- Ambargo İşkencesi

Adsense kodları


Ambargo İşkencesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 26 August 2011, 03:12 pm GMT +0200
Binbir Damla


Mayıs 2008 113.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


Ambargo İşkencesi


Kureyşli müşrikler, birçok müslümanın Habeş ülkesine göç ederek huzura kavuştuklarını, Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in İslâm’a girmesiyle Rasulullah Aleyhisselam’ın ve müslümanların güçlendiğini, İslâmiyet’in çeşitli kabileler arasında gittikçe yayılmakta olduğunu görünce, bu işi engellemek için peygamberliğin yedinci yılında toplanıp yeni bir karar aldılar. Buna göre Rasulullah s.a.v.’in aile ve kabilesi Haşimoğulları ve Muttalipoğulları’na karşı şiddetli bir boykot uygulanacaktı. Onlarla alışveriş yapılmayacak, kız alıp verilmeyecek, onlarla konuşulmayacak, her türlü yardım ve imkandan mahrum bırakılarak toplumla ilişkileri kesilecekti. Sıkı bir abluka ve ekonomik ambargo...

Bu kararlarını yazıya dökerek Kâbe içinde bir yere astılar. Fakat bu belgeyi kaleme alan Mansur b. İkrime, Rasul-i Ekrem s.a.v.’in bedduasına uğramış ve kalem tutan eli felç olmuştu.

Bu çetin boykota, Peygamber Aleyhisselam’ın yakınlarından müslüman olmayanlar da dahil edilmişti. Fakat Ebu Leheb onlardan ayrılarak boykotçu müşriklerin safına katıldı. Müslümanlar ve Allah Rasulü s.a.v.’in diğer akrabaları, Rasulullah’ı korumayı sürdüren Ebu Talib’in yanında yer aldılar. “Şi’bu Ebî Talib” adıyla bilinen Ebu Talib mahallesinde yaşamaya başladılar.

Müşrikler müslüman mahallesini devamlı gözetim halinde tutuyor, oraya gıda maddesi sokulmasını ve pazar alışverişlerini engelliyorlardı. Çok nadir olarak geceleyin gizlice içeriye gıda sevkedilebiliyor, Hz. Ömer ve Hz. Hamza gibi bileği ve yüreği güçlü birkaç kişi ancak pazara çıkabiliyordu. Müşriklerin maksadı müslümanları açlıkla yıldırıp, Rasulullah Aleyhisselam’ı teslim alarak ortadan kaldırmaktı. Bu işkence üç sene kadar sürmüş, büyük sıkıntılar çekilmiştir.

Nihayet Peygamberimiz vahiy yoluyla haber verdi ki, yazılı belgeye musallat olan bir güve, Allah’ın ismi dışındaki bütün yazıları kemirip kazımıştır! Bunu gören müşrikler şaşıp kaldılar. Boykottan rahatsız olan bazı insaf sahiplerinin de ayaklanmasıyla ablukaya son verildi  ve müslümanlar serbest bırakıldı.

Ensâbü’l-Eşrâf, 1/270-73; er-Ravdu’l-Ulûf, 3/353-55; el-Kâmil fi’t-Tarih, 2/87-90; İbnu’l-Cevzi, el-Muntazam, 2/143-45.


Rumlar Mağlup Olunca


İranlılarla Rumlar arasındaki savaşta (613-619), İranlıların Bizanslıları yenilgiye uğrattığı haberi  Mekke’ye ulaşmıştı. Suriye bölgesinde başlayan bu savaşta galip olan İranlılar, bir taraftan Anadolu’yu geçerek İstanbul’a kadar, diğer taraftan Filistin üzerinden Mısır’a kadar Rum memleketlerini işgal etmişlerdi. O zaman İranlılar ateşperest müşriklerdendi. Onların ehl-i kitap hıristiyanları mağlup etmesiyle Mekkeli müşrikler pek sevinmişlerdi.

– Farslı kardeşlerimiz sizin kitap ehli kardeşlerinize galip geldiler. Siz bizimle savaşırsanız muhakkak biz de size galip geliriz, dediler. O sırada Rûm suresinin ilk ayetleri nazil olmuş ve şöyle diyordu:

“Elif-Lâm-Mim. Rumlar mağlup oldu; yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilgilerinin ardından galip olacaklardır, birkaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. Hem o gün müminler ferahlayacaktır.” (er-Rûm, 1-4)
Bu ayetleri duyan Hazreti Ebubekir r.a. Kureyşli müşriklere dedi ki:

– Farslıların Rumları yenmesine boşuna sevinmeyin! Vallahi Rumlar yakında galip gelecektir.

Azgın müşrik Übey b. Halef buna karşı çıktı. Hz. Ebubekir ise üç yıla kadar Rumlar İranlılara galip gelirse on deve almak, İranlıların gelibiyeti devam ederse kendisi on deve vermek şartıyla onunla bahse girip anlaştılar. (O zaman henüz bahis yasaklanmamıştı.) Sonra Hazreti Peygamber s.a.v.’in yanına gelen Hz. Ebubekir r.a. anlaşmayı ona haber verdi. Rasulullah Aleyhisselam dedi ki:

– Ayetteki “birkaç yıl” ifadesi, üç ilâ dokuz arasındaki müddeti bildirir. Sen git de develerin sayısını yükselterek müddeti uzatıverir!

Hz. Ebubekir tekrar Übey ile görüştü. Deve sayısını yüze çıkartarak, beklenen süreyi dokuz yıla uzattılar. 622’de İmparator Heraklius önderliğinde İran’a karşı Bizans taarruzları başladı ve altı-yedi yıl içinde Rumlar galip oldu. Hz. Ebubekir r.a. sonunda yüz deveyi Uhud Savaşında öldürülmüş olan Übey’in vârislerinden aldı. Fakat Rasulullah Aleyhisselam’ın emriyle onlar fakirlere dağıtıldı.

Câmiu’l-Beyân, 21/16-21; M. Hamdi Yazır: Hak Dini Kur’an Dili (İstanbul, 2007), 6/259-264; Georg Ostrogorsky, terc. Fikret Işıltan: Bizans Devleti Tarihi (Ankara, 1999), s. 88-89, 94-96.


Rükâne’nin Pehlivanlığı


Peygamber Aleyhisselam her fırsatta insanları İslâm’a davet ediyor, bu yolda her türlü sıkıntıya katlanıyordu. Günün birinde Mekke’nin bir tarafında, sırtı yere gelmeyen meşhur pehlivan Rükâne ile karşılaştı. Onun ne güçlü bir pehlivan olduğunu bilen Rasul-i Ekrem s.a.v. ona:

– Rükâne! Sen hâlâ Allah’tan korkmamakta ve İslâm’a davetimi kabul etmemekte direnip duracak mısın, demişti.

Rükâne ise:

– Söylediklerinin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Beni güreşte yıkabilirsen sana iman ederim, deyiverdi.

– Ben seni yıkarsam söylediklerimin doğruluğunu kabul eder misin?

– Evet, beni yıkacak olursan ben müslüman olurum yahut koyunlarımı sana veririm. Ben seni yıkarsam sen de peygamberlikten vazgeç!

Rükâne, Rasulullah Aleyhisselam’la gayet emin bir tavırla güreşmeye başlamıştı ki, kendisini sırtüstü yerde buluverdi. Bir daha güreşmeyi teklif etti, tekrar güreştiler. Fakat Rükâne yine yere serildi. Bir kez daha güreşmek isteyen Rükâne üçüncü defa tuş olunca “Vallahi, bu çok şaşılacak bir iş” dedi. Rasulullah s.a.v.:

– Bundan daha çok şaşılacak olanı da var. İstersen sana onu da göstereyim. Şu ağacı senin için çağıracağım, o da bana gelecek, dedi.

Sonra Allah Rasulü s.a.v. yakında bulunan bir ağacı “Allah’ın izniyle yanıma gel!” diye çağırınca, apaçık bir mucizeyle toprağı yara yara gelen ağaç, Peygamber Aleyhisselam’ın önüne kadar ilerleyip durdu! Rükâne bu işe şaşkın şaşkın bakarken, “Allah’ın izniyle yerine dön!” diyen Rasulullah’ın emri üzerine ağaç eski yerine döndü. Fakat Rükâne gördüğü bu apaçık peygamber mucizesine rağmen “Doğrusu ben şimdiye kadar böyle büyük bir sihir görmedim” dedi.

Onu müslüman olmaya davet eden Rasul-i Ekrem’in teklifini o sırada bir türlü kabullenemedi. Nihayet Mekke’nin fethinde müslüman olmuş ve gidip Medine’ye yerleşmiştir.

İbn Hişam: es-Sîretü’n-Nebeviyye, 1/428-29; Ensâbü’l-Eşrâf, 1/175; Beyhakî: Delâilü’n-Nübüvve, 6/250-54; Üsdü’l-Ğâbe,
2/199-200.