Konu Başlığı: Hibe bahsi Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Haziran 2011, 17:18:47 HİBE BAHSİ 704- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Ey İslâm kadınları! Sakın komşu kadm, komşu kadının hediyesini küçümsemesin, bir koyun paçası olsa bile... 705- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Bir hayvanın koluna veya paçasına davet edilmiş olsam icabet ederim. Bana bir hayvan kolu veya paçası hediye edilse kabul ederim.» (Hibe ve hediye edilen şey, az veya çok ıtq ise kabul edilmeli, demektir.) 706- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine dışardan bir yiyecek veya başka bir şey getirildiği zaman, onun hediye veya sadaka olup olmadığını: «Hediyem i d ir- yoksa sadakamıdir?» diye sorarlardı. Sadaka olduğu söylenirse.- «Siz yiyiniz» buyururdu ve kendisi ondan yemezdi. Hediye olduğu söylenirse, ashab ile birlikte mübarek elini uzatarak yerlerdi. Mütercim : . . . Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem efendimize ve onun aile ferdlerine hatta ailesine ait köle ve cariyelere ve azadlılarına da insanların sadaka ve zekâtları haramdır. Bunun tafsilâtı zekat bahsinde geçmiştir. (Zekât ve sadaka malın kiridir.) 707- Enes (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin önüne bir defa pişmiş et getirildi ve : Ya Resûlallah! denildi, bu et, Hazreti Aişe'nin azadlısı Berire'ye sadaka olarak verilen ettendir. Hazreti Peygamber şöyle buyurdular: «Bu et Berîre için sadaka, bizim için ise hediyedir.» (Berîre'nin bize bir hediyesidir.) Sonra ondan yediler. Mütercim: Berîre, Hazreti Aişe'nin azadlısı ise de, Peygamberin pak zevcelerinin köle ve cariyeleri bu sadaka hususunda, «Âl-i Muhammed den sayılmadıklarmdan bunlara sadaka caizdir. Sadaka haram olan (Al-i Muhammed) ise, İmam Azam Hazretlerine göre yalnız Haşimî'-lerdir. Ali, Abbas, Cafer, Akil, Haris bin Abdülmuttalib (Radiyallahu anhüm) Hazretlerinin sülâleleri ile onların azadlılandır. Zayıf bir görüşe göre de haram olan yalnız zekâttır. Nafile kabilinden olan sadaka ise caizdir. 708- Hazreti Aişe (Radıyallahu anha) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevceleri iki kısma ayrılmış ardı. Bir kısmı Hazreti Aişe tarafı ki, Hafsa, Safiyye ve idiler. Diğer kısmı de, Ümmü Seleme tarafı ki, Zeyneb Cbinti çatış) Meymûne, Ümmü Habibe ve Cüveyriye idiler. Bütün müs-lumanlar, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerinin en sevgilisi Hazreti Aişe olduğunu bildiklerinden, hediye gönderecekleri zaman Hazreti Aişe'nin nöbetini beklerler ve Hazreti Peygamber Aişe'nin evinde iken çok hediye gönderirlerdi. Bu hal ise, Üm-mü Seleme taraftarı olan diğer pâk zevcelere güç geliyordu.- Bunun üzerine Ümmü Seleme hazretlerine dediler ki, hediyelerin yalnız Haz-reti. Aişe'nin evine gelmeyip Hazreti Peygamber kimin evinde ise ayı rım yapmaksızın oraya gönderilmeleri yolunda bütün müslümanla-ra bilgi verilmesi için Hazreti Peygambere dilekte bulun. Onların bu isteklerini Ümmü Seleme Hazretleri Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e arz edince, evet veya hayır diye bir cevab vermediler. Böylece her nöbetinde Ümmü Seleme meseleyi ayrı ayrı günlerde olmak üzere üç defa peygambere arzetti. Üçüncü defada Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu. «Sakın Aişe hakkında beni üzmeyin; çünkü zevcelerimden hiç bir kadının yatağında iken bana Vahy gelmemiştir; ancak Aişe'nin yatağında iken gelmiştir.» Sonra Ümmü Seleme taraftan olan pâk zevceler, bu hususta yardımcı olmak için Hazreti Fatma (Radıyallahu Anha) ya müracaat ettiler ve onu vasıta kıldılar. Hazreti Fatma da babasına gidip: Ya Resûlallah, zevceleriniz, Ebû Bekir'in kızına karşı sizden adalet ve eşitlik isterler, dedi. Buna cevab olarak Hazreti Peygamber şöyle bu-yurdu: «Ey Kızcağızım, benim sevdiğimi sevmezmisin?» O da, evet, se-yerim, dedi. Sonra Hazreti Fatma, Hazreti Peygamberin pâk zevcelerine giderek aldığı cevabı anlattı. Yine bu zevceler Fatıma'nm tekrar Hazreti Peygambere bu mesele için gitmesini istedilerse de, Hazreti Fatma bundan kaçındı. Sonra bu zevceler içlerinden Zeyneb'i gönderdiler. Hazreti Zeyneb konuşmasında biraz öfke ve şiddet gösterdi: — Ta Resûlallah! pâk zevceleriniz, Ebû Bekirin kızma karşı Alİah rızası için adalet ve eşitlik isteğinde İsrar ediyorlar, dedi. Hazreti Peygamberin huzurunda oturmuş bulunan Hazreti Aişe'ye karşı da bir takım öfkeli ve uygunsuz sözler söylemeğe başladı. Hazreti Aişe de onun sözlerini cevablandırarak onu susturdu. Sonra Hazreti Peygamber Hazreti Aişe'ye dair Hz. Zeyneb'e. şöyle buyurdu: «Ey Zeyneb, bu Ebû Bekir'in kızıdır!» Mütercim : Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri gülümseyerek söz söyleme bakımından Zeyneb ile Aişe'nin hangisi üstün gelecek diye beklerken Hazreti Zeyneb'i Aişe'nin susturması üzerine: -Ey Zeyneb, sen Aişe'nin hakkında gelemezsin; çünkü o, Ebû Be kir'in kızıdır.» buyurdular. Nitekim Ebû Bekir; bütün arabların soy ve sülâlesini bildiği gibi, kızı da öylece bilirdi. Onun için neseb yarış masında da üstün gelmesi tabiî idi. Hediye hususuna gelince: Herkes istediği eve hediye gönderme sinde serbesttir. Peygamberimizin bütün müslümanlara duyurarak diğer evlerime de hediye gönderiniz şeklinde istekte bulunması gü zel ahlâka aykırı düşeceğinden adalet ve eşitlikle bu meselenin ilgisi yoktur. Bir de kalb sevgisi bakımından eşitlik insanın elinde değildir Bundan dolayı Hazreti Peygamber mazurdur. Bununla beraber Hazreti, Peygamber, Hazreti Aişe'nin evine gelen bütün hediyeleri diğer zevcelerine de bölerlerdi. Fakat onlar: Bu bölüşme bize neden Hazreti Aişe'nin evinden gelsin, diye iddia ederek kendi evlerinden de böyle bir bölüşmenin yapılmasını istiyorlardı. 709- Numan bin Beşîr (Radıyaîlahu Anh) der ki.- Babam Beşir, bana kendi malından bir bahçe bağışlamıştı. Sonra annem Amre, bu bağış şahidsiz olamaz. Sen Hazreti Peygamberi şahid tutarak bu bağışını ona arz et, diye babama söyledi. Babam da Hazreti Peygamberin huzuruna vararak: Ya Resûlallah, zevcem Amre'den olma oğlum Beşir'e bir şey bağışladım. Fakat annesi Amre, sizi şahid tutmadıkça benim bu bağışımı kabul etmiyor, dedi Babama Hazreti Peygamber şöyle buyurdu: «Bütün çocuklarına ayni şekilde bağış yaptın mı?» Babam: — Hayır, diğer çocuklarıma böyle bağış yapmadım, dedi. Bunun üzerine Peygamber Salallahu Aleyhi ve Sellem: «Öyle ise, bağışından dön,» buyurdu. Babam da bağış yapmadı 710- Nüman bin Beşir'den rivayet edilmiştir: «Diğer çocuklarına da buna yaptığın gibi bağışta bulundun mu?» (Ey Beşir, bu oğlun Numan'a ettiğin bağış gibi diğer çocuklarına da ettin mi) Beşir: Hayır, etmedim; dedi. Sonra Hazreti Peygamber Beşir'e şöyle buyurdu: «Allah'dan korkunuz ve çocuklarınız arasında adaleti gözetiniz.» Beşir de yapmış olduğu bağışı geri aldı. Mütercim : Çocuklarına bağışta bulunmak isteyen bir kimsenin erkek ve kız çocuklarına eşit olarak bağışta bulunması nıüstahabdır. Birbirinden farklı olarak onlara bağışta bulunmak tenzih yolu ile mekruhtur. Ancak güç durumda olan ama, kötürüm ve âciz çocuklara daha fazla vermekte kerahet olmaz. Mirasta erkek çocuklar, kızların hissesinden iki kat fazla alırlarsa da, babanın hayatında yapılacak bağışta bunların ayrıca faydalandırılmaları uygundur ve müsthabdır. îmam Tavus ve İmam Sevri'ye göre burada eşit tutmak vacib dir. İmam Ebû Yusuf da der ki: Bir baba, diğer evladlannı sıkıntıya sokmak için bazı evladına. ziyade bağışta bulunursa, bu haramdır ve çocuklar arasında eşitliğin gözetilmesi vecibdir. Bir de bu hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, mubah olmayan bir iş için şahid gösterilmesi mekruhtur. Bir devlet başkanının tebası hakkında şehadetleri caiz olduğu da bü hadîs-i şeriften meydana çıkmıştır. Hanefî mezhebinde, bir batanın evladına olan hibesinden dönmesi caiz değildir; çünkü akrabalık hibeden dönmeğe engeldir. Bu hadîs-i şerifte olan hibeden dönme ise, malın'teslim ve tesellümünden önce olmuştur. Hibe aslen tamamlanmamıştı. Onun için bağıştan dö-nülebümiştir. İmam Şafiî ve İmam Malik mezhebi erinde, bu hadîsin zahirine bakılarak, bir babanın çocuklarına olan hibesinden dönmesi sahihtir. Gelecek hadîste daha geniş olarak anlatılacaktır. tin Bağıştan (hibeden) geri dönen kimse kusup da sonra na dönen köpek gibidir.» (Bir kimsenin bağışladığı şeyi geri alması çok çirkin ve kötü şeydir.) Mütercim: Hibe (bağış), karşılıksız olarak bir malı başkasının mülkiyetine geçirmektir. Hibe edene «Vahib,».hibe edilen mala «Mavhûb» ve onu kabul edene de «Mevhubun leh» denilir. «îttihab» da hibeyi kabul etmek demektir. Hibe icab ve kabul ile yapılır ve ele geçirilmekle tamamlanır. Hibede icab, bağışladım, hibe ettim, hediye ettim, ihda ettim gibi, karşılıksız bir malı temlik manasında kullanılan sözleri söylemektir. Kabul de, o malı kabullenmek veya ele geçirmektir. Bir malı karşılıklı olarak verip almakla da geçerli olur. Hibede malı ele geçirmek, alışverişteki kabul gibidir. îmam Azam mezhebinde, hibe eden kimse, malın tesliminden sonra da, malı alan kimsenin rızası ile hibesinden dönebilir eğer hibeyi kabullenip malı ele geçiren kimse, geri vermeye razı olmazsa, hibe eden hakime müracaat edebilir. Hakim de ileride izah edilecek geri dönme engelleri yoksa, hibeyi kaldırabilir. Ancak hibeden dönmeyi engelleyen sebeplerden biri var ise, yapılan bağışı bozamaz Meselâ: Bir kimse, usul ve furu'una, kardeşlerine veya bunların çocuklarına, amca ve halalarına, dayı ve teyzelerine bir şey bağışladıktan sonra o bağıştan geri dönemez. Akrabalık ve mahremiyet hibeden ^dönmeğe engeldir. Karı ve koca arasında evlilik devam ederken hibe yapıldıktan sonra ondan da dönülemez. Alman hibeye bir karşılık verilir de, hibe eden şahıs bu karşı malı ele geçirmiş bulunursa, yine hibeden dönülemez. Bağışlanan mal arazi ve arsa cinsinden olur da, hibeyi kabul eden şahıs bu yer üzerinde bina kurar veya ağaç dikerse, yahud hibe edilen hayvan cılız olur da bu hayvan hibeyi kabul edenin yanında semizleşirse, yahud buğday olur da un haline getirilirse, böyle bağışlanan şeyin ismi değişecek şekilde bir değişildik meydana gelmesi sebebiyle hibeden dönülmez. Ancak malın kıymetinin düşmesi hibeden dönmeye engel olmaz. Bunun için, bir kimsenin başkasına hibe ettiği kısrak sonradan yüklü kalırsa, bu hibeden dönülmez. Fakat kısrak doğurduktan sonra hibeden dönülebilir ve kısrağın yavrusu bağış yapılan kimseye ait olur. Eğer hibeyi kabullenen şahıs o malı satarsa, yahut onu başkasına hibe ve teslim ederse, artık hibe edenin geri dönmek hakkı kalmaz. Yine hibe edilen mal, onu kabullenenin elinde helak olursa, geri dönmeğe mahal kalmaz. Yine hibe edenle hibeyi kabul ,eden şahıslardan herhangi biri ölürse, bu ölümden sonra hibeden dönülemez. Bir de alacaklı kimse, alacağını borçluya bağışlayınca artık o bağıştan geri dönemez. Hibeden dönmeyi engelleyen haller yedi madde olarak sayılır: 1) Hibe edilen malda ziyadelik meydana: gelmesi, 2) Hibe edenle hibeyi kabullenenlerden birinin ölmesi, 3) Hibe edilen mal karşılığında bir şey alınması, 4) Hibe olunan malın, hibeyi kabullenenin elinden çıkması, 5) Hibenin karı-koca arasında yapılmış olması, 6) Hibe edenle hibe olunan arasında akrabalık bulunması, 7) Hibe edilen .malm helak olması. Verilen sadakadan da, fakirin eline geçişten sonra dönülemez. îmam azama göre, yukarda, sayılan engeller bulunmazsa yapılan bağıştan dönülebilir. Hadis-i şerif, hibeden dönmenin çirkinliğini ifade etmektedir. Yoksa köpeğin kendi kusmuğunu yalaması, köpek mükellef olmadığından haranı değildir. îmam Şafiî ve îmam Hanbelî'y© göre, aksine olarak, akraba olmayanlara (yabancılara) verilen bağışlardan dönmek asla caiz değildir. Bu hadîsin tehdidi, haram demektir. Ancak baba oğluna bir şey hibe ederse, bundan dönülebilir. Nitekim yukarıda geçmişti. İmam Malik'e göre, bir kimse yapacağı hibe karşılığında kendisine bir şey verilir ümidi ile bağış yapar da, sonra o karşılığı alamazsa, yapmış olduğu bu bağıştan dönebilir. İmam Hanbeli'nin bir görüşüne göre de hüküm böyledir. 712- Hazreti Peygamberin pâk zevcelerinden Meymûne bînti Haris Radıyallahu Anha'dan rivayet edilmiştir! Meymûne Hazretleri, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'-den izin almaksızın kendi cariyesini azad etmişti. Sonra Meymûne'-nin nöbetinde Hazreti Peygamber Meynıûne'nin evine teşrif edince, kendi cariyesini azad etmiş olduğunu ona söyledi, Hazreti Peygamber Meymûne'ye: «Gerçekten sen bu işi yaptın mı?» dedi. Meymûnede: — Evet, ya Resûlallah, azad ettim; dedi. Sonra Hazreti Peygamber zevcesine şöyle buyurdu: «Keski o cariyeyi dayılarına vereydüii daha büyük sevab alırdın» Mütercim : Bu hadîsi şeriften, köle ve cariyenin azad edilnıelerindense, akraba ve yakınlara bağışlanmalarının daha sevab olacağı anlasılıyorsa da1, durum ve ahvale göre hüküm değişir. Meselâ, bir kimsenin akrabası bir hizmetçiye son derece muhtaç iken onun cariyesini bunlara bağışlaması, azad etmesinden daha sevabdır. Fakat ihtiyaçları yoksa, azad etmesi daha sevab olur. 713- Misver bin Mahreme (Radıyallahu Anh) der ki Peygamber Sallaîlahu Aleyhi ve Sellem herkese bir takım elbiseler dağıttı; fakat babam Mahreme'ye bir şey vermemişti. Babam oem Ki, oğlum, biz beraberce Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem efendimize gidelim. Belki bize de o elbiselerden verir. Ben de babamın sSSha^rak.°?nIa beraber gİtÜm' Sonra Hazreti saadethanelennm kapısına varınca babam bana- ve gir de Hazreti Peygamberi bana çağır, de- Cafinhr mrf diye işi büyüttüm ve tereddüt ettim. Bunun üzerine babam bana- kibirlenenlerden, büyükienenler-reH pt L m,gİhİ ihti*arIa™ davetine gelir, dedi. Ben de Haz-bek!pZw S* huzuruna vardim ve dışarda babamın kendilerini belemekte o duğunu söyledim. Gerçekten Peygamber Sallallahu Hazretleri hemen dışarı çıktılar; üzerlerinde o el-oıseierden de güzel bir kaftan vardı. Babama şöyle buyurdular: -Bu kaftanı sana saklamıştım.» Sonra babam o kaftanı inceleyip gözden geçirdi ve son derece memnun oldu. Bunun üzerine Hazreti Peybamber: «Artık Mahreme razı olmuştur!» buyurdular. Mütercim : «Mahreme razı oldu» sözünün Mahreme'ye ait olduğu ihtimali de vardır, diye yorum yapılmıştır. 714- İbni Ömer (Radıyalîahu Anhünıa) der ki: Bir defa Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, muhterem kızları Fatma'nın evine şeref verdiler. Fakat kapıdan içeri girmeyip geri döndüler. Sonra Hazreti AH gelip eve girince, Hazreti Fatma, bu durumdan üzüldüğünü ona anlattı. Hazreti Ali hemen dönerek zevcesinin üzüntüsünü Hazreti Peygambere arz etti. Hazreti Peygamber bunun üzerine şöyle buyurdu: «Ben, Fatmamn kapısında resimli ve motifli bir perde gördüm-, benim dünya ile işim ne? (Bunun için içeri girmedim).» Sonra Hazreti Ali geri dönüp Peygamber Sallaliahu Aleyhi va Sellem'in üzüntüsünü Hazreti Fatma'ya bildirince, Hazreti Fatma: — O halde bu perdeyi ne yapmam gerektiğini babam bana bildirsin, dedi. Hazreti Ali de bu hususu Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem'e arz edince şu cevabı aldılar: «Bu perdeyi, muhtaç durumda olan falan aileye (hediye olarak) göndersin.» Mütercim: Kapıya perde takmak haram değil ise de, böyle faydasız süslere rağbet gösterilmesi Peygamber ailesine uygun düşmediğinden.bunu Hazreti Peygamber kabul etmemiştir. Burada kabul edilmeyen şey kapı perdesi olmayıp.bu perde üzerinde olan nakışlar, sus ve resimlerdir. Bir de bu perde başkasına gönderilmiş ve onlar tarafından biçilerek elbise yapılmıştır. Eğer haram olaydı, bu perdenin, onlara da haram olması gerekirdi; çünkü alınması yasak olan şeyin verilmesi de yasaktır. Böyle perdelerin kullanılmaması zühd ve takva yolunu benimsemedir. 715- Abdurrahman bin EM Bekir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Bir gazada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in maiyetinde yüz otuz kişi idik. Bir ara Hazreti Peygamber sordu: «Herhangi birinizde yiyecek bir şey var mıdır?» Sonra bir adam, yanında bulunan bir miktar unu getirdi. Bü un hamur yapılarak yoğruldu. Sonra boyu uzun, saçları toz toprak içinde dağınık, bir müşrik koyunlarını sürerek geldi. Hz. Peygamber o müşrik'e (koyunları kastederek) «Satılık mı, yoksa hediye yahud bağış mı?» buyurdu. Müşrik, hayır, satılık dedi. Bunun üzerine Hazreti Peygamber, o koyunlardan bir tane satın alarak kestirdi. Sonra o koyunun ciğer'kısımlarının pişirilmesini emretti ve pişirildi, Abdurrahman der ki: Yüce Allah'ın adına, yemin ederim ki, mevcudumuz olan yüz otuz kişiden bu ciğerden yemedik hiç kimse kalmadı. Hazır bulunanlara bizzat o ciğerden efendimiz verdi. Uzakta bulunanların hisselerini de ayırdı. Sonra o hamur ile o koyunun eti pişirilip iki sofraya bölündü. Biz de ikiye ayrılarak bu yemekleri yedik. Geriye yine iki sofra olacak kadar yemek arttı. Artan yemeklerimizi deveye yükledik ve beraberimizde götürdük. Hazreti Peygamberin bir mucizesi olarak üç kilo civarındaki un ile bir koyun, yüzotuz kişiye kâfi geldikten sonra bir o kadar daha arttı. Mütercim: Bu hadîs-i şeriften müşrik ve kâfirin hediye ve hibesini almak caiz bulunduğu anlaşılmaktadır. 716- Esma binti Ebî Bekir {Radıyallahu Anha) der kii Babam Ebû Bekir tarafından cahiliyet zamanında boşanmış bulunan müşrike annem bana geldi. Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordum: — Ya Resûlallah, henüz îslanıı kabul etmemiş olan annem bana geldi ve benden bir yardım bekler haldedir. Ona bir iyilik ve ihsanda bulunayım mı? Hazreti Peygamber buyurdu ki: «Evet, annene iyilik ve ikramda bulun.» Mütercim : Hangi din ve milletten olursa olsunlar, bunların karşılıklı olarak hediy ele sinelerinin caiz olduğu bu hadîs-i şeriften anlaşılmaktadır. Hatta İbni Uyeyne'riih rivayetine göre, bu hadîs-i şerifi doğrulayıcı olarak, «Allah, din hususunda sizinle savaşmamış, sizi yurdlarmızdan da çıkarmamış kimselere sadakat göstermekten, onlara iyilik etmekten adaletli davranmaktan sizi yasaklamaz? çünkü Allah adalette bulunanları sever.» Mealindeki ayeti terime nazil oldu. (Mümtehi-ne sûresi, ayet 8)[10] [10] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:435-445 |