- 60 Yıllık Felaket

Adsense kodları


60 Yıllık Felaket

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 28 August 2011, 10:04 am GMT +0200
Dünya Hali


Haziran 2008 114.SAYI
 

Halil AKGÜN kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.

60 Yıllık “Felaket”

Geçtiğimiz ay İsrail devletinin kuruluşunun 60. yıldönümüydü. İsrail gösterişli toplantılarla kutladı bu günü. Amerikan Başkanı Bush da İsrail’deydi. İsrail meclisinde yaptığı konuşmada Amerika’nın İsrail’in en büyük müttefiki ve dostu olduğunu anlattı. İsrailliler de “Bush gibisi yok..” dediler.

Aynı günü Filistinliler çok farklı bir şekilde andılar. Büyük devletlerin başkanlarıyla fotoğraf çektirmediler. Onların konuşmalarını dinlemek için klimalı salonları doldurmadılar. Yalan, hile, yıkım ve zulüm üzerine kurulu bir altmış yılı kutlamak için sahte pozlar vermediler. Bu kara günde barış mesajı verip kendilerini kandırmadılar.

Bunun yerine çok basit ama çok anlamlı bir şey yaptılar: gökyüzüne siyah balonlar saldılar. 1948 yılında dünyalarının nasıl karardığını anlattılar. Evlerinden nasıl zorla sürüldüklerini, bağ-bahçelerini nasıl kaybettiklerini, yahudi askerler ve yerleşimciler tarafından nasıl aşağılandıklarını anlattılar.

Altmış yıldır kaybettikleri binlerce çocuğu, genci, anayı, babayı, dedeyi, kız kardeşi, halayı, teyzeyi hatırladılar. Gözyaşları içinde vakarlarını ve namuslarını nasıl koruduklarını anlattılar. Hava saldırılarına, “kauçuk mermilere”, kol kırmalara, ev yıkımlarına, tacizlere, aşağılanmalara altmış yıldır nasıl direndiklerini anlattılar. Olanı biteni seyreden, hiçbir şey yapmayan, yapmak isteyenleri terörist ilan eden dünyaya karşı nasıl onurla ayakta durduklarını anlattılar.

Bu altmış yıllık tarihe Filistinliler “nekbe” yani felaket adını veriyor. İsrail’in “bir ulusun doğuşu” diye kutladığı 60. yıl, Filistinliler için 60 yıllık bir felaketi, yıkımı, çöküşü ifade ediyor. Hayatını dini, vatanı ve namusu için yiğitçe veren binlerce şehidin tarihi bu altmış yıl. Dünyanın dört bir tarafına yayılmış yüz binlerce Filistinli mültecinin de hayat hikâyesi bu 60 yılın içinde.

Ama bu altmış yıl aynı zamanda ahlâkın sükut ettiği, insanlığın yüzünün karardığı, devlet başkanlarının utanç içinde hıyanete ve delalete düştüğü bir dönem. Bir ulusun yok edildiği, topraklarının işgal edildiği, zeytin ağaçlarının söküldüğü, tarihinin silindiği, duvarlara hapsedildiği bir altmış yıl bu.

Yarım asırdan fazladır Filistin topraklarını kana bulayan İsrail, bugün kuruluşunun 60. yılında herkesin kendisini meşru bir devlet, iyi bir komşu, hatta müttefik olarak görmesini istiyor. Geçmişi unutun diyor. Bugünkü yayılmacı politikalarımı görmezlikten gelin diyor. Filistinlilerden kurtulmaya çalışıyorum; bana yardımcı olun diyor. Kalan Filistinlileri alın, Ürdün, Lübnan, Suriye ve diğer Arap ülkelerine gönderin diyor.

Ben “vadedilmiş topraklar”ın tamamına ve daha ötesine sahip olayım. Her tür güvencem olsun. Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna ben sahip olayım. Bölgedeki tek nükleer güç ben olayım. İstediğim zaman istediğim toprağı işgal edeyim; kimse bana bir şey demesin. Her tür haksız ve kanunsuz eylemim BM Güvenlik Konseyinde ABD tarafından hasıraltı edilsin. İşte o zaman barış olur. İşte o zaman Ortadoğu’da huzur, güvenlik hatta refah olur.

İsrail’in barış formülü bundan ibaret. Bunu barış diye kabul edenleri tarih unutmayacaktır. Buna çanak tutanları insanlık unutmayacaktır. Altmış yıllık felaketi yok sayanlar bir gün mizan-i ilâhide hak ettikleri karşılığı bulacaklardır.

Rusya’nın Yeni Başbakanı


Başlığa bakıp aldanmayın. Rusya’nın yeni Başbakanı, eski Devlet Başkanı Viladimir Putin. Yeni Başkan, Putin’in “atadığı” Medvedev adında biri. Yani Rusya’da değişen bir şey yok. Kimdir bu Medvedev? Bu sorunun hiçbir anlamı yok. Putin, Rusya’nın tek patronu olmaya devam ediyor. Sadece zevahiri kurtarmak adına küçük bir değişiklik yaptı ve kendisini Başbakan, sekreteri mesabesindeki Medvedev’i de Rusya Başbakanı yaptı. Gerçek güç diye buna denir herhalde.

Fakat Putin’in hakkını vermek lazım. Küreselleşme, çoğulculuk, demokrasi, yabancı sermaye rüzgârlarının estiği, dış müdahalelerin giderek kolaylaştığı bir dünyada Putin, Rusya’yı bir arada tuttu. Ekonomisini yeniden ayağa kaldırdı. Askeri ve siyasi gücünü yeniden inşa etti. Ve bütün bunları bir “aydınlanmış despot” olarak yaptı. “Demokrasinin fazlası bize yaramaz” diyen Putin, Rusya’yı bir komünist lider gibi yönetiyor. Ama aynı zamanda hızla kapitalizme geçmesi için gereken adımları atıyor.

Benzer bir durumu Çin’de gözlemliyoruz. Çin Komünist Partisi, ülkeyi tam bir komünist devlet olarak yönetiyor. Ama Çin ekonomisi kapitalist sisteme göre işliyor. Bugün Çin’in üretmediği mal, mal satmadığı ülke yok. Orada da otoriter siyasi bir yapıyla yarı liberal ekonomik sistem atbaşı gidiyor. Bu modelden memnun görünen Ruslar, Putin’i yeniden tek patron olarak görmekten hiç de rahatsız olmuşa benzemiyorlar.

Kasırga ve Cunta

Eski adı Burma olan (bizde Birmanya da deniyor), Myanmar’da geçtiğimiz ay büyük bir felaket yaşandı. Ülkenin tamamını etkileyen kasırgada onbinlerce insan hayatını kaybetti. Ölü sayısının 100 bini geçmesinden korkuluyor. 2 milyondan fazla insan kasırgadan zarar görmüş durumda. Evlerinden, ailelerinden kopan insanlar, çaresizlik içinde dışardan gelecek yardımları bekliyor.

Fakat Burmadaki askeri cunta rejimi, yardımları “aman dışardan müdahale olmasın” diye günlerce engelledi. Bu yazının kaleme alındığı sırada da yardımlar ancak izne tabi olarak ulaştırılıyordu. 1962’den beri iktidarda olan cunta yönetimi uluslararası yardım kuruluşlarını engellemekle kalmadı. Daha önce planlanmış bir anayasa referandumunu da ertelemedi ve kasırgadan bir hafta sonra yaptı. Bütün dünya Burmalılara yardım etmeye çalışırken, askeri cunta rejimi hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Dertleri referandumdan istedikleri sonucu almaktı. Nitekim aldılar da. Felaketzedelerin yaralarını sarmak ise onlar için ikincil bir iş.

Bu arada Burma’da 3.5 milyon civarındaki Rohingya (Arakan) Müslümanlarının trajedisi de devam ediyor. 1982 yılından beri vatandaşlık hakları ellerinden alınan Arakan Müslümanları, sistematik bir soykırımla karşı karşıyalar. Bu gariban topluluğu İslâm dünyası da unutmuş görünüyor. Hakkaniyet, hukuk, adalet olmayınca en basit insani ölçüler bile ortadan kalkabiliyor. Cunta rejimleri, bir insanlık dramını dahi siyasi ranta dönüştürmeye çalışabiliyor.

Yaz Tatili Kapıda

Semerkand’ın yeni sayısı çıktıktan birkaç hafta sonra okullar yaz tatiline girecek. Belki de siz bu satırları okurken tatil başlamış olacak. Böylece yaklaşık 15 milyon öğrenci tatile girecek.

Her yıl sorduğumuz sorudur bu: Yaz tatili için ne plan yaptınız? “Bizim planımız-milanımız yok; günler, haftalar geçip gidecek, Eylül’de yeniden okullar başlayacak” demeyin. “Bizde tatile gidecek maddi imkan nerede..” demeyin. Ya da “Yav işte bir köye gideriz; akrabaları ziyaret ederiz; bir de olursa bir kaç günlüğüne tatile gideriz.” de demeyin. Plan ile kastettiğimiz, çocuklarınız için ve onlarla beraber ne yapacağınız.

Tatili ister bulunduğunuz şehirde, ister köyde, ister deniz kıyısında geçirin, çocukları unutmayın. 2,5 ay uzun bir süredir. Aylardır beraber doğru dürüst vakit geçirmediğiniz, konuşmadığınız, halleşmediğiniz, sohbet etmediğiniz çocuklarınıza bu tatilde ciddi vakit ayırın. Onlarla konuşun, ilgilenin, ortak şeyler yapın. Tatilin tembellik demek olmadığını onlara da kendinizi de gösterin. Paylaşacağınız bir şeyler yapın. Planlarınızı mutlaka beraber yapın. Onların da fikrini alın. Yani hepimizin sıkça düştüğü hataya düşmeyin ve çocuklarınızı ciddiye alın. Onları dinleyin. Gerekirse planlarınızı onların isteği ya da önerisi doğrultusunda değiştirin.

Ama hepsinden önemlisi onlarla iyi, güzel, eğlenceli, dostane vakit geçirin. Zamanın çok hızlı geçtiğini de unutmayın. Tatilin gelişi de gidişi de hızlı olacaktır. Haydi; bir masanın etrafında toplanın ve planlarınız hakkında konuşmaya başlayın.

Kısa Kısa


Geçtiğimiz ay Çin’de meydana gelen depremde binlerce insan hayatını kaybetti. Ölü sayısının 50 bini aşabileceği söyleniyor. Bu çok acı bir durum. Özellikle küçük çocuklarını kaybeden Çinli aileler ayrı bir üzüntü içerisinde. “Tek çocuk” kuralının uygulandığı Çin’de şimdi bu politikanın etkileri de konuşuluyor.

Fakat asıl sorulması gereken soru şu: Deprem fay hattında bulunan bölgelerde nasıl oluyor da okul, hastane ve fabrika gibi binalar depreme dayanıklı olarak yapılmıyor? Depremde binlerce insanını kaybetmiş bir ülke olarak aynı soru bizim de önümüzde
duruyor.

***

Amerika’daki başkan adaylığı yarışı bütün hızıyla devam ediyor. Ne Barack Obama ne de Hilary Clinton Demokrat Parti başkan adaylığından vazgeçiyor. Obama hâlâ açık farkla önde. Pek çok kişi adaylığına artık kesin gözüyle bakıyor.

Bu arada Obama aleyhindeki karalama kampanyası da devam ediyor. Son olarak Obama’nın “mürted” olduğu, bu yüzden “fanatik Müslümanlar” tarafından öldürüleceği söylendi. Bu yüzden Amerikalıların Obama’yı başkan seçmesi yanlış olurmuş. Sizin anlayacağınız ortalık şeytan dolu.

***

Türkiye’de sigarasız, dumansız günler için 19 Mayıs günü start verildi. Artık kapalı mekanlarda sigara içmek yasak. “Özel mekan” kapsamına giren yerlerde bile sigara içmenin cezası 62 YTL. Bar, kafe, restoran gibi yerlerde sigara içme yasağı önümüzdeki yıl yürürlüğe girecek. Bakalım “kurallar çiğnenmek içindir” diyen Türk halkı bu sigara yasağına ne kadar riayet edecek? “Bizde tutmaz” diyerek nice kuralı çiğnedik. Ama bunu derken bir millet olarak kendimize hakaret ettiğimizin farkında değiliz. Bugün sigara yasağına duman üfürmek, yarın trafik kurallarını çiğnemek, öbür gün hastanede yolsuzluk yapmak, bir başka gün inşaat malzemesinden çalmak anlamına geliyor. Sonuç: Değerler enkazına uğramış bir toplum. Umarız sigara yasağı böyle bir sonuç getirmez.

***

Ne kadar gizleseler de gerçek niyetleri, asıl kimlikleri hiç hesaplamadıkları yerlerde ortaya çıkıyor. Irak’taki bir Amerikan askerinin Kur’anı hedef tahtasına koyarak atış talimi yaptığı haberi herkeste şok etkisi yaptı. Olay doğrulandıktan sonra askeri yetkililer ve son olarak Amerikan Başkanı özür diledi. Böylece olay kapandı. Acaba öyle mi? Amerikalılar her tür cinayeti işleyecek, sonra bir özürle kurtulacak? 20 küsur yaşlarındaki bir askerin bir dinin kutsal kitabını atış tahtasına koyması hangi nefretin, öfkenin, gözü dönmüşlüğün sonucudur acaba? Bu eylemin arkasında yatan hastalıklı psikolojiyi iyi tahlil etmek gerekiyor. Çünkü Amerika’nın Irak ve bölge politikasının ipuçları Washington’da değil buralarda kendini ele veriyor.