๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Haziran 2011, 13:20:02



Konu Başlığı: Taif gazası
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Haziran 2011, 13:20:02
TAİF GAZASI




1084- Ümmü Seleme R.A. derki:

Evime kardeşim Abdullah bin Ümeyye ile (onun azadlısı olan) kadın kılıklı bir adam geldi, Sonra bu adam kardeşim Abdullah'a şöyle dedi: Ey Abdullah haberin var mı? Eğer Allah Tealâ Hazret­leri yarın size Taif'i fetheder de Taif sizin elinize geçerse, sen Taif halkından Ğayîan'ın kızını seç al. Çünkü o dört kıvrım gelir, sekiz kıvrım gider (vücut organları dolgundur, önden dört kıvrım ve ar­kadan sekiz kıvrım görünür). Hazreti Peygamber bu lafı duyunca hiddetlenerek şöyle buyurdu:

«Böyleleri, siz kadınların yanına hiç girmesinler.»

Mütercim:

Yersiz konuşma yapan ve aslen kadın kılıklı düşük bir adam olan; şahıs, Abdullah bin Ümeyye'nin azadlısı idi. Sonra Peygamber S&Llallahu Aleyhi ve Sellem onu Medine'den Hims'e sürdü. Hazreti Ömer'in hilâfeti zamanında ihtiyarladı ve sıkıntıya düştü. Bazı kim­selerin yardımı ile haftanın cuma günleri Medine-'ye gelerek dilenip geri dönmesine müsaade edilirdi.

 

1085- Abdullah bin Amr (R.A.) der ki:

Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Taif'i kuşattığı zaman, Taif halkı (Sakîf kabilesi), yüksek ve metin kalelerine sığınmış ol­duklarından kısa zamanda Taif'i almak mümkün olamıyordu. As­habı kirama zayiat verdirmemek için görüş sahibi kimselerle istişa­re yaptıktan sonra Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, ashaba şöyle buyurdu:

«İnşaallah, yarın Medine'ye dönüyoruz.» Bu söz ashabı kirama ağır geldi ve: Fetih'yapmadan mı ayrılacağız? dediler. Hazreti Pey­gamber ikinci defa olarak:

«İnşallah, yarın Medine'ye dönüyoruz,» buyurdu. Ashab yine ay­nı tebkiyi gösterdiler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber:

«Haydin (kalenin fethi için) çarpışınız.» buyurdu. Ashabı kırara savaşa başladılar; fakat Taif'i fethetmek mümkün olmadı Bununla beraber çok kimseler de yaralı düştü. Sonra Hazreti Peygamber:

«İnşallah, yarın Medine'ye dönüyoruz.» buyurdu. Bu söz bütün ashabın bu defa hoşuna gidince Peygamber sallallahu Aleyhi ve Sel-lem güldüler veya tebessüm ettiler.

 

1086- Ebû Musa El-Eş'ari (Radıyallahu Anh)  der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Huneyn gazasından son­ra Taife gitti. Taif'den dönüşte Huneyn ganimetlerini bölmek için Mekke ile Medine arasında yahud Taif ile Mekke arasındaki CÎ'RA-NE adlı yere indiler. Ben Hazreti Peygamberin huzurunda bulunu­yordum. Bilâl Habeşî de oradaydı. O sırada Hazreti Peygamberin huzuruna bir Bedevi gelip:

—  Huneyn ganimetlerinden bana vermeyi vad ettiğiniz şeyi ve-remiyecek misiniz? dedi. Hazreti Peygamber ona: «Müjdelen (gözün aydın)!» buyurdu. Bedevi bu sözden kırılarak:

—  Sen bana müjde lafını çok ettin, dedi. Hazreti   Peygamber, Ebû Musa ile Bilâl Habeşîye dönerek:

«Bu Bedevi (A'rabî) benim müjdemi kabul etmedi? bu müjdeyi siz kabul ediniz.» buyurdu. Biz de: — Kabul ettik, dedik. Sonra Haz­reti Peygamber bir kadeh su istedi. Mübarek ellerini ve yüzünü o kadehde yıkadı. Ağzına aldığı-suyu o kadehe püskürttü. Sonra her ikimize şöyle buyurdu:

«İkiniz de şu sudan içiniz. Hem de yüzünüze, göğsünüze akıtınız ve muştulanınız.»

Onlar da kadehi alıp içtiler, yüzlerine ve göğüslerine döktüler. O anda perde arkasında bulunan müminlerin annesi Ümmü Seleme (Radıyallahu Anha) Ebû Musa üe Bilâl Habeşî'ye seslendi:

— O mübarek sudan annenize de bırakınız. Onlar da kadeh için­de biraz su bıraktılar. Bu geri kalanını da Ümmü Seleme (Radıyalla­hu Anha) içti ve göğsüne döktü.

 

1087- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Huneyn savaşından alı­nan ganimetleri bölerken Ensar'dan bazı kimseleri yanlarına; topladı ve onlara:

«Gerçekten Kureyş kavmi (Mekke'liler) henüz cahihiyetten (kü­für ve şirk bataklığından) çıkmışlardır. Ben onları denemek, sabır ve sebatlarını temin edîp kalblerini İslama ısındırmak istiyorum (ga­nimet malını onlara vermemin sebebi bu). Ey Ensar (Medine'lüer) topluluğu! İnsanlar dünya malı ile Mekke'ye dönerken, siz, Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile evlerinize (Medine'ye) dön­menize razı olmaz mısınız?» buyurdu. Ensar:

— Evet, razıyız ey Allah'ın Resulü! dediler. Sonra Hazreti Pey­gamber Ensar'ın kalblerini hoşnud etmek için;

«İnsanlar bir vadiye ve Ensar da başka bir vadiye veya dağ yoluna koyulsalar, ben Ensar'ın koyulduğu vadiyi veya yolu tercih ederim (onlardan ayrılmam).» buyurdular.

 

1088- ibni Ömer (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallalîahu Aleyhi ve Şellem, Beni Huzeyme kabilesi­ni İslâm'a davet için Halid bin Velid kumandasında bir birlik gön­derdi. Halid bin Velid onları İslâm'a davet etti. Onlar İslâm old.uk, sözünü beceremediklerinden onun yerine,» atalarımızın dininden ay­rıldık» manasında bir deyim kullandılar. Hazreti Halid onların bu sözünü kabul etmeyip onlardan bir kısmını öldürdü ve bir kısmını da esir etti. Alman esirleri komutası altındaki savaşçılara birer bi­rer teslim etti ve herkese kendi esirini öldürmek için de emir verdi.

îbni Ömer der ki: Bu emir geldiği gün ben dedim ki, vallahi ben kendi esirimi öldürmiyeceğim gibi, beraberimde bulunan arkadaşla­rımdan hiç birisi de kendi esirini öldüremez. Sonra biz bu durumda Peygamber Sallalîahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardık ve bu hali ona arz ettik. Bunun üzerine Hazreti Peygamber mübarek elle­rini göğe doğru kaldırarak:

«Allahım! Halid'in yapmış olduğu işten ben sana sığınırım, ben ondan beriyim.» buyurdu ve bu sözü iki defa tekrarladı.

 

1089- Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallalîahu Aleyhi ve .Sellem bir yere askeri bir birlik gönderdi. Bu birliğin başına da Ensar'dan birini komutan tayin et­ti. Her hususta komutana itaat edilmesini de birliğe tavsiye buyur­muştu. Yolda giderlerken her nasılsa komutanlarına karşı biraz sert­lik göstermeleri üzerine komutan onlara öfkelenerek:

—  Peygamber Sallalîahu Aleyhi ve Sellem size, her hususta bana itaat etmenizi emretmemiş mi? dedi. Onlar da:

—  Evet, emretmiştir, dediler. Komutan-.

—  Öyle ise, bana odun toplayınız, dedi. Onlar da topladılar, yığın yaptılar. Sonra komutan.-

—  Odunları ateşleyin, dedi Onlar yığın halindeki odunları ateşe verdiler. Sonra komutan onlara:

—  Haydi kendinizi ateşte atın, dedi. Onlar gerçekten kendilerini ateşe atmaya niyetîendüerse de, birbirlerine mani olarak:

—  Biz bu ateşten kaçıp nıüslüman olduk. Hazreti   Peygambere iman ettik, dediler ve kendilerini ateşe atmadılar. Nihayet ateş sön­dü, komutanın da kızgınlığı geçti. Sonra bu acıklı olayı Hazreti Pey­gamber duyunca şöyle buyurdu:

«Eğer onlar, o ateşe girmiş olsalardı, bir daha kıyamete kadar o ateşten çıkmazlardı (İdareci ve komutana) itaat, ancak iyi ve ha­yırlı işlerde olur.»

Mütercim:

Kendi canlarını ateşe atarak intiharı caiz görenler ve buna he­lâl diye inananlar ve böylece ölenlerin özürleri makbul olmayacağı için katil cezasını çekerler, ahirette kendilerine azab edilir.

 

1090- Ebû  Bürde'den   (Radıyallahu  Anh)  rivayet  edilmiştir!

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ebû Musa ile Muaz bin Cebel'i Yemen bölgesine göndermişti. Yemen iki bölgeye ayrılmış ol­duğundan her biri bir bölgeye gitmişti. Ebû Musa'yı Aden bölgesine ve Muaz bin Cebel'i de diğer bölgeye görevlendirirken onların her ikisine şöyle buyurmuştu:    .

«(Her işte idareniz altındakilere) kolaylık gösteriniz, güçlük çı­karmayınız. Sevindirici olunuz, bıktırmayınız.»

 

1091- Ebû Musa El-Eş'arî den (Radıyallahu Anh) rivayet edil­miştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Ebû Musa'yı Yemen'e vali olarak gönderdiği zaman, Yemen'de yapılan içkilerden Hazreti' Peygambere sordu. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

«Yapılan içkiler nasıl bir içkidir?» Ebû Musa:

— Bit denilen bal içkisi ile Mirz denilen arpa içkisidir, dedi. Son­ra Hazreti Peygamber:

«Her sarhoşluk veren şey haramdır,» buyurdu.

 

1092- Berâ (Radiyallahu Anh) der ki:

Taif gazasından dönerek Ci'rane adındaki yerde Huneyn gani­metlerini böldükten sonr^. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bizi, Halid bin Velid ile Yemen bölgesine göndermişti. Da­ha sonra Halid bin Velid'in yerine Hazreti Ali'yi gönderdiler ve Haz-reti Ali'ye şöyle buyurdular:

«Halid'in adamlarına söyle: İçlerinden kim seninle kalmayı arzu ederse sana uysun, dileyen de gelsin.»

Berâ der ki: îşte ben de Hazreti Ali ile beraber kalanlardan idim. Ganimet olarak da bir miktar altın para almıştım.

 

1093- Büreyde (Radıyallahu Anh) der M:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Yemen bölge­sine görevli olarak gönderilen Halid bin Velid'den ganimetlerin beş­te birini almak üzere Hazreti Ali'yi göndermişti. Büreyde der ki: Ben Hazreti Ali'ye (bir işten dolayı) kızmıştım. Sonra Hazreti Peygam­berin huzuruna vardığımız zaman, Hazreti Ali'ye kızdığım hususu anlattım. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyur­du:

«Ey Büreyde! Bu yüzden Ali'ye kızıyor musun?» JBen, evet, de­dim. Hazreti Peygamber:

«Sen ona kızma? çünkü onun ganimet mallarının beşte birinde bundan daha çok hakkı vardır.» buyurdu. (Ganimet mallarında al­dığı cariyeden daha çok hakkı vardır. Aldığı cariyet hakkının sadece

bir kısmıdır.)

 

1094- Ebû Saîd EI-Hudrî (Radıyallahu Anh) der ki:

Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) Yemen'den Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e deriden yapılmış bir kese içinde henüz toprağı ayıklanmamış altın külçesi göndermişti. Hazreti Peygamber o külçeyi dört kimse arasında paylaştırdı. Sonra ashabdan biri:

—  Biz bu mala o dört kişiden daha fazla hak sahibiyiz, dedi. Bu sözü Hazreti Peygamber duyunca şöyle buyurdu:

«Siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki ben gökte olanların da eminiyim. Sabah ve akşam bana göğün haberi (vahyi) gelir.»

Sonra çukur gözlü, elmacık kemikleri sivri, alnı tümsek, kaba sakallı, başı traşlı ve eteğini yukarı kıvırmış bir adam ayağa kalkıp: Ya Resûlallah! Allah'dan kork, dedi. Hazreti Peygamber ona, şöyle cevab verdi:

«Sana yazıklar olsun! Ben Allah'dan korkmaya yeryüzü insan­larının en layık olanı değil miyim?» Sonra o a4am arkasını dönüp giderken. Halid bin Velid:

—  Ya Resûlallah! Bana izin ver, şu adamın boynunu vurayım, dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem cevab verdi:

«Hayır, belki namaz kılıyordur.» Halid bin Velid : — Nice namaz kılanlar vardır ki, kalblerinde olmayanı dilleri ile söylerler (müna­fıklar) , dedi, Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu-.

«Bana insanların kalblerini eşelemek ve karınlarını yarmak emredilmedi.* Hazreti Peygamber o adamın arkasından bakıp şöyle bu­yurdu:

«Gerçekten bu gibilerin soyundan birtakım insanlar gelecek ki onlar Kur'anı taptaze okuyacaklar; fakat Kur'anın manevi tesiri han-çerelerini geçmeyecektir (kalblerine ulaşmayacaktır). Av hayvanını delip geçen ok gibi dinden çıkacaklardır.»

Ebu Saîd der ki; Sanıyorum ki, Hazreti Peygamber şunu da ila­ve etmişti: «Eğer ben onlara ulaşırsam, Semûd kavmi gîbi onları be­hemehal öldürürüm.[46]



[46] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:728-737