- Büyüklere saygı

Adsense kodları


Büyüklere saygı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Tue 17 July 2012, 01:36 pm GMT +0200

Muzaffer KARAHİSAR

Büyüklere saygı


Çocukluğumuzda inançlarımıza ve geleneklerimize bağlı olarak yetiştirilmemizde büyük emeği olan Dedem Osman Gazi’nin terbiyesinde ve nezaretinde büyüdük. Birinci Dünya Harbinde cephede savaşmış, aç kalmış, susuzluk çekmiş, yokluklar ve imkânsızlıklar içerisinde cephelerde yıllarca savaşmış ve kolunun birini vatan topraklarına feda edip memleketine Gazi olarak dönmüş, inancı bütün, fedakâr ve örnek bir insandı.

Çok nüfuslu, geleneksel bir ailemiz vardı. Bütün ile fertlerinin saygıda kusur etmediği, her konuda fikir danışılan, görüş ve tavsiyelerine saygı duyulan bir konumu vardı. Aileden öte bütün köylünün de önderiydi. Muhtarlık da yaptığı için herkese yardımı, desteği olduğundan herkesten mukabil hürmet ve saygıyı görüyordu.
Bizler savaş yıllarının hatıralarını ve vatan toprağının kutsallığını daha çocuk denecek yaşlarda O büyüğümüzden öğrendik. Onun gönlümüze bıraktığı manevî miraslar, birikimler, tecrübeler, iman ve İslâm şuuru bir rol model olarak bizleri ayakta tutan bir iksir, bir ölçü olarak yıllarca geleceğimize yön verdi, şekillendirdi.
Yaşlı insanlara hizmet vermek için görevlendirildiğim ilk yıllarda epey bocaladığım oldu. Dedemden aldığım eğitime, kültüre ve inanç değerlerime hizmet verdiğim mekândaki ölçüler uymadığını görmek, alışmadığım insan davranışları ve yaklaşımları beni çok rahatsız ediyordu.
Evimizin içerisinde en değerli mevkide bulunan, her emri itina ile yerine getirilen, sevgi ve saygı ölçüleri içerisinde münasebetlerimizin bulunduğu dedemizin karşısında normal konuşurken bile sesimizi yükseltmez, onu incitecek tutum ve davranışlardan titizlikle kaçınırdık. Büyükler, küçükleri sürekli uyarır, büyüklere nasıl davranılması gerektiğini öğretir, kontrol ederdi. Dedemizde bizleri çok sever, ikramlar, hediyelerle ödüllendirir ve inançlı, ibadetli, doğru insan olmamızın ölçülerini sürekli hatırlatırdı.
Geçmişten aldığımız, ilim, irfan, örf, adet birikimlerinin gönlümüzü şekillendirdiği bir ruh hali ile huzurevinin realiteleri bir kalıp içinde birleşmiyordu. İçinde bulunduğum ortamda karşılaştığım sorunlar, sıkıntılar, acılar ve duyarsızlıkları bir türlü kabullenemiyordum. Yakını tarafından huzurevine getirilen, terk edilen, örselenen, terslenen bir yaşlının halini görünce hemen aklıma rahmetli dedem gelirdi. Olay karşısında üzüntüm ve tepkim bir kat daha artardı.
Zaman içerisinde bu tür olumsuz ve gönül incitici davranışları görerek ilk zamanki hassasiyetimiz azaldı. Öyle sanıyorum ki içinde bulunduğumuz dünyanın günahları kalbimize işleyip siyahlandırarak katılaştırdı. İlk zamanlardaki yanlışlar ve zihin tırmalayan davranışlar karşısında duyarlılığımız ve tepkilerim gittikçe azaldı. Kendi çevremizdeki ve çocukluğumuzdaki büyüklere sınırsız saygı, sevgi ve hürmet; buralarda ulaşılması mümkün olmayan, her zaman hasretle yâd edilen bir ütopya, bir efsane gibi hafıza ve hayallerimizin ufuklarına doğru uzaklaşıp gitti.                  
Bütün bunlara rağmen ümidimizi, heyecanımızı ve titizliğimizi yitirmeden, meslek olarak icra ettiğimiz bakım işinde kendimiz ve çevremizdeki insanların yaşlı insanlara saygı ve sevgi ile muamele etmeleri için gayret gösterdik. Büyüklerimizin bizlere, ALLAHın birer emaneti olduğu şuuru ve idraki içerisinde olduk.                                      
Yaklaşık bir asırdır insanların inanç değerlerine ve kültürlerine saldırılarak yapılan tahribatlar, millî ve manevî değerlerden uzaklaştırmaların sonucu içinde yaşadığımız toplum, bu istenmeyen keşmekeşliğin içerisine sürüklenmiş vaziyette. İnancıyla, ibadetiyle, hayatı ve yaşantısıyla bir kısım büyükler mükellef, mazbut ve mütedeyyin olamadığı gibi, yetiştirdiği evlâtlar da her şeyi madde odaklı düşünen, ahlâkî değerlere ve maneviyata susamış, acınacak zavallı insanlar olmuşlar.                                                          
Gördüğümüz, yaşadığımız bütün olumsuzluklardan ve ahir zamanın her türlü kötülüklerinden ve kirlerinden kalplerimizi, gönüllerimizi, çevremizi iman hakikatleri ile arındırmalıyız. Bu çaresiz gibi görünen sıkıntıların ilâcı, Kur’ân ve iman hakikatlerinin asrın insanlarına sunduğu ahlâk ve fazilet derslerinin hayat dolu devaların içerisinde bulunmaktadır. Huzuru, saadeti ve mutluluğu bu yolla temin eden ebeveynlerin, çocukların yaşadıkları cennet hayatına benzeyen binler mutluluk tabloları gerçekten bakılmaya ve örnek alınmaya değer.