bıraktık. Vallahi, İçimizden bir adam dışında Haricilikte hiç kimse kalmadı.”

Açıklama:

Harici, kelime anlamıyla, “Çıkan” anlamına gelmektedir. Hariciler de, çıkanlar anla­mına gelmektedir.

Hariciler, Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle başlayan iç karışıklıkların sonunda ortaya çıkan bir fitne grubunun adıdır. Bunlar, Sıffîn savaşından sonra Hz. Ali ile Muâviye arasın­daki İhtilafın, iki hakem tarafından Kur'an'a göre çözümlenmesi şeklinde bir karara varılınca, b ukararı, “Kur'an'a” uygun bulmamışlardır. Hz. Ali fiilen halife seçilince, onların üzerine giderek onlarla savaşmıştır. Hz. Ali'ye karşı siyasî bir eylem olarak ilk toplandıkları yerin adı, “Harûra” olduğu için bunlara “Harûrîler” de denmiştir.

Hariciler, “Büyük günah işleyen kimse kafir olur” diye ortaya attıkları bir prensible hare­ket ettikleri için zamanla Kelamî, Siyasî bir fırka mahiyetini kazanmışlardır.

Hariciler, değişik kollara aynlmıştır. Zamanımıza kadar varlığını sürdüren kolu, İbadiye'dir. Bugün Tunus,. Cezayir ve Umman'da bunlara rastlanmaktadır. Zengibar'ın resmî mez­hebinin “İbadiye” olduğu bilinmektedir.

İslam Tarihînde ortaya çıkan Hariciler ile ilgili olarak, onların, İslam dininden çıkıp kafir olduklarını söylemek, çok zor bir olay. O zamana kadar sahabe arasında bir takım farklılıklar olmasına rağmen, onlar, düşünce ve eylem anlamında yeni bir Kelamî-Siyasî bir ekol ve fırka olarak ortaya çıktıkları için onlara "Hariciler" denmiştir. Yoksa "ayrılanlar" anlamına gelen Mu'tezile Mezhebi için onlara mensup kimselerin direkt olarak kafir oldukları ileri sürülme­miştir. Bu durum, Kelamı, Siyasî, Tasavvuf! vb. bir yapıya sahip her müslüman topluluk için geçerlidir. Ama bazen bu topluluklar içerisinde yer alan bazı kimseler, ileri sürdükleri fikirler gereği tekfir edildikleri olmuşsa da, bu toplulukların, tümden kafir olduklarını ileri sürmek ve bunların ebedi olarak Cehennemde yanacaklarını söylemek, yakışık almaz.

İsrâ: 17/79'da da geçen “Makam-ı Mahmûd”, 3 şekilde tefsir edilmiştir:

1- Kıyamet günü, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in duracağı makam,

2- “Livâu'1-Hamd” sancağının kendisine verileceği makam.

3. Şefaat Makamı. Cumhur'un görüşü de budur.

Kıyamet günü Hz. Muhammed (s.a.v.) dışında peygamberler de dahil bütün insanlar, kendi nefsini kurtarmaya çalışacak. İnsanları bu duruma götüren durum, mevkifin korkunç halleridir.

İnsanlar kendilerini kurtarabilmek için ilk önce Hz. Adem'e, sonra Hz. Nuh'a, Hz. İbra­him'e. Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya ve en sonunda ise Hz. Muhammed (s.a.v.)'e gidecekler. Hz. Muhammed fs.a.v.) dışında, hiçbir peygamber yardım edemeyecek. Çünkü Kıyamet günü insanların efendisi, Hz. Muhammed (s.a.v.)'dir. Onlara, şefaat edecek ilk kişi, O'dur. Zira O, hem “Üvâu'l-Hamd” Hamd Sancağı'n)a ve hem de “Makamı-Mahmûd”a sahip olacaktır. Bu sayede insanlara şefaatte bulunacaktır. Bu şefaat yetkisini, O'na, Yüce ALLAH verecektir.

Her peygamber, ALLAH katında kabul edilecek dua hususunda acele etmesine rağmen, Hz. Muhammed, bu konudaki hakkını, ümmeti için ahirete bırakmıştır. İşte bu hakkı, bu şe­kilde kullanacaktır.

İşte Hz. Muhammed (s.a.v.), burada, İnsanlar ile ALLAH arasında bir aracı (=vesîle) ol­maktadır. Bu sayede Hz. Muhammed (s.a.v.), bu insanları, Cehenneme girmekten kurtarıp Cennete girmelerine vesile olacaktır.

Yezîd el-Fakir'in, Hariciler içerisinde yer alması nedeniyle o da büyük günah işleyen kimselerin ebedi olarak cehennemde kalacağı düşüncesindeydi. Yezid, hac dönüşü halka propaganda etmek İstediği görüş de buydu. Fakat Câbir'in hadisini dinledikten sonra tevbe ederek birisi hariç beraberinde bulunan kimseler Haricilik propagandası yapmaktan vazgeç­mişti.

140- Ebu Hurcyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.)'e bir gün et yemeği getirilip kol tarafından bir parça ayrılıp önüne konuldu. Çünkü Resulullah (s.a.v.) etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma koparıp sonra da şöyle buyurdu;

“Ben, kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Bu neden biliyor musunuz? Dünyada önce ve sonra gelmiş geçmiş ne kadar insanlar varsa bunların hepsini ALLAH kıyamet gününde düz ve geniş bir sahada toplar. Öyle düz ve geniş bir meydan ki, orada bir çağına seslenince sesini herkese duyurur ve bakan bir kişinin Sözü mahşer halkını bir bakışta görür.

Bir de güneş yaklaşır. Artık insanların meşakkati dayanamayacakları ve taham­mül ede miy e çekleri bir dereceye varır. Bu sırada, insanların bazısı bazısına:

“içinde bulunduğumuz şu korkunç durumu görmüyor musunuz? Başınıza ge­len bu hali görmüyor musunuz? Rabbınız katında size şefaatçi olacak birisine niye bakmazsınız?” der. Bunun üzerine (mahşer halkının) bazısı, bazısına:

“Haydi Adem'e gidin” diyecek. Bunun üzerine mahşer halkı, Adem'e gelip:

“Ey Adem! Sen insan İnsanların babasısm. ALLAH seni eliyle yarattı ve sana kendi ruhundan hayat verdi. Sonra meleklere emretti, onlar da sana secde ettiler. Bizim için Rabbinden şefaat dile. içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı hali görmüyor musun? Başımıza gelen şu musibeti bilmiyor musun?” derler. Adem'de:

“Şüphesiz Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiştir ve ne de bundan sonra bu tür bir gazab eder. Hem Yüce ALLAH, beni şu ağaçtan (bir şeyi) yasaklamıştı. Ben ise (o ağaçtan bir şey yemekler suretiyle) O'na karşı isyankar oldum. Artık size şefaat edemem, şimdi ben kendimi düşünüyorum. Vay nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefâatçıya gidiniz. Nuh'a gidin” der. Onlar da Nuh'a varıp:

“Ey Nuh! Sen yeryüzünde ALLAH'dan başka şeye tapan insanlara risâlet vazife­siyle gönderilen peygamberlerin birincisisin. ALLAH sana Kur'an'da:

“Çok şükreden kul” [264] diye niteledi. Bizim hakkımızda Rabbinden şefaat İste. Ne acıklı vaziyette olduğumuzu görmüyor musun? Bize ulaşan azabı görmüyor musun?” der­ler. Nuh, onlara:

Muhakkak ki Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, ne şimdiye kadar böyle gazablanmış ve ne de bundan sonra böyle gazablanır. Doğrusu benim bir dua edişim var; vaktiyle kavmimin aleyhine bununla dua etmiştim. [265] bundan dolayı kendimi düşünüyorum. Vay nefsim, nefsim! Şimdi siz İbrahim'e gidin” der. Bunun üzerine onlar da, İbrahim'e varıp:

“Sen yeryüzündeki insanlardan ALLAH'ın peygamberi ve ALLAH'ın dostu/halili bir zâtsın. Bizim için Rabbinden şefaat dile. içinde bulunduğumuz hali görüyor ve bize ulaşan azabı da biliyorsun?” derler. İbrahim, onlara:

Bugün Rabbimİn öyle bir gazaba geldi ki, ne bundan önce böyle gazab etmiş ve ne de bundan sonra da böyle gazab eder” der. Ve yalanlarını zikrederek, şimdi kendimi düşünüyorum nefsim, nefsim! Artık siz benden başkasına gidin, Musa'ya gidin' der, Onlar da, Musa'ya varıp:

“Ey Musa! Sen ALLAH'ın peygamberisin! ALLAH seni risâletleriyle ve konuşma­sıyla insanlar üzerine üstün kıldı. Bizim için Rabbinden şefaat iste. Ne kadar ızdırap içinde olduğumuzu görüyor ve başımıza gelen musibeti biliyorsun” derler. Musa da onlara:

“Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, ne şimdiye kadar bu derece gaza­bı görülmüş ve ne de bundan sonra görülür. Ben ise öldürülmesine emrolun-madığım halde bir nefsi/canlıyı öldürdüm. (Şimdi ben nefsimi düşünüyorum) Ah nefsim, nefsim! Siz şimdi İsa'ya gidin” der. Onlar da, İsa'ya gidip:

“Ey İsa! Sen ALLAH'ın Resulüsün ve ALLAH'ın Meryem'e koyduğu bir kelime (=bir rnu'cize), aynı zamanda O'ndan bir rûh'sun. Ki sen beşikte bir çocuk iken insanlara söz söyledin. Dolayısıyla Rabbinin yanında bize şefaat eyle. içinde bulunduğumuz hali görmüyor ve bize erişen azabı bilmiyor musun?” derler. İsa'da, onlara:

“Rabbim bugün öyle bir gazaba geîmiştir ki, bundan önce böyle bir gazaba gelmemiş ve bundan sonra da asla böyle bir gazab etmez. (İsa) kendisi için bir gü­nah belirtmeksizin, âh nefsim, nefsim!” sözleriyle endişesini ortaya koyup:

“Benden başkasına gidin. Muhammed'e gidin” der. Nihayet onlar, bana gelip:

“Ey Muhammedi Sen Aiah'm Resulü ve Peygamberlerin sonuncususun. ALLAH, geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Rabbin huzurunda bize şefaat et. içinde bulunduğumuz acıklı hali görüyor ve bize ulaşan azabı biliyorsun!” derler.

Bunun üzerine ben, hemen gidip Arş'ın altına varır ve Rabbime secde ederek kapanırım. Sonra secdemde, ALLAH bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve en güzel övgüsünde öyle bir şey ilham eder ki, şimdiye kadar onu benden önce hiç bir peygambere ilham etmemiştir. Ben ilham olunduğum surette ALLAH'a hamd ve sena ettikten sonra ALLAH tarafından:

“Ey Muhammedi Başını kaldır! (Ne) istersen sana verilir. Şefaat eyle, şe­faatin kabul edilir” buyurulur. Bunun üzerine secdeden başımı kaldırıp:

“Rabbim! Ümmetim, ümmetim!” diye şefaat ederim. Bunun üzerine:

“Ey Muhammed! Ümmetinden hesaba gerek olmayanları cennet kapıla­rından, sağ kapıdan cennete koy. Onlar, cennetin bundan başka öbür kapıla­rından da insanlarla ortaktırlar” buyurulur.

Hayatım elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, cennetin kapılarının iki kanadının arası muhakkak Mekke ile Bahreyn'de büyük bir şehir olan) Hecer yada Mekke ile (bugünkü Şam'ın 90 km güney doğusunda bulunan Busra arası kadar geniştir.[266]

Açıklama:

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in “Kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim” sözü; Övünmek için değil, ALLAH'ın verdiği nimeti belirtmek içindir. Çünkü efendi, her türlü sıkın­tılarda insanların kendisine başvurduğu kimsedir. Bu nedenle bir topluluğun ileri gelenlerine efendi/seyyid denilir.Hz. Peygamber (s.a.v.)'de insanların efendisi olması hasebiyle kıyamet günü kendisine gelen mahşer yeri halkının sıkıntılarına çare bulmaya çalışarak onların bağışlanması için ALLAH'tan şefaat dilemiş, ALLAH'da onun bu dileğini kabul ederek insanlara şefaat­çi olmuştur.

Söz konusu ALLAH'ın gazabından maksat; ALLAH'ın asilerden intikam alması ve şiddetle azab görmeleri ile Mahşer halkının çektiği korku, sıkıntı ve ızdıraplardır ki bunların, daha önceden ne bir benzeri görülmüş ve ne de sonradan görülecektir.

Peygamberlerin “Nefsim”, “Nefsim” demelerinin anlamı; ben kendimle baş basayım, burada sözü geçecek olan ben değilim demektir. Çünkü onlar, ALLAH katında direkt kabul edilecek dua hususunda acele davranmışlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise bu konudaki hakkı­nı ümmeti için Ahirete bırakarak mahşer yerindeki insanlar için kullanacaktır. İşte buna, “Bü­yük Şefaat” denilmektedir. Daha sonra her peygamber, yüce ALLAH tarafından kendi ümmeti hakkında şefaat etmeye yetkili kılınacaktır. Çünkü 132 nolu hadiste de belirtildiği üzere, pey­gamberler de şefaat edeceklerdir.

Hz. Adem (a.s)'ın yasak ağaçtan yemesi meselesi; Bakara: 2/35, 38; A'raf: 7/19, 23; Tâhâ: 20/115, 121-122'de geçmektedir. Yüce ALLAH, Hz. Adem'in verilen emri unutarak bu ağaçtan yediği ve bu hareketinde bir kasıt olmaması nedeniyle onu bağışlamıştır. [267]

Hz. Nuh (a.s)'ın kavrriîyle arasında geçen olaylar hakkında daha geniş bilgi için b.k.z: M. AH Sabuni, a.g.e., s. 301-331.

Hz. İbrahim (a.s)'ın söylediği üç yalan şunlardır:

1- Hasta olmadığı halde sırf putları kır­mak için müşriklere: “Hastayım” [268] deyip puthanede kalarak putları kırması.

2- Putları kırdığı halde: “Ben kırmadım, herhalde onları şu büyük put kırdı” [269] demesi.

3- Hanımı Sare hakkında: “Kız kardeşim” demesi. [270]

Hz. Musa (a.s)'ın bir canlıyı öldürmesi olayı ise şöyle gerçekleşmişti: Kasas sûresinin 15-22 ayetleri arasında anlatıldığı üzere; Firavun'un adamlarından bir Mısırlı ile Musa'nın kav­minden biri dövüşüyordu. Musa'nın kavminden olan zât, Musa'dan yardım istedi, Musa da yardıma koştu ve düşmanın göğsüne bir yumruk attı. İşte bu yumruk, onu öldürmüştü. “Mu­sa:

“Rabbim! Doğrusu ben, nefsime zulmettim. Beni bağışla' dedi. ALLAH'da onu bağışladı.” [271] İşte bu ayetle ALLAH, onu bağışlamıştı.

Hz. İsa (a.s)'ın bir şey belirtmeksizin mahşer halkını direkt olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)'e yönlendirmesi, onun ALLAH katındaki yüceliğini ve kadru kıymetini bildiği içindir.

Bu hadis; Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bütün insanlardan, cinlerden, peygamberlerden, meleklerden daha faziletli ve Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, H2. Musa, Hz. İsa'dan daha üstün olduğunu göstermektedir.


[258] Secde: 32/17.

[259] irmizî, Tefsiru'l-Kur'an 33, 3198); İbn Hibbân, Sahih, 6216, 7426.

[260] Tirmizî, Sifatu Cehennem 10, 2596; Tirmizî, Şemâi, 229; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/157, 170; Ebu Avâne, Müsned, 1/169; İbn Hibbân, Sahîh, 7375..

[261] Ebu Avâne, Müsned, 1/139-140.

[262] Ali İmrân: 3/192.

[263] Secde: 32/20.

[264] İsrâ': 17/3.

[265] Nuh: 71/26-27.

[266] Buhârî, Enbiya 3, 9; Tefsiru Sure-i İsrâ' 1, Tirmizî, Et'ime 34 (1837), Sıfatu'l-Kıyamet 10 (2434); İbn Mâce, Et'ime 28,3307.

[267] Taha: 20/115. Bu konuda daha detaylı bilgi için b.k.z: M. Ali Sabuni, Peygamberler Tarihi, çev. Hanifi Akın, Ahsen Yayınları, İstanbul 2003, s. 127-133.

[268] Saffat: 37/89.

[269] Enbiya: 21/63

[270] Bu konuda daha detaylı bilgi için b.k.z: M. Ali Sabuni, a.g.e., s. 148-151.

[271] Kasas: 28/16


halim
Mon 21 September 2015, 01:21 am GMT +0200
İnsanlar kendilerini kurtarabilmek için ilk önce Hz. Adem'e, sonra Hz. Nuh'a, Hz. İbra­him'e. Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya ve en sonunda ise Hz. Muhammed (s.a.v.)'e gidecekler. Hz. Muhammed fs.a.v.) dışında, hiçbir peygamber yardım edemeyecek. Çünkü Kıyamet günü insanların efendisi, Hz. Muhammed (s.a.v.)'dir. Onlara, şefaat edecek ilk kişi, O'dur. Zira O, hem “Üvâu'l-Hamd” Hamd Sancağı'n)a ve hem de “Makamı-Mahmûd”a sahip olacaktır. Bu sayede insanlara şefaatte bulunacaktır. Bu şefaat yetkisini, O'na, Yüce Allah verecektir.

Her peygamber, Allah katında kabul edilecek dua hususunda acele etmesine rağmen, Hz. Muhammed, bu konudaki hakkını, ümmeti için ahirete bırakmıştır. İşte bu hakkı, bu şe­kilde kullanacaktır.

İşte Hz. Muhammed (s.a.v.), burada, İnsanlar ile Allah arasında bir aracı (=vesîle) ol­maktadır. Bu sayede Hz. Muhammed (s.a.v.), bu insanları, Cehenneme girmekten kurtarıp Cennete girmelerine vesile olacaktır.

İnşaallah Efendimizin duasına mazhar olanlardan olur cennetle müjdelenen hayırlı kullardan oluruz.

Allah razı olsun

Zehra 8/C
Tue 27 October 2015, 06:28 pm GMT +0200
Mahşer yerinde Allah'a arz için uzun bir müddet bekleyecek bu bekleme esnasında gerek sıcaktan gerek sıkıntıdan boynuna kadar tere gömülecektir. Paylaşım için Allah razı olsun...

ceren
Tue 27 October 2015, 06:29 pm GMT +0200
Aleykümselam.Dünyasını ahireti için harcayan ,ahiretini kazanıp,cennet ehli olacak kullardan olalım inşallah.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...

mevlüde06
Wed 2 March 2016, 02:38 am GMT +0200
Rabbim o gunun dehsetinden bizleri korusun ,hesabi kolay gorulenlerden eylesin insallah.Allah razi olsun.cokca istifade ettigim bir paylasimdim

HALACAHAN
Mon 25 July 2016, 01:37 pm GMT +0200
Selamun aleykum .Rabbim bizlere bu dunyada ima imizi ibadetlerimizi öyle güzel yaşamamızı nasip eylesin ki cennete giren Efendimize komşu olan ve Rabbimizincemaliyle museref olanlarda olalım ..