๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Haziran 2011, 14:00:47



Konu Başlığı: Hicret ve muhacirler bahsi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Haziran 2011, 14:00:47
HİCRET VE MUHACİRLER BAHSİ

 

1039- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mekke'de müslümanla-ra şöyle buyurmuştu:

«Ben, sizin hicret edeceğiniz yeri gördüm: İki kara taşlık arasın­da hurmalık bir yerdir.»   '

Bu işaret üzerine hicret edecek olanlar Medine'ye hicret ettiler. Daha önce Habeşistan'a hicret, etmiş olanlarla Mekke'ye döndükten sonra Medine'ye hicret ettiler. Bu arada babam Ebû Bekir de hicrete hazırlandı. Hazreti Peygamber babama şöyle buyurdu:

«Sen acele etme; çünkü bana (Allah tarafından hicret etmem için) izin verileceğini umuyorum.» Ebû Bekir sordu:

— Anam-babam sana feda olsun, siz bu hicret emrini gerçekten unıuyormusunuz? Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

«Evet,» buyurdu. Bunun üzerine babam Ebû Bekir de, Hazreti Peygamberin yanında kalarak hicret etmeyi orteledi. Bugün, yarın hicret ederiz düşüncesiyle dört ay iki devesini çayırlara salmaksızın bağlayıp ağaç yapraklan ile besledi.

Bir gün öğle üzeri evde topluca oturmakta iken Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem'in, yüzü örtülü olduğu halde gelmekte ol­duğunu ev halkımızdan biri haber verdi. Babam Ebû Bekir dedi ki: Anam-babam ona feda olsun. Böyle bir vakitte ansızın gelmeleri, önemli bir iş sebebiyle olsa gerektir. Sonra içeri girmek için Hazreti Peygamber izin istedi. Babam da kendilerini Karşılayarak evfe gir­diler. Babam Ebû Bekir'e:

«Yanında bulunanları dışarıya çıkar (sizinle gizli konuşacağım)» buyurdular. Babam: — Ya Resûlallah! Anarn-babam sana feda olsun. Bunlar sizin kendi aüenizdir, dedi. Hazreti Peygamber buyurdu:

«Bana hicret etmek için izin verildi.» Hazreti Ebû Bekir, babam sana feda olsun, ya Resûlellah! Sana arkadaş olmak istiyorum, dedi

Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem: «Evet,» buyurdu. Ebû Bekir-— Y& Resûlallah, babam sana feda olsun! Şu iki devemden biri­ni al dedi Hazreti   Peygamber: «Bedeli mukabilinde alırım,» buyur­du.

Derhal biz yol azığını hazırlamaya koyulduk ve gerekli yiyecek ve eşyayı her ikisi için hemen getirdik. Kızkardeşim Esma da kuşa­ğından bir parça keserek bununla dağarcığın ağzım bağladı. Ona bu işinden dolayı «ZATI NÎTAKAYN» denildi. Hazreti Esma ikiye böl­düğü kuşağının bir parçası ile eşyaları ve diğer parçası ile de dağar­cığı bağladığı için ona İKÎ KUŞAK SAHİBÎ manasına gelen «ZATI NITAKAYN. adı verildi.

Sonra babam Ebû Bekir ile Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sel-iem SEVR dağındaki mağaraya çıktılar ve orada üç gece saklı kal­dılar. Perşembe günü mağaraya girdiler, pazartesi günü çıktılar, Ebû Bekir'in oğlu Abdullah da geceleri onlarla kalırdı. Abdullah çok anlayış ve kavrayışlı delikanlı idi. Gece seher vaktine kadar mağara­da kalır ve bu erken vakitte mağaradan çıkarak çabucak Mekke'ye inerdi ve Mekke'de imiş gibi görünürdü. Bütün gün Mekke müşrik­lerinin konuşmalarını ve peygamber aleyhindeki planlarını öğrenir-. di. Akşam karanlığı basınca Mekke'den çıkarak mağaraya döner ve aldığı haberleri aktanrdı. Ayrıca Âmir bin Füheyre adında bir azatlı­mız vardı. Âmir, mağara civarında sütü için ödünç alınmış koyunla­rı güderdi. Akşam vaktinden bir saat sonra bu koyunları onların ya­nına götürür ve onlar, kapların içine koyulan kızgın taşlarla ısıtıl­mış sütü içerek geceyi geçirirlerdi. Şafak sökerken de Âmir bin Fü­heyre koyunları haydalar ve o üç günün her gecesinde böyle yapar­dı.

Daha önce Mekke'de iken Hazreti Peygamberle. Hazreti Ebû Be­kir Kureyş kâfirlerinin dininden olup güvenilir bir kimse olan Abdul­lah bin Üreykıt ile sözleşme yapmışlar ve onu kılavuzluk yapmak için kiralamışlardı. Sevr dağına çıkıştan üç gün sonra sabahleyin bu kılavuz, kendisine teslim edilen iki deve ile gelecek ve onları Medi­ne'ye götürecekti. Adam sözüne bağh kalarak buluşma yerine üç gün sonra geldi. Sabahleyin Abdullah bin Üreykit'm kılavuzluğunda Haz­reti Peygamber, Hazreti Ebû Bekir ve Âmir bin Füheyre Medine'ye doğru yola çıktılar ve sahil yolunu seçtiler.

Süraka bin Malik anlatır: Hazreti Peygamber ile Hazreti Ebû Bekir'i öldüren veya esir alan kimseye, her biri için yüz deve verile­ceğine dair. Kureyş kafirlerinin almış oldukları karar elçileri vasıta-siyle bize bildirildi. Kabilem BeniMüdlic'in bir toplantısında iken on­lardan bir adam gelip yanıbaşımızda durdu ve bana hitaben:

— Sürâka! dedi, sahil yolunda birtakım karaltılar gördüm. On­ların Muhammed ile arkadaşları olabileceklerini sanıyorum.

Ben, onların Muhammed ve arkadaşları olduğunu anladım ve fakat büyük ganimete konmak için niyetimi sakladım. Yalnız başıma bu ganimete konabilmek için o haberciye dedim ki: Senin gördükle­rin onlar değildir. Sen, az önce gözümüzün önünden yitik mallarım aramak için o tarafa giden falan ve falanı görmüşsün. O toplantıda biraz bekledikten sonra kalkıp evime gittim. Cariyeme, atımı alıp te­penin arkasında beni beklemesi için emir verdim. Ben de mızrağımı alarak evin arka tarafından çıktım, Mızrağımın madenî ucunu (par­layıp farkedilmesin diye) yere çevirdim ve onu alçak tuttum. Böy­lece âtımın yanma gelerek bindim. Hemen kısrağımı dört nala .kal­dırarak verilen haber doğrultusunda onları takıb ettim. Nihayet Haz-reti Peygamber ile Hazreti Ebû Bekir'e yaklaştım. Derken atım sürç tu ve yere serildim. Hemen elimi kuburuma atıp fal oklarımı çıkar­dım ve onları vurayım mı, vurmayayım mı? diye fala baktım. İste­mediğim fal çıktı. Ben bu fala uymayarak yine atıma bindim ve hay­vanı koşturdum. Hazreti Peygamberin okuyuşunu işitecek kadar yak- , laştım. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem dönüp arkasına bak­mıyordu. Hazreti Ebû Bekir ise, sık sık dönüp bakıyordu. Bu esnada atımın ön ayakları dizlerifte kadar yere battı ve ben de yere yuvar­landım. Hayvanı kaldırmak için zorladım. Hayvan da kalkmağa ça­baladı ise de bir türlü ayaklarım kurtaramıyordu. Nihayet zorlukla yere batmış olan ayaklarını kurtardı ve ayak izleri yerinden bir toz dumanı havaya yükseldi. Ben yine fal oklarımı çıkarıp fala baktım ve yine istemediğim fal çıktı. Bunun üzerine onlara emniyet çağrısın­da bulundum. Durup beni beklediler. Ben de hayvanıma binerek yanlarına vardım. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir mu­cizesi olarak .hayvanımın ayaklarının yere göçmesi ve onlara bir za­rar veremiyişimden, Peygamberin davasının üstün  geleceği  içime doğdu ve Hazreti Peygambere:

— Senin kavmin, seni öldürene veya seni esir alana mal vadetti-ler, dedim ve onların peygamber hakkında ne düşündüklerini bir bir anlattım. Hem de yanımda bulunan azık ve eşyayı onlara takdim et­tim; fakat kabul etmediler. Yalnız Hazreti Peygamber bana:

«Durumumuzu gizli tut (kimseye söyleme)! «buyurdu.

Sonra ben, Hazreti Peygamberden bir güven kâğıdı istedim. Haz­reti Peygamber de Âmir bin Füheyre'ye emredip bir deri parçası üze­rine bir güven kâğıdı yazdırdı ve bana verdi. Hazreti Peygamber de beraberindekilerle yoluna devam etti.  Müslümanlardan   müteşekkil şam ticaretinden dönen bir kafile ile birlikte Zübeyir bin Avvam, yol­da Hazreti Peygamberle karşılaştı. Zübeyir Hazreti Peygamber iie Hazreti Ebû Bekir'e beyaz giysiler giydirdi. Medine'li müslümanlar Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hicret maksadı üe Mekke ' den çıkıp Medine'ye gelmekte olduğunu duyunca, Hazreti Peygam­beri karşılamak için hergün sabahdan öğle sıcağına kadar Medine dı­şında Harre denilen taşlık bir yerde beklerler ve Sonra evlerine dö­nerlerdi.

Bir gün uzun bir beklemeden sonra evlerine dönmüş oldukları bir zamanda, Yahudi'lerden biri, bir iş için Medine burçlarından birine çıkıp etrafa bakmırken beyazlar içerisinde serab gibi bir parıltı gör­dü. Bu görüntü bazan kayboluyor ve bazan meydana çıkıyordu. Adam dikkat kesildikten sonra gelenlerin Hazreti Peygamberle ar­kadaşları olduğunu anladı ve kendisine sahip olamayarak var sesiyle bağırdı-.

— Ey Arab toplulukları! Sizin beklemekte olduğvınuz lideriniz geliyor. Bu çağrı üzerine Medine'de bulunan bütün müslümanlar si­lâhlarını alıp evlerinden sıçradılar ve Hazreti Peygamberi karşıla­maya gittiler. Karşılamaya çıkanların hepsi Harre denilen taşlık yerde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem ile karşılaştılar. Haz­reti Peygamber Medine yolundan sağa saparak Küba'ya doğru yönel­di. Küba'da Beni Avf bin Amr'm evine indiler. O gün Rebiul-Evvel ayının bir pazartesi günü idi. Gelenleri Hazreti Ebû Bekir karşılıyor. Hazreti Peygamber ise sessizce oturuyorlardı. Medîne'li müslüman-lardan daha önce Hazreti Peygamberi görmemiş olanlar, Hazreti Ebû Bekir'i Peygamber sanarak ona selâm yerip hürmet ediyorlardı. Ni­hayet güneş Hz. Peygamber'e değince Ebû Bekir hırkasını çıkarıp Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gölgelik yaptı ve o zaman herkes peygamberi tanıdı. Böylece Hazreti Peygamber on dört gec& Küba'da Beni Amr bin Avf in yanında müsafir kaldı ve hakkında, «Takva, üzerine kurulan Mescid» mealindeki ayeti kerime nazil oîan KÜBA MESCİDİNİ bina ederek orada namaz kıldılar. Sonra Hazret* Peygamber devesine binerek Medine şehrine doğru yola çıktılar. Di­ğer insanlar da beraberinde yürüdüler. Medine şehrine girip şimdiHi Peygamber Mescidinin bulunduğu yere geldikleri zaman Hazreti Pey­gamberin devesi çöktü. Daha önce de Medinedeki müslümanlar ora­da namaz kılarlardı. Aslen bu yer Es'ad bin Zürare'nin himayesinde bulunan Sehl ve Süheyl adlarında iki yetimin hurma kurutmak içi harman yerleri^ idi îşte Hazreti Peygamberin devesi oraya çökünce, Hazreti Peygamber şöyle buyurdular:

«Burası İnşallah meSkenimizdir.»

Sonra Hazreti Peygamber, o iki delikanlıyı huzurlarına çağırdi ve bu harman yerinde mescid yapılmak şartı ile arsa kıymetinin b;; dirilmesini kendilerinden istedi. Gençler:

— Biz bu yerimiz karşılığında herhangi bir şey istemiyoruz. Su Allah rızası için biz onu size bağışlıyoruz, dediler. Fakat Peygambe Sallallahu Aleyhi ve Sellem arsayı bağış olarak kabul etmedi. Tal min edilen kıymetin üstünde para vererek arsayı onlardan satln ald Sonra orada Mescidin inşasına başladı. Hazreti Peygamber bizzat d ger müslümanlarla kerpiç taşır ve şöyle buyururdu: «Bu yükler Haber'In (ticaret) yükleri değildir. Ey Rabbimiz, bu yükler daha iyi  daha değerlidir.» Ve yine:

«Allah'ım! Gerçek mükâfat, ahiret mükâfatıdır. Sen Ensar  Muhacirleri esirge!»

 

1040- Hazreti Enes Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine hicret yo­lunda Süraka yetiştiği zaman:

«Allahım! On,u yere ser!» diye Hazreti Peygamber dua etti. Sü-raka'yı, binmiş olduğu at yere serdi. Hayvanın da iki ön ayağı kum­lara battı. Hayvan soluyarak güçlükle ayaklarını, kurtardı ve kalktı. Bunun üzerine Süraka:

—  Ya Resûlallah! Bana dilediğiniz emri verebilirsiniz, dedi. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

«Yerinde kal ve kimsenin bize ulaşmasına meydan verme!»

Sonra Hazreti Peygamber Medine'ye girince:

«Akrabamızın evlerinden en yakını hangisidir?» diye sordu. Ebû Eyyub, benim, yâ Resûlellah! dedi, işte bu evim ve bu da kapma­dır. Hazreti Peygamber, Ebû Eyyub'a:

«O halde git de, dinlenmemiz için yer hazırla,» buyurdu.

Ebû Eyyub gitti ve yer hazırladı. Sonra dönerek Hazreti Peygam­berle Hazreti Ebû Bekir'e hitaben: Allah'ın mübarek (hayırlı) kıl­ması niyazıyle kalkınız (eve buyurunuz) dedi. Hazreti Peygamber böylece Ebû Eyyub El-Ensarî'nin evinde bir müddet kaldılar. O sıra­da Yahudilerin en büyük alimlerinden ve ulularından Abdullah bin Selâm müslünıan oldu. Hazreti Peygambere hitaben şöyle demişti:

—  Ya Resûlallah! Ben şahidlik ederim ki, gerçekten sen Allah'ın peygamberisin. Allah tarafından getirdiklerinin hepsi hakdır doğru­dur. Yahudiler bilirlerki, ben onların   efendisiyim ve efendilerinin de   oğluyum.   Aynı   zamanda   onların   en bilginiyim    ve en bil­ginlerinin de oğluyum. Müslüman olduğumu bilmeden kendilerini çağırıp beni nasıl tanıdıklarını sorunuz.   Benim kim olduğumu size söylesinler. Eğer müslüman olduğumu öğrenirlerse, aleyhimde çok şey söyler ve bana iftira ederler.

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de, Yahudileri huzurla­rına davet etti ve onlara şöyle buyurdu:

«Ey Yahudiler topluluğu! Allah'dan korkunuz. Kendisinden baş­ka ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, siz muhakkak benim Allah'ın Peygamberi olduğumu biliyorsunuz. Ben size hak dini g© tirdim? müslüman olunuz.» Yahudiler cevab olarak:

__Bizim bu hususta bilgimiz yok! dediler ve bunu üç defa tek­rarladılar.

Sonra Hazreti Peygamber Yahudilere sordu:

«Abdullah bin Selâm sizce nasıl bir adamdır?» Onlar cevab verdi-ler: O, bizim efendimiz ve efendimizin oğlu, en bilginimiz ve en bilgi­nimizin de oğludur.

Hazreti Peygamber yine onlara sordu:

«O müslüman olursa ne dersiniz?» Onlar:

—  Haşa, o asla müslüman. olmaz» dediler. Hazreti Peygamber bu. soruyu üç defa sordular. Onlar da ayni cevabı verdiler. Bunun üzeri­ne Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

«Ey İbni Selâm! Onların karşısına çık!» buyurchı. Abdullah biti Selâm da çıktı ve şöyle konuştu:

—  Ey Yahudi cemaatı! Allah'tan korkun. Kendisinden   başka hiç bir ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim, ki, şiz O'nun Allah'ın peygamberi olduğunu biliyorsunuz. Hak dini de getirdiğini biliyorsu­nuz.

Yahudiler Abdullah bin Selam'a ştı karışlığı verdiler:

—  Sen yalan söylüyorsun. Bunun üzerine, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, o Yahudileri huzurlarından dışari çikarttı.

 

1041- Hazret! Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) der kit Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Sevr dağındaki ma­ğarada idim. Bir aı/a başımı kaldırıp baktım ki, bizi takip eden Ku^ reyş kavminden- bazı kimselerin ayakları gözüküyor. Ya Resûlallah! dedim, onlardan biriı eğer gözünü aşağı indirirse, bizi görür. Hazreti Peygamber bana şöyle buyurmuştu:

«Sus, ya Ebû Bekir, Biz, Üçüncüleri AHah Teâlâ olan iki kişiyiz.» (Biz yalnız değiliz, bizi koruyan Allah var.)

 

1042- Ala bin Hadremî'den rivayet edilmiştir:

«Sadr (vacib olan veda) tavafından sonra muhacir   (Medine'ye hicret etmiş olan), Mekke'de üç gün kalabilir.»

Mütercîm:

Medine'de bulunan muhacirlerden Mekke'ye gidip hac yapan kim­se vacib olan Sadr tavafını yaptıktan sonra Mekke'de ancak üç gün kalabilir. Dördüncü gün hicret, yeri olan Medine'ye dönmesi gere­kir. Ancak bu hüküm, Mekke'nin fethinden önce geçerli idi. Mekke fethedildikten sonra hicretin hükmü kalktığından artık hac yapanla­rın Sadr (veda) tavafından sonra Mekke'de üç günden fazla kalma­larında bir sakınca yoktur. Şerkavi şerhinde böyle yazılıdır.

 

1043- Ebû Hüreyre'den (Radıyailahu Anh) rivayet edilmiştir :

«Eğer Yahudi'lerden on kişi bana iman etmiş olsaydı, hepsi bana iman ederdi.»

Mütercîm:

Medine'de ve Medine çevresinde bulunan yahudilerin ileri ge­lenlerinden on kişi iman etmiş olsalardı. Yahudilerin tümü imana gelirdi. O zamanki Yahudilerin elebasları arasında şunlar sayılabi­lir:

Kâ'b bin Eşref; Rafi, bin Übeyy Hakik, Yahya bin Ahtab, Ebû Yas bin Ahtab, Abdullah bin Hanif, Fâhhas, Rufa'a bin Yezid, Zü-beyr bin Batıya, Kâ'b bin Esed, Şemuyel bin Yezid... İşte bu gibiler islâmı kabul etmiş olsalardı, diğer bütün yahudiler müslüman ola­caktı.[31]



[31] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:682-690