Eslemnur
Tue 28 September 2010, 09:40 am GMT +0200
F. Allah Resulünün Hükümdarlık, İdarecilik ve Amirlik Vasfı
Kur'an-ı Kerimde şu husus dahi gayet belirli bir şekilde tekrar tekrar bildirilmiştir: Nebi sallallahü aleyhi ve sellem, Allah tarafından tayin edilmiş bir idareci ve bir amirdir. Bu vazife de Zatı Saadetlerine riaalet ile birlikte verilmiştir.
"Hiçbir Resul göndermedik kî, ancak, Allahın izni ile kendisine itaat edile."
(En – Nisa: 64)
"Her kim, Resûl'e itaat etmiş olursa elbette ki, Allaha da itaat etmiştir."
(En – Nisa: 80)
"İşte sana biat edip sarılanlar, muhakkak Allaha da biat edip sarılmışlardır."
(El – Feth: 10)
"Ey iman etmiş bulunan kimseler: Allaha itaat ediniz, Resulüne de itaat ediniz ve amellerinizi boşa çıkarmayınız."
(Muhammed: 33)
"Ne mü'min bir erkeğe ne de mü'min bir kadına şu hak düşmez ki, Allah ve O'nun Resulü bir işte muhakeme yapıp da hüküm verdikten sonra itiraz etmiş olsunlar. Her kim Allaha ve O'nun Resulüne karşı gelirse elbetteki apaçık bir dalâlete düşmüş olur."
(El – Ahzab: 36)
"Ey iman etmiş olan kimseler! Allaha itaat ediniz ve O'nun Resulüne de itaat ediniz. Ve kendi içinizden olan "ululemr" e de. Bir şey hakkında aranızda ihtilafa düşerseniz ve siz Allah ve ahiret gününe iman ediyorsanız, bunu Allaha ve O'nun Resulüne havale ediniz."
(En – Nisa: 59)
Bu âyet-i kerimelerden açıkça anlaşılıyor ki, Allah Resulü kendi kendine ortaya çıkıp "ben idareciyim, ben hâkimim, ben amirim" diyen bir lider değildir. Yahut da "halk beni seçip bu makama getirmiştir" diye iddia etsin: Gerçek olarak, O, Allahu Taalâ tarafından böyle bir makama getirilip bu vazifeye tayin edilmiştir. Bu işe de memur edilmiştir. Onun bu hakimliği, bu idareciliği ve bu amirliği risaletinden ayrı, risaletinin dışında bir şey değildir. O, Resul olunca, bu vazifeler de Allah tarafından kendisine verildi. Allah tarafından O'na itaat ve O'nun huzurunda boyun bükmek emri verilmiştir. O'na itaat etmek aynen ve aslında Allaha itaat etmektir. O'na biat etmek de aynen ve aslında Allaha itaatetmek olur. O'na itaat etmemek ve karsı gelmenin tek ve kesin manası, Allaha itaat etmemek ve Allaha karşı gelmektir. Böyle bir durumda insanın her işlediği amel gayrı makbul olup Allah indinde bir kıymet taşımaz.
Aynı zamanda, Ehl-i imana (Ehli imandan maksat bütün ümmet efradı ve ümmetin başındaki idarecilerin hepsidir) kendi işlerinde ve muamelelerinde istedikleri gibi hareket edip işlerini kendi diledikleri şekilde halletmek hakkı verilmemiştir.
Son âyet-i kerime, şu gerçekleri de kesin olarak ortaya koymuştur. Birbirini arka arkaya takip eden üç itaat için hüküm verilmiştir:
1. Evvela ve başta Allahu Taalâya itaat.
2. Bundan sonra Resul'e itaat.
3. Daha sonra da "ulul-emr'e" itaat.
Bu cümlelerden ilk önce şu nokta anlaşılır ki, Resul "ulul-emr"e dahil değildir. Belki Resulün derecesi ululemr'den daha üstün ve ulul - emr'den ayrıdır. Resulün derecesi Allahtan sonra ikinci gelmektedir.
Bu mevzud'a önemli olan nokta şudur: Ulul - emr ile bir ihtilâf ve bir anlaşmazlık olabilir, fakat Allah Re-sulü ile katiyyen ihtilaf çıkarılamaz. Ve aynı zamanda ortaya çıkmış bulunan her husustaki ihtilafın halli için iki merci vardır: Birincisi Hak Taalâ, ikincisi de Allah Resulüdür. İhtilafı haledecek merci yalnız ve sadece Allah olsaydı o zaman ayet-i kerimede bahsi geçen "Resulü" kelimesinin söylenmesine ne lüzum vardı ve bu ifadeden başka ne anlaşılabilir?
Ayet-i kerimedeki "Allaha havale ediniz" emrinden ve "ihtilaflarınızda Allahı merci tanıyınız" ifadesinden maksat da elbette ki Kur'an-ı Kerim'dir. Yani Allah Kitabından başka bir şey değildir. "Resule havale ediniz, ihtilaflarınızda Resulü merci tanıyınız" demekten maksat da Resulü Ekremin, saadet asrındaki ulvi hayatlarıdır. Allah Resulünün ahrete teşriflerinden bu yana bu merci ancak sünnettir.[79]