- Öğrenilmiş çaresizlik

Adsense kodları


Öğrenilmiş çaresizlik

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Sun 12 June 2011, 08:59 pm GMT +0200
  Öğrenilmiş çaresizlik

Öğrenilmiş çaresizlik, organizmanın yaşadığı bir sorunu kontrol edemeyeceğine inanması ve bunun sonucunda yapması gereken mücadeleyi yapmaktan vazgeçmesidir. Yani kişi yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceğine inandığında teslim olmakta ve ezilmeyi, haksızlığa uğramayı, acı çekmeyi kabullenmektedir.

Mesela yıllarca baskı görmüş ve hiçbir şekilde özgürlüğü yaşamamış bazı şeylere hakkı olduğunu bilmemiş bir kişi, bir zaman sonra özgürlüğünü elde etse de esaret hayatındaymış gibi davranmaktadır. Amerika'da yıllarca sahibinin elinde esir olarak yaşayan ve hiçbir özgürlüğe sahip olmayan zenciler özgürlüğe kavuştuklarında da sahiplerinin maiyetinde kalmayı tercih edip özgürlüğü ret etmişlerdir. Zencilerin bu teslimiyeti öğrenilmiş çaresizliğe bir örnektir.

Sadece akademik zake yeterli değil

Aileler çocuklarının akademik zekasını desteklemek için bir çok yöntemlere başvuruyorlar. Çocuklar ailelerin de desteğiyle iyi bir öğrenci oluyorlar ve istedikleri bölümü okuyorlar. Ancak duygusal zeka desteklenmediğinden sosyal hayatta ve iş yaşamında çeşitli sorunlar ortaya çıkıyor. Çünkü duygusal zeka kişinin çevresiyle ilişkilerini düzenlemekte ve başarı düzeyini arttırmaktadır. Bu nedenle aileler çocuklarının sadece akademik başarılarıyla ilgilenmemeli aynı zamanda onların insanları anlamaları ve çevrelerindeki insanlarla iyi ilişkiler kurabilmeleri için de teşvik etmelidirler.
Annem sevgisini gösteremiyor

Çocuk, okulda sıra arkadaşını dinledikçe üzülüyor ve kendini kötü hissediyordu. Arkadaşı -her sabah annesinin kendisini öptüğünü ve "Kalbim seninle oğlum" dediğini anlatıyordu. Çocuk ilk günlerde arkadaşına imrenmişti ama bir süre sonra onu kıskanmaya başladı. Çünkü annesi ona sevgisini hiç göstermez, güzel bir söz söylemez, sarılmaz öpmezdi. O yüzden hafta sonları babaanneye gitmek için can atar ve babasına yalvarırdı. Çünkü babaanne torununu dört gözle bekler, onun için özel kurabiyeler yapar geldiğinde kapıda ona sarılır övgü dolu sözlerle onu karşılardı. Çocuk ayda bir kere gittiği babaanneye büyük bir özlem duyar ve ay başını iple çekerdi.

O gün yine arkadaşı annesinin kendisine nasıl davrandığını anlatmış çocuğun moralini bozmuştu. Çocuk arkadaşını dinledikçe "annem beni sevmiyor" diye düşünmeye başlamıştı. O gün eve geldiğinde yemek bile yemedi. Ödevlerini yaptı, dayısının aldığı hikaye kitaplarını okumak için odasına çekildi. Anneye bir türlü yaklaşamıyordu. Sanki aralarında uzun mesafeler vardı. Ne yapsa da anneye yaklaşsaydı. Bir ara elindeki kitapları bıraktı ve bütün cesaretini topladı sonra annenin yanına gitti. Ama anne tarafına bile bakmadan, "ayağımın altında dolanıp durma, git odana" dedi. Çocuk "tamam" dedi, annem beni sevmiyor, beni yanında bile istemiyor..."

Bu olayın ardından üç ay geçti. Bir Ramazan bayramıydı çocuk babasının aldığı elbiseleri giydi babaanneye gitmek üzere hazırlandı. Anne ilk defa oğluna sarıldı ve "hayırlı bayramlar oğlum" dedi ve onu öptü. Çocuğun mutluluğu içine sığmıyordu. Duygularını belli edemedi, sessizliğini korudu. Sonra odasına geçti ve günlüğüne şöyle bir not düştü. "SEVGİLİ GÜNLÜK ANNEM ASLINDA BENİ SEVİYOR AMA SEVGİSİNİ GÖSTEREMİYOR, KEŞKE GÖSTEREBİLSEYDİ O ZAMAN DAHA MUTLU OLURDUM"


Milli Gazete