๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Haziran 2011, 15:47:36



Konu Başlığı: Yaratılışın başlangıç bahsi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Haziran 2011, 15:47:36
YARATILIŞIN BAŞLANGICI BAHSİ


839- İmran bin Husayn  Radıyallahu Anhüma) der ki: Beni Temim kabilesinden bir grup Peygamber Sallallahu Aleyhi ' ve Sellem Hazretlerine geldiklerinde onlara hitabem

«Ey Temîm oğulları, size müjdeler olsun!...» buyurdu. Onlar bu müjdeyi dünya nimetine yorumlayarak dediler ki:

- Madem ki bizi müjdelediniz, o halde bize (dünya malından şimdi bir şey) veriniz. Bu cevab üzerine Hazreti Peygamberin mü­barek yüzü değişti. O anda Yemenliler Hazreti Peygamberin huzu­runa gelmişlerdi. Hazreti Peygamber onlara şöyle buyurdu:

«Ey Yemen'liler! Müjdeyi siz kabul edin? zira onu Temîm Oğul­ları kabul etmedi.» Yemenliler: — Kabul ettik, dediler.

Sonra Hazreti Peygamber, yaratılışın başlangıcını ve Arş'm na­sıl meydana geldiğini anlatmaya başladı. Tam bu esnada birisi ge­lerek, İmrân! dedi, deven boşandı. Ben de devemi bulup bağlamak üzere hemen Hazreti Peygamberin huzurundan ayrıldım. Keşke kalkm'as aydım!.. .

 

840- İmran'dan (Kadıyallahu Anh) rivayet edilmiştir -Ey Temim oğullan, müjdemi kabul edin. Müjdemi Temîm Oğul lan kabul etmediyse, siz kabul ediniz ey Yemenliler! Allah var ikn başka hiçbir varlık yoktu. Onun arşı su üzerinde idi, İîer şeyi takri» edip Levh-i Mahfuz'a takdir yazdı. Sonra gökleri ve yeri yarattı

 

841- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Allah Tealâ Hazretleri buyurur ki: insanoğlu bana dil uzatır; halbuki bana dil uzatmak ona yakışmaz. Beni yalanlar; halbuki beni yalanlamak ona yakışmaz. Bana dil uzatması, benim çocuğum oldu­ğunu, demesidir. Beni yalanlaması da, Allah beni başlangıçta ya-i attığı gibi, öldükten sonra diriltmez, demesidir.»

 

842- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu Anh)  rivayet edilmiştir:

«Allah Tealâ Hazretleri alemi yaratıp tamamlayınca, Levh-i Mahfuz'a ki, Allah katında arşın üzerindedir-şöyle yazdı.- Benim rahmetim, gazabımı yenmiştir.» (Nitekim «Allah Tealâ, rahmeti ken­dine farz kılmıştır» mealindeki ayeti kerime de bunu göstermekte­dir.)

 

843- Ebû Bekr'den  (Radıyallahu Anh)  rivayet edilmiştir-.

«Allah Tealâ Hazretleri gökleri ve yeri yarattığı günden beri zaman, aynı minval üzere dönmektedir. Yıl on iki aydır. Bu aylardan dördü mukaddes aylardır. Üçü, peş peşedir ki, Zilka'de, Zilhicce ve ve Muharrem aylarıdır. Biri de Cümâde'1-Âhir ile Şaban aylan ara­sındaki Mudar Receb'idir.»..

Mütercim:

Cahiliyet zamanımda iki kabile birbirleriyle savaşmak istedikle­ri zaman, haram aylarda savaş yasak olduğundan, bazı haram ayla­rın isimlerini değiştirerek meselâ Muharrem ayma Safer adını vere­rek o ayda savaşırlardı. Sonra harb bitince Safer ayma Muharrem diyerek isim değiştirirlerdi. Sonra Hazreti Peygamber zamanında bu çahilîyet adedi tamamen giderilerek alemin ilk yaratılışında olduğu gibi arabî aylar kararlaştı. Muharrem ayı kıyamete kadar Muharrem ayıdır, Receb ayı da daima receb ayıdır. Bundan sonra islâmda ayla­rın değiştirilmesi mümkün olmayacaktır.

 

844- Ebü Zer (Radıyallahu Anh) der ki?

Bir gün güneş batarken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Hazretleri bana:

«Biliyor musun, nereye gidiyor?» diye sordular. Ben de: — Allah Tealâ ve peygamberi bilir, dedim. Peygamber Sallalla­hu Aleyhi ve Selleöı buyurdular .ki:

«O güneş.gider ve Arş'ın altında secde ederek (normal seyrini devam ettirmesi için) AUah'dan izin ister ve ona izin verilir. Belki pek yakında secde edecek de secdesi kabul   olunmayacak   ve izin isteyecek de ona izin verilmeyecektir. Nereden    geldinse    oraya   dön denilecektir. Bunun üzerine güneş, battığı yerden doğacaktır. îşte bu Allah Tealânın, «güneş, kendi yerleşimi (yörüngesi) nde    hareket et­mektedir. Bu da, Aziz ve Alîm olan Allah'ın takdiridir.* âyeti kerime­sinin manasıdır.» (Yasin sûresi, âyet : 38)

Mütercim':

Güneşin secde etmesi, Allah'ın iradesine uyarak yörüngesinde hareket etmesidir. Kıyamete yakın, alemin düzeni bozulurken, güne­şin hareketi de bozulacaktır. Doğudan doğarken batıdan doğacağı, «Rabbihin bazı alâmetleri geleceği güü» mealindeki ayetin işareti ile ve bu hadîs-i şerifin açık delaletiyle ve diğer hadîslerle sabittir.

Bir de, «Arş'ın altında secde eder» sözü, bazı astronomi alimleri ile bid'at sahibi kimselerin ileri geri konuşmalarına sebeb olmuş ise de, bunda itiraza yer yoktur. Çünkü güneş ve .ay, yahud semadaki varlıkların hepsi Arş'ın altındadır.» Görmez misin ki, göklerde ve yerde olan varlıklar, güneş ve ay hep Allah'a secde ederler.» mea­lindeki ayeti kerimenin açık delaletiyle güneşin, ayın ve diğer yıldız­ların secdesi sabittir; ve devamlıdır.

 

845- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh) rivayet edilmiştir: «Güneş ve ay, kıyamet gününde durulmuş olacaklardır.»

(Güneş ve ay, ziyası sönmüş olduğu halde bunlara tapanlara ce­hennemde gösterileceklerdir. Nitekim «Siz ve Allah'dan başkasına taptığınız varlıklar, Cehennem odunusunuz» mealindeki ayeti keri­me bu hususu açıklıyor)

 

846- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gökte bir bulut veya bir karartı gördüğü zaman gider gelir ona bakardı. Bunun için dışarı çıkar, içeri dönerlerdi. Mübarek yüzlerinde de bir değişiliklîk olurdu. Ben bu telâşlarının sebebini kendilerine sordum. Bana şu cevabı verdiler:

«Bilemiyorum, belki bu bulut, Ad kavminin, «Vaktaki, kendileri­ne gelecek olan azabı, vadilerine doğru gelen bir bulut halinde gör­düler, dediler ki: Bu gelen bulut bize yağmur yağdıracak (bereket verecek)» dediği buluttur ki, yağmur getireceği sanılırken felâket getirebilir, diye korkuyorum.»

 

847- Abdullah bin Mes'ud Hazretlerinden  (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Herhangi birinizin ana karnında yaradılışı? kırk günde topar­lanır, sonra o kadar müddet zarfında kan pıhtısı olur,- sonra okadar müddet içinde et parçası olur, sonra Allah Teâlâ bir melek gönderir ve bu meleğe dört kelime (ceninin kaderiyle ilgili dört hüküm) em­redilerek onun amelini, rızkını, ecelini, mutlu veya mutsuz olduğunu yaz, denilir. Sonra ona ruh verilir. Sizden biriniz, cennetle kendisi arasında ancak bir arşmhk mesafe kalıncaya kadar iyi amel işlemiş­ken kaderi önüne geçerek cehennemliklerin amelini işler (ve cehen­neme girer). Yine sizden biriniz, cehennem ile kendisi arasında bir arşmhk mesafe, kalıncaya kadar kötü ameİ işlemişken kaderi önüne geçerek cennet ehlinin amelini işler (ve cennete girer) .»

Mütercim:

Önemli ve muteber plan hal, imanla ahirete göçmektir, mümin­lerin daima iyi işlerde (salih amellerde) bulunmalar* gerekir. Böyle güzel bir hal ile ahirete göçenler cennetliktirler, diye haklarında iyi zanda bulunulur. Onlar rahmetle anılırlar. Kötü bir hal ile göçenle-rede, günahlarının bağışlanması için dua edilir

 

848- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh)  rivayet edilmiştir!

«Allah Tealâ kulunu sevdiği zaman Cibril'e buyurur kiî Allah Tealâ falan kulu seviyor, sen de onu sev. Cibril de onu sever. Sonra Cibril göktekilere (meleklere) seslenir kb Allah Tealâ falan kimseyi seviyor, siz de onu seviniz. Böylece Göktekiler de (melekler) o kulu severler. Sonra o kul için yeryüzünde kabul hükmü konur, (herkes onu sever).»

 

849- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu   Anha) rivayet edlmiştir:

«Melekler bulutlara inip gökte takdir edileı? işleri aralarında ko­nuşurlar. Şeytanlar, gizlice kulak vererek konuşulanı dinlerler ve bunu kâhinlerine iletirler. Fakat bunlara kendiliklerinden yüz yalan katarlar. (Böylece kâhinlerin verdiği haberlerin hemen hepsi yalan olmuş olur.)»

 

850- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Cuma günü olunca, mescidin her kapısında melekler bulunur. Onlar, mescide ilk gelenleri sirasıyle yazarlar. İmam minbere çıkıp oturunca, melekler defterlerini dürerler ve hutbeyi dinlemeğe gelir­ler.» (Böylece imam minbere çıktıktan sonra gelen cemaat için sevab yazılmaz. Fakat cuma sevabından mahrum kalmazlar. Ancak ce­maata ilk gelenlerin faziletini alamazlar.)

 

851- Berâ (Radıyallahu Anh) der ki

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Şair Hassan bin Sabit'e (Radıyallahu Anh) :

«Sen kâfirleri hicvet  tonları yer); Cibril de seninle beraberdir buyurdu.

Mütercim;

Meşru olan şiir ve manzumelerin mescidde dahi olsa okunmala­rı caiz bulunduğuna bu hadîs-i şerif delildir. Hassan Hazretlerine şiir söylemeyi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emredişi Mecidde olmuştur.

 

852 - Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir: «Ey Aişe! Bu gelen Cibril'dir, sana selâm ediyor.» Hazreti Aışe: Ona da selâm ve Allah'ın rahmeti ve berektleri olsun, dedi. Hem de, ya Resûlallah! siz, Benim göremediğimi görüyorsunuz, dedi.

 

853- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Haris bin Hişam, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sor­du: Ya Resûlallah! Size Allah'ın vahyi nasıl gelir? Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

«Bazan vahiy bana çan sesi gibi gelir ve bu, vahyin bana en ağır şeklidir. Sonra, ses kesilir ve ben, onun söylediklerini kavramış olu­rum. Bazan da melek bana insan biçiminde gelerek benimle konuşur ve ben onun söylediklerini kavrarım.»

 

854- İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Cibril Aley-hisselâma:

«Bize yapmakta olduğun ziyaretleri çoğaltamaz mısınız?» dedi.

Bunun üzerine şu mealdeki ayeti kerime nazil oldu: «Biz melek­ler, ancak senin Rabbinio emri ile ineriz. Önünüzde, arkamızda ve bunlar arasındakiler (yapacağımız, yaptığımız ve yapmakta olduğu­muz işler) G'nundur. Rabbin asla unutkan değildir.» (Meryem sû­resi: Ayet 64)

 

855- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir:

«Cibril Aleyhisseîâm, bana Kur'anı bir harf (bir lehçe, şive) üzere okudu. Fakat ben ondan, lehçelerin (harflerin) çoğaltılmasını devamlı istedim; nihayet yedi harfe kadar çıktı.»

(Hazreti Cibril de Allah Tealâ Hazretlerine niyaz ederek, Allah Larafından kullarına bir genişlik olsun diye Hicaz kabilelerinden ye­di lehçe üzere Kur'an okunmasına izin verildi. O yedi kabileyi de şu beyt içine almaktadır:

Kureyş'un, Temim'un, Dabbe'tün ve Kinane. Ve bakîhim. Kays'un, Hüzeyl'ün, Benû Esed

Böylece, Kureyş, Temim, Dabbe, Kinane, Kays, Huzeyl ve Benî Esed'den ibaret yedi kabilenin lehçesi üzere kıraat caiz oluyor. Buna Kıraat-i Seb'a (yedi kıraat) deniyor. Allah kelâmında herhangi bir* değişiklik anlamında olmayıp hspsi mütevatir olmakla Hazreti Os­man (Radıyallahu Anh) Hazretlerinin hat şekline, onun yazmış oldu­ğu Mushaf m yazı esasına uygundur. Yoksa bazı imansızların san­dıkları gibi, asla mana ve ahkâm bakımından hiç bir değişiklik yok­tur.)

 

856- Hazreti Aişe' (Radıyallahu Anha) der kii Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem'e sordum:

— Ya Resûlallahl Uhud muharebesindeki günden daha şiddetli bir gün geçirdiniz mi? Hazreti Peygamber bana şöyle buyurdular:

«(Ey Aîşe), senin kavminden (Kureyş'den)    çekeceğimi çektim. Onlardan çektiğimin en şiddetlisi Akabe gününde idi. Şöyle ki Taif halkının ileri gelenlerinden olan AbdiYâ liyl bin Abdi Külâl'e, (Tai­fe kadar gidip Kureyş'in eziyetlerinden korunmak için) baş vurmuş­tum. O ise isteğimi kabul etmedi. Ben kederli ve yüzümün yöneldiği tarafa (rast gele) yola koyuldum. Ancak Karni Seâlib adındaki yere vardığımda kendime geldim. Başımı kaldırdım ve birden   kendimi, beni gölgeleyen bir bulutun altında buldum. Baktım ve ansızın orada Cibril'i gördüm. Bana seslenerek şöyle dedi: Allah Tealâ,   kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri cevabı işitmiştir. Allah Tealâ. sana dağlara memur bir melek gönderdi Kavmin hakkında ona is­tediğin emri verebilirsin. Bunun üzerine dağlar meleği bana sesle­nerek selâm verdi ve dedi ki:

— Ya Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)! Onların duru­mu senin arzuna bağlıdır. İstersen iki Ahşeb'i (karşılıklı iki dağı) üstlerine çevirebilirim. Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem cevab olarak şöyle buyurdu:

«Hayır, Umarım ki, Allah Tealâ, onların sulbünden yalnız Al­lah'a ibadet edecek ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayacak bir nesil çıkarır.»

 

857- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Bir kimse zevcesini yatağına çağırır da zevcesi kaçınırsa, me­lekler o kadına sabaha kadar lanet ederler.»

 

858- Cabir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Yolda yürürken gökten bir ses işittim ve gözümü kaldırdığımda birden Hira dağında bana gelen meleğin, gök île yeryüzü arasında bir kürsi üzerinde oturmakta olduğunu gördüm. Kendisinden ürper­dim ve hemen eve dönerek örtün beni, Örtün beni, dedim. Bunun üzerine Allah Tealâ:

«Ey Örtüsüne bürünen peygamberi Kalk da (Kavmine Allah'ın azabını) ihtar et. Rabbini yücelt, üstünü temizle Kötülüklerden uzak dur.» mealindeki ayeti kerimeleri indirdi (Müddessir sûresi: ayet 1-5)

Bundan sonra vahy çoğaldı ve arka arkaya gelmeğe başladı!

Bir rivayette de: «Allah'ın, vahyi bir müddet kesildi ve sonra ben yolda yürürken...» diye nakledilmiştir. Bir aralık vahyin gelişinde üç sene kadar bir kesinti meydana gelmişti. Bu kesintiden- sonra Cibril'­in geldiği ve artık zaman zaman vahyin dövam ettiği anlaşılmakta­dır.

Mütercim :

Tâ-Hâ sûresi 21. ayeti kerimesinde, Musa Aleyhisselam'a, «Onu (asadan dönüşen yılanı) yakala ve korkma!» ve yine Araf sûresi 143 ayeti kerimesinde, Musa'nın Rabbi dağa tecelli edince, o dağı yfcr ile bir etti. Musa da bayılarak yere düştü.» buyurularak Hazreti Musa' nın ve diğer peygamberlerin Allah'ın vahyi ve teceliisiyle korktuk­ları anlaşılıyor. Bu tabiî.bir haldır. Hazreti Meryem de, Kur'anı Ke­rimin Meryem süresi 23. ayetinde: «Keşke ben daha önce ölseydim de unutulmuş gitmiş olsaydım.» diyerek korku ve endişesini göstermiş­tir.                     

 

859- İbni Abbas'dan Radıyaîlahu Anhüma) rivayet edilmiş­tir:

«tsra (ve mi'râc) gecesi Musa Aleyhisselânı'ı esmer, uzun boylu ve kıvırcık saçlı bir kişi olarak gördüm; tıpkı Kahtan kabilesinden Şenûne erkeklerine benziyordu, İsâ Aleyhisselâm'ı Orta boylu, kırmı­zı Ue beyaz karışımı (sarışın) ve düz saçlı bir kişi olarak gördüm. Ce­hennem bekçisi Malik'i de gördüm. Allah'ın peygamberine göster­miş olduğu büyük alâmetler arasında Deccal'ı da gördüm. Artık sen (ey peygamber) Allah'ın mülakatından Ötürü şübheye kapılma.»

 

860- ibni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir! «Sizden biriniz ölünce ona sabah ve akşam oturacağı yer gösterilir. Eğer o kimse cennetlik ise, ona cennetten yeri gösterilir. Ceheıi-nemlik ise ona cehennemden yeri gösterilir.» (Akşam sabah kabirde ya azab çeker, ya da sevinç duyar.)                                                 

 

861- İmran bin Husayn'den (Radıyallahu Anh) rivayet edil­miştir:

«Cennete baktım da cennet ehlinin çoğunu fakir kimseler gör­düm. Cehenneme baktım da, Cehennem ehlinin ehlinin çoğunu ka­dınlar gördüm.»

 

862- Ebû Hüreyre'den (Radıyailahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Rüyamda kendimi cennette gördüm. Bir de baktım ki, bir kadın bir köşkün kenarında abdest alıyor. Bu köşk kimin? diye sordum. Dediler ki, Ömer bin Hattab'mdir. Sonra Ömerin kıskançlığı hatırı­ma geldi de o taraftan yüzümü çevirdim.» Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle buyurunca, Hazreti Ömer ağlayarak:

— Ya Resûlallah! Sizden de mi kıskana'cağım! Dedi.

 

863- Ebû İiüreyre'den (Radıyallahu   Anh)  rivayet edilmiştir.-

«İlîj; cennete girecek olan topluluğun suretleri, dolunay şeklinde olacaktır. Onlar cennette tükürmezler, sümkürmezler ve büyük kü­çük abdeste çıkmazlar. Cennette onların kullandığı kaplar altındın, Tarakları altın ve gümüştendir. Buhurdanlıklarında yanan, öd ağacı­dır. Onların teri miskdir (misk kokusu gibi kokar).

Cennet ehlinden her birinin iki zevcesi vardır. Bacaklarının ilik­leri, parlaklıktan etlerinin arkasından göze çarpar. Aralarında' ayrı­lık yoktur, kindarlık yoktur. Kalbleri tek«bir kalb gibidir. Sabah ak­şam Allah'ı teşbih ederler.»

 

864-  Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh)   rivayet edilmiştin

«Jüt cennete girecek grup (un yüzleri), dolunay şeklinde olacak-ur Onların arkasından cennete girecekler, en çok ışık veren yıldız gibi olacaklardır. Cennet ehlinin kalbleri tek bir adamın kalbi gibi­dir. Aralarında ayrılık yoktur, birbirine kin tutma yoktur. Onlardan her bir erkeğin zevcesi vardır. Parlaklıklarından, her birinin bana Uİklerİ etlerüiin ^mdari görünür. Sabah-akşam Allah'ı büı ederler. Onlar asla hasta olmazlar, sümkürmezler, tükürmez-. KuUandıklan kaplar altın ve gümüştür. Taraklan altındır. Bu- danhklarında yanan, öd ağacıdır. Terleri de miskdir.»

 

865- Sehl bin Sa'd (Radıyallahu Anh) der kiî

«Muhakkak ümmetimden yetmiş bin yahud yediyüz bin kişi (cennet)) girecek ve onların öndekileriyle sondakileri aynı anda gireceklerdir. Yüzleri dolunay gibi parlaktır.»

Mütercim:

Yediyüz bin kişi veya yediyüz bin ordu veya büyük bir topluluk manasına da gelebilir. Böylece milyon ve milyarları da kapsayabilir. Hem de bu, hesabsız ve yüzleri dolunay gibi parlak olarak cennete girecekler hakkındadır. Diğer cennetlikler için değildir. Bazı hadîs­lerde de, her bin kişi ile beraber yine yediyüz bin kişi cennete gire­cektir diye varid olmuştur.

 

886- Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ince ipekten yapılmış bir cübbe hediye edildi Kumaşının inceliği, yumuşaklığı, güzelliği herkesin hoşuna gitmişti. Bunun üzerine Hazreti Peygamber:

«Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Cennet'de Sa'd bin Muaz'ın mendilleri bundan daha güzeldir,» buyurdu.

 

867- Berâ (Radiyallahu Anh) rivayet ediyor:

«Elbette Sa'd bin Muaz'm cennetteki mendilleri bana hediye edilen cübbeden daha iyidir.» (Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'e sündüsten yapılmış bir cübbe hediye edilmiş ve herkesin hoş-lana gitmişdi. Bunun üzerine bu hadîs-i şerifi buyurdular.)

Mütercîm:

Sa'd bin Muaz (Radıyallahu Anh), ahzab savaşında yaralanarak şehid olmuştu. Elbette şehid olarak cennete girenin mendilleri, kı­yas olunamayacak kadar dünya eşyasından daha iyidir.

 

868- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Cennette bir ağaç vardır ki, onun gölgesinde bir süvari yüz se­ne yürür (de o mesafeyi alamaz). İsterseniz: Alabildiğine uzayan bir gölgede, ayeti kerimesini okuyun. Gerçek şu ki, sizden birinizin cen­nette ok yayı kadar yeri, dünyada, üzerine güneşin doğup battığı yerlerden daha hayırlıdır.»

 

869- Ebû Saîd El-Hudrî (Radiyallahu Anh) der ki:

«Dünyada insanlar doğudan veya batıdan gözüken parlak   bir yıldızı uzaktan gördükleri gibi, cennet ehli de yüksek çardakların halkını (Gufef ehlini) öyle göreceklerdir. Bu haî, aralarındaki fazi* let farkmdandır.»

Ashab dediler ki: Ya Resulallah! Bu makamlar peygamberlerin­dir, oraya başkaları ulaşamaz. Hazreti Peygamber cevab olarak:

«Öyle değil, canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Onlar, Allah'a iman edip peygamberleri tasdik eden kişilerdir.» bu­yurdu.

 

870- îbni Abbas'dan (Radıyallahu îVnhüma) rivayet edilmiştir:

«Humma hastalığı cehennem hararetindendir. Siz onu soğuk su ile soğutunuz.» Yahud: «Zemzem suyu ile soğutunuz.» buyurdu,

(Hastaya su içirmekle, yıkamakla ve üzerine, serpmekle ateşi düşürülür.)

Mütercim ;

Gerçekten doktorlar da tifo hummasını buz ve kar ile tedavi ederler. Hastanın basma buz ve kar koyarlar. Bu şekilde ateşi hafif­letilmeye çalışılır. Yahud bu hadîs-i şerif, bazı hasta veya bazı hum­ma hastalıkları hakkında varid olmuştur. O kimsenin veya o hasta­lığın şifası su ile olacağı peygamberin bir mucizesi olarak bilindi­ğinden böyle buyurulmuş olabilir. Yoksa her humma ve sıtma için soğuk su ile tedavi olur demek, manasını taşımaz. Ayrıca Hicaz bölgesi çok sıcak bir memleket olduğundan orada ateşli hastalığa ya­kalananlar için faydalı bir tedavi usulüdür de denilmiştir.

«Feyh» kelimesi, şiddetli hararet, koku dağılma ve yayılma ma­nalarına gelir. Bir rivayette de: «Min fevri cehennem» vardır. Ce­hennemin kaynaması manasınadır. Netice olarak, humma hastalığı­nın ateşi cehennem ateşi (harareti) kısmından ise de mümin için rahmet ve günahlarını örtücüdür. Kâfir için ise, cehennem azabın­dan bir azabdır.

 

871- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Sîzin (dünyadaki bu) ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş parça­sından bir parçadır.» Ashabı kiranı dediler ki:

— Ya Resûlallah, cehennem ateşinin harareti dünya ateşinin bu harareti derecesinde olsa da yeter. Hazreti Peygamber tekrar:

«Cehennem ateşinin harareti, dünya ateşinin hararetinden alt­mış dokuz derece fazladır.» buyurdular.

 

872- Üsame (Radıyallahu Anh) der ki:

«Kıyamet gününde bazı adamlar getirilip cehenneme atılırlar Bağırsakları hemen cehennenie dökülür ve değirmen merkebinin donuşu gibi dönerler. Sonra cehennemlik olanlar onun basma top­lanırlar ve ona:

-Ey falanca! Bu halin ne? Sen (dünyada) iyiliği emredip kötü işlerden sakmdırmaz miydin? der. O da şu cevabı verir: emrederdim, fakat kendim yapmazdım. Sizi n sakmdınrdim; fakat kendim yapardım.»

Mütercim:

İlimleriyle amel etmeyen   alimler - Allah   korusun - bu hal ile Karşılaşırlar, demektir.

 

873- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki: Bir vakit Peygamber Sallallahu, Aleyhi ve Sellem Hazretlerine sihir yapıldı ye bu sihir yüzünden yapmadığı bir şeyi yapıyormuş gibi hayal etmeye başladı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bTT sihrin giderilmesi için bir gün Allah Tealâ Hazretlerine arka ar­kaya dua ettiler ve sonra bana buyurdular ki:

«Cenabı Allah'ın şifamın hangi şeyde olduğunu bana bildirdiğini hissettin mi?. Bana iki adam geldi (Cibril ve Mikâil). Bunlardan biri (Cibril) başucumda oturdu. Diğeri (Mikâil) de ayak ucumda oturdu. Bunlardan biri (Mikâil), diğerine (Cibril'e) sordu:

—  Bu zatın hastalığı nedir? Cibril:

—  Büyülenmiş, dedi. Mîkâil sordu:

—  Ona kim büyü yaptı? Cibril:

—  Labîd bin A'sam adındaki Yahudi, dedi. Mikâil sordu:

—  Ne ile büyü yaptı? Cibril:

—  Tarak, keten lifi ve erkek çiçeğin tacı ile, dedi. Mikâil sordu:

—  Büyü nerede? Cibril:

—  Zervan kuyusunda, dedi. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, o kuyuya varıp geri döndüler. Oradan dönüşünde Hazreti Aişe'ye:

«O kuyunun çevresindeki hurmalar, sanki şeytan başları gibi.» buyurdu.

Hazreti Aişe der ki:

— Ya Rsûlallah! dedim, o sihir maddesini çıkardınız mı? Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Hayır! Bana gelince Allah Tealâ beni iyileştirdi. O büyünün çı­karılmasının da halk arasında şer (tedirginlik) uyandıracağından korktum. Sonra o kuyu kapatıldı.

Mütercim:

Sihrin kendisi gerçekte müessir değildir; fakat Allah'ın bir hik­meti olarak müessir olur. Ancak muavvizeteyn sûrelerinin (Felâk ve Nâs sûrelerinin) inişinden sonra bir daha Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sihirbazların* sihirleri tesir etmedi.

 

874- Ebû Hüreyre'den   (Radıyallahu Anh)   rivayet edilmiştirt

«Herhangi birinize Şeytan gelerek, falan şeyi kim yarattı, filan şeyi kim yarattı? diye sorar. Sonunda da senin Rabbini kim yarattı? der. Her kim, bu raddeye ulaşırsa, Allah'a sığınsın ve bu sorulara son versin.»

 

875- İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, doğuyu gös­tererek:  «Haberiniz: olsun! Fitne muhakkak buradadır,   muhakkak

fitne buradadır. Şeytanın boynuzunun çıkacağı yerden gelecektir.» buyurdu.

 

876- Câblr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Akşam olunca yahud akşam karanlığı basınca, artık çocukları­nızı sokağa, dışarıya bırakmayınız. Çünkü o vakit şeytanlar sokak­lara dağılır. Yatsıdan bir müddet geçince onları serbest bırakınız. Bir de gece yatarken besmele ile kapını kapa, lâmbam söndürürken bes­mele çek. Besmele il© kırbanın ağzım bağla. Besmele ile kaplarının üstünü ört. Kabm üstüne herhangi bir şey koyuver.»

Mütercim:

Bu, insanlara doğru yolu göstermedir. Hazreti Peygamberin em­rine uyarak bunları'yapmakta maddi ve manevî faydalar var.

 

877- Süleyman bin Sured  (Radıyallahu An&) der Ms Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizle oturuyor­dum, tki kişi de karşılıklı olarak çekişip söyleşiyorlardı. Onlardan bi­rinin öfkeden yüzü kızardı ve şah daman şişti. Bunun üzerine Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Bir söz biliyorum. Eğer şu (öfkeli) adam onu söylerse içini ke mlren öfke muhakkak gider. Euzü Billahi Mineşşeytan = Şeytandan Allah'a sığınırım, deseydi içini saran öfke giderdi.*

Sonra o adama dediler ki; Peygamber, senin şeytandan Allah'a sığınmanı istedi. Adam şu cevabı verdi: — Ben, aklımı mı oynattım?.

Mütercim;

O Kimse, bedevî'lerin cahillerinden ve henüz İslâm ahlâkı ile ah;-İâklanmamış biri olduğundan, şeytandan Allah'a sığınmanın ancak deli olanlara mahsus olduğunu sanmış. Yahud îmam Nevevî'nin yo­rumladığı gibi, o kimsenin münafıklardan biri olmak ihtimali de vardır.

 

878- Ebû HÜreyre'den  (Radıyallahu Anhî rivayet edilmiştin

«Her insan doğduğu zaman şeytan onun iki yanına (böğür ün e) parmağını batırır. Ancak Meryem'in oğlu Isa (Aleyhisselâml'a par­mağım batırmak istedi; fakat örtüye batırdı.

 

879- Ebû HÜreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: şeytandandır. Sizden biriniz esneyeceği zaman gücü

yemgi kadar onu engellesin, çünkü sizden biriniz (esneyipte) ha... dediği, zaman şeytan güler, sevinir.»

 

880-  Ebû Katade (R.A.) den rivayet edilmiştir:

«Salih (iyi) rüya Allah'dandır. Kötü rüya şeytandandır. Sizden biriniz, korkulu bir rüya görürse sol tarafına tükürsün ve o rüyanın şerrinden Allah'a sığınsın. Bu takdirde o rüya ona zarar veremez.»

 

881- Sa'd (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilmiş­tir:

«Ey Ömer!) Az önce yanımda olan kadınlara şaştım. Senin sesi­ni duyduklarında hemen örtünmeye davrandılar. Canım kudret elin­de olan Allah'a yemin ederim ki, Şeytan, senin bir yola saptığını gör^e mutlaka senin yolundan başka bir yola sapar.»

 

882- Ebû HÜreyre'den   (Radıyallahu Anh) .rivayet edilmiştir:

«Sizden biriniz uykudan uyanıp ta abdest aldığı zaman üç defa burnuna su çekerek sümkürsün; çünkü şeytan geceyi onun genzinde geçirir.»

Mütercim:

Allah Tealâ Hazretlerinin hikmetleriyle ilgili bu gibi sözlerin pey­gamberlik mucizelerinden olduğunu kabul ederiz, başka bir yorum yapmayız. Zira Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, insan aklı­nın bilemiyeceği hakikatlere ve esrara vakıf olmuştur. Bununla be­raber bazı alimler, geniz kısmında olan kir, toz gibi birikintiler, in­sanın halsiz ve tenbelliğine sebeb olur. Bu hal de şeytanın sevdiği şeylerden olduğu için o kir ve tozların giderilmesi emredilmiştir, gi­bi bir yorumlarda bulunuyorlarsa da, en iyisi bunları gerçek bilip üzerlerinde yorum yapmamaktır. En doğrusunu Allah Tealâ bilir.

 

883- İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma) den rivayet edilmiştir:

«Yılanları Öldürünüz. Bilhassa sırtında iki siyah çizgi olan yılan­la engerek yılanını Öldürünüz. Çünkü bu iki cins yılan, insanın gözü­nü kör eder ve hamile kadının Çocuk düşürmesine sebeb olurlar.

Mütercim:

Yılanlar içinde bir cins yılan vardır ki, insana bakar bakmaz in­san ölür. Bazısı da, o cins yılanın sesini işitir işitmez ölürmüş.

Bir de sırtında iki siyah çizgi bulunan yılan ile kısa kuyruksuz olan engerek yılanı çok zehirli olup cinler bunların kıyafetine gir­mez. Onun için tereddüt etmeksizin bu iki cins yılanın öldürülmesi emredilmiştir.

 

884- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh) rivayet edilmiştir;

«Küfrün başı doğu tarafında. Öğünme ve böbürlenme, at ve de­ve sahipleri haydacı göçebelerde, ağırbaşlılık ise, davar sahiblerinde-dir.»

 

885- İbni Mes'ud (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri mübarek eliy­le Yemen tarafını göstererek:

«îman şurada, Yemen bölgesindedir! (Kâmil iman taşıyanların çoğu bu bölgededir). Dikkat ediniz, kabalık ve katı yüreklilik, devele­rini kuyruk diplerine haydayan bedeviler de iki şeytan boynuzu­nun çıkacağı Rabi'a ve Mudar kabilelerindedir.» buyurdu.

 

886- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Siz horoz sesi işittiğiniz zaman Allah'ın kereminden isteyiniz. Çünkü horoz öterken melek görmüştür. Eşeğin anırmasını işittiğiniz zaman da şeytandan Allah'a sığının; çünkü o (anırırken) şeytan gör­müştür.»

Mütercîm:

Gerçekten horoz mübarek bir hayvandır, namaz vakıtlarını in­sana bildirir. Hele seher vakti iîe sabah vaktini bir vakit hesaplama uzmanı gibi tayin ederek yaz-kış ötmesiyle ilan eder. Hatta Mısır halkı bizim gibi horoz öttü demez, horoz ezan okudu, derler. Horoz* sesi insana bir ferahlık ve genişlik verir. Merkeb anırması ise, insana hoşnudsuzluk verir.

 

887- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu   Anh)  rivayet edilmiştir-

«tsrâil Oğullarından bir kavim kayboldu ve ne işledikleri (hangi surete çevrildikleri) bilinmiyor. Kanaatimce onlar, farelerden başka­sı değillerdir. Çünkü bu farelerin önüne deve sütü konunca içmezler* fakat koyun sütü konunca içerler.» (İsrâîl Oğullarından bu kavim de böyle idi. Devenin eti ve sütü onlara haramdı, koyun ise helal idi.)                                    .

Mütercim ;

Bu hadîs-i şerifte farelerin o ümmetten türemiş oldukları kesin­likle beyan edilmiyor, kanımca sözü ile ifade ediliyor. Diğer hadîs-i şeriflerde ise insandan hınzır, maymun, fare gibi hayvan şekillerine çevrilenlerin tür ve nesillerinin kalmamış olduğu kesinlikle bildiril­diğinden, artık bu hadîs- şeriften sonra böyle bir neslin kalmadığı­nı Allah Tealâ Peygamberlerine bildirmiştir, deniliyor.

Ebû İshak Ez - Zeccâc ve İbni Arabi gibi bazı alimler, bu hadîs­ten hüküm çıkararak şimdi mevcut bulunan maymunların (gazabı ilâhiyeye uğrayıp) şekil değiştirdiklerini, insandan maymun olduk­larını söylüyorlarsada, doğru olan ve alimlerin çoğu tarafından ka­bul edilen, o şekil değişikliğinden gelen hayvan neslinin tükenmiş ol­masıdır.

 

888- Ebû Hüreyre'den   R.A.  rivayet edilmiştir:

«Herhangi birinizin içeceğinin içine sinek düşerse, onu içeceğin içine daldırsın ve sonra çıkarsın. Çünkü sineğin bir kanadında ze­hir ve diğerinde şifa (deva) var.»

 

889- Ebû Hüreyre'den (R.A.) rivayet edilmiştir:

«Fahişe bir kadına günâhı bağışlandı. Bir kuyunun başında so­luyan ve susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe rastlayan bu ka­dın, ayakkabısını çıkarıp baş örtüsüne bağladı ve onunla kuyudan köpeğe su çekti. İşte bu hareketinden dolayı günahları bağışlandı.»

Mütercim :

Allah Tealâ küçük bir iyilik karşılığında büyük mükâfat verir. Bu, Allah'ın bir ihsanıdır, onu dilediğine verir. O'nün ihsanının hududu yoktur.[19]



[19] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:553-579


Konu Başlığı: Ynt: Yaratılışın başlangıç bahsi
Gönderen: Ceren üzerinde 01 Aralık 2017, 19:46:32
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri yaratıldığı fitrat üzerine yaşayan ve iyilik yapip allahin rizasini rahmetini kazanan kullardan olalim inşallah. ..