- Aileyi mi bankaları mı koruyalım?

Adsense kodları


Aileyi mi bankaları mı koruyalım?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Tue 18 September 2012, 03:58 pm GMT +0200

Ahmet BATTAL

Aileyi mi bankaları mı koruyalım?


Biliyorsunuz, yeni Borçlar Kanunu, şirketine kredi almak isteyen işadamlarının bu krediye şahsen de kefil olabilmek için eşinin de rızasını almasını mecburiyet haline getirdi.

MÜSİAD Başkanı Nail Olpak bu durumu, dünkü Yeni Asya’da ilk sayfadan okuduğunuz şu sözlerle eleştirmiş:
“Sistem eşinizi finansman müdürü yapıyor. Her kredide eşin ayrıca yazılı muvafakati isteniyor. Bu, toplumun aile yapısını da başka bir yere doğru götürecektir.”
Bu ve benzeri haberleri son aylarda bilhassa işadamlarının derneklerinden sık duyar olduk. Oysa açık bir yanlışlık var. Ve bu yanlışlık bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.
Kanaatimizce yeni kanun doğruyu söylüyor. Aileyi ve aile birliğini korumaya çalışıyor.
Bankalar ise, işlerine geldiği için, kredi verirken eski karadüzeni devam ettirmek istiyor. Bu niyete maalesef bilgi eksikliği sebebiyle ticaret meslek birlikleri ve yöneticileri alet ediliyor. Açıklayalım.
Konumuz, kefalet sözleşmesinin geçerliliğini eşin rıza vermesi şartına bağlayan 584. madde.
Bu hüküm şöyle: “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.”
Bu düzenlemenin amacı, aile birliğini, bilhassa iktisadi nitelikli risklerden ve dolayısıyla keyfî tasarruflardan korumak.
Gerçekten, evli bir erkek ya da kadının herhangi bir sebeple birine kefil olduğunu düşünelim. Varsayalım ki gün geldi borçlu borcunu ödeyemedi. Kefil kefaletin gereğini yerine getirmek yani başkasının borcunu ödemek zorunda kaldı.
Kefil bu ödediği parayı nereden alacak? Asıl borçludan mı? Onun parası olsaydı zaten borcunu kendisi ödeyecekti, sıra kefile gelmeyecekti.
Kefil, “giden gelmiyor” ağıdıyla ağlayacak. Ya ailesi? Herhalde o da ağlayacak.
Özetle kefalette kefilin hem kendi malı hem de aile düzeni bundan zarar görür. Zira kefilin “kendi malı” dediğimiz şey, neticede aile birliğinin bu günü ve istikbali için, hatta zor günü içindir.
İşte bu yüzden, kanun, “kefil olan, eşinin de rızasını alsın” diyor. Bu kural bu günkü kredi ve kefalet düzeninde son derece gerekli bir koruma.
İşin bankalarla ilgili kısmına gelince.
Bankalar anonim ve limited şirketlere kredi verirken patron durumundaki ortakların da kefaletini almaya çalışıyor.
Neden? Çünkü bu şirketi kurup yöneten patron durumundaki ortaklar, şirketi kendi malları gibi görüyorlar. Bankalar da böyle görmeye devam etmek istiyor.
Oysa kanun diyor ki; anonim veya limited şirket bir sermaye şirketidir, sermayenin tüzel kişi haline gelmesidir, bu şirket borçlarından sermayesi ile sorumludur, üstelik de ortaklar şirketin borçlarından sorumlu değildir, kefil olmuşlarsa o başka mesele.
Şirketin büyük ortağının şirketin borcuna kefil olması aslında doğru ve sağlam bir kefalet de değil. Bankacılık Kanunu da bunu böyle söylüyor. Ama bankalar eski geleneği devam ettirip sermaye şirketini şahıs şirketi gibi görmeye ve çalıştırmaya devam etmek istiyor. O yüzden de ille de ortağın kefaletini de isterim diyor.
Bunun üzerine kanun da kefil olacak ortağa “kefil olabilirsin, ama önce eşini razı et, zira senin şirket için ayırdığın ve sermayedir diyerek verdiğin para belli, o sermaye şirketin kasasında-deposunda, şirket borcunu o para-mal ile ödeyecek, fazlasını ayırmak yani aileyi de şirketin içine sokmak ve aslında şirketi sermayenin şirketi olmaktan çıkarmak istiyorsan önce eşin buna razı olmalı” diyor. Bunun neresi kötü?
Not: Dileyenlere, konuyla ilgili 22 Temmuz 2012 tarihli “Kurmayın Kardeşim” başlıklı yazımızı da tavsiye ederiz.