ehlidunya
Tue 10 July 2012, 01:02 pm GMT +0200
Hazreti Peygamber'in adaleti
Hazreti Peygamber'in torunları, Hasan ve Hüseyin aynı anda Peygamberimizden su istediler. Peygamberimiz önce Hasan'a sonra da Hüseyin'e su verdi.
Bunun üzerine Hz. Fatıma; "Babacığım suyu neden önce Hasan'a verdin. Hasan'ı daha mı çok seviyorsun" diye sordu. Peygamberimiz: "Hayır, ilk önce suyu Hasan istedi" cevabını verdi. Hazreti Peygamber bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: "Bağış ve ihsanlarınızda çocuklarınıza adaletli davranınız. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım."
Allah Resulü hayatı boyunca, toplumda adaleti hâkim kılmak için mücadele etmiş, gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimler arasındaki muamele ve hükümlerde adaleti sağlamıştır.
Hazreti Peygamber bir hadisinde şöyle buyurur: "Adil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidir" (Müslim, Cennet, 6).
Hazreti Peygamber, adaleti sağlama konusunda insanları uyarır; "Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. İnsanların başında bulunan yönetici de çobandır ve sürüsünden sorumludur" buyurmaktadır.
"De ki: Ben Allah'ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum" (Şura, 15).
Adil ve tevazu sahibi idi
Kur'an'ın nüzulünün tamamlandığını bildiren ayetler nazil olduğunda Hazreti Peygamber Cebrail'e sordu: "Ey Cebrail öleceğimi anladım" buyurdu. Cebrail de; "Ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın" ( Duha, 4-5) dedi. Bunun üzerine Hazreti Peygamber, Bilal-i Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplamalarını istedi. Muhacirler ve Ensar Mescid-i Nebevi'de toplandılar. Hazreti Peygamber namazı kıldırdıktan sonra minbere çıktı ve insanlara şu konuşmasını yaptı:
-Ey insanlar sizin için nasıl bir Peygamber idim?
Onlar:
-Allah mükafatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim şefkatli ve öğüt veren bir kardeşimiz gibiydin. Allah'ın sana verdiği peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun (Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükâfatın en güzelini sana versin, dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurdu:
-Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum, dedi. Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı ve şöyle dedi:
-Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Oradan ayrılacaktık ki, develerimiz yan yana geldi. Devemden inip de sana yaklaştığımda, değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Bana kasten mi vurdun yoksa deveye mi vurdun bilmiyorum, dedi. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle dedi:
-Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah'a sığınırım. Ey Bilal git (kızım) Fatıma'ya, uzun bir değnek getir dedi. Bilal-i Habeşi ellerini başının üzerine koydu, şaşkındı. "Allah'ın Peygamberi kendisine kısas yapılmasını istiyor" diyerek, Hz. Fatıma'nın yanına geldi ve kapıyı çaldı. Sonra; "Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver" dedi. Hz. Fatıma sordu:
-Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil, babam uzun değneği ne yapacak? Bilal-i Habeşi cevap verdi:
-Allah'ın elçisi borçlarını ödüyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor, dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma:
-Ey Bilal! Allah'ın elçisine kısas yapmayı (hakkını almayı) kendisine lâyık gören kimdir? (Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın (Ukkaşe) yanına gitsinler de, almak istediğini (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler, dedi.
Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verdi. O da Ukkaşe'ye verdi. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer bunu görünce ayağa kalktılar:
-Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince, Peygamber Efendimiz:
-Bırak ey Ebu Bekir sen de bırak ey Ömer. Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor, dedi. Bunun üzerine Ali bin Ebu Talip (Hz. Ali) ayağa kalktı:
-Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana (O'nun yerine) yüz sopa vur. Allah'ın elçisinden alma, deyince Peygamberimiz:
-Otur ey Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor buyurdu. Sonra Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin kalktılar:
-Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Allah'ın elçisinin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir, deyince Peygamber Efendimiz:
-Gözümün nuru torunlarım siz de oturun, Allah sizi burada unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir). Sonra Peygamber Efendimiz, Ukkaşe'ye:
-Ey Ukkaşe! Vuracaksan vur deyince, Ukkaşe (r.a):
-Ey Allah'ın elçisi! Sen bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu deyince, Peygamberimiz sırtını açtı. Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı. Ukkaşe, Peygamberimizin sırtına eğildi ve nübüvvet mührünü öptü sonra şöyle dedi:
-Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cüret edebilir?
MİLLİGAZETE