sumeyye
Thu 23 June 2011, 01:38 pm GMT +0200
Abdest Îcab Eden Şeyler Babı (1) Birinci Bab
İzahat
Kâvî Selamanı Fârisi (R.A)f künyeleri «Ebû Abdillah» dır. Hayır ve fazilet sahibi olduğundan «selmanülhayr» nâmiyle de söylenir. Fârisî nâmiyle söylenmesine sebeb ise, aslı arab olmadığını ilân içindirkî aslı acemistandandır. Daha evvel mecûsî (ateş perest) olub, o sahada reislik makamına kadar çıkmıştır. Sonra Hıristiyanların kilisesine uğ-rayor, orada çok acâib şeyler görüyor ve o gördüklerini babasına zikrediyor, kendiside bu hali kayd edib işleyor.
Acemistan diyarı olan ıranda Epî bir adam evladı olduğu halde diri sevdası ile gurbete çıkarak esir düşmüş ve nihayet seâdeti ezeliyesi sebebiyle medine-i münevvereye varıb müslüman ve Resûlüllah (S. A.V) in azatlılarından oluyor. Neseb ve soylarım soranlara : «Ene sel-man İbnİl islam = Ben, islâmın oğlu Selmanım» diyerek cevab verirlerdi.
îrandaki ateş perest hayatı bırakıb Samdaki hınstıyanhğı tercih ediyor ve oradaki papa ve râhiblerin telkinleriyle Musula gidiyor. Oradaki bir Rahibin ömrünün sonunda tavsiyesi; yakm\zamanda arabis-tan diyarında bir nebiyyi zîşânin zuhur edeceğini beyan ederek o zatın peygamberliğine alâmet olarak :
«Kendinin iki kürek kemikleri arasında hâtemi nübüvvet = (son peygamber mührü) olması ve hediye yiyib sadaka yememesi gibi alâmetleri vardır. Eğer muktedir olur isen, ona git.»
Bu zatı muhterem çeşitli hâdise ve vakıalarla medine-i münevve-reye geliyor. Orada bir yahûdinin kölesi oluyor. O yahûdinin hurmalığında çalışan Hazreti Selman, duyuyorki medîne-i münevvereye Hz. Peygamber Hicret etmiş ve Resûlüllah (S.A.V) «küba» denilen mahalde ashabı kiramı ile beraberler. Hemen Hz. Selman hurma' topluyor, getiriyor ve huzuru risâlete takdim ediyor ve diyo rki:
«Bunları ben topladım, siz bir sâlih zatsınız ye ihtiyaç erbabından bir takım arkadaşlarınızda var. Sadaka vermeye sizi diğerlerinden daha layık gördüm.»
Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V) efendimiz, yemeyin ashabı ki-ramına, «siz yiyiniz» buyurdular.
Hz. Sel a man, Resûlüllah (S.A.V) in sadaka yemeyeceğine dâir Musul Rahibinin beyan ettiği haberi, kendi yanında böylece tahakkuk etmekle, ikinci alâmetin tahakîkı için, hediye olmak üzere bir şey takdim etme teşebbüsünü tasarlayarak yerine dönüyor. Resulü ekrem (S.A.V) efendimizde medîne-i münevvereye hareket ediyorlar.
Bir müddet sonra Hz. Selman, biraz hurma daha toplayıb götürüyor ve : «Size, ikramı sevdiğim için, bunu hediye olarak takdim ediyorum.» diyor.
Resulü ekrem (S.A.V) de, hem kendileri ve hem ashabı ondan yiyorlar.
Hz. Selman, bu hâlide gördükten sonra, hatemi nübüvvet-i müşahede etmeyi arzu ediyor. Bir gün Hz. Resûlüllah (S.A.V) i, bir cenazenin arkasından giderler iken görmüş, hemen kendilerine selam verib hürmet ile beraber o mührü nübüvveti görmek için arka taraflarına dönmüştür.
Hz. Resulü ekrem efendimizde, Hz. Selmanın arzusuna nail olması için Rida-i şeriflerini aşağı indirib mührü nübüvveti göstermesiyle Selmanı Fârisî (R.A) ağlayarak hemen o mübarek mührü nübüvveti öpmüş ve ezelî seâdetini izhar ederek îman ile müşerref olmuştur. Sonra Resulü ekrem efendimiz ağası ile anlaşarak, kitabet bedelini ashabı kiramın yardımı ile az zamanda ödeyib esirlikden kurtulmuştur.
Resûlüllah (S.A.V) ile Hz. Selmânm ilk muharebesi, Hz. Selmanın işaret ve delâleti ile kazılan handek çukurlarının başındaki «Handek muharebesi» dir. Ondan sonraki muharebelerin pepsinde bulunmuştur.
Hz. Aişe, Selmânı fârisi (R.A) hakkında demiştirki: «Selman, bize bile galebe edib geceleri Resûlüllah. (S.A.V) ile tek başına sohbet eder ve bizden ziyade ülfet ederdi.»
Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellemden altmış (60) hadisi şerif rivayet etmiştir. Bu hadîsi şeriflerden dördü Buhâride, üçü MüS-lim de ve diğerleride öteki sünenlerde mezkûrdur.
Uzun ömürlü olan zatlardandır. îbnil Esirin «üsdülgâbe» adlı eserinde beyanına göre; ikiyüz elli (250) sene veya daha fazla yaşamışlardır.
Vefatı; Hz. Osman (R.A) m hilâfeti zamanında hicretin otuz beş (35) tarihinde Bağdadin doğu tarafındaki «Medâyİn» şehrinde vuku bulmuştur. Kabri şerifide oradadır. Allah ondan razî olsun. (Daha geniş malumat, Eîhakâik, C. 2,151-158)
Hz. Selmanın Resûlüllah (S.A.V) den beyan ettiği haberde şu hususlara işaret ediliyor:
a) Resûlüllah (S.A.V), büyük veya küçük abdest için (helada veya başka yerlerde) kıbleye istikbal etmemeyi beyan ederek nehyet-«gınj haber veriyor. Yukarda geçtiği üzere, kıbleye arkayı dönmekte aVnı şekilde nehyedilmiştir.
Şârih Aliyyulkârî merhum şu satırları yazıyor :
«Bîzînt hanefi âlimleri dedlkl:
«Küçük ve büyük abdesti, defi hacette bulunmak için kıbleye istikbal edib yönelmek, kerâhati tahrîmiyye ile mekruhdur. İstirca (Necaseti gidermek için taharet yapmak) için kıble tarafa yönelmek ise, kerâ-hatı tenzîhiyye ile mekruhdur.»
b) Resûlüllah (S.A.V) in sağ el ile taharet yapmayı nehyettiği haber veriliyor.
Sol eli sağlam ve hiç bir mazereti olmayan kimsenin, sağ eli ile taharet yapması, ibni melek merhuma göre, kerâhatı tenzîhiye ile mekruhdur. Kerahatı tahrîmiye ile mekruh, diyenlerde vardır. Sol eli olmaz veya bir mazeretten dolayı sol eli ile taharet yapamazsa, bu takdirde sağ eliyle taharet yapmak caiz ve lâzımdır. İki eli olmaz ve taharet yapdıracak-kim.se s ide olmazsa, taharet sakıt olur.
İlgili fetva:
Zeydin (bir adamın), iki elleri çolak olub, kendisi istinca etmeye kadir olmayıb ve istinca ettirecek kimsesi de olmazsa,\zeyd den istinca sakıt olurmu?
Elcevab... hayır.[77]
c) istincanın üç taşdan aşağısı ile yapmak da, nehyedilmiştir. Resulü ekrem efendimizin böyle buyurduklarını beyan eden bu
habere binâen, imam-i Şâfi-î merhuma göre, üç taşla istinca yapmak, üç taşdan aziyle temizlendiğine kanaat hasıl olsa dahi vacibdir.
îmam-ı Azam (R.A) a göre, istincada temizlenme kanâatinin kesinliği tâyin edilmiştir. Taşın adedHâyin edilmemiştir.
Çünkü Resulü ekrem (S.A.V) buyunmışdurki:
«Bir kimse, taşla taharet yapdığında, teklesin (üç, beş ve yedi taşla yapsın.) Binâenaleyh bir kimse, bunu işlerse, güzel bir amel işlemiştir. Şayet işlemez ise, bu takdirde bir günah yoktur.»
Bu hadîsi şerifdeki emir, müstehablık içindir. Üç taşdan azıyla taharetlenmeyi nehyetmeside, kaçınarak kerâhatı tenzihiyeyi işlememek içindir[78]
Haberde beyan edilen, hayvan tersi ve pisi ile birde kemikle istinca yaparak temizlenmenin yasaklığ ise, hayvan tersi ve pislikleri, bellidir ki, onlar zâten kendileri necis ve pislikdir. Temizlik yapılamaz.
Kemiğe gelince, o da necaseti tam temizlemediği gibi mak'adı yaralayabilir veya, kemiü başka şeylerde menfaatlamlabilir veya cinnî-lerin kıdası olduğundan yasaklanmıştır. Daha geniş malumat, Fıkıh kitablarmda mezkûrdur.
Tercümesi:
337- (4) Enes (R.A) den mervîdir, dedi: Resûlüllah (S.A.V) helaya girdiği vakit, derdi:
«Allâhünıme innî eûzü bike mineihupsi velhabâisi = Ey Allâhun! Şeytanların erkek ve dişilerinden (şerlerinden) sana sığınırım.»(Hadîsi Buhâri, Müslim ittifakla rivayet etmiştir.)
Tercümesi:
338 - (5) İbniAbbas (R.A) den mervîdir, dedi :
«Nebiyyi Muhterem sallallahü aleyhi vesellem iki kabre uğradı, hemen dedi:
«Şüphesiz bu kabir sahibi kimseler elbet azab olunuyorlar. Ve azab olunmaları büyük günahdan dolayıdır.
— Ama onlardan birisi, idrar akıdırken sıçrantıdan kaçımb korun-mamasmdandır.
— Müslimin rivayetinde, idrardan kaçmmamasıdir.
— Ama diğeri, insanlar arasında laf taşıyarak Nemmacılık yapmıştır.
— Ondan sonra Resûlüllah eline hurma dalından yaş bir parça aldı, iki parça yapdı, ondan sonra bu yaş hurma dalından olan iki par-Çanın her birini bir kabire dikti.
— Ashabı kiram dediler : Ya Resûlüllah! Bunu niçin işledin?
— Resûlüllah (S.A.V) de dedi:
«Bu yaş dallar kurumadıkça, bunlardan kabir azabının hafiflemesini umarız.» (Hadîsi; Buhârî, Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.) [79]
Îzahat
Bu hadîsi şerifin buyurulmasında da şu hükümler aydınlanmaktadır :
a) Resulü ekrem (S.A.V) efendimiz, iki kahire uğrayor ve o kabir sahihlerinin azarlandığını haber veriyor. Toprak altındaki hâle vâkıf ve muttali olmak, peygamber efendimizin bir mûcisesidir.
Her hanki bir peygamberde görülen böyle mucizeler, Allanın has kulları; âlim, kâmil, arifi billah ve zühdü takva sahibi velî kullarında da, keramet olarak zuhur edib görülebilir.
b) Hadîsi şerifde beyan edilen birinci hüküm; idrar akıdan bir kimsenin, idrar sıçrantısmdan kaçınmayıb bu büyük günahı vişlemesidir.
Rüzgara karşı, sert bir şeyin direk üzerine veya ayak üstü akıda-rak üzerine idrar sıçratan veya her hanki bir sebeble idrar sıçrantısmdan kaçınmayan kimse, hem kabir azabı ile iptila olunur ve hem ves'veseye kapılır.
Muhtelif rivâyetli bir hadîsi şerifde şöyle buyurulmuştur : «İdrar sıçrantısmdan kaçınınız. Zira kabir azabının umûmu idrardandır.»[80]
c) Kabir azabının ikinci sebebide, iki veya bir çok kimseler arasında laf taşıyarak nemmamcılık yaparak arayı tutuşturmaktır. Bu ahlak ve amelde, dünyada insanlar arasında kara kedilik yaparak pek çok kötülükleri işlemek suretiyle düşman kamplar ve bir takım huzursuzlara sebeb olur ve ahiretin ilk merkezi kabir azabmada sebeb olan büyük günahlardan birisidir.
d) Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin, yaş bir hurma dalını ahb iki parça yapib, birini bir kabre, birinide diğer kabre dikerek, bu yaş dalların yaşlığı devam ettikçe (o kabirlerin üzerinde yeşilliği devam ettikçe) kabir azabının hafiflemesini umduğunu beyan buyurması, çok dikkat edilecek bir ameldir.
Zira pek çok günahlara dalan kişiler, âhirete irtihal edince, yakınları kabirlerinin üstüne yeşerecek bir fidanı dikmelidirler. Allanın rahmetine vesiyle olur. Çünkü önderimiz efendimiz, bizzat işleyor ve işlediği amelin sebebimde îzah buyuruyor.
Hadîsi şerifin bu son cümlesinde şu mealdaki âyeti kerîmeye işaret vardır:
«Yedi kat gök ve yer ve bunların İçinde bulunanlar (insan, cin melek, hayvan ve bilgiler gibiler) AUâhı teşbih ederler. Hiç bir varlık yok-durki, onu hamd ile teşbih etmesin. Fakat siz onların teşbihini (dillerini bilmediğinizden) anlayamazsınız.» (îsrâ sûresi, 44)
Şârih Aliyyulkârî merhum şu satırları yazıyor :
«Bu hadîsi şerifin hükmüne binâen, kabrin yanında kuranı kerimi okumayı ulema müstehab görmüştür, zira kabrin yanında kur'anı kerimi okumak, dikilen ağacın teşbihinden azabı daha fevkal'âda hafifletir...» [81]
Tercümesi:
339 - (6) Ebu Hureyre (R.A) den mervidlr, dedi:
Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:
«Çok lanet ettiren iki şeyden kaçınınız.»
— Ashabı kiram dediler : Çok lanet ettiren iki şey nedir? ya Resûlüllah!
— Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :
«insanların yoluna veya onlarm (ağaç altı ve bina dibi gibi) gölgeleneceği yere, def-i hacet yapan içindir.» (Hadisi, Müslim rivayet etmiştir.)
Tercümesi:
340 - (7) Ebîkatâde (R.A) den mervîdir, dedi:
Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:
«Sizin biriniz, suyu içtiği vakit, çanağın içine teneffüs edip solumasın. Biriniz helaya geldiği vakit, sağ elini zekerine dokundurmasın ve sağ eliyle taharet yapmasın.» (Hadîsi, Buhârî, ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.) [82]
İzahat
Râvî Ebî katâde (R.A), Ensan kiramdan Resulü ekrem (S.Â.V) efendimizin suvârî sahabelerinden birisidir. İsmi, Haris bin Rıb'î (R.A) dır. Bâzı ordu şevklerinde, o gönderilen müfrezenin basma emir tâyin edi-lirdiki, müfreze beğliği verilirdi. Bütün muharebelerde hazır bulunmuştur.
Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellemden bzizat yüz yetmiş (170) hadîsi şerif rivayet etmiştir.
Vefatı; Hicretin elli dördün (54) de medîne-i münevverede yetmiş (70) yaşında vuku bulnuıştur. Allah ondan râzî olsun.
Hadîsi şerifde beyan edilen iki hükmü kısa yoldan açıklayalım.
a) Resulü ekrem efendimiz, suyu içen kimsenin, su içtiği çanağın, su bardağının ve su tası gibi su kablarmm içine teneffüs ederek su içil-memesini ve her nefes alışda bardağın içine teneffüs edilmemesini buyuruyor .
Sarihler, sebebini şöyle îzah etmişlerdir :
«Suyu içen kimse, su kabının içine teneffüs ederse,, su kabının içinde bir teğayyur meydana gelir. Veya suyun soğukluğu gider, bu takdirde de nefesdeki hareret suyun soğukluğunu giderince, o su, susuzluk hararetini tam şekilde kiramaz. Veya su kabının içine teneffüs eden kimsenin ağzından her hanki bir mülevves şeyin düşmesiyle, su berraklığını kaybeder, içilmesinde bir kerihlik meydana gelebilir.
— Binaenaleyh su içen kimse, nefes alıb vererek teneffüs etmek istediği zaman, ağzını su kabından kaldırıb çekmeli ve su kabından dışarıya teneffüs edib ondan sonra içmelidir.»
Beydâvî merhum dediki:
«Suyu, üç nefesle içmek, susuzluğu daha çabuk keser, taam hazmını daha kuvvetli yapar, midede soğuk tehlikesinin tesirini daha az yapar ve asabîliği (öfke ve sinirlenmeyi) zaifletîr.»
Tlrmizînin şemailinde şöyledir :
«Resûlüllah (SA.V), suyu içtikleri vakit, su kabından ağzını kaldırarak üç teneffüs (nefes alma) ile içerdi.»
Bir haberde de şöyle vârid olduğu yazılmıştır:
«Suyu, hayvanın su İçişi gibi, bir seferde içmeyiniz. Ancak iki ve üç seferde (iki üç nefesle) içiniz.»[83]
Muhtelif rivayetlerde, Resulü ekrem efendimizin çok zaman üç nefesle su içdiği ve bâzı zamanlarda da, iki sefer teneffüs ederek içdiği beyan edilmiştir.,
b) Hadîsi şerifde ikinci olan hüküm ise ;
«Biriniz helâye geldiği vakit, sağ elini zekerine dokundurmasın ve sağ eliyle taharet yapmasın.» cümleleridir.
Sağ eli, daima hayırlı ve iyi şeylerde kullanmak gerektiğinden, insanın ayıb merkezine sağ elini dokundurması ve sağ eliyle pislikleri, yîkayıb taharet yapması, kerih ve kötüdür. Bu kerihliği işlememek için, Resulü ekrem efendimiz, sağ eli zekere dokundurmayı ve sol elde bir mazeret olmadıkça sağ el ile taharet yapmayı nehyetmiştir. Keza kadın larında, sağ elleriyle terelerine dokunarak taharet yapmaları kerâhat-tır. .
Tercümesi:
341 - (8) EMHureyre (R.A) den mervîdir, dedi:
Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:
«Bir kimse abdest alırsa, burun temizliği yapsın = burnunu atsın ve bir kimsede taş ile taharet yapmak isterse, tek yapsın (yani, üç beş ve yedi adet yapsın).» (Hadîsi, Buhârî ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.) [84]
İzahat
Hadîsi şerifde iki hüküm beyan edilmektedir :
a) Bir Kimse abdest aldjğı zaman, burun temizliğini yaparak alması tavsiye buyurlumaktadır. Burun temizliğine türkeemizde «atmak» kelimesini söyleyerek «uburun atmak, burnu temizlemek ve burnu sümkürmefc» cümleleriyle ifâde edilmektedir.
Hadîsi şerifdeki, «felyestensir = Burnunu atsın» cümlesinin mas-darı «istinsar»dır.
İstinsar : B,urna suyu istinşak ederek alıb sümkürerek burnu temizlemektir. Veya burnun derinliklerindeki sümüğü! çıkarmak için süm-kürmektir.
İbni Hacer dediki; «istinşak yoluyla sümkürme hükmünü beyan eden emrin zahiri, vucub içindir, lakin vâciblik men edilmiştir. Zira Re-sûlüllah (S.A.V) abdest almıştır ve istinsarı = burun temizliğini işlememiştir...»
Sarih Aliyyulkâri merhumda şunları yazıyor :
«Hulâsa-i kelam, bu zatın kelâmından anlaşılmıştırki, Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem-in burun temizliğini mutlak surette terk edib işlememesi veya bazen işleyib bazen burnunu atmesi hâlinin bulunarak devamlı olmaması, buradaki emrin müstehablığma delâlet eder.
— Yine denilmiştirki, abdest esnasmda istinşak-ın kendisi vâcib değildir. Binâenaleyh istinşak-ın mahallinde istinşâk-ı tamamlayan istinsar = burnu atmak, nasıl vacib olur?»
Burada Buharî şerifde mezkûr bir hadîsi şerifin mealini nakledelim :
«Sizin biriniz, uykusundan uyandımı, üç defa burnunu atsın. Çünkü şeytan (uyuyan kimselerin) genizlerinde geceler.»
b) Hadîsi şerifde, «ve bir kimse de taş ile taharet yapmak isterse, tek yapsın.» Duyurulmuştur.
Sarihler taş ile taharet yapmakdaki «tek yapsın» cümlesini ekseriya, üç beş ve yedi kelimelerini yazarak beyan etmişlerdir. Çünkü ta-hâretde tam temizlik kanaati bu şekilde hasıl olabilir. Teklik hususuna böyle riayet edilebileceği açıklanmıştır.
Hadîsi şerifde belirtildiği üzere, istinca-ki, büyük ve küçük ab-destten sonra necaseti temizlemek, sâde taş ile olur. buna isticmar, denir. Başka hadîsi şeriflerde beyan edildiği üzere, sâde su ile olur. Birde Hem taş ve hem su ile beraber olur. Ancak taş evvel kullanılıb, su sonra kullanılır.
Evvela taşla taharet yapıb, sonra su ile yıkamak, en mükemmel taharet şeklidir.
Taş ve su ile beraber tahareti ilk yapanlar, Medîne-i Münevverede «kuba» halkıdır. Bu müslümanlarm bıu şekildeki istinca taharetine riâyetleri, halikı zülcelâlm rıza ve sevgisine sebeb oluyor.
Ve Kur'anı Kerimde şu mealdaki âyeti kerîme ile medhu sena etmiştir :
«Orada (kubada) temizlenmeyi seven bir takım adamlar vardır. Allah (c.c.) da çok temizlenenleri sever.» (Tevbe sûresi, 108)
tmam-ı Şâ'bî (R.A), demiştirki :
«Bu âyeti kerime inzal olunca Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur :
«Ey kubâlılar! Allanın sizi bu kadar medhu sena etmesi, acaba nedendir? diyerek sormuş. Kuba balkıda; Biz hiç birimiz yokturki, mutlaka su ile İstinca etmesin (muhakkak su ile istinca) yapar, cevabını vermişlerdir.»
Ulemâdan bâzıları, istincada taşla suyu cem etmek müstehabdır, elediler. Bir kavilde de sünnet olduğu beyan edilmiştir.
Fakat fetva ve sahih olan, istincada suyu kullanmak mü'stehab ve fazilettir. Bilhassa zamanımızda sünnet olduğu beyan edilmektedir. Sebebide daha evvel müslümanlar, az yediklerinden koyun ve deve kığları gibi akıtırlar, dolaysiyle maka'tlanmn etrafına pislik bulaşmazdı. Zamanımız adamları ise, çok karışık ve tıka basa yediklerinden, akıtırlarken de o nisbette pislik sıvı ve çok acaib şekilde çıkar. İşte bu ci-hr.tren sünnetir, denilmiştir.
İzahına çalışdığımız bu hükme delil olarakda, Hz. Ali (R.A) m şu beyanları gösterilmektedir:
«Sizden öncekilerin fışkıları katı olurdu. Sizinkilerse, sıvı Oluyor. Binâenaleyh taşlarla taharetten sonra su ile temizleniniz.»
Tercümesi:
342 - (9) Enes (R.A) denmervîdir, dedi:
«Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem helaya girerdi, ben ve bir genç,su dolu bir kabı ve ucu demirli bir asayı (değnek-i) taşırdık, bu su ile istinca ederdi.» (Hadîsi, Buhârî ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.) [85]
İzahat
Hemen bir üste taşla taharet yapmayı beyan ederken, taşla beraber suyu istimal etmenin lüzumunuda nakletmiştik. Bu hadis ve haberde de beyan edildiği üzere, Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem su ile bizzat taharet yapmışdır.
Netekim Hz. Aİşe (R.A) buyurmuşdurki:
«Kadınlarınıza, büyük pislik ve İdrarın eserini su ile yıkamalarım emrediniz. Zira Peygamber sallallâhü aleyhi vesellem, bunu yapardı.»
Hadîsi şerifde Hz. Enes (R.A) m, bir su kabı taşıdığın ve diğer bir gencinde ucu demirli bir değnek taşıdığını buyurması şayanı dikkattir.
îdâve : Deriden yapılmış küçük su tulumu, demektir.
Anaze : Ucu demirli uzun değnek, manasınadır.
Resulü ekrem (S.A.V), gittiği yerlere götürdüğü eşyalarmdandır. Su ile istinca edib abdestini alır ve sahra gibi yerlerde de namaz kılarken o değneği önüne sütre olmak için dikerlerdi. Aynı zamanda*o değnekle, münafıkların ve yahûdîlerin şerlerinden korunurdu. Çünkü onlar, Resulü ekrem (S.A.V) efendimizi Öldürmek için daima fırsat kollarlardı. Bu değnek, Hulafâyı Râşidin tarafından aynı şekilde önlerinde götürülürdü. Nihayet Abdullah bin Zübeyr (R.A) in öldürülmesine kadar onun elinde kalmıştır.
Resulü ekrem (S.A.V) bu değnekle, zararlı hayvanlardan korunurdu, bir yere defi hacet için, yeri eşerler üzerine idrar sıçramakdan korunurlardı, lüz/im ettiğinde değneği yere dikib eşyasını ona asarlardı, yorulduğu zaman o değneğe dayanırlardı ve daha pek çok lüzumlu ihtiyaçlarında kullanırlardı.
Bu değneğin Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme, Habeşistan Hükümdarı Necâşînin hediye ettiği rivayet olunmaktadır.
Asa (Değnek) taşımak; peygamberlerin sünneti ve sâlihlerin zîne-tidir. Düşmanlara karşı, bir silahdır. Zaitlerin dayanağıdır. Münafıkların kaderidir. Allâha kolluklarda yedek takviyedir. Kıbleye sütre için . konmak ve bu kabil takviyelerdendir.
Denilmiştirki; Müminin yanında asa (değnek) olursa, şeytan o kimseden kaçar. Münafık, ve ahlaksız kimse yaltaklık yapıb eğilir. Namaz kıldığında kıblede sütresi olur ve lüzum ettiğinde kendine bir takviye ve kuvvet olur. [86]
Hz. Enesin beyan ettiği haberde, kendisi ile bir gencin Resulü ekrem efendimizin su kabı ile değneğini taşıdıklarım beyan buyurmaktadır.
Bu ifadelerde şu hususlara işaret vardır :
a) Alim, kâmil, sâlih ve fazıl kişiler, kendilerine tabî olub saygıda bulunanlardan bâzılarını hizmetinde kullanmaları caizdir ve böyle kıymetli kişilere hizmet etmek, onlar için bir şerefdir.
b) Abdest almak isteyen kişilere, yardım etmek isteyenlerin ikramda bulunmaları caizdir. Yardıma ihtiyaç gerekirse, yardım istemekte caizdir.
c) Kazayı hacetin definde taharet yapmak ve Abdest almak için, bir su kabı tahsis edib taşımak caizdir.
d) Hela bulunmayan yerlerde, insanların görmemeleri için uzak bir yere gidib, kazayı haceti def etmek gerekir.
e) Yukarda sayılan pek çok faydaları olan bir asayı (değnek-i), müminlerin taşımaları ve yanlarında bulundurmaları, caiz ve iyi amellerdendir.
Asa ve değnek hakkında kur'anı kerimde Hz. Musa (aleyhisse-lam) m değneği ile ilgili hüküm, pek çok sûrelerde beyanedilmiştir. Bu cümleden Araf sûresinin 107-126. ayetleri, tâhâ sûresinin 18-22 âyetleri ve şuara sûresinin 63-66 ayetlerini okumayı tavsiye ederiz. [87]
[77] (Fetâvayı Bence, 12)
[78] (Mirkat, C. 1, 284)
[79] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 292-296.
[80] (Mirkat, C. 1, 285)
[81] (Mirkat, C. 1, 286)
[82] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 296-298.
[83] (Mirkat, C. 1, 287)
[84] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 298-299.
[85] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 299-301.
[86] (keza Haşiyetül celâleyn Cemel, C. 3 91)
[87] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 301-303.