- Abbasi Propagandasının Başlaması

Adsense kodları


Abbasi Propagandasının Başlaması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Mon 22 November 2010, 11:10 am GMT +0200
Abbasi Propagandasının Başlaması

Bu propaganda faaliyetleri şöyle başladı: Şerat diyarında ikamet etmekte olan Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas, kendi adına Meysere adında birini Irak´a propagandacı olarak gönderdi. Ayrıca Muhammed b. Huneys´i, Ebu İkrime es-Sirac´ı (Ebu Muhamraed es-Sadık), İbrahim b. Seleme´nin dayısı Hayyan el-Attar´ı da Horasan´a gönderdi. O zaman Horasan valisi Cerrah b. Abdullah el-Hakemî idi. Bu propaganda grubu, Cerrahın Horasan valiliğinden azledilmesin­den önce Horasan´a gitmişti. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas, propagandacıları çeşitli yerlere gönderirken kendisi ve ailesi adına, halka propagandalarda bulunmalarını, halkı kendilerine yönelmeye çağırmalarını emretmişti. Horasan´a giden bu propaganda grubu, ba­zı kimselerle görüştükten sonra kendilerine icabet eden ve çağrılarına uyan kimselerin mektuplarını da yanlarına alarak Irak´ta bulunan Meysere´nin yanma döndüler. Meysere, bu durumu Muhammed b, Ali´ye bildirdi. Muhammed b. Ali de buna sevinip müjdelendi. Bunun­da Allah´ın tamamlanmasını emrettiği bir başlangıcın ilki, başa çık­masını Allah´ın sağlamca bir temele oturttuğu görüşün ilki olduğun­dan Ötürü sevindi. Emevi devletinin, özellikle Ömer b. Abdülaziz´in ölümünden sonra yıkılma ve gevşeme işaretlerini verdiğini anladı.

Ebu Muhammed es-Sadık, Muhammed b. Ali için oniki temsilci seçti. Bu temsilciler şunlardı: Süleyman b. Kesir el-Huzaî, Lahiz b. Kurayz et-Temimî, Kahtabe b. Şebib et-Taî, Musa b. Ka´b et-Temimî, Halid b. İbrahim Ebu Davud (Beni Amr b. Şeyban b. Zühel kabilesin-dendir), Kasım b. Mücaşi´ et-Temimî, İmran b. İsmail Ebü´n-Necm (Ebu Muayt´ın azatlısı), Malik b. Heysem el-Huzaî, Talha b. Zurayk

el-Huzaî, Huzaalılarm azatlısı Amr b. A´yün Ebu Hamza, Hanife oğullarının azatlısı Şebl b. Tahman Ebu Ali el-Herevî, yine Huzaahla-nn azatlısı İsa b. A´yün.

Ebu Muhammed es-Sadık, yetmiş temsilci daha seçmişti. Mu-hanımed b. Ali, onlara bir rehber ve talimatname olacak bir mektup gönderdi ki, bu mektuba uysunlar ve gereğince hareket etsinler.

Bu senede, (hicretin 100. senesinde) Medine valisi Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm, insanlara haccettirdi. Bu senede şehir­lerin valileri, önceki senelerde adları zikredilen valilerdi. Ancak azle­dilenlerin yerlerine atanan valiler hariç. Doğrusunu Allah bilir.

İşlerinin çokluğu ve meşguliyetinden ötürü Ömer b. Abdülaziz, halifeliği zamanında haccetmedi. Ama Medine´ye bir ulak gönderir ve: «Benim için Rasûlullah (s.a.v.)´a selam söyle.» derdi. [14]



Hicretin 100. Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler


Salim B. Ebi´l-Ca´d El-Eşcaî


Eşca´ kabilesinin Kûfeli bir azatlısıdır. Ziyad, Abdullah, Ubeydul-lah, İmran ve Müslim´in kardeşidir. Kadri yüce bir tabiidir. Sevban, Cabir, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr, Numan b. Beşir ve diğer­lerinden hadis rivayet etmiştir. Katade, A´meş ve diğerleride kendi­sinden rivayetlerde bulunmuşlardır. Kadri yüce, asil ve sika bir ravi idi. [15]



Ebu Ümame Sehl B. Hanif



Ensâr´ın Evs kabilesinden olup Medinelidir. Peygamber (s.a.v.)´in sağlığında dünyaya geldi ve onu gördü. Babasından, Ömer, Osman, Zeyd b. Sabit, Muaviye ve İbn Abbas´tan hadis rivayet etti. Zührî, Ebu Hazim ve bir cemaat, ondan hadis rivayet etmişlerdir. Zührî´nin ifadesine göre Ebu Ümame, Ensâr´ın yüksek tabakasından ve âlimler­den olup Bedir gazvesine katılan sahabelerin oğullarmdandır.

Yusuf b. Macişun, Utbe b. Müslim´in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

«Osman b. Affan´m en son çıktığı cumada halk, Osman´ı taşladı. Namaz kıldırmasına engel oldular. O gün cemaata Ebu Ümame Sehl b. Hanif namaz kıldırdı.»

Denildiğine göre bu zat, hicretin 100. senesinde vefat etmiştir. Uğrusunu Allah bilir. [16]



Ebüz-Zahirîye Hadir B. Küreyb El-Humusı


Kadri yüce bir tabii idi. Ebu Ümame, Suday b. Aclan ve Abdullah b. Büsr´den hadis dinledi. Anlatıldığına göre o, Ebu Derda ile de bu­luşmuştur. Sahih rivayete görĞ Ebü´z-Zahiriye, Ebu Derda ve Hüzey-fe´den mürsel olarak hadis rivayet etmiştir. Kendi hemşehrilerinden bir cemaat da ondan hadis rivayet etmişlerdir. İbn Main ile diğerleri onun sika bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Kendisinden rivayet edi­len en garip şey, Kuteybe´nin şu kavlidir: «Beyt-i Makdis kayalığının yanında uykuya daldım, hizmetçiler gelip kapıyı üzerime kilitlediler. Sonra meleklerin tesbihatı ile uyandım. Korkarak yerimden fırladım, meleklerin saf tuttuklarını gördüm, ben de meleklerin safına girip ibadete başladım.»

Ebu Ubeyde ile diğerlerinin ifadelerine göre bu zat, hicretin 100. senesinde vefat etmiştir. [17]



Ebu Tufeyl Amir B. Vasile


Ebu Tufeyl Amir b. Vasile b. Abdullah b. Amr el-Leysî el-Kinanî, sahabedir. Peygamber (s.a.v.)´i en son görenlerdendir. Bu hususta kendisi şöyle demiştir: «Ben, Peygamber (s.a.v.)´i, bastonuyla hacer-i esvedi istilam ederken gördüm.» Böyle dedikten sonra Peygamber (s.a.v.)´in evsafını anlatmıştır. Ebu Bekir, Ömer, Ali, Muaz ve İbn Me-sud´dan hadis rivayet etmiştir. Zührî, Katade, Amr b. Dinar, Ebu Zü-beyr ve bir tabii cemaatı da ondan rivayetlerde bulunmuşlardır. Hz. Ali taraftarlarındandı. Onun yaptığı bütün savaşlara katılarak yanın­da yer aldı. Ama bazıları, onun Muhtar b. Ebi Ubeyd´le beraber olu­şundan ötürü kendisine düşmanlık beslemişlerdir. O, Muhtar´ın bay­raktarlığını yapmıştı.

Rivayet olunduğuna göre Ebu Tufeyl, Muaviye´nin yanına gidip ona şöyle demiş:

- Ali´nin başına getirdiklerinden ötürü zaman sana ne bıraktı Ne kazancın oldu

- Çalışıp kazanamayan ihtiyarın ve hiçbir iş göremeyen acuzenin ağlayışını bıraktı. Onu ağlattı, ya sen onu nasıl seviyorsun

- Musa´nın annesinin, Musa´yı sevdiği kadar seviyorum, kusu­rum varsa halimi Allah´a arzediyorum.

Anlatıldığına göre Ebu Tufeyl, Peygamber Efendimiz´in ömrünün sekiz yılma kavuşmuştu ve hicretin 100. senesinde (başka bir rivaye­te göre ise 107. senesinde) vefat etti. Doğrusunu Allah bilir.

Müslim b. Haccac dedi ki: «Ebu Tufeyl, sahabelerin en son vefat edenidir ve hicretin 100. senesinde vefat etmiştir.» [18]



Ebu Osman En-Nehdî


Bu zatın asıl adı, Abdurrahnıan b. Mül el-Basrî´dir. Cahiliye za­manına yetişmiş ve o zamanda iki kez haccetmiş, Peygamber Efendi­miz´in sağlığında İslâm´a girmiş, ancak onu görememiştir. Onun sağ­lığında zekat memurlarına üç sene süreyle zekatım ödemiştir. Pey­gamber Efendimiz´in sağlığında yaşayıp Müslüman olan ve onu gör­meyen bu gibi kimselere hadis imamları, "muhadrem" adını verirler. Ebu Osman, Hz. Ömer zamanında Medine´ye hicret etmiş; ondan, Ali´den, İbn Mesud´dan ye bir grup sahabeden hadis dinlemiş, Sel-man-ı Farisî ile oniki sene arkadaşlık etmiş, nihayet onu defhetmişti. Tabiilerden ve diğerlerinden bir cemaat da kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Kendisinden rivayet edenler arasında Eyyüb, Humeyd et-Tavil ve Süleyman b. Turhan et-Teymî de vardır.

Asım el-Ahvel dedi ki: «Ebu Osman´ın şöyle dediğini işittim: "Ca­hiliye zamanında yaşadım. Yağus, kurşundan yapılmış bir put idi, iyi koşan bir deveye yüklenirdi. Bir vadiye gelindiğinde deve oraya çö­kerdi. Devenin etrafındakiler de: "Rabbimiz, bu vadiyi sizin için uy­gun gördü." derler ve orada mola verirlerdi."»

Yine Asım el-Ahvel dedi ki: "Ebu Osman´a: «Peygamber (s.a.v.)´in zamanına yetiştin mi » diye sorduklarında o, şu cevabı vermişti: «Evet, onun zamanında Müslüman oldum. Ona üç kez zekat ödedim, ama onu göremedim (Ona zekat ödedim, demekle Rasûlullah´m gö­revlendirdiği kimselere zekat verdiğini kasdetmiştir.). Yermük,,Kadi-siye, Celûla ve Nihavend savaşlarına katıldı.»

Ebu Osman, çok oruç tutan, çok namaz kılan bir kimseydi. De­vamlı oruç tutar, geceleyinde hep namaz kılardı. Bunu terketmezdi, takati kesüinceye kadar namaz için kıyamda dururdu. Hac ve umre için olmak üzere altmış kez Mekke´ye gitti.

Süleyman et-Teymî dedi ki: «Ebu Osman´ın günah işlediğini san­mıyorum. Çünkü o, geceleri namaz kılar, gündüzleri de hep oruç tu­tardı.»

Ravinin biri, Ebu Osman en-Nehdî´nin şöyle dediğini nakletmiş-tir: «130 sene yaşadım, bendeki herşey değişti, ama emelimi değişti-remedim, emelim eskiden nasıl idiyse şimdi de aynıdır.»

Sabit el-Benanî, Ebu Osman´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Aziz ve Celil olan Rabbimin beni ne zaman andığını bilirim." Kendi­sine: "Bunu nasıl biliyorsun " diye sorduklarında şu cevabı vermişti: Yüce Allah buyuruyor ki: «Artık beni anın, ben de sizi anayım.» (ei-Ba-kara, 152.) Ben, Allah´ı andığımda Allah da beni anar."

Ravinin biri dedi ki: Biz, Allah´a dua ettiğimizde Ebu Osman şöy­le söylerdi: Vallahi, Cenâb-ı Allah duamıza icabet etti. Çünkü O, bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: «Bana dua edin ki, size icabet ede­yim.» (el-Mü´min, 60.)

Ebu Osman´ın 130 sene yaşadığı söylenmiştir. Heşin ile diğerleri böyle demişlerdir. Medainî ile başkaları onun 100 sene yaşadığını söylemişlerdir. Fellas´ın ifadesine göre ise, doksanbeş sene yaşamış­tır. Sahih kavle göre o, 100 sene yaşamıştır, Doğrusunu Allah bilir.

Hicretin 100. senesinde Abdülmelik b. Ömer b. Abdülaziz vefat etti. Bu zat, ibadet ve insanlardan ayrı yaşama, uzlete çekilme husu­sunda babasından daha üstündü. Babasıyla yaptığı güzel konuşmalar ve babasına yaptığı öğütler vardır. [19]



Hicretin Yüzbirinci Senesi


Bu senede Yezid b. Mühelleb, Ömer b. Abdülaziz´in hastalandığı­nı duyunca zindandan kaçtı, bir yerde (bir rivayete göre Babil´de) kendisiyle buluşmaları için köleleri ile sözleşti. Sonra hapisten kaçıp aralarında karısı Atike binti Fırat el-Amiriye´nin de bulunduğu bir cemaatla yola koyuldu. Kölelerinin yanına ulaştığında bineğine binip yola revan oldu. Ömer b. Abdülaziz´e de şöyle bir mektup yazıp gön­derdi:

«Allah´a yemin ederim ki, senin hastalığını duymadan zindanın­dan kaçmadım, eğer yaşayacağını ümit etseydim yine kaçmazdım, ama Yezid b. Abdülmelik´ten korktum. O, beni öldürmekle tehdit edi­yordu.»

Yezid şöyle diyordu: «Eğer idarenin başına geçecek olursam, Ye­zid b. Mühelleb´in vücudundan bazı yerleri kesip koparacağım.» Bu­nun sebebi de şuydu: Yezid b. Mühelleb, Irak´a vali olarak gittiğinde Yezid b. Abdülmelik´in akrabaları olan Âl-i Ukayl´a işkence yaptır­mıştı. Bunlar, Haccac b. Yusuf es-Sakafî´nin aşiretinden idiler. Yezid b. Abdülmelik, Muhammed b. Yusuf un kızıyla evliydi ve ileride de anlatılacağı gibi bu evlilikten Velid b. Yezid adında fasık bir oğlu doğ­muştu ki, bu oğlu öldürülmüştü.

Ömer b. Abdülaziz, Yezid b. Mühelleb´in zindandan kaçtığını du­yunca şöyle dedi: «Allah´ım, eğer o, bu ümmete kötülük yapmak isti­yorsa, bu ümmeti onun kötülüğünden koru ve tuzağını da başına do­la.» Sonra Ömer b. Abdülaziz´in hastalığı git gide fazlalaştı. Nihayet o, Hama ile Halep arasında Hanasıra kasabasında Deyri Sem´an´da iken cuma günü (başka bir rivayete göre ise çarşamba günü) receb ayının bitimine beş gün kala vefat etti. Vefat ederken otuzdokuz ya­şındaydı. Kırk yaşım aştığı da söylenir. Doğrusunu Allah bilir.

Anlatıldığına göre Ömer b. Abdülaziz, iki yıl beş ay dört gün hali­felik yapmıştır. Adil bir devlet başkanı, takvalı, dindar ve insaflı bir hükümdardı. Allah yolunda yaptığı işlerden ötürü hiç kimsenin kına­masına aldırış etmezdi. Allah, ona rahmet etsin. [20]



Ömer B. Abdülaziz´in Biyografisi


Ömer b. Abdülaziz b. Mervan b. Hakem b. Ebi´l-As b. Ümeyye b. Abdişems b. Abdumenaf Ebu Hafs el-Kureşi el-Ümevî. Emirü´l-mu minin olarak tanınır. Annesi; Ümmü Asım Leyla binti Asım b. Ömer b. Hattab´tır. Kendisine "Beni Mervan´ın Akyüzlüsü" denilir. Halk: «Akyüzlü ve Nakıs, Mervan oğullarını düzene soktular.» diyor­du. Ömer b. Abdülaziz´in, Akyüzlü adını almasından burada bahset­tik. "Nakıs"a gelince, onunla ilgili açıklama ileride verilecektir.

Ömer b. Abdülaziz, kadri yüce bir tabii idi. Enes b. Malik, Saib b. Yezid, Yusuf b. Abdullah b. Selam´dan hadis rivayet etti. Yusuf, kü­çük yaşta bir sahabe idi. Ömer, bir tabii topluluğundan da hadis riva­yet etmişti. Tabiilerden ve diğerlerinden oluşan bir topluluk da ondan hadis rivayet etmişlerdir.

İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: «Tabiilerden Ömer b. Abdülaziz dışında başka bir kimsenin sözünün hüccet sayıldığım bilmiyorum. Amcası oğlu Süleyman b. Abdülmelik´ten sonra ona halifelik için, bey´at edildi. Önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi Süleyman, onu ve­liaht tayin etmişti.»

Anlatıldığına göre Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ali´nin oğlu Hüseyin´in öldürüldüğü sene olan hicri altmışbirinci senede Mısır´da doğmuştur. Bunu birden fazla şahıs ifade etmiştir. Muhammed b. Sa´d´ın ifadesi­ne göre hicretin altnıışüçüncü senesinde doğmuştur. Hicretin ellido-kuzuncu senesinde doğmuş olduğuna dair bir kavil de vardır. Doğru­sunu Allah bilir.

Ömer´in birçok kardeşi vardı ama öz kardeşleri Ebu Bekir, Asım ve Muhammed idi.

Ebu Bekir b. Ebi Hayseme, Leys´in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

«Duyduğuma göre İmran b. Abdurrahman b. Şurahbil b. Hasene, Ömer b. Abdülaziz´in doğduğu veya halifeliğe geçtiği gecede şöyle bir rüya gördüğünü anlatmış: Rüyada gördüm ki, göklerde bir münadi Şöyle sesleniyor: "Size yumuşak huylu, dindar, salih amelini izhar eden, namaz kılanlar arasında bulunan kişi geldi." Ben bu kişinin kim olduğunu sorunca o da yeryüzüne inip toprağın üzerine Ömer adının harfleri olan "ayn", "mim" ve "ra" harflerini yazdı.»

Adem b. İyaz, Ömer b. Abdülaziz´in azatlısı Ebu Ali Servan´m Şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ömer b. Abdülaziz, babasının tavlasına girdi. Atın biri, onu tekmeleyip yaraladı, babası da onun yarasından akan kanı silip: «Eğer sen Ümeyye oğullarının yaralısı isen demek ki said (mutlu) adam­sın.» dedi.»

Naim b. Hammad, Ebu Kubeyl´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ömer b. Abdülaziz, küçük bir çocuk iken ağladı. Ağladığını an­nesi duyunca ona haber göndererek: «Niçin ağlıyorsun » diye sordu. O da: «Ölümü hatırlamaktan dolayı ağlıyorum.» diye cevap verdi. Bu­nun üzerine annesi de ağlamaya başladı.»

Ömer b. Abdülaziz, küçük yaşta iken Kur´ân´ı cem´etti. Dahhak b. Osman el-Huzamî dedi ki: Babası, Ömer b. Abdüla-ziz´i, terbiye edilmesi maksadıyla Salih b. Keysan´nın yanına bıraktı. Babası hacca gittiğinde Medine´de ona uğradı ve Salih´e Ömer´in du­rumunu sordu. Salih de şu cevabı verdi: «Bu çocuk kadar kalbinde Al­lah´ın büyük yer tuttuğu başka bir kimsenin bulunduğundan haberim yoktur.»

Yakub b. Süfyan´dan rivayet olunduğuna göre bir gün Ömer b. Abdülaziz, cemaatla namaza yetişemedi. Salih b. Keysan, ona niçin geciktiğini sorunca da: «Saçımı tarayan, saçımı düzeltiyordu, onun için geciktim.» diye cevap verdi. Salih de ona: «Saç tarama işini na­mazdan önceye mi aldın » diyerek çıkıştı ve bu durumu Mısır´da bu­lunan babası Abdülaziz´e bir mektupla bildirdi. Babası da ona bir ha­berci göndererek saçını tamamen traş etmedikçe kendisiyle konuşma­yacağım bildirdi.

Ömer b. Abdülaziz, Ubeydullah b. Abdullah´a gider, onun nasi-hatlarını dinlerdi. Ubeydullah, Ömer´in Hz. Ali aleyhinde konuştuğu­nu duymuştu. Ömer, onun yanına geldiğinde yüz çevirip namaza dur­du. Ömer, oturup onu bekledi, selam verince Ömer´e öfkeyle dönüp baktı ve şöyle dedi: «Cenâb-ı Allah´ın kendilerinden hoşnut olduktan sonra, Bedir ehline kızmış olduğunu ne zaman duydun sen » Ömer b. Abdülaziz de onun ne demek istediğini anladı ve: «Bu suçumdan ötü­rü önce Allah´tan, sonra da senden özür diliyorum. Vallahi artık Hz. Ali aleyhinde konuşmayacağım.» dedi. Gerçekten de Ömer b. Abdüla-ziz´in, daha sonra Hz. Ali aleyhinde konuştuğu duyulmadı. Ondan ne zaman bahsederse mutlaka hayırla onu yad ederdi.

Ebu Bekir b. Ebu Hayseme, Davud b. Ebi Hindin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ömer b. Abdülaziz, Mescid-i Nebevî´nin şu kapısından girip ya­nımıza geldi. Yanımızda bulunanlardan biri: «Fasık Abdülaziz, şu oğ­lunu feraiz ve sünnetleri öğrenmesi için bize gönderiyor. Bunun hali­fe olmadan ve Ömer b. Hattab´ın yönetimi gibi bir yönetim tarzı ser­gilemeden ölmeyeceğini iddia ediyor.» dedi.

Davud dedi ki: «Allah´a yemin ederim ki, Ömer´in ölmeden önce halife olduğunu ve Ömer b. Hattab gibi bir adil imam olduğunu gör­dük.»

Zübeyr b. Bekkar, Utbî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ömer b. Abdülaziz´in doğru yolda bulunduğunu gösteren ilk işa­ret onun ilme tutkun olması ve edebe rağbet göstermesiydi. Babası Mısır´a vali olarak tayin edilip giderken Ömer küçüktü, bulûğa erip ermediği şüpheliydi. Babası onu da beraberinde Şam´dan alıp Mısır´a götürmek istedi, ancak Ömer: «Babacığım, beni Mısır´a götürmezsen belki hem benim, hem de senin için daha faydalı olur.» dedi. Babası da: «Peki, ne yapmalıyım » diye sorunca Ömer, şu cevabı verdi: «Beni, Medine´ye gönder. Oradaki fıkıhçıların meclislerinde oturayım, onla­rın edebleriyle edepîeneyim.» Bunun üzerine babası, onu hizmetçiler­le birlikte Medine´ye gönderdi. Ömer, Kureyş´in yasalarıyla aynı mec­lislerde oturdu. Gençlerinden uzak durdu, ünü yayılıncaya kadar bu yaşam tarzını sürdürdü. Babası vefat edince amcası halife Abdülme-lik b. Mervan, onu yanına alıp kendi çocuklarının arasına kattı. Ama çocuklarından çoğuna onu tercih etti. Onu, kızı Fatıma ile evlendirdi. Şair, Fatıma hakkında şöyle demiştir:

«Ey halifenin kızı, ey dedesi de halife olan, Ey halifelerin bacısı, ey kocası da halife olan.»

Ravi diyor ki: Fatıma´dan başka günümüze dek bu şiirdeki nite­liklere sahip başka bir kadının bulunduğunu bilmiyoruz.»

Utbî dedi ki: «Ömer b. Abdülaziz´i kıskanan kişi, ona nimetlerin peşpeşe gelişinden ve yürürken de salınarak yürüyüşünden ötürü düşmanlık duyardı.»

Ahnef b. Kays dedi ki: «Kamil kişi, yanlışları sayılabilen kimse­dir. Böylelerinin yanlışları az olduğundan ötürü sayılabilir.»

Ömer b. Abdülaziz´e babasından mal, eşya ve binekler miras kal­dı. Ona ve kardeşlerine o kadar çok miras kalmıştı ki, başkalarına o miktarda çok miras kaldığını bilmemekteyiz. Nitekim bu husus, önce­ki kısımlarda da anlatılmıştı.

Ömer, bir gün amcası Abdülmelik´in huzuruna girdi. Ancak yal­palayarak yürüyordu. Amcası ona sordu:

- Ey Ömer, sana ne oldu ki, yalpalayarak yürüyorsun

- Yaralandım.

- Yaran nerende

- Bacağımla testisimin derisi arasındadır.

Abdülmelik, yanında bulunan Ruh b. Zenba´ya şöyle dedi: «Al- â. yemin ederim ki, senin kavminden bir adama böyle bir soru so­rulacak olsa, bunun verdiği cevap gibi cevap veremez.»

Amcası Abdülmelik vefat edince Ömer, ona çok üzüldü ve elbise­sinin altına yetmiş gün süreyle kıl elbiseler giydi. Velid de halifeliğe geçince babası Abdülmelik´in yaptığı gibi Ömer b. Abdülaziz´e iyi dav­randı. Onu Medine, Mekke ve Taif valiliğine atadı. Ömer de hicretin seksenaltıncı senesinden doksanüçüncü senesine kadar bu görevi aralıksız sürdürdü. Hicretin seksendokuzuncu ve doksanıncı senele­rinde insanlara haccettirdi. Hicretin doksanbirinci senesinde ise Ve­lid, insanlara haccettirdi. Sonra Ömer, hicretin doksanikinci veya doksanüçüncü senesinde de haccettirdi.

Ömer, bu valiliği zarfında peygamber mescidini Velid´in emri üze­rine genişleterek yeniden inşa ettirdi. Peygamber (s.a.v.)´in mezarını da mescide dahil etti. Bu müddet zarfında o, geçim bakımından in­sanların en iyisi ve en adili oldu. Müşkil bir meseleyle karşılaştığında Medine fıkıhçılarım toplar, onlardan görüş isterdi. Bu işler için Medi­ne´de on fıkıhçıyı görevlendirmişti. Bunların görüşünü almadan bir işte karar vermezdi. Bu nkıhçıların adları şöyledir: Urve, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam, Ebu Bekir b. Süleyman b. Hayseme, Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed b. Hazm, Salim b. Abdullah, Abdullah b. Amir b. Rebia, Harice b. Zeyd b. Sabit.

Ömer b. Abdülaziz, Said b. Müseyyeb´in sözünden dışarı çıkmaz­dı. Said b. Müseyyeb ise, halifelerden hiçbirinin yanma uğramazdı. Yalnız Medine´de vali iken Ömer b. Abdülaziz´in yanına uğrardı.

ibrahim b. Able dedi ki: Medine´ye gitmiştim, orada İbn Müsey­yeb ve diğerleri vardı. Ömer, bir gün bir konuda görüş bildirmeleri için onları yanına toplantıya çağırmıştı.

İbn Vehb dedi ki: Berberi reislerinden Leys bana dedi ki: Ben, Re­bia b. Ebi Abdurrahman´la birlikte bir gün -Medine valiliği esnasın­da- Ömer b. Abdülaziz´in icraatlarından söz açtık. Rebi´ bana: «Yani sen Ömer´in hata yaptığını ve yanlış işlere giriştiğini mi söylemek is­tiyorsun Canım kudret elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki, Ömer asla hata yapmadı.» dedi.

Birçok yoldan nakledilen bir rivayette sabit olduğuna göre Enes b. Malik, şöyle demiştir: «Kendisi Medine´de vali iken şu genç (Ömer b. Abdülaziz) gibi namazı Rasûlullah (s.a.v.)´mkine çok benzeyen baş­ka bir imamın arkasında namaz kılmış değilim.»

Dediler ki: Ömer b. Abdülaziz, rükû ve sücudu tam yerine getirir, kıyam ve ka´deyi hafif tutardı. Sahih bir rivayette anlatıldığına göre o, rükû ve secdelerde onar kez teşbih getirirmiş.

İbn Vehb, Leys tariki ile Ebu Nadr el-Medinî´nin şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

«Süleyman b. Yesar´ın, Ömer b. Abdülaziz´in yanından çıktığını

gördüm. Ona şöyle sordum:

- Ömer´in yanından mı çıkıyorsunuz

- Evet.

- Ona ders mi veriyorsunuz

- Evet.

-Vallahi, o sizden daha iyi biliyor, o sizden daha da âlimdir.»

Mücahid dedi ki: «Kendisine ders vermek için Ömer´in yanma gel­dik, ama çok geçmeden biz ondan ders alır olduk.»

Meymun b. Mehran dedi ki: «Alimler, Öm