- Allah için sevmek Allah için bugz etmek

Adsense kodları


Allah için sevmek Allah için bugz etmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 4 May 2010, 11:23 am GMT +0200
Allah için sevmek  Allah için bugz etmek





    De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir. (Enam 162)

    İşte bu bir cümle hayatı ve anlamını özetler. Hayat Allahın rızası için yaşanmalı, O'nun rızası için sevilmeli, O'nun rızası için nefret edilmeli, riyasız ibadet edilmeli, rızasına uygun olarak can verilmelidir.


    Rabbimiz ilâhî vasıflarının birçoğunun yansımasını insana vermiştir. Hubb/sevgi ve buğuz/nefret de insana bahşedilen önemli iki vasıftır. Sayısız güzellikleri olan insan bu iki duygusunu yönlendirirken çok dikkatli olması konusunda da uyarılmıştır. Yanlış sevgi ve yanlış nefret dünyada da âhirette de ebedî bir hüsrandır. “De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (Enam 162)İşte bu bir cümle hayatı ve anlamını özetler. Hayat Allah’ın rızası için yaşanmalı, O'nun rızası için sevilmeli, O'nun rızası için nefret edilmeli, riyasız ibadet edilmeli, rızasına uygun olarak can verilmelidir. Rabbimiz ilâhî vasıflarının birçoğunun yansımasını insana vermiştir. Hubb/sevgi ve buğuz/nefret de insana bahşedilen önemli iki vasıftır. Sayısız güzellikleri olan insan bu iki duygusunu yönlendirirken çok dikkatli olması konusunda da uyarılmıştır. Yanlış sevgi ve yanlış nefret dünyada da âhirette de ebedî bir hüsrandır. “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!" (Tevbe 119)
    “O gün zalim kimse ellerini ısırıp; keşke o peygamberle birlikte yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! der.” (Furkan 27–28) ayetleri yol gösterip öğüt verir.Allah için sevip Allah için buğuz edecek mümin de bu yolu tutmalı, Kur'an’ı ölçü almalıdır. İşe Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti gibi başlamalı. Besmele gibi olmalıdır. Allah adına bir şeyler yapmak için Allah'ın merhamet sıfatlarıyla ahlaklanmalıdır. Allah'ın Rahman sıfatı ile bütün mahlûkata merhameti ve muhabbeti yaydığı gibi merhametli olmalıdır. Güneş gibi olmalıdır. Bereketinden kimseyi mahrum etmemelidir. Müminlere Rahim sıfatı gibi olmalıdır. Kerîm sıfatı kendinde tecelli etmelidir. Cömertliğinin ve infakının sınırı olmamalıdır.Allah için sevdiğimiz iddiasında olan biz müminler; O'nun âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberini örnek almalıyız. O, "yüce bir ahlak üzere idi.” “Müminlere gayet merhametli ve şefkatli idi.” O, bize merhameti ve merhametin yaratıcısı Vehhab Teala'yı öğretendi.Efendimiz müminleri severken cömertlikte bereketli yağmurlar gibi idi. Kendisinden isteyen hiç kimseyi boş çevirmemişti. Elinde olan mal varlığını verdiği gibi olmayanı da borçlanıp vermişti. Yüzünü asla müminlere karşı ekşitmemiş, acı ve üzüntüsünü içinde saklamıştı. Birbirine kenetlenmiş bir ümmet kurmuştu. Onun zamanında aç yatan müminler varken tok yatan mümin yoktu. Onlar Hendek'te hep beraber aç kalırlar, hep beraber karınlarına taş bağlarlardı. Allah için başlarına gelen düşman belasında hep beraber yürekleri ağızlarına gelir, hep beraber ila-yı kelimetullah için çalışırlar, hep beraber sevinir, hep beraber ağlarlardı. Onlar gülerken ağlayanları yoktu. Beraber Allah'a şükrederler, beraber zikrederlerdi. Onlar sevdikleri Rableri için ve kardeş saydıkları müminler için kendilerinin ihtiyacı olduğu halde mallarını harcarlar ve en ufak bir sızı dahi hissetmezlerdi. Onların Allah rızası için denilince, sevdiklerinin ismini işitince tüyleri ürperirdi.“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir” (Âl-i İmran 92)“Onlara de ki eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, zarara uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Rasulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” (Tevbe 24) ayeti gelince sevdikleri için Beyruha'yı* vakfederlerdi.Onlar Allah için sevgide ve Allah için düşmanlıkta tek yürektiler. Onlar dostları olan müminleri öyle severlerdi ki, müminler aç ve açık kalmasın, müminlerin ırz ve namuslarına dokunulmasın, kelimetullah hep yüce olsun diye bin deve yükünü ve develeri, gönüllerinde acaba olmadan bağışlarlardı. Onlar her şeylerini, sevdikleri Allah ve Rasûlullah için verirler, gerekirse otlara sarılırlardı. Onlar gerçek sevgiyi öğrendikleri Rasullerinin bir işareti ile öz yurtlarını terk eder muhacir olurlardı. Onlar Rasûlullah’ın bir işaretiyle cihada çıkarlar ötelerin ötesine kanat çırpar Cafer-i Tayyar olur ölümsüzleşirlerdi. “Allah'ın kullarından öyleleri vardır ki, ne peygamberdirler ne de şehittirler. Lakin Allah katındaki mevkilerinden dolayı, onlara hem peygamberler hem de şehitler gıpta edeceklerdir. Onlar akraba olmadıkları ve maddî yönden hiçbir çıkarları da bulunmadığı halde birbirlerini yalnız Allah için sevenlerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur. Şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmayacak üzüldükleri zaman onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ebu Davud)
    Onların Allah için sevgileri Rahmanirrahimde fena bulmak, rıza kapısına ulaşmaktır.
    “Muhammed Allah'ın elçisidir. O'nun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.” (Fetih 29)
    Rahmeten lil-âlemin Efendimizin gökteki yıldızlar gibi olan arkadaşlarının buğuzları, nefret ve öfkeleri de kişilere değildi. Onlar, kötülüğe düşmandılar. Onlar insanları yok etmek için değil kötülükleri yok etmek için, dünyayı ıslah etmek için, haksızlıkları kaldırmak hakkı hâkim kılmak için Allah'a iman etmişlerdi.
    “Fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.” (Bakara 193)
    Onlar ilim öğrenmeyi, cehaletle savaşı düşmanlıklarının önüne koymuşlardı. İnkârcılığı, ateizmi, şirki nefretlerinin önüne almışlardı.Allah için birilerini sevdiğini söyleyen ya da Allah adına nefret eden mümin, Allah'ın rahmetini gerçekleştirmek için Allah'ın Gazab sıfatına sarılmaz. Yanlış yapanları, azgın ve âsileri, günahkâr ve mücrimleri hemen lanetlemez. Allah'ın Afüv sıfatı, Gafur sıfatı, Settar sıfatı gibi mühlet verici sıfatlarını kendisine başlangıç noktası yapar. Allah adına diye onun kullarına gaddar, haşin ve kaba olmaz. Dengeyi ve itidali elden bırakmaz. Yüce Yaratanın el-Halîm sıfatı aklına gelir. Şayet yüce Yaradan asilere ve günahkârlara anında cezalarını verseydi onlara bir damla su bile vermezdi der. Onlara süre tanır, onlar için dualar eder. Eksik bilgilerini tamamlar, tebliğ ve irşat vazifelerini yerine getirir. Lanet en kolay ve en acımasız bir yoldur.Başına felaket gelen müminin dudaklarından, Efendimizin Taif’te söyledikleri dökülür:
    “İlâhî! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk arasında hor görüldüğümü, ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi! Sen herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbisin… Kavmim bilmiyor onları affet!”
    Allah ölüden diriyi diriden de ölüyü çıkartır. İnkârcı nankör toplumlardan imanlı nesiller yaratır. Bütün geçmişimiz de öyle değil mi? Biz Allah’ı bilmeyen asi toplumlarken Allah imanlı ve aziz bir millet var etmedi mi? Bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmadık mı? İlâ-yı Kelimetullah için dünyayı ve nimetlerini atlarımızın altına almadık mı? Şimdi o ecdadın torunlarının her zamankinden daha çok duaya, yardıma ve sevgiye ihtiyacı var. Allah rızası için karşılıksız sevgiye ihtiyacı var. Ailemizle, çocuklarımızla kenetlenmeye, birbirimize sevgimizi göstermeye çok ihtiyacımız var. Peygamberimiz; “Çocuklarınızı çok öpün zira her öpücük için size cennette bir derece verilir ki iki derece arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayar ve sizin için yazarlar.”
    “Kıyamet gününde Allah Teala: "Celalim hakkı için birbirlerini sevenler nerede? Bugün onları gölgemden başka gölgenin olmadığı şu anda, gölgemde gölgelendireceğim buyuracaktır.” (Müslim) der.
    Sevgi birleştirir, bütünleştirir. Sevgi, nefretin, kinin, düşmanlığın, inkârın ve her türlü kötülüğün mezarıdır. Sevgiye, dostluğa ve muhabbete giden bütün kapıları sonuna kadar açmalıyız.
    “Sen, sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış; bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmran 159)

    Fakat unutulmamalıdır ki, mümini zaafa düşürecek, izzet ve vakarını ayaklar altına alacak kişiliksiz tavırlardan da sakınmak gerekir. Çünkü Allah, izzet ve celali kendi üzerine almıştır. Müminler Allah adına taşıdıkları bu izzet ve vakarı da hâşâ Allah'tan fazla merhamet edercesine ayaklar altına aldıramazlar.
    “Münafıklar diyorlar ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, en izzetli olan, en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." İzzet, ancak Allah'a, O'nun elçisine ve müminlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler.” (Münafikun 8)



    Müminler, Allah'ın sevmediği hiçbir şeyi sevmezler, sevemezler. Kalplerine yerleşmiş olan imanları kötülüklere gönül kapılarını kapamıştır.“Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalplerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın taraftarlarıdır. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Mücadele 22)
    Allah kâfirleri sevmez, aşırıları sevmez, zalimleri sevmez. Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez. Allah israf edenleri sevmez. Allah bozgunculuğu sevmez, münafıkları sevmez. Allah günahta ısrar edenleri sevmez. Allah, hainleri sevmez. Allah, kendini beğenip böbürlenenleri sevmez. Allah şımarıkları sevmez, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri sevmez. Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever. Allah güzel davranışta bulunanları sever. Allah sabredenleri sever. Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. Allah dürüstleri sever Allah tövbe edenleri sever, temizlenenleri sever. Allah, âdil davrananları sever. Allah iyilik edenleri sever. Allah haksızlıktan sakınanları sever, Allah ahdi bozmaktan sakınanları sever. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever. İlâhî sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini. Yar et bize erdirdiklerini..




Alıntı