Konu Başlığı: Maide sûresi Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Haziran 2011, 15:09:12 MAİDE SÛRESİ 1132- Enes (Radıyallahu Anh) der ki: Medine dışından bir kabile, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'e gelerek bir müddet Medine'de oturdular. Sonra Medine'nin suyundan ve havasının ağırlığından şikâyet ederek şöyle dediler: — Ya Resûlallah! Biz bu beldenin havasını ağır bulduk, (burada hasta olduk). Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara şu cevabı verdi: «îşte şu develerimiz, Medine dışına havası güzel bir yere çıkıyorlar. Siz de onlarla çıkın ve bu develerin sütlerinden ve (hastalığın tedavisi için) beviUerinden içiniz.» Bu tavsiye üzerine o kabile Medine dışına çıktılar ve develerden de faydalanarak sıhhat buldular. Fakat bir müddet sonra kavuştukları nimete nankörlük ederek hak dinden döndüler ve peygamberin çobanım öldürüp bütün develeri yağma ettiler. Allah'a ve Peygamberine karşı çıkarak tehditler savurmaya başladılar. Mütercîm: Bu irtidat eden kabile, eski memleketlerine kaçmak üzere iken, Hazreti Peygamber o üzücü olayı öğrendi. Hemen onların takip edilerek yakalanmaları, için. Hazreti Peygamber bir birlik gönderdi. Giden birlik onları yakalayarak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in huzuruna getirdi. Sonra fesad ve kötülük peşine koşan bu kimseler hakkında şu mealdeki ayeti kerime nazil oldu: «Allah'a ve onun peygamberine savaş açanlar ve yeryüzünde fesad peşinde koşanların cezası ancak öldürülmek veya çarmıha gerilmek veya el ve ayakları çaprazlamasına kesilmek veya sürgün edilmektir.» Bu ayeti kerime uyarınca cezalarını çektiler. Eti yenen deve ve diğer hayvanların sidikleri ve tersleri, İmam Azam Hazretlerinin mezhebine göre hafif necaset hükmündedir. Bunların zaruret halinde sıtma ve diğer hastalıklar için kullanılması caiz ise de, kesinlikle içilmeleri haram olan şeyleri kullanmak caiz değildir. Fakat içilmeksizin dıştan kullanılabilirler. 1133- Hazret! Enes (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir defa öyle hüzün verici ve dokunaklı bir hutbe okudu kii öylesini bir daha kendilerinden işitmedim. O hutbede şöyle buyurmuştu: «Ey ashabım! Eğer benim bildiğimi siz bilmiş olsaydınız, az güler ve çok ağlardınız.» CAlîah Teala'nm azametinden, kıyamet ahvalinden, cinayet işleyenlerin azabından ve bunların korkunç hallerinden benim bildiklerimi siz de benim kadar hileydiniz, bu halleri düşünerek çok ağlardınız ve" hiç gülmezdiniz.) Bu hutbenin tesirinden bütün ashab hüngür hüngür ağlayarak elleri ve mendilleriyle yüzlerini kapadılar. O sırada ashabdan bir zat (Abdullah bin Hüzafe) ayağa kalkarak: — Ya Resûlallah! Benim babam kimdir? dedi Hazreti Peygamber oha: «Falancadır (Hüzâfe'dir)!» buyurdu. Böyle yersiz bazı soruların Hazreti Peygambere soruîmasj üzerine Allah tarafından şu mealdeki ayeti kerime nazil oldu: «Ey iman edenler! Size açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri peygambere sormayın, Kur'an indirilirken bunları sorarsanız, size açıklanır (ve hoşlanmazsınız). Allah şimdiye kadarki sorularınızı bağışladı. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir. (Maide: 101) Mütercim: Hüzafe'nin üç oğlu vardı. Abdullah; Kays ve Harice. Bunlara ne-seb bakımından dil uzatılırdı. Hazreti Peygamber gerek bu hutbelerin den önce ve bu hutbe arasında sorulan yersiz sorulardan rahatsız olmuşlardı. Hatta birisi de kalkıp, benim devem kayboldu, nerededir? diye sordu. Bu hareketlerden celâllanan Hazreti Peygamber Sallalla-hu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: «Kim ne isterse bana sorsun; hemen burada ona cevab vereceğim.» Bunun üzerine kendi nesebinde şübhesi olan Abdullah şübhesini gidermek için yukarda geçen soruyu sordu ve şübhesi giderilmiş olduğundan sevindi. Fakat sonradan annesi, böyle yersiz soruyu duyunca son derece .üzüldü ve kederlendi. Kıyamete kadar beni, Hazreti Peygamberin ümmeti içinde töhmet altında bırakacak söz söyledin, diye oğluna fena halde gücendi. Hazreti Peygamberin bu yersiz sorular üzerine celallanmasını teskin için, Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) gidip Hazreti Peygamberin mübarek ayaklarına kapandı ve şöyle dedi: — Biz Rabbımiz Allah'dan, dinimiz, islâm'dan ve peygamberimiz Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den hoşnuduz. Fitnelerin şerrinden Allah'a sığınırız. 1134- Hazreti Cabir (Radıyallahu Anh) der ki: «Ey Resulüm de ki: Allah size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azab göndermeğe yahut Parti partî sizi birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını taddırmaya da kadirdir. Bak, anlasınlar diye ayetlerimizi, nasıl açıklıyoruz!» lEn'am? 65) mealindeki ayeti kerime nazil olunca, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri üstten ve alttan gelen azab için: «Allahım! Bu gibi azabdan senin azametine sığınırım.» buyurdu ve birbirine düşürme azabı için de: «Allahım! Bu bir dereceye kadar hafif veya ehvendir.» dedi. Mütercim; Başka bir hadîsi şerifte, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: -Ümmetimden dört şeyin kaldırılmasını Allah Tealâ Hazretlerinden diledim. Fakat bu dört şeyden Allah Tealâ ikisini kaldırdı, diğer iki sini kaldırmadı. Ümmetimi Lût kavmi gibi, semadan taş yağdırarak ve bir de Karun gibi yere geçirerek helak etmemesinine dair iki duamı Allah kabul buyurdu. Ancak ümmetim arasında ayrılıklar olmamasını ve birbirleriyle savaşmamalarını niyaz ettimse de bu ikisini Allah kabul buyurmadı.» (İnsanlar arasında kıyamete kadar ayrılıklar, çekişmeler, ve birbirleriyle savaşmalar olacaktır.) 1135- Hazreti Abdullah (Radıyallahu Anh) der ki, Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: «Allah Tealâ Hazretlerinden daha çok kıskanan hiç bir kimse yoktur. Bunun içindir ki, Allah Tealâ gerek gizli ve gerek aşikâr bütün fuhuşları haram kıldı. Yine Allah Tealâ'dan övülmeyi daha çok seven hiç kimse yoktur. Onun içindir ki, kendi zatını övmüştür.» (Kur'an^ı kerîmin bir çok ayetlerinde: Allah Rahim'dir, Gafûr'-dur, Âlîm'dir. Hamd Allah'a mahsustur, diye övgüler vardır. Ayrıca kullar tarafından Allah'a edilen hamd ve övgülerden Allah razı olur. Bunda kulların faydası var; Allah ise kulların hamdine muhtaç değildir.)[10] 1136- Semûre bin Cündüb (Radiyallahu Ann) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: «Bu gece bana iki melek geldi ve beni alıp götürdüler. Nihayet beni bir şehre götürdüler ki, o şehrin binaları altın ve' gümüş kerpiçlerle örülüydü. Orada bizi bir takım erkekler karşıladılar. Onların bedenlerinin bir kısmı, gördüklerinin en güzeli ve bir kısmı da gördüklerinin en çirkini idi. Beraberimdeki melekler, o kimselere dediler ki: Haydi cennet nehirlerinden şu nehire giriniz. Onlar da gidip o ne-hire girdiler. Sonra yanımıza döndüler. Kendilerinden o çirkinlik gitmiş ve gayet güzel bir sekile girmişlerdi. Sonra o iki melek bana dediler ki: tşte şurası Adn cennetidir. Şurası da senin makamındır. Vücudlarımn yarısı gayet güzel ve yarısı gayet çirkin olan kimseler deı» tyi amellerini, diğer kötü amellerle karıştıranlardır. (Tevbe: 102) Allah Tealâ bunların günahlarım bağışlamıştır.[11] HUD SURESİ 1137- Ebû Hüreyre'den Radıyallahu Anh) rivayet edildigine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem söyle buyurdu- «Aziz ve şanı yüce olan Allah Tealâ, malım (benim yolumda) harca ki ben de sana ihsan edeyim, buyurmuştur. Allah'ın ihsan eli dolu olup yermek suretiyle eksilmez ve gece gündüz bol bol nimet saçar. Gökleri ve yeri yaratah beri Allah'ın ihsan ettiği nimetleri gt rüyorsunuz O'nun elindeki nimet hazinelerinden hiç bir şey eksilmt mistir^ Gökleri ve yeri yaratmazdan önce Allah'ın Ars'ı su üzerinde ıdı Adalet terazisi de onun kudret elindedir; dilediğini alçaltir dile dıgini de yükseltir.» (Her şeyin ölçüsü onun elindedir; dilediği miktar verir.) 1138- Ebû müsa'dan (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Allah Tealâ Hazretleri, zalime mühlet verir; nihayet onu yakaladı mı, artık bırakmaz (kaçırmaz).» Ebû Musa der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu buyurduktan sonra şu mealdeki ayeti kerimeyi okudu: «Zalim ülkeleri cezalandırmak istediğinde senin Rab bin in cezalandırması işte böyledir. O'nun cezalandırması çok acı ve çok ağırdır.» (Hûd: 102) Mütercim: Bu ayeti kerime ile, Allah Tealâ, kullarını zulüm işlemekten sakındırıyor.[12] [10] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:775-778 [11] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:779 [12] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:779-780 Konu Başlığı: Ynt: Maide sûresi Gönderen: Ceren üzerinde 30 Kasım 2017, 17:05:22 Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri onun yolunda giden onun emrin de ,peygamber efendimizin sünnetine tabi kalan kullardan olalım inşallah...
Konu Başlığı: Ynt: Maide sûresi Gönderen: Mehmed. üzerinde 01 Aralık 2017, 17:56:24 Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Kur an ve sünnet yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun.
|