๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Haziran 2011, 15:25:11



Konu Başlığı: Zekât bahsi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Haziran 2011, 15:25:11
ZEKÂT BAHSİ




405- îbni Abbas  (R.A.)dan rivayet edilmiştir:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Yemen halkı­na Muaz ibni Cebel'i gönderirken ona şöyle buyurdu:

«Önce sen onları, Allah'dan başka ilâh olmadığına ve benim de Allah'ın peygamberi bulunduğuma dair şehadete davet et. Eğer bu­na boyun eğerlerse onlara Allah Tealâ'nın- her yirmidört saatte beş vakit namaz farz kıldığını bildir. Buna da itaat ederlerse, onlara Allah Tealâ'nm zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere mallarında zekâtı farz kıldığını bildir.»

Mütercim :

Bir beldede ihtiyaç sahipleri dururken başka bir yere zekâtın gönderilmesi. İmam Azam mezhebinde evlâ olmamakla beraber caiz­dir. Fakat İmam Şafiî'ye göre, bu hadisi şerifin delaletiyle haram­dır, caiz değildir.

 

406- Ebû Eyyüb (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Bir kimse Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem efendimize gelerek: Ey Allah'ın Resulü! Bana, cennete girmeme vesile olacak bir amel gösterir misiniz? dedi. Peygamberin huzurunda bulunan­lardan biri: Nesi var, ne istiyor? diye sordu. Resûl-i Ekrem:

«Onun büyük bir dileği var!» buyurdu ve sonra şu cevabı verdi «Allah Tealâ hazretlerine ibadet edersin, ona hiç bir ortak koş­mazsın, namazını kılarsın, zekâtın verirsin, yakınlarına iyilik edip  ilgini kesmezsin.»   (işte bunları noksansız ve ihlâslı bir şekilde ye­rine getiren cennete.girer.)

Mütercim :

Namaz ve buna benzer diğer salih ameller, Allah'ın va'di üzere cennete girmeye vesile ve Allah rızasını kazanmaya bir alâmettir Nitekim bu hadisi şerifin işaretinden bu husus anlaşılmaktadır. Amellerimiz ne kadar iyi ve ne kadar çok olursa olsun cennetin karşılığı olamaz. Cennet ancak Allah'ın lütfü ile kazanılır.

 

407- Ebû Hüreyre (R.A)'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine bir Arabi (Bedevi) gelip: Ya Resûlallah! Bana öyle bir salih amel göster ki, cennete girmeme vesile olsun, dedi. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

«Allah'a, hiç bir şeyi ortak koşmamak şartı ile ibadet edersin, farz namazları kılarsın, farz olan zekâtı verirsin, ramazan ayını oruç tutarsın.» Arabî dedi ki: Benliğime hakim olan Allah'a yemin ederim ki, bundan fazlasını yapmiyacağım.

Adam dönüp gidince, Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Kim cennet ehlinden birini görmekten hoşlanırsa, şu adama baksın.»

Mütercîm :

Bu hadîs-i şerif, A'rabî Hadîsi diye şöhret    bulan bir hadîstir. 212
Burada hac farizasının anılmadığınm sebebî, adı geçen A'rabi üzerine hac farz olacak kadar parası olmadığındandır. îmam Şafiî Haz­retleri bu hadîsi şeriften hüküm çıkararak bu beş vakit namazdan başka farz ve vacib namaz yoktur, diyor. İmam Azam Hazretleri ise, vitir namazının bu Arabî hadisesinden sonra vacib olduğunu ictihad ediyor.

Bir de bayram namazları vacib ise de, A'rabî'ye bunların söylen-menıesinin sebebi, köy ve çöllerde yaşayanlara bunların vacib olma-masmdandır. Zaten A'rabi, şehir veya şehir hükmünde bir yerde ika­met etmeyen bedevi demektir.

 

408- Hazreti Ömer (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«İnsanlar (Arap müşrikler) LA İLAHE İLLALLAH = Allah'dan başka ilâh yoktur, deyinceye kadar onlarla savaşmam bana emre­dildi. Bunu söyleyen kimse, islâmm hakkı müstesna, benden malım ve canını korumuş olu*. Allah Tealâ tarafından da hesaba çekile­cektir.»

Mütercim;

Biz «görünüşteki hal üzere hüküm veririz» esasına göre, dış hali itibariyle tevhid kelimesini getiren kimseye, şeriata aykırı olarak do­kunulmaz. Fakat Öşür, haraç zekât gibi yahut kısas gibi malına ve­ya canına bir hak .terettüp ederse, islâmm hükmü owüu -üzerine uy­gulanır.

 

409- Ebû Hüreyre  (R.A.)'den rivayet edilmiştir!

«Deve sahipleri, develerinin hakkını vermemiş iseler bu develer, dünyadaki en semiz halleriyle (ahirette) sahihlerine gelip ayakları ile onları çiğneyeceklerdir. Davar sahipleri de davarlarının hakkını vermemiş iseler bu davarlar bulundukları en semiz halde sahipleri­ne gelip, ayakları ile onları çiğniyecekler ve boynuzlayacaklardır. Bu deve ve davarların haklarından biri de, suya çekilecekleri zaman sağılmalarıdır. (Ya memelerinin kabarık görünüp fakir fukarayı imrendirmemesi veya sulama saatında hazır bulunan yoksullara süt­lerinden verilmesi kastedilmektedir.)

Hiç biriniz kıyamet günü boynunda, taşıdığı meleyen bir davarla gelip, yâ Muhammed! demesin. Senin için bir şey yapamam, ben tebliğ ettimdi, diyeceğim.

Boynunda taşıdığı böğüren bir deve ile gelip, yâ Muhammedi demesin. Senin için bir şey yapamam, ben tebliğ etmiş idim, diye­ceğim.

 

410- Ebû Hüreyre  (R.A.)'den rivayet edilmiştir;

Bir kimseye Allah mal verir de onun zekâtını ödemezse, kıya­met, günü, bu mal çifte zehirli yavuz bir yılan şekline girip onun boynuna dolanacaktır. Sonra çenesinin iki yanına  yapışarak,  ben senin malınım, ben senin gömdüğün (cemiyetten kaçırdığın) defi-nenim, diyecektir» Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellena Hazretleri şu mealdeki ayeti kerimeyi okudu:

«Allah'ın, kereminden kendilerine verdiği malda (cimrilik) eden­ler, bu davranışlarını kendileri için yararlı sanmasınlar. Aksine bu, onlar için zararlıdır. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin ve mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarımızda haberdardır.» (Âl-i İmrân sûresi, âyet-180).

 

411- Ebû Saîd  (R.A)'den rivayet edilmiştir:

«Gümüşten beş Ukye'den (200 dirhem = 560 gr.) azında zekât yoktur. Develerden en az üçer yaşında beş deve olmadıkça zekât yoktur. Toprak ürünlerinden beş Vesak'm (takriben bir tonun) azın­da zekât yoktur.»

Mütercim

Zaruri geçim ihtiyaçları dışında nisaba sahib olan kimsenin bu malları üzerinden bir yıl geçince gümüşten kırkta bir zekât verilir. Develerde nisab miktarı, en az üçer yaşında olmak şartı ile beş adet olmaktır. Arazi ürünlerinin nisabı, arpa, buğday, kuru üzüm ve hurma gibi maddelerden, beş vesak (takriben bir ton) ürün ol­maktır. Toprak ürünlerinin zekâtı, ürün elde edilince ve bu nisaba ulaşınca verilir. Bunlar üzerinden yıl geçmek yoktur. Bir tondan az ürün için de zekât vermek farz değildir.

Bu hadîs-i şerife dayanarak toprak ürünlerinin nisabında müc-tehid imamların birbirinden ayrı görüşleri vardır. İmam Azam'a göre, Toprak ürünlerinin hepsinde, az olsun - çok olsun, öşür (onda bir) vermek gerekir.

İmam Şafiî bu hadîs-i şerif delaletiyle takriben bir ton ürün ol­madıkça öşür lâzım gelmez. İki imam (İmam Muhammed ile imam Ebû Yusuf) da bu görüştedirler. Bir de İmam Şafiî mezhebinde yal­nız hurma veya kuru üzüm hesabı ile üzümden öşür gerekir, diğer ürünlerden gerekmez.

 

412- Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiştir :

«Kim temiz kazancından bir hurma miktarı sadaka verirse - ki, Allah temiz olanı ancak kabul eder - Allah onun sadakasını sağ eliyle kabul buyurur. Sonra o sadakayı, herhangi birinizin, tay'ını beslemesi gibi besleyerek o sadaka dağ büyüklüğünde olur.»

 

413- Harise bin Velıb   (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Sadaka veriniz (yoksullara yardım ediniz). Bir zaman gelecek ki, insan sadakasını elinde dolaştıracak ve onu kabul edecek kimse bulamayacak. Herkes, bu sadakayı dün getireydin, kabul ederdim fakat bugün ona ihtiyacım yoktur, diyecek».

 

414- Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Servetiniz çoğalıp taşmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. Hatta mal sahibini, sadakasını kimin kabul edeceği düşündürecek ve hat­ta yardımını arz edecek de kendisine yardımını arz ettiği kişi, ihtiya­cım yoktur, diyecek.»

 

415- Adiyye bin Hatim   (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber SallallaH'u Aleyhi ve Sellem Hazretlerine iki kişi geldi. Biri fakirlik ve darlıktan söz etti.. Diğeri de soygunculuktan, mal ve can güvensizliğinden şikâyet etti. Bunların her ikisine hita­ben Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Yol kesme işine gelince, geçireceğin kısa bir müddet sonra ker­vanlar, muhafizsız olarak Mekke'ye çıkacaklardır.

Yoksulluk meselesine gelince; herhangi biriniz, sadakasını, do­laştırıp onu kendisinden kabul edecek kimse bulamayıncaya kadar kıyamet kopmayac aktır.

Sonra kıyamet gününde her biriniz mutlaka Allah'ın huzurunda duracak ve kendisi ile Rabbı arasında ne bir perde, ne de kendisine tercümanlık yapacak bîr tercüman bulunacaktır. Sonra Allah Tealâ behemehal şöyle buyuracaktır:

—  Sana mal vermedim mi? Ö da:

—  Evet, verdin; diyecektir. Yine Allah soracak:

—  Sana peygamber göndermedim mi O:

—  Evet, gönderdin! diyecektir. Sonra sağma bakacak ateşten başka bir şey görmeyecektir. O halde her biriniz yarım hurma ile dahi dl-ga cehennem ateşinden korunsun. Şayet bulamazsa tatlı bir sözle    »

 

417- Hazreti Aişe'den rivayet edilmiştir:

Hazreti Aişe diyor ki: Yanında iki kız çocuğu bulunan bir ka­dın içeri girip yardım istedi. Bir tek hurmadan başka verecek şey bulamadım ve o hurmayı kadına verdim. Kendisi yemeyip onu kız­larına taksim etti. Kadın çıktıktan sonra Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem eve girdi. Durumu kendisine anlattım. Bunun üze­rine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Her kim, bu kızlardan birinin (büyütüp meydana getirme) çi­lesini çekerse kendisi için bu kızlar, cehennemden engelleyici bir perde olurlar.»

 

418- Ebû Hüreyre (R.A)'den rivayet edilmiştir:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine birisi ge­lip: Ya Resûlallah, savab bakımından hangi sadaka daha büyüktür? diye sordu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu lar:

«Sağlıklı ve ihtiraslı olup yoksulluktan korkar ve zenginliği ümit ederken verdiğin sadakadır. Yardım yapmayı erteleyip can boğaza dayandığı zamana, falana şu kadar, filana bu kadar, demoyesin. Ar­tık o mal (senin değil) falanındır.»

 

419- Hazreti Aişe (R.A)'den rivayet edilmiştir:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordum: Ey Allah'ın Re­sulü! Biz senin zevcelerin olarak içimizden hangimiz sana daha ça­buk kavuşacaktır? Buna cevaben şöyle buyurdular:

«Kolu en uzun olanınız!» Sonra biz hanımlar bir kamış parçası ile kollarımızı ölçmeğe başladık. Hanımlar içinde kolları en uzun Hazreti Şevde idi. Fakat daha sonra anladık ki, kolu uzun olmak, çok sadaka vermek demektir ve Hazreti Peygamber bunu kasdet-miştir. İçimizden en önce Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e iltihak eden Hazreti Şevde olmuştu. O da gerçekten fakirlere yar­dım etmeyi çok severdi.

 

420- Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

-«Bir kimse (İsrail Oğullan zamanında), vallahi sadaka verece­ğim, diyerek yemin edip sadakasını alarak çıktı ve onu (bilmeyereki bir hırsızın eline koydu. Halk, hırsıza sadaka verildi, diye konuşma­ğa başladılar. Adam, Allahım, sana hamd olsun! Vallahi bir sada­ka (daha) vereceğim, dedi. Sadakasını çıkardı ve (bu kez yine bil­meyerek) bir fahişeye verdi. Halk, bu gece fahişeye sadaka verildi, diyerek konuşmağa başladılar. Adam, Allahım, fahişeye nasip oldu­ğu için sana hamd olsun! Vallahi, bir sadaka (daha) vereceğim, de­di. Sadakasını çıkardı ve bir zenginin eline koydu. Halk zengine sadaka verildi, diye konuşmağa başladılar. Adani dedi ki:

— Allahım! hırsıza,  fahişeye  ve  zengine  sadaka  verdiğimden dolayı sana hamd ederim.

Sonra o sadaka veren adama rüyasında şu müjde verildi: Hırsıza verdiğin sadaka ise, belki o, hırsızlık yapmaktan vazgeçer. Zinakâr kadına gelince, belki zinasından tevbe eder. Zengine gelince umulur(ki, bu işten ibret alarak Allah'ın ona verdiği maldan hayra harcar.»

Mütercim:

îmam Azam ve İmam Muhammed Hazretlerine göre, bir kimse, fakir ve muhtaç sandığı bir adama zekâtını verse, sonradan zengin olduğunu "anlasa bile caiz olur. Bu zekâtı tekrar vermesi gerekmez. Diğer müctehid imanlara göre, zekât ödenmiş olmaz, tekrar muh­taç olana verilmesi gerekir.

 

421- Ma'n bin Yezid  (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Babam Yezid, sadaka cinsindedn fakirlere dağıtılmak üzere Mes­cidi şerifte bir adama bir kaç altın verip onu vekil etti. Sonra ben gidip o adamdan bu emanet altınları kendim için istedim. O da ba­na verdi. Babama geldim ve durumu anlattım. Babam yemin ederek dedi ki, o altınları sana verilmek için değil, başka muhta.cia.ra dağı­tılmak için verdim. Böylece babam altınları benden geri almak is­tedi. İhtiyacım olduğu için vermedim. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda muhakeme olduk. Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem, babam Yezid'e hitaben şöyle buyurdu:

«Ey Yezidi Niyet ettiğin şey (sevab) senindir. Ey Ma'n! Aldığın şey (altın) da senindir.»

Mütercim:

Bir kimse kendi zekâtını usûl ve füruuna veremez. (Anasına babasına ve büyük anne ile büyük babalarına veremediği gibi, ço­cuklarına ve çocuklarının çocuklarına da veremez). Bu hadîs-i şe­rifteki cevaz ise, burada evlada, verilen para zekât neviden olmayıp nafile kabilinden verilen sadaka idi. Yahut peygambere ait özellik­lerden olup kaide dışı bir iştir, denilebilir.

 

422- Hazreti Aişe (R.A.) den rivayet edilmiştir.

«Bir kadın, evinin nafakasından, israf etmeksizin bir harcama yaptığı zaman, kadın harcadığı için, harcanan şeyin sevabını alır. Malı kazandığı için de kadının kocası, harcanan şeyin sevabını alır. Kilerciye de onlar kadar, sevab vardır. Hiç birinin sevabı, diğerinin sevabından birşey azaltmaz.»

 

423- Hakîm bin Hizam (R.A.) 'dan rivayet edilmiştir:

«Üst el (veren el), alt elden (alan elden) daha hayırlıdır. Önce geçindirdiğin kimselere ver. Sadakanın hayırlısı, zenginlik sırtından verilen sadakadır. Haramdan sakınan kimseyi Allah iffetli kılar. Tok gözlü olan kimseyi Allah zengin kılar, (muhtaç bırakmaz).»

 

424- İbni Ömer R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Üst el, alt elden daha hayırlıdır. Üst el, veren eldir. Alt el de, dilenen eldir.»

Mütercim :

Bazı anlayışlı kimseler, edebe uygun dr oün diye, fakirlere bir şey verinken ellerini aşağı tutarak fakirin .isten almesını sağlamağa çalışırlar.

 

425- Ebu Musa   (R.A.)'dan rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin huzurları­na bir- ihtiyaç sahibi geldi. Hazreti Peygamber bize şöyle buyurdu:

«Siz aracı olunuz; sevab kazanırsınız. Allah Tealâ Hazretleri Peygamberinin dilinden dilediği hükmü verir (ihtiyaç sahipleri hak­kında Cenabı Hakkın takdiri ne ise mutlaka yerine gelecek ise de, siz yine ihtiyaç sahipleri ile benim aramda aracı olursunuz).»

 

426- Hazreti Ebû Bekir'in kızı Esma (Radıyallahu Anha) dan rivayet edilmiştir. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurdu:

«Kesenini ağzına Dağlama; AUahTealâ Hazretleri de senin rızkı­nı bağlar.»

Yani: Fakirlere sadaka vermemek için torba, çuval, dolap ve bunlara benzer erzak depolarını kilit ve bağ altında tutma. Muh­taçlara ve fakirlere karşı açık bulundur, onlara yardımda bulun. Başka bir rivayette de:

«Sayarak verme. Sonra Allah Tealâ Hazretleri de sana sayarak verir.» Ne verdiğini ve malından ne eksildiğini saymakla uğraşma. Verebileceğini, sayı ve hesabına bakmadan ver. Sonra Allah Tealâ da size her şeyi hesapla ve sayı ile verir, malınızın berekti gider.

 

427- Esma (R.A.) 'dan rivayet edilmiştir:

«Sen kaplara  doldurup kaldmrsan Allah da   sana vereceğini kaplara doldurup kaldırır. Gücün yettiği kadar, azar azar ver.»

Mütercim ;

Hadis-i şerifte geçen «İrdah» kelimesi, az ve cüz'î bir şeyi ver mek anlamını taşır.

 

428- Hakim bin Hizam  (R.A.)'dan rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine, ey Allah'iE Resulü! dedim. Ben islâm dinini kabulden önce sadaka vermek, kö­le azad etmek, yakınlarıma iyilik etmek gibi hayırlı işler işlemiştim. Yapmış olduğum bu hayırlardan dolayı bana herhangi bir sevab var­ım?

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular:

«İslâm, geçmiş hayırların karşılığında sana nasip oldu.»

Mütercim:

Sadaka ve yakınlara iyilik gibi niyete bağlı olmayan hayırlar hakkında sırf Allah'ın lütuf ve ihsanı olarak hüküm böyledir. Fakat hac gibi islâmm rükünlerinden olup niyete bağlı bulunan ibadetler, islâmdah önce yapılmışsa, bunlar makbul olmayıp iade edilmeleri gerekir. Ayrıca islâmdan önce işlenen günahlar, müslüman olmak­la bağışlanmış olur.

 

429- Ebû Musa (R.AJ'dan rivayet edilmiştir:

«Müslüman, güvenilir, kendine emredileni tam, eksiksiz ve gö­nül boşluğu Ue yerine getiren (veya veren, ve bu emredilen şeyi emredilen kişiye Ödeyen hazinedar sadaka veren iki kişiden biridir. (Hazinedar da sadaka veren mal sahibi gibi sevab alır.)»

 

430- Ebû Hüreyre (R.A)'den rivayet edilmiştir:

«Kulların sabaha kavuştukları her gün gökten behemehal iki melek iner. Bunlardan biri. Allah'ım! harcayana halef (harcadığı­nın bedelini) ver, diye dua eder. Diğeri de, Allah'ım! tutana (har-camayana) telef ver, der.»

 

431- Ebû Hüreyre (R.A.) 'den rivayet edilmiştir;

«Cimri ile cömert kimsenin örneği, göğüslerinden köprücük ke­miklerine kadar demir zırh giyinmiş iki adam örneğidir. Eli açık ki­şi, harcadıkça zırhı parmak uçlarını örtecek ve (deri üzerindeki) izlerini kaybedecek derecede genişler ve sarkar. Cimri de ne zaman bir şey harcamak istese zırhının her halkası yerine yapışır ve onu genişletmeğe çalışır, fakat genişlemez.»

 

432- Ebû Bürde (R.A.) babası tarikiyle dedesinden rivayet edilmiştir:

«Her müslümana sadaka farzdır.» Ashabı, Ya Resûlallah! dedi­ler, bulamayan ne yapacaktır? Hazreti Peygamber:

«Bedenen çalışıp hem kendisini faydalandırır ve hem sadaka verir.» buyurdu. Ashab, iş bulamayan ne yapacak? diye sordular. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

«Yorgun argın ihtiyaç (iş ve yük) sahibine yardım eder,» bu­yurdular. Ashab, bunu da bulamayan ne yapacaktır? dediler. Haz­reti Peygamber şöyle cevab verdi:

«Dürüst davransın ~ve kötülükten el çeksin. Bu onun için bir sa­dakadır.»

 

433- Ümmü Atiyye (R.A)'den rivayet edilmiştin Ensar'dan Nesibe'ye (zekât olarak) bir koyun gönderilmişti. Ne sibe de bu koyunun etinden Aişe   (Radiyallahu Anha)   hazretleri­ne gönderdi. Resûluîlah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, Hazreti Aişe'-ye «Yanınızda yiyecek bir şey var mı?» diye sordu. Hz. Aişe diyor ki: Hayır, dedim, yalnız Nesibe'nin o koyundan gönderdiği et var! Bu nun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdular:

«Getir! O koyun yerini buldu.» (Verilen sadaka Nesibe'nin mül-;kiyetine geçti, onun malı oldu. Artık kendi malından hediye olarak gönderdiğinden yememizde bir sakınca yoktur.)

 

434- Ebû Saîd El-Hudrî (R.A) 'den rivayet edilmiştir: Bir A'rabi Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e gelerek Me­dine'ye hicret etmesi için izin istedi. Buna cevaben:

«Kendine yazık etme! Hicret işi güç ve zordur. Senin zekât ve­recek kadar deven var mı?» buyurdu. Adam, var dedi. Hazreti Pey­gamber: «O halde amelini denizaşırı ülkelerde yap, Allah Tealâ se­nin amelinden hiçbir şeyi zayi etmez» buyurdu.

 

435- İbni Abbas (R.A.) 'dan rivayet edilmiştir; Peygamber Sallallâhu Aleyhi  ve Sellem, Muaz bin Cebel Haz­retlerini Yemen'e vali olarak gönderirken ona şöyle demişti:

«Sen, ehli kitab olan bir topluma (vali olarak) gidiyorsun. îlk yapacağın iş, onları Allah'a ibadete davet etmendir. Allah'ı tanıyın­ca onlara, Allah Tealâ Hazretlerinin gündüz ve gecelerinde beş va­kit namazı farz kıldığım bildir. Namazı kılarlarsa, Allah Tealâ'nm onlara, zenginlerinin malından alınıp fakirlerine verilmek üzere ze­kâtı farz kıldığını bildirir. Buna da itaat ederlerse, kendilerinden ze­kâtlarını al (ve gereken yerlere ver). Ancak (bu zekât) halkın mal-larram en iyisinden almaya kalkma.»

 

436- Enes'den (Radıyallahu Anh)  rivayet edilmiştir:

Enes der ki: (Sevdiğiniz malda (Allah yolunda) harcamadıkça, iyiliğe erişemenızsiniz) mealindeki ayeti kerime nazil olunca, Talha Hazretleri Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gel­di ve dedi ki: «Allah Tealâ Hazretleri, siz sevdiğiniz mallarınızdan muhtaçlara vermedikçe iyilik derecesine erişemezsiniz, buyuruyor. BEYRUHA hurmalığı, bana mallarımın en kıymetlisidir. Bu yer Al­lah rızası için sadakadır. Bunun ecrini ve mükâfatını Cenabı Hak'­tan bekliyorum. Yâ Resûlallah! Beyruha'yı Allah'ın sana göstereceği yere koy.» Buna cevaben Peygamber Saliallahu Aleyhi ve Sellem şöy le buyurdu:

«Oh {ne güzel)! O kazançlı bîr maldır. O kazançlı i>ir maldır. Dediğini duydum. Bu malı akrabalarına vermeni uygun görüyo­rum.» Sonra Ebû Talha, Ya Resûlallah, siz uygun gördüğünüzü ya­pınız! dedi. Ebu Talha, bu yeri yakınlarına "ve amcazadelerine tak­sim etti.

Mütercim :

Bugün Beyruha'nm yalnız kuyusu kalmıştır. O da Mescidin ka­pısı tarafında Kürt Said Abdülkadir'in binası karşısında bir evin dış duvarına bitişik dar bir yerde sokak kenarındadır. Bazı ziyaret çiler adı geçen kuyuyu ziyaret ederler ve suyundan bereketlenmek

için içerler.  Bahçe ise arsa haline  dönüp  üzerinde  binalar yapıl­mıştır.

 

437 - Ebû Said El-Hudri (R.A.)'den rivayet edilmiştir.

«İzin veriniz, gelsin.» buyurdular. Zeyneb Peygamberin huzu­runa geldi ve dedi ki: Ey Allah'ın Resulü! Bugün siz sadaka verme­mizden bahsettiniz. Benim birtakım süs eşyalarım (mücevherlerim) var. Bunları muhtaçlara vermek istedim. Fakat kocam, yardım ed&-ceğim kimseler içinde en muhtacın kendisi ve çocukları olduğunu iddia etti. Buna cevaben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«İbni Mesûd'un sözü doğrudur. Kendilerine yardımda buluna­cağın kişilerin en lâyiki kocan ve çocuklarındır.»

Mütercim:

Bu hadîs-i şerife dayanarak İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf, hanımın kocasına zekât vermesi caizdir. İmam Azam ile İmam Mâlike göre caiz değildir. Bu hadîs-i şerifte geçen sadaka, ze­kât olmayan sadaka hükmündedir.

 

438- Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiştir: «Müslümanm atında ve kölesinde zekât yoktur,» MÜTERCİM ;

Bir insanın bineceği veya cihad için beslediği ata zekât yoktur. Fakat üretmek için ve çoğaltmak için erkek ve dişi karışık olmak şartı ile senenin çoğunu kırda otlayarak yetişen atlarda İmam Azam'a göre zekât vacibdir. îmanıeyn ile İmam Şafii'ye göre vacib değildir.

imam Azam'a göre böyle atları bulunan kimse, isterse her at için bir altın verir ve isterse değerlerinin kırkta birini zekât verir.

 

439- Ebû Said EI-Hudrî (R.A.) 'den rivayet edilmiştir.

Bir gün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri min­bere çıkıp oturdular. Biz de minberi saadetin etrafında oturduk. Sonra Hazreü Peygamber:

«Sizin için korktuklarımdan biri de, dünyanın süsü ve zinetinin benden sonra size açılmasıdır.» buyurdu.    Ashab'dan    biri    sordu:

— Ya Resulallah, hayır (dünya varlığı) şer getirir mi? Hazreti Peygamber, Allah'ın vahyini bekleyerek sustu. Vahyin gelişinden sonra Hazreti Peygamber:

«— Soru soran nerede?» buyurdu ve şu cevabı verdi: «Hayır, kesinlikle şer getirmez. Ancak baharda biten bitkilerin bir kısmı da öldürür veya ölüm derecesine vardırır. Zehirli olmayan yeşillikleri yiyen hayvan da var. Böğürleri şişinceye kadar yer. Sonra güne­şin kursuna dönerek dışkısını atar, sidiğini akıtır ve keyfine bakar. Bu dünya malı da tatlı bir yeşilliktir. Müslümanm sahip olduğu malî yoksullara, öksüzlere ve yolda kalmışlara verdiği müddetçe ne gü­zeldir! [Veya Peygamber'in buyurdukları tarzdadır. (O'nun böyle buyurduklarını hatırlıyorum. Eğer eksiğim varsa bendendir.)! Bu malı, hakkını vermeden tutan kimse ise yiyip de doymayan kişiye benzer. Kıyamet gününde onun aleyhinde şahitlik yapacaktır.»

 

440- Abdullah'ın kansı Zeneb (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem vazmda kadınlara hitaben: «Sadaka verin, süs eşyalarınızdan olsa bile.» buyurmuştu. Son­ra îbni Mesûd'un hanımı Zeyneb ile Ebû Mesüd'un hanımı Zeyneb, her ikisi Hazreti Peygamberin saadethaneleri kapısına geldiler. Ka­pıda Hazreti Bilâl Habeşî'yi (Rathyallahu Anh) buldular. Abdullah bin Mesud'un karısı Hazreti Zeyneb, Hazreti Bilâl'e dedi ki: — Re-sûlullah'a sor, evimde barındırdığım öksüzlere ve kocama haraca-dığım şey,sadaka yerine geçer mi? Arkadaşım da aynı durumdadır. Bizi de bildirme! Hz. Bilal içeri girip Peygamberimize sordu. Pey­gamberimiz, «O iki kadın kimlerdir?» buyurdu. Bilâl, Zeyneb! dedi Peygamberimiz, Zeyneblerden hangisi?» buyurdu. Bilâl, Abdullah bin Mes'ud'un karısı! dedi Peygamberimiz buyurdular ki: «Evet! Hem onun sevabı iki kattır: Yakınlık sevabı ve sadaka sevabı.»

 

441- Ümmü Seleme (R.A)nin kızı Zeyneb (R.A.) den rivayet-e d il mistir:

Peygamber'in zevcesi Ümm-i Seleme, ya Resulallah, dedi, ölen kocamdan himayem-altında bulunan yetimlere yaptığım harcama­dan ötürü bana sevab ve mükâfat var mıdır? Bunlar benim de çocuk-larımdır. Resûl-i Ekrem buyurdu: «Sen onların ihtiyaçlarını gör. On­lar için yaptığın harcamanın sevabını alacaksın.»

 

442- Ebû Hüreyre  (R.A.)den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadaka ve zekât veril­mesi için emretmiş ve bunların toplanması için adam görevlendir­mişti. Bir görevli Hazreti Peygambere' dedi ki: «Ya Resûlallah, İbni Cemil, Halid bin Velid ve Abbas, bu üç kişi zekât vermekten kaçın­dılar. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu.

«İbni Cemil'in zekât vermek istemeyişi, fakir iken Allah ve peygamberi (ganimet mallarından kendisine vererek) onu zengin kılmalarının foir karşılığı mıdır? Halid'e gelince, siz ona haksızlık ediyorsunuz. Çünkü Halid, zırh ve savaş teçhizatını Allah yoluna bağlamıştır. Abdülmuttalib'in oğlu Abbas ise, Resûlüllah Sallalla­hu Aleyhi ve SeHem'in amcası oîup kendisinden istenen zekât mik­tarını vereceği gibi, bir misli fazlasını da verecektir.»

Mütercim :

Buradaki sadaka, sahih olan görüşe.göre, farz olan zekâttır. Ba­zı alimler, bu sadakanın farz zekât olmayıp nafile sadaka veya harp için bir vardım için bir yardım olduğu görüşündedirler.

 
444- Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiştir: «Benliğime hakim olan Allah'a yemin ederim ki, herhangi biri­nizin ipini alıp sırtında odun taşıması, bir adama gidip ondan ister versin, ister vermesin dilenmesinden daha hayırlıdır.»

 

445-  Zübeyir bin Avvam (R.A.) 'dan rivayet edilmiştir:

«Vallahi, herhangi birinizin ipini alarak sırtında bir demet odun getirip satması ve bu sebeple Allah Tealâ onun yüzünü kızarmak­tan koruması, insanlara, versinler veya vermesinler, el açmasın­dan daha hayırlıdır.»

Mütercim:             .  .

Bu hadîs-i şerifle Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi ticarete, sanata, ziraata ve çalışmaya teşvik buyuruyor ve başkası­nın eline bakıp avuç açmaktan sakındırıyor.

 

446- Hakim bin Hizam (R.A.)'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Resûlüllah Hazretlerinden mal istemiştim, verdiler. Bir müddet sonra, yine istedim, yine verdiler. Üçüncü defa istedim yine verdiler ve sonra bana şöyle buyurdular:

«Ya Hakîm! Gerçekten bu dünya malı tatlı bir yeşilliktir. Kim onu gönül cömertliği ile alırsa, hayır ve bereketini görür. Kim gö­nül ihtirası ile alırsa hayır ve bereketini görmez. Yiyen ve doyma­yan kişiye benzer. Üst el (veren el), alt elden (alandan) daha hayırlı­dır.»

Sonra Hakim ibni Hizam, ey Allah'ın Resulü, seni hak Peygam­ber olarak gönderen Allah Tealâ Hazretlerine yemin ederim ki, bun­dan böyle ömrümün sonuna kadar sizin elinizden sonra hiç bir elin altına elimi tutmayacağım, dedi. Ömrünün sonuna kadar da bu sö­zünde durdu. Hatta Hazreti Ebû Bekir ganimet mallarından kendi­sine vermek için davet ettiği zaman gitmezdi. Hazreti Ömer de ayni şekilde davet ederdi, gitmezdi. Hazreti Ömer, ey müslümanlar, şahid olun. Ben Hakîm bin Hizam'ı kendisine mal vermek için davet edi­yorum,  gelmiyor, diyerek ilân ederdi.

Mütercim ;

İhtiyaç ve zaruret hali bulunmadıkça dilenmek, imamların itti­fakı ile haramdır. Çalışmaya ve kazanmaya gücü olanlar hakkında imamlar ihtilâf ettiler. Bazıları hadîs-i şeriflerin zahirine bakarak haramdır, dediler. Sahih olan söz de budur. Bazıları da, böyle kim­selerin istemesi kerahetle caizdir, dediler. Fakat bu da üç şartla olur:

1- Küçük düşürmeyecek,

2- İsrar etmeyecek,

3- Hayır sahibini incitmeyecek, rahatsız etmeyecek.

Bu üç şart bulunmaksızın yapılan dilencilik haramdır. Fakat bazı büyük şeyhler, ahlâk terbiyesi için bazı derviş ve müridlerine seyahat görevi verirlerdi. Torbalı veya torbasız dilenirlerdi. Bunda manevî bir ahlâk terbiyesi düşünüldüğünden bir sakınca yoktur dediler. Fakat bu şekilde dilenmek caiz olduğu takdirde, İsrar et­mekten, Allah rızası için veya Allah'ı seversen ve benzeri sözlerden sakınmak şarttır. Zira Allah rızası için dilenen mel'undur ve böyle düenildiği zaman o istenilen şeyi, aşırı bir şey veya gayri meşru bir şey olmadıkça vermeyen kimse de mel'undur, diye  varid olmuştur.

 

447- Hazreti Ömer  (Radıyallahu Anh]   anlatıyor:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bazen bana mal verirdi. Ben de Ya Resûlallah, benden öaha muhtaçlara veriniz, derdim. Hazreti Peygamber bana şöyle buyurmuştu:

«Bunu al! Beklemediğin ve istemediğin halde sana bir mal ge­lirse al; fakat bu türlü olmadıkça, sakın kendini onun ardına dü­şürme.»   

 

448- İbni Ömer (R.A) 'den rivayet edilmiştir:

«Bazı kimseler vardır ki daima insanlardan dilenirler, kendile­rinde zaruret olmaksızın dilenciliği kendilerine san'at edinirler. Bun­lar, kıyamet gününde yüzlerinde et parçasından bir şey olmaksızın çıplak kuru kemik halinde geleceklerdir. Bir de kıyamet günü gü­neş o derece yaklaşacak ki, insanın teri tâ kullağımn yarısına çıka­caktır. Sonra mahşerdekiler, böyle dehşetli bir halde iken hepsi yar­dım isteyecektir. Önce Hazreti Adem'den yardım isteyecekler, sonra Hazreti Musa'dan, sonra Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bütün mah­şerde bulunan arasından hüküm verilmesi içjin şefaat ederek gidip cennet kapısının halkasına yapışacaktır. O gün Allah Tealâ Haz­retleri, Muhammed Aleyhissalâtü vesselam'i Kur'an-ı Kerim'de va'd buyurulan MAKAM-I MAHMUD'a çıkaracaktır. Bütün mahşer hal­kının övdüğü ve imrendiği bir makamdır bu.»

 

449- Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Yoksul kapı kapı dolaşıp ta bir veya iki lokma yahut bir veya iki hurma ile geri dönen kişi değildir. Yoksul; ihtiyacını karşılaya­cak imkâna sahip olmayan, durumu bilinmediğinden de kendisine sadaka verilmeyen ve kendisi de kalkıp insanlardan istemeyendir.»

(Yardım yapılması gereken yoksul budur ve böyle kimseleri gözet­mek gerekir,)

 

450- Ebû Hümeyd Es-Sâidî (R.A)'den rivayet edilmiştir:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber Tebük ga­zasına çıkmış idik. Va&i'l-Kura adındaki yere vardığında bir hurma bahçesi, bulunan bir kadınla karşılaştı. Hazreti Peygamber, ashabı kirama hitaben:

«Bu bahçenin hurma mahsulünün miktarını    tahmin  ediniz.»

buyurdu. Sonra bizzat kendisi hurmaların miktarını on vesak Ctak^ riben 2 ton) olarak tahmin etti ve on vesak itibariyi» onda bir zekât aldı. Sonra bahçe sahibesi olan kadına şöyle buyurdu:

«Bu hurmalıktan çıkan mahsulü biçersin.»

(Fazla veya eksik almış isek ödeşiriz.) Tebük'e vardığımız zaman şöyle buyurdu:

«Dikkat ediniz, bu gece fırtına olacak, şiddetli rüzgâr esecektir. Hiç biriniz yerinden kımıldamasın. Devesi olan devesini sağlam bağlasın.» Biz de develerimizi emrettiği şekilde bağladık, yattık. Gerçekten o gece çok şiddetli fırtına oldu; öyle ki, içimizden ayağa kalkan birisini rüzgâr Tayyi dağına sürükledi. Eyle hükümdarı (Yuhanna), Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimize be­yaz bir katır hediye etti. Hazreti Peygamber buna karşılık olarak Yuhanna'ya bir elbise giydirdi. Ayni zamanda Yuhanna'nm idare­sinde bulunan halka güvence verdi ve onlara bir miktar cizye (ver­gi) mükellefiyeti koydu. Sonra Tebük'den dönerek yine adı geçen Vadi'l-Kur'a ya gelince oradaki bahçenin sahibesi kadına hitaben:

«Mahsûlün ne kadar geldi?» buyurdu. Kadın da, Hazreti Pey­gamberin tahmini üzere on vesak hurma çıktığını söyledi. Sonra bize şöyle buyurdu:

«Bir an önce Medine'ye varmak istiyorum. Benimle birlikte er­ken varmak isteyen acele etsin.» İbni Bekkâr, Medine göründü, an­lamında bir söz söyleyince Resûli -' Ekrem, «îşte Tâbe (Medine)!* buyurdu. Uhud dağını gördüğünde, «Bu, bizi seven ve bizim de kene­disin! sevdiğimiz dağcıktır.» dediler. Sonra bize sordular:

«Ensar'ın en hayırlı ailelerini size bildireyim mi?» Ashab, evet, dediler! Buyurdular gi: «En hayırlısı Neccaroğulları aileleridir. Son­ra Abdül-Eşheloğulları aileleri. Sonra Saideoğulları aileleri veya Haris bin Hazreçoğullarınm aileleri. Ensar'm (Medine'Iilerin) bü­tün aileleri hayırlıdır.» Diğer bir rivayette de: «Sonrâ*HarisoğuIları aileleri. Sonra Saideoğulları aileleri» diye varid olmuştur.

Mütercim :

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mahsul tahminlerinin tastamam çıkması ve Tebük'de geceleyin şiddetli fırtına olacağını haber vermesi, Peygamberlik mucizelerinden sayılır. Eyle hüküm­darı île birtakım kabilelerin İslama boyun eğmeleri de Tebük gaza­sının güzel sonuçlarından biridir.

 

451- Abdullah bin Ömer (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Gökten inen yağmurla sulanan ekinlerde veya ırmak ve nehir gibi akar sularla sulanan arazilerden elde edilen ürünlerde zekât olarak onda bir (öşür) gerekir. Fakat hayvan ve doîab gibi vasıta­larla sulanan arazilerin ürünlerinde onda birin yarısı (yirmide bir) zekât gerekir.»

 

452- Ebû Hüreyre  (R.A)den rivayet edilmiştir:

Hurma ürünleri toplandığı zaman herkes öşrünü (zekâtını), ve rilecek yerlere dağıtılmak üzere Hazreti Peygambere getirirdi. Bu hurmalar Hazreti Peygamberin saadethaneî erinde yığın halinde harman olurdu. Hazreti Hasan ve Hüseyin (Radıyallahu Anhüma) çocukluk hali olarak bu hurma yığının çevresinde oynarlarken Haz­reti Hasan'in (veya Hüseyin'in), ağzına oradan bir hurma attığını gören Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hurmayı çocuğun ağzından mübarek parmağı ile çıkardı ve ona şöyle buyurdu:

«Muhammed ailesinin sadaka (zekât) yiyemiyeceğini daha öğ­renmedin mi?» Diğer bir rivayette de şöyle buyurdular:

«Kıh kıh (ağzmdakini at). Bizim sadaka yemediğimizin farkında değil misin?» Bu sözü Hazreti Peygamber Hasan'a yahut Hüseyin'e söylemişti.

Mütercim :

Muhammed ailesi. (Âli Muhammed), îmam Azam ile îmânı Malik'e göre, yalnız Haşimoğullarıdır. îmam Şafiî'ye göre, hem Haşim-oğıülan, hem de Muttaliboğullarıdır. Bir de çocuk kısmı her ne ka­dar mükellef değilse de, küçük iken dinî hükümleri bilsin, islâm ter­biyesi üzere yetişsin, diye buradaki titizlik gösterilmiştir.

 

453- Hazreti Ömer'den (Radıyallahu Anh)  rivayet edilmiştir:

Allah yolunda (savaşlarda) binilmek üzere birine bir at bağış­lamıştım. Fakat adam atı ziyan etti (hayvana bakmadı, hayvan çok zayıfladı). Sonra ucuz satacağını düşünerek bu hayvanı satın al­mak istedim. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sorduğuma şöyle buyurdu:

«Satın alma. Verdiğin sadakada döneklik yapma. O adam sana bir dirheme satsa bile alma. Çünkü vermiş olduğu sadakasını söküp alan kimse, dönüp kusmuğunu yiyen gibidir.»

Mütercim :

Böyle sadaka ve zekât türünden olan şeyin elden çıktıktan son­ra satın alınması haram değildir; fakat tenzihen makrûhtur. Baz alimlere göre de tahrîmen mekruhtur.

 

454- İbni Abbas (R.A.)'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir:

Hazreti Peygamber, zevcelerinden Meynıune'nin (Radlıyallahu Anhaî azatlı cariyesine zekât malından verilen bir koyunun atılmış leşini görünce. «Derisinden yararlanabilirdiniz!» buyurdu.

Ashab, o leştir, dediler. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdular. «Ölü-hayvanın sadece etinin yenmesi haram kılınmıştır.»

Mütercim :

Hazreti. Peygamberin zevceleri tarafından azad edilen kölele­rin sadaka ve zekât almaları caizdir. Fakat Hazreti Peygamberin ve Peygamber ATinden sayılanların azadhlarına caiz değildir. Al-i Mu­hammed hakkında yukarda iki hadis geçmiştir.

 

455- ibni Abbas (R.A.)'dan rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Yemen'e vali olarak gönderdiği Muâz bin Cebel (Radıyallahu Anh) hazretlerine, görevine giderken şöyle buyurdular:

«Zulme uğramışın (mazlumun) ilenmesinden kork; çünkü onun ilenmesi ile Allah Tealâ arasında perde yoktur.» (Zekât ve öşür gibi haklar alınırken haksızlık edilmemesi emir buyuruluyor.).

 

456- Abdullah bin Ebî Evfâ (Radıyallahu Anh) der ki:

Verilecek yerlere dağıtılmak üzere mallarının zekâtını Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getiren kimselere Peygamber Efendimiz, hayır duada bulunarak, «AUamm, falanın ailesine rah­met ve mağfiret buyur!» derdi. Bir gün babam da malının zekâtını getirip teslim edince, onun için de:

«Allahim! Ebû Evfa'nm ailesine rahmet ve mağfiret buyur.» diye dua etti.

Mütercim :

Peygamberlerden başkası üzerine «Salât ve Selâm» getirmek bizim için tenzihen makrûhtur. Her ne kadar bunun manası sahih ise de «Salât» Peygamberlere has bir vasıf olmuştur. Onun için peygamberlerden başkasına «Salât ve Selâm» getirmek mekruh sa­yılmıştır. Nitekim «Muhammed Azze ve Celle» demek sahih değil­dir. Gerçekten Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem aziz­dir, celildir. Fakat «Azze ve Celle» tabiri Allah Tealâ Hazretlerinin özel vasfı olduğundan yaratıklarda kullanılması sahih değildir. Fa­kat Peygamber efendimiz kendilerine has olarak «ve Salli Aley­him = sen müminlere salât et, onlar için mağfiret dile» (Tevbe sû­resi: 103 ayet) mealindeki ayeti kerime uyarınca dilediği şahıslara «Salât ve Selâm» eder. Bu Peygambere has özelliklerdendir. Şerkav? şerhinde böyle yazılıdır.

 

457- Ebû Hüreyre (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«İsrail Oğullarından biri diğerinden bin dinar ödünç para istedi. Adam da bu parayı kendisine verdi. Sonra ödünç alan kimse deniz yolculuğuna çıktı. Dönmek için gemi bulamayınca bir odunu delip içine bin altını yerleştirdi ve (Allah'a tevekkül ederek) denize attı. Alacaklı adam da, (parasının vadesi geldiği için, acaba borçlu gele­cek mi? diye iskeleye giderken) deniz kenarında bir odun gördü ve yakacak olarak ailesine götürdü. Odunun parçalayınca parayı (bin altını) buldu.»

Mütercim:

Denizin sahile atmış olduğu odun, anber, mücevherat ve bun-lara benzer şeyleri almanın mubah olduğu bu hadîs-i şeriften çıka­rılmaktadır.

 

458- Ebû Hüreyre   (R.A.)'den rivayet edilmiştir: «Hayvanların telefi hederdir, (başıboş   gezen   hayvanların telef ettiği can ve maldan dolayı sahiplerine tazmin gerekmez.) Kuyunun telefi hederdir,  fbzr kimsenin mülkünde olan kuyusuna düşüp  de ölen olursa kuyu sahibine tazmin    gerekmez.)  Maden ocaklarının telefi hederdir,  (meşru bir hakla açılan maden kuyuları içiner düş­mekte telef olan için tazminat ödenmesi gerekmez.»    Definenin (ve yeraltı madenlerinin) beşte biri hazinenindir.»

Mütercîm ;

Hayvanın telefini, zarar ve ziyanını, başboş bırakılmaları adet olan yerde başlarında kimse bulunmadığı takdirde ittifakla tazmin gerekmez. Fakat sahibi beraber bulunursa veya hayvanın yedekçisi veya sürücüdür olursa, o hayvanın ön ayakları veya ağzı ve çenesi veya boynuzu ile sebebiyet verdiği zarar-ziyamn tazmini Hanefi mezhebine göre gerekir. Kuyruğu veya arka ayağı ile vurursa taz­min gerekmez. Ancak ön veya arka ayağıyle çiğnerse tazmin icab eder.

Hanbelî mezhebinde de hüküm böyledir. Eğer hayvan öne ka­tılmış olursa her ne şekilde olursa olsun sebebiyle verdiği zarar vs ziyanın tazmini (ödenmesi) gerekir.

Şafiî  ve Maliki mezheblerinde,  hayvan ile beraber bir kimse varsa bu hayvanın her halûkârde yapmış olduğu zarar ve ziyanın tazmini gerekir. Bir insan hayvanını herkesin gelip geçtiği bir yerde durdursa da o hayvan ziyanda bulunsa, bu ziyanın tazmini ittifakla gerekir. Ancak böyle bir hayvan  yol ortasında işer veya dışkısını yapar da bir üzerinden kayarak ziyana uğrarsa, tazmini gerekmez. Bir de bir insan yolda veya izinsiz olarak başka birinin mülkünde çukur kazar da, böyle kazılmış çukurlara bir insan düşüp telef olur­sa, o çukura kazan adamın yakın akrabası (akîlesi) üzerine ölenin diyeti lâzım gelir. Ayrıca çukuru kazan  üzerine keffaret gerekir. Yine bu gibi çukurlara hayvan düşer de ziyan olursa, yine tazmin gerekir.

Cahiliyet devrinden kalma defineler ganimet yerinde sayıldı­ğından cinsleri ne olursa olsun, kıymet ve miktarları ne olursa ol­sun, bunların beşte biriry hazineye vermek gerekir. Şafiî mezhebin­de define mallarının kıymeti nisab miktarı (20 miskal altın veya 200 dirhem gümüş) değerinde olmadıkça beşte bir lâzım gelmez. Altun ve gümüşten başka şeylerden de lâzım gelmez.

Müslümanlara ait defineler ittifakla kaybolmuş eşya hükmüne r. Yitik eşya işlemine tabi. olurlar. Sahibi aranır, sahibi bulunmaz ise fakirlere dağıtılır.

 

459- İbni Abbas (R.A.) 'dan rivayet edilmiştir:

Veda Haccında bir kadın Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-Iem Hazretlerine gelerek dedi ki: Ya Resûlallah, hacem farziyyeti babama ulaştı (vacib oldu), halbuki babam çok ihtiyardır, hayvan üzerinde duracak halde değildir. Onun yerine ben hac edebilir mi­yim? Buna cevaben Hazreti Peygamber şöyle buyurdu.

«Evet, (onun yerine hac edebilirsin).»

Mütercim:

Bu hadis-i şerifin delaletiyle, daha önce kendisi için hac yapma­mış kimsenin başkası adına bedel olarak haccetmesi, İmam Azam Hazretlerine göre caizdir. Diğer imamlara göre caiz değildir. Ancak bu derece güçsüz ve sakat olan kimselerin yerine hayatlarında haccetmek caizdir. Ayrıca Hanefi mezhebinde nafile hac için şart aranmaksızın bedel caizdir.[27]



[27] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:210-243


Konu Başlığı: Ynt: Zekât bahsi
Gönderen: Pelinay üzerinde 20 Şubat 2016, 09:40:27
Allah razı olsun paylaşımın için Sümeyye abla.çok faydalı,istifade ettiğim bir derlemeydi.Rabbim emirlerini hakkıyla uygulamaya gayret edenlerden eylesin daimibizleri .


Konu Başlığı: Ynt: Zekât bahsi
Gönderen: Ceren üzerinde 06 Eylül 2016, 16:10:29
Aleykumselam.Rabbim bizleri onun rizasi icin yasayan ve zekatini hakkiyla ve vaktinde veren ve allahin rahmetine kavusan kullardan olalim inşallah...