Konu Başlığı: Fitnelere itaat bahsi Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Haziran 2011, 14:48:00 FİTNELERE İTAAT BAHSİ 1490- îbni Abbas (Radıyallahu Anhüma)'dan rivayettir: «Her kim amirinden hoşlanılmayacak bir şey görürse sabretsin; çünkü sultanın İtaatdan bir karış çıkan, bir nevi cahlliyet ölümü ile (sapıklık üzere) ölür.» 1491- ibni Abbas (Radıyaİlahu Anhüma)'dan rivayettin «Her kim amirinden hoşlanmayacağı bir şey görürse ona sabretsin; çünkü toplumdan (islâm toplumundan) bir karış ayrılıp da vefat eden, ancak cahiüyet ölümü gibi bir ölümle vefat etmiş olur.» 1492- Ubade bin Samit (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi biat için çağırdı. Biz de Hazreti Peygambere söyle biat ettik: «Neş'eli ve kederli halimizde, darlıkta, bollukta, aleyhimize yapılan terçihde ve idari iş hususunda idarecilerle, bizce apaçık küfür sayılan ve Kur'an'dan da delili bulunan bir mesele olmadıkça çekişmemek hakkında biat ettik. 1493- tbni Mesud (Radıyallahu Anh)'dan rivayet edilmiştiri «Hayatta kahp da kıyamet başlarına kopanlar, insanların en köiülerindendirler.» Mütercimi Kıyamet, insanların en kötülerinin basma kopacak. Kıyamete yakın zamanda yeryüzünde salih kimselerden hiç biri bulunmayacak. Bazı hadîs-i şeriflerde, kıyamete yüz sene kala yeryüzünde Allah Allah diyen kalmayacak, buyurulmaktadır. Çünkü kıyamete yakın bir zamanda Yemen tarafından gayet yumuşak ve tatlı bir rüzgâr gelip bütün müminlerin ruhlarını alacaktır. Sonra yeryüzünde insanların kötüleri kalacaktır. 1494- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh)'dan rivayet edilmiştir: «Siz Rabbinize kavuşuncaya-kadar, üzerinize hangi zaman gelirse mutlaka sonraki zaman ondan.» (Zaman ve asırlar geçtikçe kıyamete kadar fenalıklar çoğalarak devam edecektir. Fakat hadis alimleri bunu genel bir kaide kabul etmemektedirler. Çok kere böyle fenalıklar olacağı manasını taşıdığını ifade ediyorlar. Bu da bazı devirlerde iyiliklerin bulunacağına aykırı düşmez.) 1495- Ebû Hüreyre (Radıyallahu AnhJ'den rivayet edilmiştin «Sakm sizden biriniz silâhını din kardeşine doğrultmasın çünkü farkında olmadan şeytan silâhı elinden kaydırabilir de (kaza neticesi cinayet işleyerek) cehennem çukuruna düşer.» (Şaka ve eğlence kabilinden dahi olsa, hiç kimse silâhım din kardeşine çevirmemeli ve onu hedef almamalıdır. Çünkü şeytan dürtmesi ile silâh patlayabilir, elden fırlayabilir. Sonunda da haksız yere bir din kardeşin ölümüne sebebiyet verilebilir. Bu işi yapan da kıyamette cehennem azabını çeker.) 1496- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) 'dan rivayet edilmiştir: «Yakında birtakım fitneler olacaktır. O fitneler zamanında oturan ayakta durandan daha hayırlı, ayakta duran yürüyenden daha hayırlı ve yürüyen de koşandan daha hayırlıdır. Kim o fitneleri görmeye kalkarsa fitneler onu helak eder. Kim de o fitnelerden kurtulmak için bir sığınak yahud bir barınak bulursa, oraya sığınsın, (fitnelere bulaşmasın).» 1497- İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma)dan rivayet edilmiştir: «Allah bir kavme azab indirdiği zaman, azab o kavmin içinde bulunanların tümüne isabet eder. Sonra kıyamette kendi amellerine göre hesaba çekilirler.» (yine iyiler cennete, kötüler cehenneme girerler.) 1498- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir: «Busrâ'da (Medine ile Şam arasında bir yerde) bulunan develerin boyunlarını aydınlatacak şekilde Hicaz arazisinden bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz.» Hicretin altıyüz yirmi dört yılında ve Cumadelahire ayının başlarında pazar günü kuşluk zamanında başlayarak cuma gününe kadar devam eden zelzele sonucu, Medine çevresinden bir yerde meydana gelen ateş dere ve tepeleri kaplayacak şekilde ortalığı dehşete vermişti. Medine'liler tevbe ve istiğfar ederek, kurbanlar keserek ve sadakalar vererek korkulu anlar geçiliyorlardı. Sonra Allah tarafından cuma günü Uhud dağı hizasına yaklaştığı bir sırada ateş söndü. Bu ateş Mekke'den ve Medine ile Şam arasında, bulunan Busra'dan görülmüştür. Ateşin göklere doğru yükselmesiyle ışığı uzaklara kadar ulaşmıştı.) 1499- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)den rivayet edilmiştir: «Fırat nehrinin bir altın hazine çıkarma zamanı yaklaşıyor. Kim bu hazinenin çıkışında hazır olursa ondan bir şey almasın. (Çünkü insanlar ona sahib olmak için birbirlerine girecekler ve o mücadeleye girenler birbirini öldüreceklerdir.) 1500- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh'den rivayet edilmiştir: «Davaları bir olan ve aralarında çok büyük bir savaşın meydana geleceği iki büyük ordu çarpişmadikçâ, herbiri Allah'ın Peygamberi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccal çıkmadıkça, ilim, kaldırılmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zaman daralmadık-ça, fitneler baş göstermedikçe, öldürme vak'aîan çoğalmadıkça, servetiniz çoğalıp taşmadıkça, mal sahibini sadakasını kimin kabul edeceği düşündürme dikçe ve sadakasını (maddi yardımını) arzetti-ğİ kişi, benim ona ihtiyacım yoktur, demedikçe, insanlar yüksek yüksek binalar kurmadıkça, kişi, bir Ölünün kabrine uğrayıp, keski onun yerinde ben olaydım, demedikçe ve güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktir. Güneş batıdan doğup da insanlar, onu görünce hepsi birden iman edecekler, fakat o vakit» önceden iman etmemiş veya iman ederek hayır kazanmamış olan kişiye îmanının fayda vermeyeceği zamandır, kıyamet mutlaka kopacak ve kumaşlarını aralarında açan iki insan, onu satmaya veya katlamaya fırsat bulamıyacaklardır. Kıyamet mutlak kopacak ve hayvanının sütünü (evine) götüren adam onu tatma fırsatı bulamiyacaktır. Kıyamet mutlaka kopacak ve havuzunu dolduran kişi sulama fırsatı bulamayacaktır. Kıyamet mutlaka kopacak ve lokmasını ağzına kaldıran kişi onu yeme fırsatı bulamayacaktır.» 1501- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir: «Başı siyah bir nokta gibi, Habeş'li bir köle dahi sizin başınıza idareci getirilmiş-olsa, ona itaat ediniz ve onu dinleyiniz.» 1502- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştin «Gerçekten siz amir olmaya hırs ve heves gösterirsiniz. Halbuki o kıyamet gününde pişmanlık olacaktır. Amirlik, tyi emziren sütanne ve fakat memeden kesen kötü kadındır.» 1503- Ma'kü bin Yesar (Radıyallahu Anh)'dan rivayet edilmiştir: «Müslüman halkı idare eden bir vali, onlara hainlik ederek ölürse, Allah ona cenneti mutlaka haram kılar.» 1504- Cündeb (Radıyallahu Anh) 'dan rivayet edilmiştir: «Kim işittirmek için (şöhret ve gösteriş için) bir iş yaparsa, Allah da onu teşhir eder. Kim de insanlara güçlük çıkarırsa kıyamet gününde Allah ona güçlük çektirir.» Mütercim: Dünyada gösteriş ve şöhret gibi şahsî maksadlar için ibadet ve amel işleyen kimseyi Allah Tealâ Hazretleri kıyamette insanların ortasında rezil eder, teşhir eder, Yahud dünyada da o kimseyi rezil ve rüsvay eder. Her kim de insanları zorluk v.e sıkıntıya sokar veya zahmet ve meşakkat yüklerse yahut onların ayıblannı örtnıeyip meydana çıkarırsa, o kimseyi de Cenabı Hak ahirette *Ceza iş karşılığıdır» kuralınca yaptığına karşılık azaba sokar. 1505- Ebû Bekre (Radıyallahu Anh) 'dan rivayet edilmiştir: «Sakın bir hakim, öfkeli iken iki kişi arasında hüküm vermesin.» (însanhk hallerinden olan üzüntü, öfke, korku ve açlık benzerî -haller insanın kalbini meşgul eder ve. hisler gerçekler'üzerinde tesirde bulunur. Bu gibi durumlarda hakim davaya bakıp hüküm vermesin; başka zamana bıraksın. Hatta Hanbelî mezhebinde bu ahval içinde hakimin vermiş olduğu karar geçerli sayılmaz. Diğer mezheblerde kerahetle geçerlidir.) 1506- Sehl ibni Ebî Hesme (Radıyallahu Anh) anlatın Sehl oğlu Abdullah ile Muhaysa adlarında iki amca oğullan yiyecek noksanlığından içine düştükleri sıkıntı ve zarureti gidermek için hurma satın almak üzere Hayber kasabasına gittiler. Orada birbirlerinden ayrılarak ayrı ayrı yerlerde dolaştılar. Sonra Muhaysa, Abdullah'ın bulunduğu yere gidince Abdullahı bir su kenarında al kanlar içinde ölü buldu. Muhaysa Yahudilere dedi ki:- — Vallahi bu cinayeti siz işlediniz. Yahudiler: — Vallahi onu biz öldürmedik, dediler. Sonra Muhaysa amcazadesini gusledip kefenleyerek namazını kılıp oraya gömdü. Hemen Medine'ye dönerek durumu kendi kabilesine haber verdi. Muhaysa, büyük kardeşi Huveysa ve kendilerinden daha küçük olan ölü Abdullah'ın kardeşi Abdurrahman olduğu halde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna çıktılar. Muhaysa söze başlayınca» Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurdu: «Sözü büyüğe bırak, sözü büyüğe bırak!» Sonra Muveysa hadiseyi anlattı. Sonra, Muhaysa gördüklerini olduğu gibi etraflıca anlattı. Sonra bunların içinde bulunan ve en küçükleri olan ölünün kardeşi Abdurrahman konuşarak kısas veya diyet istedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Yahudilere: «Siz ya bu ölünün diyetini verirsiniz, ya da bu işten dol ay i anlaşmayı bozmuş sayılacağınızdan size karşı harp ilân edeceğim.» şeklinde yazı gönderdi. Yahudiler: — Biz muhakemeye hazırız, vallahi onu biz öldürmedik, öldüreni de bilmiyoruz, diye cevab yazdılar. Bunun üzerine Hazreti Peygamber Mu|ıaysa, Huveysa ve Abdurrahman'a hitaben: «Siz katilin kim olduğuna dair yemin eder misiniz? Bu takdirde Ölen adamınızın diyetine hak kazanırsınız.» buyurdu. Onlar: — Ya Resûlallah! Görmediğimiz şeye nasıl yemin edelim? dediler. Hazreti Peygamber: «O halde Yahudilerden elli kişi gelip Öldürmediklerine dair yemin etsinler» buyurdu. y- Ya Resûlallah! dediler, Onlar müslümah olmadıklarından yalan yere yemin edebilirler. Biz onların yeminine nasıl inanabiliriz. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Ölünün diyetini bizzat kendi malından (yahud müslümanlara harcanacak maldan) ölünün varislerine yüz deve verdi. Mütercîm: Kadın İyad'ın beyanına göre, Maliki mezhebine bağlı bazı alimler bu hadîs-i şerifin delaletiyle zekâtın bu gibi yerlere verilebileceğine kail olmuşlardır. Bu hadîs-i şerif biraz daha noksan olarak Cihad Bahsinde 836 sayıda geçmişti. Fakat «Sözü büyüğe bırak, sözü büyüğe bırak» hitabı orada Abdurrahman hakkında varit olmuştur. Burada ise Mu-haysa'ya hitaben variddir. Olabilir ki, bunların en küçüğü olan Abdurrahman söze başlamış da ona hitab olmuştur. Sonra Muhaysa başlayınca, ona da ayni hitab olmuştur. Bu da zannımca mümkün olabilir. 1507- İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma) der ki: arz, peyganıoer aaiıananu Aleyhi ve Sellem'e, kendisini dinleyip itaat etmek üzere biat ettiğimiz zaman herbirimize şöyle buyururlardı: «Gücün yettiği şeyde Citaat edeceğine dair senin biatini kabul ettim)» 1508- Cabir bin Semûre (Radıyallahu Anh)'den rivayettir: «O iki emîr olacaktır. Onların hepsi Kureyş'dendir,» Mütercim: Kureyş'den on iki kıymetli zat müminlerin enıiri olacaktır. Dört halife (Hulefa-i raşidîn) ile beraber Ömer bin Abdülaziz'in zamanına kadar on iki zat Müminlerin Emîri olmuştur. Yahud on iki Emir adalet üzre şeriat ahkâmını yürüteceklerdir, islâm şevketi kemal derecesine ulaşacaktır. Yoksa on iki imamdan sonra islâm emirliği olmayacaktır manasını taşımaz. On iki zattan başka emirlerin idaresi kemâl üzere olmayacağı manasına hamledilir.[66] [66] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:982-990 Konu Başlığı: Ynt: Fitnelere itaat bahsi Gönderen: Pelinay üzerinde 29 Şubat 2016, 20:11:35 Âmire itaat farzdir zaten dinimizde.tabi Kur'an ve sunnetle celisen bir durum olmadigisurece...
Allah razi olsun paylasimin icin aba.emegine aaglik |