Konu Başlığı: Müslümanlara dua bahsi Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Haziran 2011, 15:55:28 DÖRDÜNCÜ CÜZ MÜSLÜMANLARA DUA BAHSİ 790- Sehİ bin Sa'd (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Hayber savaşı gününde buyurdular ki: «Ben bu sancağı bir adama vereceğim ki, Allah Tealâ Hayber'in fethini ona nasib edecektir.» Ashabı kiram'dan herkes, sancağın kendisine verilmesini arzu ederek sabırsızlıkla beklemeğe ve acaba kime verilecektir diye merak etmeğe başladılar. Sonra Hazre.ti Peygamber: «Ali nerdedir?» buyurdu. Hazreti Ali'nin göz ağrısından çok ra-tahsız olduğu haberi verildi. Hazreti Peygamber o halde iken huzura getirilmesini emretti. Hazreti Ali, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellenı'in huzuruna geldi. Hazreti Peygamber onun gözlerine dua ederek nefesleriyle üfürdü. Hemen orada Peygamberin bir mucizesi olarak Allah'ın izni ile göz ağrısı tamamen geçip gözleri iyileşti. Sonra sancak Hazreti Ali'ye verildi. Hazreti Ali: — Ya Resûlallah, Hayber halkı bizim gibi nıüslüman oluncaya kadar onlarla savaşacağız, dedi. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu: «Savaş için acele etme; onların bölgesine girdiğin vakit onları İslama davet et ve üzerlerine düşecek vazifeyi onlara bildir. Vallahi, tek bir kişinin hidayetine sebep olmaklığın senin için kırmızı deve sürüsünden daha hayırlı, (kazançlı) dır.» (Kırmızı deve, Arapların en değerli malı sayılmakta idi.) Diğer bir rivayette de Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştu: «Ben sancağı yarın bir komutana vereceğim ki, Allah Tealâ Hazretleri onun eliyle Hayber'i fethedecektir. O, Allah ve peygamberini seven, Allah ve Peygamberi tarafından sevilen bir komutandır.» Sonra Hazreti Ali'nin sancağı altında bütün ashab birlikte olarak Hayber'i feth ettiler. Peygamberin mucizesi de orada gerçekleşmiş oldu. 791- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bizi bir savaş ıçm öncü birliği olarak gönderirken Kureyş kabilesinden iki kimsenin adlarım açıklayarak şöyle buyurdular: «Siz, falan ve falan kişileri yakalarsanız onları ateşte yakmak suretiyle öldürünüz.- Sonra biz sefere çıkarken vedalaşmak için Hazreti Peygamberin huzuruna vardığımız zaman bize buyurdular ki: «Falan ve falan kişileri ateşte yakarak öldürmenizi emretmiştim. Oysa ateşle azab etmek yalnız Allah Teâlâ'ya mahsustur. Eğer onları yakalayabilirseniz, kılıçtan geçiriniz.» 792- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir! «Biz, dünyada ümmetlerin sonuncusuyuz. Ahirette ise, her ümmetin Önüne geçeceğiz, (cennete her ümmetten önce biz gireceğiz). Bu itibarla bize itaat düşer. Bana itaat eden, gerçekte Allah'a İtaat etmiş ve bana karşı gelen, gerçekte Allah'a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim âmir'e itaat eden bana itaat etmiş ve ona karşı gelen, bana isyan etmiş olur. Bir lider, (müslümanlan korumakta) kalkan gibidir. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur. Eğer o lider Allah'ın emir ve yasaklarına göre hareket eder ve adalette bulunursa, bundan dolayı ona sevab vardır. Eğer böyle hareket etmezse, günahı kendisine ait olur.» Mütercim ; Buharî'de daha önce: «tsyan ve günahla emrolunmadıkça dinleyip itaat etmek gerekir; fakat masiyet (günah) ile emrolununca artık dinlemek ve itaat etmek yoktur,» mealindeki hadis-i şerif Zübde mize sehven konmamıştı. îşte burada ayni mana geçmektedir. 793- Seleme bin Ekva (Radıyallahu Anh) der ki: Hudeybiye'de «Rıdvan Biati» diye anılan ve bir ağaç altında yapılan biat olayında ben de herkes gibi Resûlüllah'a biat ederek ) ona gönülden bağlanıp yardımlaşmaya söz vererek) meşhur ağacın gölgesine çekilmiştim. Hazreti Peygambere biat edenlerin sayısı azalıp izdiham kalkınca Hazreti Peygamber bana: Ey ibni'1-Ekva, sen biat etmiyecek misin?» buyurdu. — Ya Resûlallah! dedim. Ben, diğer arkadaşlarla size biat etmiştim. Hazreti Peygamber: «Tekrar biat ediniz» buyurdu. Ben de Hazreti Peygamberin emrine uyarak ikinci defa biat ettim. Sonra İbni'1-Ekva' Hazretlerine: Siz o zaman ne üzerine biat etmiştiniz? diye .sorulunca şöyle demiş-. tik: Ölüm üzerine biat etmiştik (düşmandan kaçmayıp ölünceye kadar canımızı Allah yolunda feda edeceğimize söz vermiştik). Mütercim: Seleme ibni'l-Ekva', ashabın en cesur kahramanlarından olduğu için fedakârlığı kemal derecesine ulaşsın diye ikinci defa olarak biat ettirilmiştir, deniliyor. Bir de nikâh akdi yapılırken akıd için söylenen sözlerin iki veya üç defa tekrarlanmasının bir mahzuru olmayacağına bu hadıs-i şerif delil gösterilmektedir. İmam Şafiî mezhebine bağlı bazı alimler, nikâh akdinde kullanılan sözler iki ve üç defa. tekrarlanırsa, evelki nikâhın hükümsüz kalacağını söyliyerek yâlnız bir defa olmasını kabul etmişlerdir. Taraflardan her birinin «aldım, kabul ettim» sözünü birer defa söylemeleri gerekir. Fakat Şafii mezhebinde de doğru kabul edilen hüküm, tekrar söylenmesi ile nikâhın bozul-mamasıdır. Bununla beraber sözlerin tekrar edilmesi gerekli değildir. 794- Mücalid (Radıyailahu Anh) der ki Kardeşim Mücalid ile Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardık ve. ben dedim ki: — Ya Resûlallah! Hicret üzerine biatimizi kabul ediniz. Hazreti Peygamber: «Hicret biati hicret edenler içindi, artık geçti.» buyurdular, (Mekke'nin fethinden sonra hicretin hükmü kalmadı. Daha öncekilere has kaldı.) Ben sordum: — O halde ey Allah'ın Resulü! ne üzerine biatimizi kabul edeceksiniz? Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: «İslâm ve cihad üzerine (bunlara ölünceye kadar bağlı kalkacağınıza dair biat edeceksiniz).» Mütercim: Mekke'nin fethinden önce biat edenler üzerine daima cihad farz idi. Fakat Mekke fethedildikten sonra, ihtiyaç olmadıkça cihad farz değildir. 795- Abdullah ibni Ebî Evfa Radıyallahu Anh der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, bir savaşta (bir gün sabahtan öğleye kadar düşmanla karşılaşma olmamıştîr ve-bu esnada askerlere hitaben bir konuşma yaparak) .şöyle buyurdu: «Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz. Allah'dan afiyet isteyiniz. Fakat düşmanla karşılaştığınız zaman da, sabrediniz, direniniz. Biliniz ki, cennet kılıçların gölgeleri altındadır.» Sonra Hazreti Peygamber, şöyle dua ettiler: «Allahım! Ey Kur'an'ı indiren, bulutlan yürüten ve müşriklerin müttefik ordularını hezimete uğratan Allahım! Bu düşmanları hezimete uğrat ve bizi onlara karşı muzaffer kıl.» 796- Ya'lâ bin Ümeyye (Radıyallahu Anh) der ki Savaşa giderken yolda hizmetimde bulunmak üzere bir hizmetçi kiralamıştım. Sonra hizmetçim yolda bir adamla kavga ederek biri diğerinin elini ısırdı ve ışınlan adam, elini çekince ısıran adamın ön dişini kopardı. Dişi kopan adam, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimize müracaat ederek dişinin koparılmasından şikâyet edip diyetini istedi. Hazreti Peygamber dişine diyet biçmeyip boşa gittiğini ifade ederek ona şöyle buyurdu: «Azgın devenin kıtır kıtır yemesi gibi, kıtır kıtır yiyesin diye eli-nl sana mı bırakmalıydı?» 797- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Ben, Allah tarafından toplu sözlerle gönderildim ve (düşmanımın kalbine, salman) korku ile muzaffer kılındım. Rüya aleminde de yeryüzü hazinelerinin anahtarları bana verilerek avuçlarımın içine kondu.» 798- Ebû Musa Ei-Eş'arî (Radıyallahu Anh) der ki; Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'Ie beraber bir sefere çıktığımızda, dere ve tepelerden geçerken yüksek sesle tekbir aliyorduk, Lâ ilahe illallah, diyorduk. Bunun üzerine 'Hazreti Peygamber bize şöyle buyurdu: «Ey İnsanlar! Kendinize geliniz. Siz, kulakları işitmeyene veya görünürde olmayana çağırmıyorsunuz O (sizin dua ettiğiniz Allah leala) sizinle beraberdir. O, her şeyi işitendir ve (size şah damarınızdan daha) yakındır.» Mütercim : Allah'ı zikretmenin en faziletlisi gizli olanı ise de.-aşikâre olarak sesle zikir yapılmasında da beis yoktur. Bir de bu hal, müridlerin. haline göre değişir. Bir kısmına aşikâre zikir, bir kısmına gizli zikir, bir kısmına dil ile zikir, bir kısmına da murakabe ile kalb huzura daha tesirli olur. Tasavvuf kitablarında bu hadîs-i şerif üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır. Aslında Allah Teaiâ Hazretleri için gizli ve aşikâr seslerin hepsi müsavidir. Nitekim: «İster sözlerinizi gizli tutun, ister onu açığa vurun; muhakkak cenabı Hak kalblerdekini bilir.» ve, «Sözünü saklayanınızla açığa vuranınız birdir,» mealindeki ayeti kerimeler de bunu açıklıyor. (Sûre: Mülk, ayet 13 ve süre: Ra'd, ayet 10) 799- Ebü Musa'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Bir kul hasta olunca yahud sefere çıkınca, sıhhatte iken ya-hud evinde bulunurken yapmakta olduğu (nafile) ibadet ve hayırlı işler onun defterine sevab olarak yazılır.» (Hastalık ve sefer yüzünden yapamadığı nafile ibadet ve hayırlar, onun sevab defterine yapılmış gibi yazılır.) 800- İbnl Ömer'den (Radıyllahu Anhütna)' rivayet edilmiştir: Eğer insanlar, yalnız başına yola çıkmanın zararını benim gibi bilmiş olsalardı, hiç bir süvari geceleyin yalnız başına yola çıkmazdı.» Mütercim : Bir kimsenin arkadaşsız olarak yola çıkmasının mekruh olduğu bu hadîs-i şerifle. sabittir. Ancak tam bir güven hali bulunur veya bir zaruret olursa kerahet kalkarak bir zaruret olursa kerahet kalkar. 801- Abdullah bin Amr (Radıyallahu Anh) der kî» Bir kimse cihada çıkmak için Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelip izin istedi, Hazreti Peygamber ona: «Annen ve baban sağ mıdırlar» diye sordu. O da.- — Evet, hayattadırlar, cevabını verdi. Hazreti Peygamber: «Öyle ise, sen anne ve baban uğrunda cihad et (onların hizmetinde bulun, rızalarını kazan).» buyurdular. 802- Ebû Beşîr El-Ensar Radıyallahu Anh) der ki Bir seferde Hazreti Peygamberin maiyetinde geceleyin istirahat ederken, Hazreti Peygamber, Zeyd bin Harise'yi gönderip ashaba şu emri verdiler: «Hiç bir devenin boynunda çan ve çıngırak gibi bir gerdanlık bırakılmasın^ muhakkak kesilsin ve kopanlsın.» Mütercim: Devenin boynuna çan ve çıngırak veya bunların benzeri bir şeyin asılması tenzih yolu ile mekruh bulunduğuna bu hadis-i şerif delildir. Bunun sebep ve hikmetleri arasında şunlar sayılabilir: Çan, kâfirler tarafından kullanıldığı için onlara muhalefet etmek gerekir. Çan bulunan birlik içine melekler girmez. Yahud böyle gerdanlıklar hayvanı boğar veya ona eziyet verir. Yahud düşmandan saklanmak ve gizli kalmak için onların çıkarılması gerekir. Yahud, hayvanlara göz değmesin diye boyunlarına takılan bu gerdanlıklara lüzum yoktur. Allah Tealâ'nm hükmünü onlar değiştire mez. Onun için kaldırılmaları uygundur diye bazı sebepler ileri sü rülmektedir. 803- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: «Hiç bir erkek yabancı bir kadınla başbaşa kalmasın ve bir kadın da beraberinde bir mahremi (nikâh düşmeyecek şekilde yakın bir akrabası) bulunmadıkça asla sefere (üç günlük bir yolculuğa) çıkmasın.» Sonra ashabdan bir adam ay§ğa kalkıp: — Ya Resûlallah! Ben falanca savaşa çıkmak için yazıldım. Haî buki zevcem hacca gitmek için yola çıktı. Ben nasıl hareket edeyim? dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şu cevabı verdi: «Git, karınla beraber haccet!» . Mütercim : Bu hadîs-i şerife dayanarak Hanefi mezhebinde bir kadın hac-ca, ancak kocası veya başka bir mahremi ile gidebilir. Şafiî mezhe-. binde ise, yol güveni varsa emniyetli kadınlarla beraber bir kadının hacca gitmesi caizdir. 804- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmlştirt «Allah Tealâ Hazretleri, zincirler içinde cennete girecek kimselere taaccüb edecektir.» Mütercim: Düşman elinde esir kalarak yahud zulme uğrayıp hapishanelerde boyunlarına zincir vurulu oldukları halde ölenler kıyamete bu halde kalkacaklar ve Allah Tealâ onlardan razı olup özel bir tecellisi ile onlara tecelli edecektir. Yahud müslümanların eline esir düşen düşmanlar önce boyunlarına zincir vurularak habsedilmişlerken kalblerine doğan bir hidayet güneşi ile müslüman olanlar, öylece cennete gireceklerdir. Yahud zincirlerle yola getirip ehlileştiriîen yabaniler gibi, zorla ıslama giripte sonradan kalblerinde iman nuru kökleşerek cennete girecekler.kasdedilmektedir. 805- Sa'b bin Cesame (Radiyallahu Anh) der ki: Ebvâ yahud Veddan gazası esnasında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimize sordum: — Ya Resûîallah! Bazı düşmanlarımıza gece baskınları yaptığımız zaman arada cereyan eden çatışmada bilmeyerek o düşmanların kadınlarını ve çocuklarını da öldürüyoruz. Bunun hükmü nedir? Hazreti Peygamber cevab olarak: «O kadın ve çocuklar, onlardandır (düşmandan sayılırlar), Koru, ancak Allah'ın ve onun peygamberinin korusudur. (Başka hiç kimse için koru ve himaye yoktur. Şeriatın koruduğu kimseler ancak himaye edilir. Böyle kasıdsız olarak müşriklerden öldürülen kadın ve çocukların öldürülmelerinde günah yoktur.)» Mütercim: Düşmanla savaşırken kasden onların kadınlarını, çocuklarını, ihtiyarlarını ve rahiblerini öldürmek caiz değildir. Kadınların namuslarına, tecavüz etmek de kesin olarak haramdır. Fakat hata yolu ile savaş esnasında bunlardan herhangi birinin öldürülmesinde günah yoktur. 806- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Sakın siz Allah Tealâ'mn azab ettiği (ateş) ile hiç bir yaratığa asab etmeyiniz. Bir de her kim dininden (islâmdan) dönerse, tevbe etmiyecek olursa) onu öldürünüz.» 807- Ebû Hüreyre'den (RadıyaHahu Anh) rivayet edilmiştir: «Bir karınca, geçmiş peygamberlerden bir peygamberi ısırdı. Bunun üzerine o peygamber, karınca yuvasının yakılmasını emretti ve yakıldı. Sonra Allah Tealâ Hazretleri, o peygambere vahyetti ki, seni bîr karınca ısırmakla sen Allah'ı teşbih eden toplumlardan birini yaktın.» Mütercim ; Bir rivayete göre, o karıncaları yaktıran peygamber Hazreti Üzeyr veya Hazreti Musa (Aleyhisselâm) idi. Böyle günahsız varlıkları yakmasından dolayı Allah tarafından azarlanmasının sebebi, Üzeyr (Aleyhisselâm) Allah'ın emriyle helak edilmiş bir kasabaya uğrayınca: Ya Rab! Bu helak edilenler içinde çocuklar, hayvanlar ve günahsız adamlar da var idi. Bunların toptan helak edilmesinin sebebi ne olabilir? diye hatırından geçmişti. Onun için adı geçen bu peygamberin kendisi de böyle bir işle karşılaşmıştı. Yani belâ gelince, hepsine gelir; hükmünü anlamış oldu. Tevbe ve istiğfar etti. Bir de Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) Hazretleri, kendisini rab tanıyıp ona ibadet eden dinsizleri ateşe atarak yaktığını İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) duyunca, şöyle demişti: — Ben, Ali'nin yerinde olsaydım, o dinsizleri yakmazdım. Çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz: «Siz. Allah'ın azabı ile azab etmeyiniz,» buyurmuştu. Ancak: «Kim dinini değişirse onu öldürünüz» hadîs-i şerifi ile amel ederdim ve emredilen şekilde onları öldürürdüm. Sonra Hazreti Ali'ye, İbni Abbas'm itirazı ulaşınca-— Ben öyle düşündüm ve ictihad ettim, dedi. Alimler bu husus ta Ibnı Abbas'm içtihadını isabetli görürler. Belki de bu hadîs-i se rıf Hazreti Aliye o zamana kadar ulaşmamıştı. Gerçek şu ki hic bir ramının yakılması caiz değildir; ancak kısas müstesnadır,' kimse yakılır). 808- Ebû Hüreyre'den CRadıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Kisra (İran imparatoru) helak oîdu (muhakkak helak olacaktır). Ondan sonra kıyamete kadar bir daha Kisrâ gelmeyecektir. Kayser (Bizans imparatorluğu) muhakkak helak olacaktırs ondan sonra kıyamete kadar Kayser gelmeyecektir. Yemin ederim ki, onla rın (Kisrâ ile Kayser'in) hazineleri Allah yolunda bölüşülecektir,» Mütercim: Bu hadis-i şerif, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en büyük mucizelerinden sayılır. Çünkü o asırda Kisra ile Kayser mülkünden başka belli başlı büyük imparatorluk yoktur. Böyle dünyaya hakim durumda olan iki imparatorun elindeki büyük şehirlerle ge- niş arazilerin bir avuç müslümanm eline geçebileceğini hiç bir ferd düşünemezdi. Üstelik bu hadis-i şerif, müslümanlarm en güç ve sıkıntılı bir zamanı olan Hendek savaşı sırasında hendek kazılırken varid olmuştur. Kur'an-ı kerimden sonra bu hadîs-i şerif, Hazreti Peygamberin mucizelerinin en büyüklerinden sayılır dersek, mübalâğa etmemiş oluruz. 809- Cabir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Harb, bir aldatmadır (düşmanı bozguna uğratmak ve yenmek için her çeşit taktik, hile ve aldatmaya baş vurulabilir).» 810- Berâ bin Azib (Radıyallahu Anhüma) der ki: Uhud gazasında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem okçu piyade birliğine Abdullah bin Cübeyr'i komutan tayin etmişti. Onlar elli kişiden ibaret bir birliktiler. Hazreti Peygamber onlara şu kesin emri vermişti: «Size haber gönderilinceye kadar, sakın yerinizden ayrılmayınız; bizi kuşların kaptığını görmüş olsanız bile .... Şayed düşmanı bozguna uğrattığımızı ve onları çiğnedimizi görürseniz, yine size haber gönderiiinceye kadar yerinizden ayrılmayınız.*» Muhabereye tutuştuktan sonra önce islâm ordusu düşmanı bozguna uğrattı. Hadis-i anlatan Berâ devamla der ki: — Vallahi ben, müşriklerin kadınlarının, eteklerini yukarı kaldırmış, halhalları ve bacakları açılmış bir halde kaçıştıklarını gör-, düm. Böyle, düşman ordusunun yenilgiye uğradığım gören Abdullah bin Cübery kumandası altındaki okçu birliği birbirlerine dediler ki: — Ey arkadaşlar! Ganimete gidelim. Bizimkiler düşmana galip geldiler. Haydi, ne bekliyorsunuz? kumandanları olan Abdullah bin Cübeyr ise: Resûlüllah'm size verdiği emri unuttunuz mu? dedi. Onlar şu mukabelede bulundular: — Vallahi, biz de onlara katılacak ve ganimetten nasibimizi alacağız. Böylece komutanlarını dinlemeyip mevzilerinden ayrıldılar. Bunlar ordu içine girdikken sonra islâm ordusu bozularak Medine'ye doğru geri çekilmeğe başladı. Peygamber Sallaîlahu Aleyhi ve Sellem ricat edenlere şöyle seslendi:.' «Ey Allah Tealâ'nın mümin kulları! Ben, Allah'ın hak peygamberiyim. Sizden her kim düşmana karşı koyar ve saldırırsa onun için cennet vardır.» Halbuki Hazreti peygamberin etrafında yalnız on iki kişi kalmış, diğerleri geri çekilmişlerdi. Yanında kalanlar, Ebû Bekir, Ömer, Ali' Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin Ebî Vakkas, Talha, Zübeyir, Ebû Ubeyde, Habbab bin Münzir, Sa'd bin Muaz, Üseyyid bin Hudayr idiler. Hazreti Peygamberin Çağrısını işitir işitmez geri çekilmekte olanların hepsi geri dönüp savaşmaya başladılar. O gün, düşmanlar yetmiş müslüman mücahidi şehit etmişti. Bundan önce Bedir savaşında müslümanlar yetmiş müşriki öldürmüşler ve yetmiş kişiyi de esir almışlardı. Uhud savaşında, her iki taraf bozguna; uğrayıp savaş kesildikten sonra müşriklerin başı Ebû Süfyan, yüksek bir tepeye çıkıp müslümanlara karşı üç defa : - Muhammed aranızda mı (sağ mı)? diye bağırdı. Hazreti Peygamber ona cevab verilmemesini ashaba bildirdi. Ebû Süfyan, tekrar üç defa: - Ebû Bekir aranızda mı? diye bağırdı. Buna da cevab verilmedi. Tekrar üç defa: - Ömer aranızda mı? diye bağırdı. Bundan sonra Ebû Süfyan kendi ordusuna dönerek: —Bunların hepsi öldürüldü, dedi ve sevincini belirtti. Hazreti Ömer artık kendini tutamayarak: — Ey Allah'ın düşmanı! Vallahi, söylediğin yalandır. Saydığın kimseler hep hayattadır. Seni kötü akıbete uğratacak kişiler yaşıyorlar, diye cevab verdi. Ebû Süfyan karşılık verdi: — Bedir gününe karşılık bir gün oldu. Savaşlar karşılıklıdır (kimini siz, kimini de biz kazanırız). Siz ölüleriniz içinde kol ve başlan kesilmiş, karınlan deşilmiş, paramparça edilmiş cesedler bulacaksınız. Gerçi böyle yapılmasını ben emretmedim. Fakat bu hareketi yadırgamış da değilim. Sonra Ebû Süfyan, — Ey Hübel (putumuz)! Sen yüce ol, diye şiir okumaya başladı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashaba: «Ona cevap vermeyecek misiniz?» buyurdu. Ashab: — Ya Resûlallah, ne diyelim? dediler. Hazreti Peygamber: «Allah en yüce ve en uludur, deyiniz.» buyurdu ve bu şekilde karşılık verildi. Ebû Süfyan: — Bizim Uzza putumuz var, sizin Uzza'niz yok, dedi. Hazreti Peygamber Ashaba: «Ona cevap vermeyecek misiniz?* buyurdu. Ashab: — Ya Resûlallah, ne diyelim? dediler. Hazreti Peygamber: «Allah Tealâ bizim yardımcımızdır, sizin yardımcınız yoktur deyin» buyurdu ve bu şekilde cevab verildi. Mütercim: Ebû Süfyan'in ordusu Mekke'ye döndü. Bu arada Ebû Süfyan'ın ordusunu takib için Medine'den bir birlik gönderildi. Ebû Süfyan tekrar Medine'ye hücum etme işini arkadaşlan ile görüştü ve istişarede bulundu. Ancak Medine'den bir müfreze çıkanldığma göre, müslümanlar yeniden toparlandılar diye kalblerine korku ve dehşet düşmekle geri dönüp müslümanlarla savaşmaktan kaçındılar ve Mekke'ye dönüşü tercih ettiler. Uhud savaşında şehid olanlann en büyüğü, Hazreti Peygamberin amcası, (Seyyidü'ş-Şüheda) Hazreti Hamza Radıyallahu Anhu idi. İkinci derecede de ashabın en ünlülerinden olan ve ilk olarak Medine'ye hicret edip Medine halkına dinlerini öğretmek için görevlendirilen Mus'ab bin (Radıyallahu Anh) Hazretleri idi. Şimdi her ikisinin ziyaret edilen mezarları Uhud dağının eteğinde bulunmaktadır. Allah Tealâ her ikisinden ve bütün ashabı kiramdan razı olsun. 811- Seleme bin Ekya (Radıyallahu Anh der ki: Medine'den çıkıp meşeliğe doğru gidiyordum. Meşeliğe yakın bir yokuşta iken Abdurrahman bin Avf'm kölesi pek acele ve telâşlı bir halde karşıma çıktı. Ben: — Allah sana iyilik versin, bu telâşın ne? diye sordum. Bana şu cevabı verdi: — Peygamber efendimizin meşelikte, çayırda olan bütün sağılır develerini aşınp götürdüler. Ben sordum: — Kim götürdü? — Gatfan ve Fezâre kabileleri götürdü, dedi. Ben var kuvvetim ile üç kez seslendim: — Sabah baskını var!.. Geliniz, yetişiniz... Böylece sesimi, iki kara taşlık arasında bulunan Medine şehrinin her tarafına işittirdim. Ben de develeri aşıranlann arkasından hemen yaya olarak koşmaya koyuldum. Nihayet yağmacılara yetiştim. Bunlann üzerine ok yağdırmaya, başladım. Hemde onlara: — îşte ben, ibnü'l-Ekva'yim. Bugün, alçakların akıbetinin belli olacağı bir gündür, diyor ve devamlı olarak yağdırıyordum. Sonunda başarıyla ulaştım. Onlara su içme" fırsatını da vermedim. Develeri onlara bıraktırarak kurtardım. Topluca o develeri alıp Medine'ye götürürken yolda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri karşıma çıkageldi. Yediyüz kadar süvari ile benim feryadım üzerine çıkıp geliyorlardı. Ben dedim ki: — Ya Resûlallah! Gatfan ve Fezâre kabilelerinden birkaç eşkıya son derece susamışlardı. Ben onlara su içmeğe bile fırsat vermedim, develerimizi kurtardım. Fakat onlar su temini ile meşgul olacakla-nndan onları takıp için bir birlik gönderiniz. Hepsini öldürelim veya esir edelim, ellerindeki malları alalım. Hazreti Peygamber bana şöyle buyurdu: «Ey ibnü'l-Ekva'! Develeri ele geçirdin, artık rahatlat Hem de kişiler, kendi kabilelerinde ağırlanırlar (onlar adi hırsız da olsalar kabileleri onlara arka çıkar).» 812- Ebû Musa'dan Radıyallahu Anh rivayet edilmiştir: «Düşman elinde kalan esiri (fidye vererek) kurtarınız. Açı doyurunuz. Hastayı ziyaret ediniz. 813- Enes (Radıyallahu Anh) der ki: Ensar'dan bazıları: Ya Hesûlallah! dediler, müsaade buyurursanız hemşiremizin oğlu (ve sizin amcanız) bulunan Bedir savaşı esirlerinden Abbas*m kurtulması için vereceği fidyeyi kendisine bağışlayalım, almayalım. Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, «Fidyenin bir Dirhemini dahi bırakamazsınız (fidyenin tamamını ondan alacaksınız) buyurdu. Yani, Bedir'de esir edilen amcam abbas, amcazadem (Ebü Ta libin oğlu) Akîl ve Nevfel bin Haris'den, kurtulmaları için şart kılman kırk ukıyye altım tamamen alacaksınız. Sonra bu miktar altın-Hazreti Abbas'dan alınmış ve gaziler arasında bölüşülmüştü. Daha sonra Hazreti Abbas müslüman olarak islâm büyükleri arasına girdi. Ganimet malları da çoğalıncac, «Ey Peygamber! EUeriniz-deki esirlere söyle; Eğer Allah katında kalhlerinizde bir iman varsa Allah size, sizden alman fidyeden daha hayırlısını verir.» (Enfal si-ayet 70) mealindeki ayeti kerimeyi Hz. Peygamber okuyarak Allah'ın va'dı üzere, Abbas Hazretlerine kaldırabileceği kadar altın almasını buyurmuşlardı. 814- Seleme bin Ekva (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seferde iken islâm ordusu içine bir casus girdi ve ashab ile bir müddet konuştuktan sonra kayboldu. Hazreti Peygamber durumu öğrenince: «Onu arayınız ve öldürünüz.» buyurdu. Sonra aranarak bulundu ve Seleme bin Ekva' tarafından öldürüldü. 815- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir, îbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) hazretleri: — Ah perşembe günü! Nasıl bir perşembe günü idi O? diyerek ağlamağa başladı. Ağladı, ağladı... Göz yaşlarından yer ıslandı. Sonra dedi ki — Bir perşembe günü idi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerinin hastalığı şiddetlendi. O esnada Hazreti Peygamber: «Bana yazı yazılacak bir şey getiriniz; size bir yazı yazayım ki, bundan sonra ebediyyen sapıtmazsınız.» buyurdu. Kimi alimler, bu vasiyetin, Hazreti Ebû Bekir'in halifeliğine dair olabileceğini söylemişlerdir. Sonra Hazreti Peygamberin huzurunda bulunanlar_ara-sında ihtilâf oldu. Bazıları getirelim, dedilerse de Hazreti Ömer buna razı olmadı. Şimdi peygamber ağır sancılar içindedir, kendisini rahatsız etmiyelim. Elimizde Allah'ın kitabı Kur'an var ki, her ihtiyacımıza cevap verecek niteliktedir, dedi. Bu şekilde tartışmalar uza-yınca, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara şöyle buyurdu: «Bir peygamberin huzurunda münakaşa çıkarmak uygun değildir.» Orada bulunanların bir kısmi: - Peygamber Sallallahu Aleyhi ye Seliem Hazretleri, hastalığın şiddetinden kendinden geçmiş olabilir zannıyle, belki sayıkladı, dediler. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, «Beni yalnız bırakın. Şu anda içinde bulunduğum hal, bana izafe ettiğiniz halden çok iyidir (ağır sancılar içinde olmakla beraber şuurum yerindedir).» buyurdular. Sonra sonsuzluk aleminde göçer lerken üç şey vasiyet ettiler: «D Bütün müşrikleri Arab yarımadasından çıkarınız, 2) Dış Ülkelerden gelen elçilere, benim yaptığım gibi ikram ediniz.» Hadîs-i şerifi rivayet eden, üçüncüsünü unuttum, dedi. Mütercim: Bir rivayete göre üçüncüsü, Üsame ordusunun hazırlanması idi. Yahud yakınlarına iyilik etmekle ilgili idi, şeklinde görüşler vardır. Arab yarimadası, yalnız Hicaz bölgesi ile, İmam Şafii Hazretleri ne göre Mekke, Medine ve Umman bölgeleri ile bu üç yere bağlı yollar ve bütün kasabalardır. Fakat İmam Azam Hazretlerine göre, herhangi bir iş için gayri müslimlerin Hicaz bölgesine hatta Harem-i şerife girmeleri caizdir. Şafiî Hazretlerine göre ise, bir ihtiyaç için gayri müslimler Hicaz bölgesine girebilirlerse de, Harem-i şerif hudutları içine giremezler. Bu hadîs-i şerife uyularak Hazreti Ömer zamanında Hicaz bölgesi tamamen müşriklerden temizlenmişti. 816- İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma) der ki: Babam Ömer (Radıyallahu Anh), Peygamber Sallallahu aleyhi ve Sellem'in beraberinde beş kişilik bir gurup halinde, yapmakta olan îbni Sayyad adındaki Yahudî ğu yere gittler. Nihayet onu Beni Meğale'nin bir yüksek binası yanında erkek çocuklarla oynarken buldular. İbni Sayyad buluğ çağina yakın bir yaşta idi. Hazreti Peygamber, elini onun sırtına oeg-dirinceye kadar o çocuk gelenlerin farkına varmamıştı. Hazreti peygamber ona-. «Allah'ın peygamberi olduğuma sahidlik eder misin?» diye sor-du. îbni Sayyad, Hazreti Peygambere bakarak: — Ben sahicilik ederim ki, sen ümmülerin peygamberisin, dedî ve Hazreti Peygamber'e sordu: — Sen, benim Allah'ın peygamberi olduğuma, şahidlik edermi-sin? Hazreti Peygamber ona şu cevabı verdi: «Ben Allah'a ve onun bütün peygamberlerine iman ettim.» Hazreti Peygamber, o kâhine sordu: «Ne görüyorsun?» İbni Sayyad dedi ki: —r Bana doğru da geliyor, yalancı da geliyor.. Hazreti Peygamber ona: «Senin işin karmaşık!» buyurdu. Sonra Hazreti -peygamber ona: «Ben içimden senin için bir şey tuttum (bil bakalım nedir?).» buyurdu. İbni Sayyad; — DUH'dur! dedi (Hazreti Peygamber, Kur% anda geçen Duhan ayetini tutmuştu. Bu kâhin ancak kelimenin bir kısmını söyleyebildi:) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: «Defol! Haddini hiçbir zaman aşamıyâcaksm (sen ancak bir kâhinsin) .» buyurdu. Ömer Radıyalîahu Anh dedi ki: — Ya Resûlallah, izin ver de şunun boynunu vurayım. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu: «Eğer bu çocuk Deccal ise, seç onu öldüremezsin, (onu ancak Hazreti İsa Aleyhisselâm öldürecektir). Eğer Deccal değilse, onu öldürmende sana bir fayda yoktur.» Bir rivayette de ibni Sayyad'm annesj oğluna müdahale ederek dikkatini çekti ve oğlunun konuşmasına engeFoldu. Bunun üzerine Hazreti Peygamber: «Eğer annesi biraksaydı, durumunu meydana, koyacaktı.» buyurdu. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve-Şellem, insanlara hita? ben bir konuşma yaparak Allah'a yaraşır şekilde hamd ve sena etti. Sonra Deccal'i anlattı ve dedi ki: «Ben sizi ondan sakındırırım. Her peygamber muhakkak ondan (Deccal'dan) kavmini sakındirmıştır. Hazreti Nûhda ondan kavmini sakındırdı. Fakat ben size onun hakkında bir söz söyleyeceğim ki, bu sözü niç bir peygamber, kavmine söylememiştir: Biliniz ki, o Deccal tek gözlüdür, (bir gözü kördür). Allah Tealâ tek gözlü değildir.» Mütercîm; Bu hadîs-i şerifin üst kısmının manası üçyüz seksen üçüncü hadisde geçmiştir. — Ben şahidlik ederim ki, sen ümfhülerin peygamberi ve Hazreti Peygamber'e sordu: Peygamberisin, — Sen, benim Allah'ın peygatnberi olduğuma, şahidlik sin? Hazreti Peygamber ona şu cevabı verdi: «Ben Allah'a ve onun bütün peygamberlerine iman ettim Hazreti Peygamber, o kâhine sordu: -Ne görüyorsun?» İbni Sayyad dedi ki ben ona «Senin işin karmaşık!» buyurdu. Soiıra Hazreti peygamber ona: «Ben içimden senin için bir şey tuttum (bil bakalım nedir?).» buyurdu. İbni Sayyad; — DUH'dur! dedi (Hazreti Peygamber, Kur'", anda geçen Duhan ayetini tutmuştu. Bu kâhin ancak kelimenin bir kısmını söyleyebildik Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: «Defol! Haddini hiçbir zaman aşamıyâcaksın (sen ancak bir kâhinsin) .» buyurdu. Ömer Radıyallahu Anh dedi ki: — Ya Resûlallah, izin ver de şunun boynunu vurayım. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu: «Eğer bu çocuk Deccal ise, seç onu öldüremezsin, (onu ancak Hazreti İsa Aleyhisselâm öldürecektir). Eğer Deccal değilse, onu öldürmende sana bir fayda yoktur.» Bir rivayette de ibni Sayyad'ın annesj oğluna müdahale ederek dikkatini-çekti ve oğlunun konuşmasına engeFoldu. Bunun üzerine Hazreti Peygamber.- «Eğer annesi biraksaydı, durumunu meydana koyacaktı.» buyurdu. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, insanlara hitar ben bir konuşma yaparak Allah'a yaraşır şekilde hamd've sena etti. Sonra Deccal'i anlattı ve dedi ki: «Ben sizi ondan sakındırırım. Her peygamber muhakkak ondan (Deccal'dan) kavmini sakındırmışlar. Hazreti Nûhda ondan kavmini sakındırdı. Fakat ben size onun hakkında bir söz söyleyeceğim ki, bu sözü hiç bir peygamber, kavmine söylememiştir: Biliniz ki, o Deccal tek gözlüdür, (bir gözü kördür). Allah tealâ tek gözlü değildir.» Mütercim; Bu hadis-i şerifin üst kısmının manası üçyüz seksen üçüncü hadisde geçmiştir. 817- Huzeyfe (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize buyurdu: «Bana İslâm'ı kabul edip şehadet getiren erkeklerin adlarını yazın.» Biz de binbeşyüz isim yazıp getirdik. Buyurdular ki: Artık biz, binbeşyiiz kişi olduktan sonra düşmandan korkarmıyız. Huzeyfe der ki: Şimdi bakıyorum, mümlümanlar bu kadar çf> ğalmışken bizi bir korku kaplamış. Şimdi bir kimse, yalnız başına namaz kılıyor da, namazında bile korkuyor. Halbuki Hendek, Uhud ve Hudeybiye savaşlarında binbeşyüz gibi az kimseler olduğumuz halde düşmandan korku , hatırımıza bile gelmiyordu. Şimdi neden korkuyoruz, hayret ediyorum!... 818- hazreti Cabir (R.A.) der ki Hendek savaşma hazırlanırken bir gün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve sellem efendimize dedim ki, Ya Resûlallah, benim bir toklum vardı. Size ikram için kestim ve bir miktar, da arpa unu hazırladım. Beraberinizde birkaç kişi ile evimize buyurur musunuz? Hazreti Peygamber Hendek'de bulunan bütün ashaba hitaben : «Ey Hendek'tiler! Cabir bize sofra hazırladı. Çabuk olunuz, davete gidelim!» diye seslendi. (Böylece bir toklu ile bir miktar arpa unundan ibaret yemek binbeşyüz kişiye, peygamberin bir mucizesi olarak kâfi geldi.) 819- Ümmü Halid (B.A.) der ki : Sırtımda sarı bir entari olduğu halde babam Halid'le beraber Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardık. Hazreti peygamber, benim entarim için: «Cici, cici...» buyurdu ve sırtımı okşadı. Bir ara, Hazreti Peygamber (iki kürek kemiği arasındaki) peygamberlik mührü ile oynamağa başladım. Babam, oynama diye beni azarladı. Peygamber sallallahu Aleyhi ve Sellem babama: «Çocuğa ilişme» dedi ve yeni entarim için *güle güle) eskit ve yıprat, sonra (güle güle) eskit ve yıprat, sonra (güle güle) eskit ve yıprat!!» buyurdu. Gerçekten Ümmü Halid, Hazreti peygamberin duası üzere çok yaşadı ve entarisini, büsbütün eskiyip soluncaya kadar atmadı. 820- Ebû Hüreyre R.A. der ki: Sallailah» Aleyhi ve Sellem Hazretleri bir gün bize yurdu mal aşırmadan bahseti ve bize şöyle bu bir bîrinizle ayet gününde, boynunda meleyen m koyun veya kişneyen bir at oklusu halde karşılaşmayım! Ya Re-smellah ımdaçhma yetiş, diyecek. Ben de, senin için bir şey yapamam. Şana tebliğ etmiş idim, diyeceğim. Veya boynunda böğüren ResûleUahl beni kurtar, diyecek. Senin İçin bir tebliğ etnüs idim, diyeceftim. bana yarduHt. diyecek. Ben de: senin için bir şey yapan Sana diyecek. Ben de. senin .îçln bir Sey yapa- Mütercim : hadîs i Serifte gecen ğıt manasında olması daha uygundur. » kelimesine borç senedi, kâğıt vermişlerdir. 821- Abdullah bin Amr r.a. der idi Bir seferde. Peygamber Sallallahû Aleyhi ve Sellem'in eşyalarını taşıyıp koruyan Kirkire adında bir'adam. vardı. Sonra bu adam öldü. Bıınun için Hazreti Peygamber şöyle buyurdu: «O cehennemliktir.» insanlar gidip onun durumunu araştırdılar da, ganimet malından aşırmış olduğu bir hırkayı buldular. (Çalınan mal az dahi olsa fena bir iştir.) 822- Enes (R.A.) der ki: Usfan seferinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte dönüyorduk. Resûlüllah devesine binmiş, arkasında zevcesi Huyey kızı Safiyye (R.A.) vardı. Derken Hazreti Peygamberin devesi sürçtü ve ikisi de yere düştüler. Ebû Tâlha atılarak: — Ya Resûlallah! Canım, yoluna feda olsun, sana bir şey oldu mu? dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: «Hayır, (bana bir şey olmadı). Sen kadına bak (ona yardımcı ol).» buyurdu. Ebû Talha hemen maşlahını yüzüne tutarak Hazreti Safiyye'nin yanma gitti ve onu Hazreti Saffyye'nin üzerine attı. Sonra dönüp Resûli- Ekrem, ile Hazreti Safiyye'nin devesini iyileştirdi. Hazreti Peygamber ile Hazreti Safiyye ayni şekilde deveye bindiler. Biz de Hazreti Peygamberi çevreleyerek Medine'ye doğru yürüdük. Medine şehrini gördüğümüz zaman Peygamber Sal'lallahu Aleyhi ve Sellem: «Biz dönenler, tevbe edenler, ibadet edenler ve Rabbimize hamd edenleriz.» buyurdu. Medine'ye girinceye kadar bunu söylemeye devam etti. Mütercim: Bu olayın Usfan gazasından dönüşte değil de, Hayber gazasından dönüşte olduğunu söyleyenler de vardır. 823- Cabir'den (R.A.) rivayet edilmiştir i Bizden birimizin bir erkek çocuğu doğmuştu. Adam çocuğuna Kasım adını verdi. Sonra Ensar o kimseye dediler ki, biz sana Ebu'l-Kasım (kasımın babası) künyesini veremeyiz. Bunun üzerine adam,-Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek dedi ki: — Ya Resûlallah! Benim bir erkek çocuğum oldu. Ona Kasım adını verdim. Fakat Ensar, biz sana Ebu'l-Kasim künyesini veremeyiz ve sana: Ey Ebu'l-Kasim! gözün aydın olsun, diyemeyiz, dediler. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve. Sellem ona şöyle buyurdu: «Ensar güzel söylemiştir. Siz benim adımı takınız; fakat benim künyemle künyelenmeyiniz. Hem de ben Kasim'im (Allah'ın verdiği nimetleri aranızda bölenim).» Mütercîm : Zahirîlerle îmam Şafiî Hazretlerinin bir görüşüne göre, Hazreti Peygamberden başkasına Ebu'l-Kasim künyesini vermek caiz değildir, îmam Malik'e göre, karışıklık olmasın diye bu yasak, Hazreti Peygamberin zamanına ait idi. Şimdi ise bu künye ile künyelenmek caizdir. îbni Cerir de, bu yasak haram olmayıp edeb yönünden ten-zihen mekruhtur, der. Bir kısım alimler de, bu yasak, Muhammed veya Ahmed ismi ile birlikte Ebû'l-Kasim künyesi ile künyelenenler içindir; yoksa yalnız Ebu'l-Kasim künyesini almak caizdir, demişlerdir. Netice olarak, Ebu'l-Kasim künyesini almamak en ihtiyatlı yoldur. 824- Ebû Hüreyre'den (R.A.) rivayet edilmiştir: «Ben size (kendiliğimden) vermiyor veya veriyor değilim. Ben bir taksimatçıyım. Bana emredildiği şekilde dağıtırım.» 825- Havle"den (R.A.) rivayet edilmiştir «Birtakım insanlar vardır ki, Allah'ın malına haksız yere dalar Iar (kapışırlar). Bunlar için kıyamet gününde cehennem vardır.» 826- Ebû Hüreyre'den (R.A.) rivayet edilmiştir -. «Geçmiş peygamberlerden biri gazaya çıkacak oldu. Kavmine lordusuna) dedi ki, içinizde-henüz evlenmiş olupta zifafa girmeyen varsa, bana uymasın, (benimle savaşa gelmesin; çünkü onun zihni gennie meşguldür). Yine içinizde kim kendisi için bir ev yapmış da henüz çatı ve tavanlarını tamamlamamışsa, bana uymayıp ayrılsın. Yine İçinizde ticaret maksadı ile koyun satın almış yahut ticaret için yüklü develer saun almış da onların doğumunu bekleyen varsa, ayrılsın (savaşa katılmasın). Böyle kimseleri o peygamber ayırdıktan sonra savaşa başladı. îkindi namazı vaktinde yâhud ikindi vaktine yakın bir zamanda şehre yaklaştı. Sonra o peygamber güneşe hitab ederek : — Ey güneş! Senin görevin batmaktır. Benim de görevim güneş batmadan önce bu şehri fethetmektir (bununla emredildim). Ya Rab! Sen şu güneşi, fetih tamamlanıncaya kadar tut, batmasın; diye dua etti. Onun duası kabul edilerek, fethin tamamlanmasına kadar güneş batmadı. Allah Tealâ Hazretleri o peygambere şehrin fethini na-sib kıldı. Sonra o peygamber (Yuşa Aleyhisselâm), ganimet mallarını bir yere topladı. Ganimet mallarını yemek için ateş geldi ise de, onlara ağzını değdirmedi, Yuşa Aleyhisselâm, içinizde ganimet malına hiyanet eden adam vardır. Her kabileden bir adam, gelsin, bana biat etsin, dedi. Her kabile reisi gelip Yuşa Aleyhisselâm'a biat etti; Ancak bunlardan bir reisin eli, Yuşa Aleyhisselâm'm eline yapıştı, kaldı. Yuşa Aîeyhisselâm ona : — Bu hırsızlık ve hiyanet, senin kabilenden olmuştur; Öyle ise, bütün kabile ferdleri gelsin biat etsinler, dedi. Gelip biat ettiler. Biat ederlerken, iki veya üç kişinin eli Yuşâ Aleyhisselâm'm eline yapıştı. Yuşa Aleyhisselâm onlara — İşte hıyanet ve hırsızlık sizdedir, dedi. Hemen öküz başı kadar altın külçesi getirildi ve ganimet malı içerisine konuldu. O anda ateş gelip ganimet mallarını yedi. Zamanımızda ise, Allah Tealâ Hazretleri bizim acziyet ve zafiyetimizi gördü. Bize ganimet mallarını helal kıldı.» 827- Cabir (R.A.) der ki Peygamber SaJlallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Ciirrane .adındaki yerde Hevazin kabilesinin ganimet mallarını bölerken, bir kimse gelip Hazreti Peygambere hitaben : — Adaletli ol, (ganimet mallarım adalet üzere böl), dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona : «Eğer ben adaletli olmazsam, kendim bedbaht olurum.» 828- Abdurrahman bin Avf (R.A.) der ki: Bedir savaşında muharebe için saf halinde iken sağ ve sol tarafıma göz gezdirdim. Medine halkından iki genç arasında bulunduğumu gördüm. Kendi kendime dedim ki, keşke böyle körpe delikanlılar arasında değil de daha güçlü kişiler arasında olsaydım. Bu arada o gençlerden biri eliyle beni dürttü ve; — Amca! Ebû Cehil'i tanır mısın? dedi. Ben de: — Tanırım, Ebû Cehil'i ne yapacaksın? dedim. Bana şöyle dedi: — Duydum ki, Ebû Cehil, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem Efendimize kötü sözler söylermiş. Canım kudret elinde olan Aî-lah Teaîâ Hazretlerine yemin ederim ki, onu bir defa görecek olursam, hangimizin eceli daha yakın ise, ikimizden biri ölmedikçe onu bırakmayacağım. Abdurrahman bin Avf der ki: O delikanlının bu sözlerine şaştım. Hemen öteki genç de, beni eliyle dürttü ve aynı şeyi söyledi. Aradan fazla bir zaman geçmedi, savaşçılar arasında dolaşmakta olan Ebû cehil gözüme ilişti. Hemen o iki gence.- îşte aradığınız Ebû Cehil şu adamdır, diyerek işaret ettim. Hemen her ikisi fırlayıp kılıçlan ile Ebû Cehil'i öldürdüler. Bu iki genç, Hazreti Peygamberin huzuruna gelerek Ebû Cehil'i öldürdüklerini söylediler. Hazreti Peygamber onlara sordu- Mütercim Muaz bin Amr'm kılıcı, Ebû Cehil'in "bedenine daha çok girmiş olduğundan yahud önce Ebû Cehil'i yere düşürdüğünden eşyayı almaya hak kazanmıştı. Yahud bu ganimet işi komutanın yetkisine bağlı olduğu için dilediğine verir, demişlerdir. 829- Enes"den (R.A.) rivayet edilmiştir : «Ben kalblerini kazanmak için ganimet mallarından Kureyşlilere veriyorum; çünkü cahiliyetten henüz çıkmışlardır.» 830- Enes (R.A.) der ki Cenab-ı Hak, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve kabilelerinin mallarından ganimet ihsan edince Hazreti Mekke halkından islâmı henüz-kabul etmiş yüz deve verdi. Ensar'dan (Medîne'li ashabdan) yüz deve verdi. Ensar sözler söylediler: Allah Tealâ, Resûlüllahı bagıtfasui; Kureyş kavmine mal veriyor. Halbuki kılıçlarımızdan onların kanlan damlamaktadır. Enes der ki: Ben hemen onlann bu sözlerini Hazreti Peygambe re arz ettim, bildirdim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber Ensara (Medine'n ashaba) haber gönderip hepsini deriden bir çadır altına topladı ve yanlarına Ensar'dan olmayan hiç kimse sokulmadı, umar böyle toplu halde iken Hazreti Peygamber yanlarına geldi ve buyurdu: «Sizden aldığım haberin aslı nedir?» Ensar'ın ileri gelenleri dediler ki: Anlayışlı kişilerimiz hiç bir şey söylemediler. İçimizde bazı kişiler de var ki, pek genç sayılırlar; onlar söylemiştir. Hazreti Peygamber şöyle konuştu: «Ben, küfürden henüz kurtulmuş olan bazı kimselere, kalbleri-ni İslâm'a ısındırmak için, ganimet mallarından veriyorum. Onlar (Mekke'deki) evlerine mallan ile gitsinler. Siz vatanınıza (Medine'deki evlerinize) Allah Tealâ Hazretlerinin Peygamberi Saîlallahu Aleyhi ve Sellem ile döneceksiniz! buna razı değil misiniz? Allah'a yemin ederim ki, sizin, geri dönerken beraberinizde getireceğiniz (peygamber), onların geri dönerken beraberlerinde getireceklerinden (maldan) daha hayırlıdır.» Ensar buna cevaben : — Evet, bu bizim için daha hayırlıdır, Ya Resûlallah... Gerçekten biz razıyız, dediler. Sonra Hazreti Peygamber, şöyle devam etti: «Benden sonra siz, çok ağır şekilde kayırmalara şahid olacaksınız. Kevser havuzu başında Allah'a ve onun peygamberine kavuşuncaya kadar sabrediniz.» 831- Cübeyr bin Mut'im (R.A.) der ki: Huneyn savaşından dönerken ben ve diğer ashab, Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem ile beraberdik. Bir ara Bedeviler Hazreti Peygamberin eteklerine yapışarak ganimet mallarından istediler. Hazreti Peygamberi, rahatsız ettiklerinden onu semure (sakız) .ağacının altına sığınmaya mecbur ettiler. Bu arada bedeviler, Hazreti Peygamberin üstlüğünü kaptılar. Hazreti Peygamber, bedevilere şöyle buyurdular ; «Benim üstlüğümü veriniz. Eğer yanımda bu dikenlerin sayısınca deve olsaydı, muhakkak onları aranızda bölerdim. Beni pinti veya yalancı veya korkak bulma (sanma) yınız.» 832- Abdullah'dan (R.A.) rivayet edilmiştir : Huneyn gazasında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, bazı kimseleri seçerek onlara ganimet mallarından fazlaca verdi. Bunlar arasında (Muellefe-i kulub'den = kaibleri İslama ısındırmak istenenlerden) Akra bin Habis adındaki zata yüz deve verdi. Uyeyne adındaki adama da yüz deve verdi. Arabm eşrafından bazı kimselere de, diğerlerinden fazla mal verdi. Sonra bir adam, buna itiraz ederek: Vallahi bu. taksimde adaletsizlik oldu ve Allah'ın rızası gözetilmedi, dedi. îbni Mes'ud der ki: Vallahi! bu adamın sözünü Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'e bildireceğim, dedim. Sonra gittim haber verdim. Bunun üzerine peygamberimiz şöyle buyurdu : «Allah. Tealâ ve peygamberi âdil olmayacak da kim âdil olacak? Allah Tealâ, Musa Aleyhisselâm'a rahmet etsin! vaktiyle ona - bundan claha çok eziyet edilmişti dejsabretmişti.» Mütercim ; Enfal sûresinin birinci ayeti kerimesinde: «Sana ganimet mallarından soruyorlar. De ki, bu ganimetlerin bölünmesi Allah'a ve onun peygamberine aittir.» buyurulduğu üzere ganimet mallarının bölünmesi doğrudan doğruya Hazreti Peygambere bırakılmıştır. Bir de kaibleri kazanılmak istenen Kureyş kabilesinin bazı ileri gelenlerine fazlaca mal verilmesi elbette bir sebeb ve hikmete bağlıdır. Bu bakımdan hiç kimsenin Hazreti Peygamberin yaptığı iş ve taksime itiraz hakkı yoktur. 833- Amr bin" Avf EI-Ensari (R.A.) der ki: Peygamber SallaUahu Aleyhi ve Sellem, Bahreyn bölgesinin cizye ve haraç vergilerini toplayıp getirmek için Ebû Ubeyds bin Cer-râh'ı görevlendirmişti. Daha önce Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bahreyn halkı ile haraç ve cizye için belli bir miktar üzerine anlaşma yapılmış ve bu bölgeye ashabın meşhurlarından Ala bin Hadremî'yi de vali tayin etmişti. Sonra Ebû Ubeyde, Bahreyn halkının vergilerini toplayarak geldi. Böyle büyük bir mal ile gelişi, ashabı kiramın Hazreti Peygamber ile namaz kıldıkları bir sabah vaktine rasladı. Ebû Ubeydenin çok fazla bir mal ile geldiğini duyan ashab-ı kiram, sabah namazını bitirir bitirmez hemen Ebû Ubeyde'yi karşılamağa çıktılar. Bu esnada Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Seîlem Hazretleri, gülümseyerek onlara şöyle buyurdu: «Sanıyorum ki, siz, Ebû Ubeyde'nin bir şeyle (mal ile) geldiğini İşittiniz? (onun için koşuşuyorsunuz).» Onlar:, — Evet, ya resûlallah... dediler. Hazreti Peygamber onlara: İyimser olunuz ve sizi sevindirecek (hayırlı) şeyi isteyiniz. Vallahi, sizin için korktuğum şey fakirlik değildir. Fakat sizin için tek korktuğum şey, dünyalığın, sizden öncekilere bollaştiği gibi size de bollaşması, dünyalık için rekabete düştükleri gibi sizin de rekabete düşmeniz ve dünyalık, onları mahvettiği gibi sizi de mahvetme-sldir.» 834- Abdullah bin Amr'dan (R.A.) rivayet edilmiştir : «Kim (haksız yere) bir zimmîyi (islâm ülkesinde güvence ile yasayan gayri müslimi) öldürürse, cennet kokusunu alamaz, halbuki cennetin kokusu, kırk yıllık mesafeden alınır.» Mütercim Bu hadîs-i şerifin görünüşteki manasına bakılırsa, emniyet ve güven altında bulunan bir yabancıyı veya zimmîjâ öldüren kimse cennetten mahrum kalır. Fakat bu hadisin inanası, Ehli Sünnet alimlerine göre, böyle bir suç işleyen kimse ilk cennete girenlerle beraber giremez ve kırk yıllık mesafeden cennet kokusunu alanlarla birlikte bu kokuyu alamaz. Çüakü insan öldüren kimse ebedi olarak .cehennemde kalmaz. Yahud bu hadîsi şe-rif tehdit için varid olmuştur, denilir. 835- Ebû Hüreyre (R.A.) der ki : Hayber'in fethinde bir Yahudi kadını, pişirdiği zehirli bir koyunu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gönderdi. Hazreti Peygamber bunun farkına vararak ashabı kirama şöyle buyurdu : «Hayber'de ne kadar Yahudi varsa bana toplayın.» Ashab-ı Kiram da Hayber'de bulunan bütün Yahudi'leri toplayarak Hazreti Peygamberin huzuruna getirdiler. Hazreti Peygamber, Yahudi'lere dedi ki: «Gerçekten ben size bir şey soracağım, bana doğruyu söyler misiniz?» Yahudi'ler: — Evet, doğruyu söyliyeceğiz, dediler, Hazreti Peygamber onlara : — «Sizin atanız kimdir.»? diye sordular Onlar: — Falancadır, dediler. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem : «Yalan söylediniz, sîzin atanız falancadır,» dedi. Yahudi'ler Hazreti Peygamberi doğrulayarak ; — Evet, buyurduğunuz gibi falancadır, dediler. Hazreti.Peygamber tekrar; «Şimdi size bir şey sorarsam, bana doğrusunu söyler misiniz?» diye sordu. Onlar : — Evet, yâ Ebe'l-Kasim! doğruyu söyîiyeceğiz; çünkü yalan söylemiş olsak, yalanımızı bileceksiniz. Az önce atamız hakkında yalanımızı bilmiştiniz, decfiler. Hazreti Peygamber onlara sordu : «Cehennemlik olanlar kimlerdir?» Yahudiler dediler ki : — Cehennemde kısa bir müddet biz kalacağız ve sonra cehennemde bizim yerimizi siz alacaksınız. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara : «Defolun! Vallahi, cehennemde hiç bir zaman sizin yerinizi almayacağız» buyurdu. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Yahudi'lere «Şimdi size "bîr şey. sorarsam doğrusunu bana söyler misiniz?» diye sordu. Onlar ; — Evet, ey Ebe'l-Kasim! Sana doğrusunu söyleriz, dediler. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem : «Siz bu pişmiş koyunu zehirlediniz mi?» diye sordu. Yahudi'ler : — Evet biz ona zehir kattık, dediler. Hazreti Peygamber sordu : ^ «Bunu niçin yaptınız, sebebi ne idi?» Yahudiler: — İstedik ki, yalancı iseniz, sizden kurtulmuş olalım; yoksa gerçek peygamber iseniz bu zehir size zarar vermiyecekti. dediler. Mütercim : Bu etten yiyen Bişr bin Berâ, zehirlenerek öldüğünden Zeyneb adındaki bu Yahudi kadın kısas olarak idam edildi; Diğer Yahudi'lere ceza verilmeyerek serbest bırakıldılar. 836- Sehl ibni Ebî Hasme (R.A.) der ki-. Hayber fethedilip sulh yapıldıktan sonra, Abdullah bin Sehl ile amcası oğlu Muhayyisa, hurma satın almak için beraberce Hâyber'e gittiler. Hâyber'e girdikten, sonra birbirlerinden ayrıldılar. Sonra Muhayyisa, Abdullah'ın bulunduğu yere varınca, onu orada kanlar içinde ölü olarak buldu. Muhayyisa, Abdullah'ı defnettikten sonra Medine'ye döndü. Maktulün amcası Abdurrahman bin Sehl ile, amca çocukları ve Mes'ud bin Zeyd'in oğulları Muhayyisa ve kardeşi Hu-veyyisa, bu olayı haber vermek için üçü bir arada Hazreti Peygamberin huzuruna girdiler. Bu üç kişinin yaşça en küçüğü Abdurrahman idi. Önce -Abdurrahman söze başlayınca-, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri ona: «Büyüğe söz ver, büyüğe söz ver (önce yaşı büyük olan söze başlasın)» buyurdu. Abdurrahman sustu. Sonra Muhayyisa ile Hu- vayyişa ayrı ayrı olayi anlattılar. Sonra Hazreti Peygamber onlara: «Sİz katilinize yahud hasmınıza karşı hak kazanmak için. (kim olduğuna) yemin eder misiniz?» diye sordu. Onlar: — Biz gözlerimizle görmediğimiz halde nasıl yemin ederiz, dediler. Sonra Peygamber Salîallahu Aleyhi ve Sellem: «Öyle ise Yahudilerden elli kişi, yemin ederek sizden yakalarını kurtarırlar.» buyurdu. Abdurrahman, Muhayyisa ve Huveyyisa dediler ki: — Ya Resûlallah! Biz böyle kâfir bir kavmin yeminlerini nasıl kabul edelim. Sonra Hazreti Peygamber öldürülen Abdullah'ın diyetini (bizzat kendi malından yahud hazineden) ödedi. Mütercim Burada geçen öldürme olayı ile ilgili davaya İslâm hukukunda «Kasâme» denilir. Meselâ, bir köyde; üzerinde- cinayet izi bulunan bir ölü bulunduğu ve, onu kfmîn öldürdüğü bilinmediği zaman, o köy halkından ölünün velisi tarafından isimleri, bildirilen elli kişiye yemin teklif edilir.^ Onlar: Biz onu öldürmedik ve öldüreni de bilmi" yoruz, diye yemin ederler ve suçlu ortaya çıkmazsa, ölünün diyetini vermeleri de gerekir. Fakat burada davacılar, davalı olan Yahudilerin «Kasâme» yolu ile yeminlerine razı olmadıklarından Yahudiler üzerine diyet gerekmedi. O ölünün diyetini yüz deve olarak bizzat Hazreti Peygamber ödemiştir. 837- Avf bin Mâlik (Radıyallahu Anh) dan rivayet edilmiştir: «Kıyametin önünde altı alameti say: 1) Benim vefatım, 2) Sonra Kudüs'ün fethi, 3) Sonra davarın kırılması gibi bir davar kıranın size bulaşması. 4 Sonra malın çoğalması ve bir adama yüz altın verildiği halde kırgın olarak kalması 5) Sonra bir fitnenin çıkması ve Arap evlerinden girmedik bir ev kalmaması. 6) Sonra Rumlarla aranızda bir sulh yapılması ve Rumların, seksen sancağın altında toplanıp her sancağın altında oniki bin kişilik kuvvet olduğu halde gelerek sizi arkadan vurmaları.» Mütercim; Benî Asfer'in bütün kuvveti dokuzyüz altmış bin kişi bulunacaktır. Bu savaş, inşallah Balkan Muharebesi ile savulmuştur. 838- Enes'den iRadıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Kıyamet gününde her gaddarın bir sancağı olacaktır. O sancak dikilecek (ve bir rivayete göre) onunla tanınacaktır.»[18] [18] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:517-553 Konu Başlığı: Ynt: Müslümanlara dua bahsi Gönderen: Ceren üzerinde 06 Eylül 2016, 16:18:44 Esselamu aleykum.Allaha hakkiyla ibadet eden ve duasini edip duasinda israrci olan ve allahin rizasini kazanan kullardan olalim inşallah...
|