๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Haziran 2011, 16:00:21



Konu Başlığı: Cihad bahsi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Haziran 2011, 16:00:21
CİHAD (SİYER) BAHSİ


 

741- Ebû Hüreyre (Radıyaîlahu Anh)  der ki: Bir kimse Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek:  Ey Allah'ın Resulü! Cihad sevabına eşit bir salih amel bana gösterir misiniz, dedi. Hazreti Peygamber:

«Cihada denk bir salih amel bulamıyorum.» buyurdu. Sonra Haz­reti peygamber,

«Mücahid gazaya çıkınca ibadethanene girip hiç kesilmeden na­maz kılabilir ve iftar etmeden oruç tutabilirmisin?» diye adama sor­du. O kimse şu cevabı verdi:                 "-       .

— Ey Allah'ın Resulü! Böyle insan gücünün   yetmeyeceği şeyi kim yapabilir?

Bu hadîs-i şerifi rivayet eden Ebû Hüreyre der ki:

—Mücahidin hayvanı, bağlı bulunduğu   yerde elbette şahlanır

ve hareketler yapar; bu bile, mücahidin sevap defterine yazılır. (Onun

için cihada denk hiç bir salih amel yoktur.)

 

742- Ebû Saîd El-Hudrî (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine:

—  Ya Resûlallah! İnsanların en faziletlisi kimdir? diye soruldu. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«İnsanların en faziletlisi, malı ve canı ile Allah yolunda cihad eden mümindir.» Ashab,

—  Ya Resûlallah! Sonra kimdir? diye sordular. Resûl-ı Ekrem, «Kuytu yerlerden birine çekilip Allah'ın emirlerine sımsıkı sarı­lan ve insanları kendi şerrinden emin kılan kimsedir.» buyurdular.

Mütercim;

Bu kenara çekilip yalnızbaşına ibadet etmenin fazileti, fitne ve fesad zamanına bağlıdır. Yoksa huzur ve güven zamanında insanlar arasına karışarak onlara yardımcı olmak, düşmüşleri kaldırmak ve gafilleri irşad etmek gibi iyi işlerle uğraşmak kenara çekilip ibadet etmekten daha faziletlidir.

 

743- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir!

«Allah yolunda cihad eden — ki Allah, kendi yolunda citiad ede­ni çok iyi bilir — gündüz oruç tutup gece ibadet eden gibidir. Allah, kendi yolunda cihad edeni, vefat ettirirse cennete koymayı yahut se­vap veya ganimetle salimen geri çevirmeyi tekeffül etmiştir (üzerine almıştır.)

Mütercim:

Bir asker ölürse şehid, sağ. kalırsa gazi, sözü, bu hadîs-i şerife da­yanır.

ganimetsiz olarak savaştan dönenin, sevabı, ganimetle dönenden daha fazla olacaksa da, ganimet elde ederek dönenler de sevabdan mahrum kalmazlar. O halde hadîs-i şerifin son kısmının manası, o mücahidi ya salimen yalnız sevab ile, ya da hem sevab ve hem de ganimetle geri çevirmeyi tekeffül etmiştir, demektir.



744- Ebû Hüreyr'e (Radıyallahu Anh) der ki:


«Kim Allah Tealâ Hazretlerine ve onun peygamberine iman eder, namazı kılar, Ramazan ayını oruç tutarsa, Allah yolunda cihad etmiş veya doğduğu yerde oturup kalmış olsun, Allah tarafından cennete koyulmağa hak kazanır.»

Ashab dediler ki:

— Ya Resûlallah, biz bu müjdeyi bütün insanlara bildirelim mi? Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Gerçekten cennette yüz derece vardır ki, Allah   Tealâ, onlan Allah yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her iki derece arası, gökle yer arası kadardır. Allah'dan istediğiniz zaman Firdevs'i is­teyiniz; çünkü o, cennetin en üstün ve en yüksek makamıdır. Onun üzerinde de Rahman'm Arş'ı vardır. Bütün cennet ırmakları oradan kaynar.»

Mütercim :

Cihad. etmeyerek evlerinde oturanlar, mücahidlere mahsus olan yüksek derecelerden mahrum kalırlar. irirdevs, cennet ehlinin istira­hat ve gönül dinlendirme yeridir de denilmiştir.

 

745- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Allah yolunda bir sabah yürüyüşü veya akşam yürüyüşü elbet­te dünyadan ve dünya nimetlerinden daha hayırlıdır.»

 

746- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Cennette bir ok yayı kadar yer, güneşin doğup, battığı   yerler­den (bütün dünyadan) daha hayırlıdır. Allah yolunda cihad   edenin sabah yahud akşam yürüyüşü, güneşin doğup battığı yerlerden daha hayırlıdır.»

Mütercim:

Cennette yarım metre kadar bir yer, dünyada güneşin doğup battığı yerlerden, daha hayırlı olduğu gibi, Allah yolunda cihad eden bir kimsenin düşmana karşı yürümesi de öylece güneşin. doğduğu ve battığı yerlerin hepsinden daha hayırlıdır.

Bir de bu hadis-i şerifin metninde geçen «Kaab» kelimesine mik­tar  (kadar) manasını verdik. Nitekim «Kabe Kavseyn» terkibini ihtiva eden ayeti kerimenin tefsirinde bu kelimeye müfessirler miktar manasını vermişlerdir. Bu hadis-i şerifi açıklayan bazı alimler de ay- , ni manayı verdiler.

Netice olarak, cennette bir ok yayı kadar olan yer, üzerine gü­neşin doğduğu battığı yerlerin hepsinden daha hayırlıdır.

Dünya ve dünyada bulunanlar tabiri ile güneşin doğup battığı yerler, tabiri arasında mana bakımından fark var mıdır? Bazı alim­lere göre ikisinin de manası birdir. Bazılarına göre. de ikisi arasında fark vardır. Çünkü bir görüşe göre dünya, arz ve hava küresinden ibarettir. Buna göre güneşin doğup battığı yerler daha geniştir. Eğer ahiretten- başka her şeye dünya denilirse, o zaman dünya bütün ya­ratıkları kapsayacağından dolayı güneşin doğup battığı yerlerde ala­bildiğine geniştir. Çünkü gökler de dünyadan sayılmış olacaktır.

Hadîs-i şerifte maksad dünya değerinin, cennete nisbetle küçük ve önemsiz olduğunu beyan etmektir. Cihad, böyle bir cenneti kazan­maya vesile olacağından cihadın büyüklüğü açıklanmış oluyor. Cen-netden bir yay veya bir karış miktarı yere. sahib olan kimse, bütün dünyalara sahib olandan daha iyi durumdadır, demektir. Artık en yüksek cennette saray ve hurilere kavuşanların hali, asla kıyaslana-maz derecede büyük olacağı anlaşılmaktadır.

 

747- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Allah katında sevabı olup da Ölen hiçbir kul, dünya ve dünya-

daki varlıklar kendisinin olmak şartı ile dünyaya dönmekten nunluk duymaz. Ancak şehid, gördüğü şehitlik faziletinden   tekrar dünyaya dönmek ve ikinci kez şehid edilmekten menim?»?? duyar. (Bir rivayette de, on defa öldürülmesini ister.) Allah v 1 bir akşam veya sabah yürüyüşü fyarım    günlük   cihad)    :„  bunda dünyadaki varlıklardan daha hayırlıdır. Cennette sizden    birbirinizin yay veya kamçısı kadar yer, dünya ve dünyadaki var­lardan daha hayırlıdır. Cennet kadınlarından     (hurilerinden)   h dünya halkma görünse yerle gök arasını aydınlatır ve güzel kol"1 ile doldururdu. O HûrTnin başında bağladığı eşarbı, dünya ve di" yadakilerden daha kıymetlidir.»

 

748- Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Benî Süleym kabilesinden  kalabalık bir heyeti, Benî Âmir kabilesini imana davet için göndermişti. Dayım Haram bin Milhan başkanlığında en seçkin hafızalardan (Kur'an alimlerinden) yetmiş kişiden ibaret bu­lunuyorlardı. Bu birlik Benî Amir kabilesine varınca, dayım maiye­tinde bulunanlara dedi ki:

—  Siz burada bekleyiniz. Ben Beni Âmir kabilesine    varayım. Eğer Reşül-i Ekrem sallellâhû Aleyhi ve sellem tarafından İslâm'a davet edildiklerini kendilerine tebliğ) etmem için. bana güvence ve­rirlerse maksad elde edilmiş olur. Eğer onlar bana güvence vermez­lerse, siz benim yakınımda bulunmuş olur ve ona göre tedbirinizi alırsınız.

Dayım, Benî Amir kabilesine gidince, bu kabile kendisine gü­vence verdi. Sonra dayım onlara Hazreti Peygamberin emirlerini an­latırken o hainler bir adama (Amir bin Tufeyl"e) işaret ettiler. Bu hain herif, hemen süngüsü ile dayımı vurdu, süngüsünü bir taraftan vurup diğer taraftan çıkardı. Dayım Haram,

—  Allahû Ekber! Kabe'nin Rabbisine yemin ederim ki, ben şa­hitlik mertebesini kazandım, diye bağırdı ve bu sözlerinin arkasın­dan şehid oldu. Beni Amir kâfirleri geride olan ashaba hücum ederek hepsini şehit ettiler. Yalnız içlerinden topal olan Kâ'b adında bir zat,dağa sığınarak kurtuldu. (Hadisin râvilerinden Hemmâm, bir ada­mın daha onunla birlikte kurtulduğunu sanıyorum, dedi.) Hazreti' Cibril, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip onların, Rable-rine kavuştuklarını, Ailah onlardan razı olup kendilerini de mem­nun ettiğini bildirdi. Nitekim biz, «kavimimize bildirin: Biz Rahbimi-ze kavuştuk. Bizden razı oldu ve bizi de memnun etti.» diye bunu Kur'~ andan bir ayet olarak okurduk. Sonra bunun okunuşu kaldırıldı.

Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bahis mevzuu ha­fızları böyle zulüm ve hıyanetle öldürerek Allah ve Resulüne karşı gelen Rı'l, zekvan, Beni Lihyân ve Benî usayye'lilere kırk gün sabah namazının, kunut duasında beddua etti.

Mütercim

Şafii'ler, sabah namazında kunut duası okunmalını bu hadis-i şerifle ispat etmişlerdir. Hanefî'ler ise, kunut duasının okunması an­cak böyle olağanüstü hadiselerde olabilir. Bu hallerde yalnız sabah namazında değil, diğer her namazda olabilir, diyorlar.

Bir de okunuşu kaldırılan bu gibi ayetlerin yazılı bulunduğu kâ­ğıtların abdestsiz olarak ele alınması caiz olduğu gibi, cünub kimse­nin de onları okuması caizdir. Zira okumak suretiyle ibadet etme hükmünü yitirmişlerdir, deniliyor.

 

749- Cündüb bin Süfyan (Radıyallahu Anlı) der ki: Uhud gazasında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mü­barek parmağı yaralandı, Resûl-i Ekrem; kanayan parmağı için şöy­le buyurdu:

«Sen ancak kanayan bir parmaksın,    üstelik de Allah yolunda kanadın.»

Mütercim ;

Bu hadîs-i şerifin metnini ele alan bazı inkarcılar, onu şiirden bir beyte benzeterek Hazreti Peygamber'in şair olduğunu iddia et­mişlerdir. O'nun şair olmadığı belirtildiği halde burada şiir söylemiş olmasına ne denilir? diyerek itirazca bulundular. Bu itirazcılara Ehli Sünnet şöyle, ceyab veriyor:

— Bu rasgele bir şeydir. Nitekim Kur'an-ı kerimde bile bazı ve­zinli söz bulunmaktadır; fakat, bunlarda şür kasdı yoktur. Şiir, özel bir maksatla düşünülerek söylenen ve yazılan vezinli sözlere denir Onun için bunlar şiir kısmından değilierdin

îmam. Ahfeş'in mezhebine göre, Bahri Recez, aruz vezinleri di şında kaldığı için kasden bile bu Bahri Recez'den bir beyit okunsa veya. yazılsa, ona beyt ve şiir denmez. Bahri Recez: Müstef'ilün müstef'ilün, müstef'ilün, veznidir. ;Eğer bazi nüshalarda olduğu gibi' «üemiyet, lâkıyek diye ya harflerinin fethi ve tâ harflerinin sükûnu ile okunursa, $ür vezni bozulur.

 

750- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu   Anh)  rivayet edilmiştir: «Nefsim kudret elinde olan' Allah Tealâ'ya yemin ederim kî, Al­lah yolunda cihad edip yaralanan bir kimse —ki,' Allah, yolunda ya­ralananı çok iyi bilir—, kıyamet günü rengi kan renginde ve kokusu misk kokusunda olduğu halde gelecektir.»

 

751- Enes bin Malik (Radıyallahu Anh) der ki: Amcam Nadr oğlu Enes, Bedir savaşında bulunamamıştı. Bunun için Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dedi ki:

—  Ya Resûlallah! Müşriklerle yapmış olduğun savaşta buluna­mazdım. Allah Tealâ, bir dahaki savaşta nasib eder de beni bulundu­rursa, neler yapacağımı görecektir.

Sonra Uhud savaşında müslümanlar   bozguna   uğrayıp   savaş meydanından dağıünca amcam' şöyle söyledi:

—  Ya Rab! Arkadaşlarımın yaptıkları  şu utanç verici halden sana sığınırını. Ben onların içinde değilim. Ya Rab! Şu müşriklerin yaptıkları din aleyhindeki savaştan da beriyim. Sonra amcam Enes, ashabdan Sa'd bin Muaz'a doğru yürüdü ve ona:

—  Ey Sa'd! Cennet istiyor canım. Babam Nadir'ın Rabbiolan Allah Tealâ Hazretlerine yemin ederim ki, gerçekten .cennetin kokusunu duyuyorum, dedi. Savaş bittikten sonra Sa'd bin;Muazr Haz­reti Peygambere gelerek:

—  Ya Resûlallah, ben, Nadr oğlu Enes'in yaptığını yapamadım, deyip itirafta bulundu.

Yine bu hadîsin ravisi Enes bin Malik anlatır:

—  Biz, amcamın (Enes bin Nadr'ın) vücudunda seksenden çok kılıç, süngü ve ok yaraları bulduk. Böyle şehid   edildikten başka, müşrikler bütün azalarını kesmişler, parça parça etmişlerdi. Onu ; ancak parmaklarimn uçlarından kız kardeşi (halam) Rubeyyi tam-

yabilmişti.

Ben, «müminlerden Öyle erkekler vardır ki, Allah'a vermiş oldukları sözde sadık kalmışlardır,» mealindeki ayeti kerimenin amcam ve arkadaşları hakkında nazil olduğunu, zannederdim.

Yine ravi Enes bin Malik söze devamla:

—  Amcam Enes bin Nadr'ın hayatında halam Rubeyyi, bir kadı­nın ön dişini kırmıştı. Sonra dava için Hazreti Peygambere müracaat edilmiş ve muhakeme olmuşlardı. Peygamber efendimiz de, Rubeyyi'e kısas yapılmasını, ön dişinin kırılmasına hüküm verdi. Fakat Rubey-yi'in kardeşi bu Enes bin Nadr, Hazreti Peygambere gelerek dedi ki:,

—  Ya Resûlallah! Seni Hak Peygamber olarak   gönderen Allah hakkı için, benim hemşiremin dişi kırılmaz,  (Ailah'dan umarım ki, hasımları onu bağışlar). Sonra davacılar kısası bıraktılar ve diyete razı oldular. Onun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Allah'ın kullarından öyle kimseler vardır ki, Allah adına ye­min ederler. Allah da onları yeminlerinde sadık kılar, (onları yalan­cı çıkarmaz.)»

 

752- Berâ bin Azib (Radıyallahu Anh)  der ki:

Bir kimse, başı ve vücudu demir zırhla örtülü olduğu halde Haz­reti Peygambere geldi ve:

— Ya Resûlallah, muharebe edeyim, savaşayım ve sonra nıüslü-man olayım, dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Senem ona şöyle buyurdu:

«Önce müslüman ol, sonra savaş.»

Adam o anda müslüman oldu ve savaşmaya başladı. Hemen arkasından şehid oldu. Hazreti Peygamber onun için: «Az çalıştı? fakat çok sevab kazandı.» buyurdu.

Mütercîm:

Namaz kılmadan, oruç tutmadan kısa bir zaman içinde cennete giren bu adam olmuştur. Bir rivayete göre adı Ömer bin Sabit imiş (Radıyallahu Anh).

 

753- Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Bedir muharebesinde düşman tarafından atılan sayısız ok­ların isabetiyle şehid olan Harise bin Süraka adındaki gencin annesi Rubeyyi, peygamberin huzuruna gelerek:

— Ya Resûlallah, oğlum Harise'nin ahiretteki durumunu bana bildirir misiniz? Eğer cennette ise, kendime teselli vereyim ve sab­redeyim. Değilse, oğlum için devamlı ağlamaya koyulayım, dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şu cevabı verdi:

«Ey Harise'ni annesi! Cennet içinde birtakım (dereceleri bir­birinden yüksek) cennetler vardır. Senin oğluna en yüksek olan Fir-devs cenneti çıktı.»

Harise'nin annesi de sevincinden gülerek: Oh! Harise diye söyle­nerek geri döndü.

 

754- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der kii Peygamber Salîallahu Aleyhi ve Sellem, Hendek savaşından dö­nünce saadethanelerine gelip silâhlarını çıkardı. Vücudunun toz toprağını temizlemek için yıkanmış bir halde iken Hazreti Peygam­berin huzuruna Cibril Aleyhisselâm gelip: Sen silâhlarını çıkardın mı? Ben ise,vallahi henüz silahımı çıkarmadım, dedi. Hazreti Pey­gamber Cibril Aleyhisselâm'a sordu:

«Ne tarafa, (gidip savaşacağız)» Cibril:

__ (Beni Kurayza kabilesi yönünü göstererek) Bu tarafa... dedi.

Hazreti Aişe der ki: Peygamber Sallaîlahu Aleyhi ve Sellem Haz­retleri de (Hendek savaşında müşriklerle birleşip müslünıanlara karşı vaziyet alan) Beni Kureyze kabilesini cezalandırmak için se­fere çıktı.

Mütercim :

Hazreti Peygamber Medine şehrinden bütün ashab ile çıktılar. Zafer ve başarı kazandılar. Benî Kureyza şiddetli bir mukavemet gös­terip çarpıştıklarından onların savaşçılarının tümü öldürüldü. Geri kalanlara da esir işlemi uygulandı. Arazileri muhacirler arasında bö­lüşüldü.

 

755- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh)  rivayet edilmiştir:

«Allah Tealâ biri diğerini öldüren ve sonra birlikte cennete giren iki kişiye gülerek bakar. Bunlardan biri, Allah yolunda savaşır ve (o yolda) öldürülür (şahid olarak cennete girer). Sonra onun katili. müslümân olup Allah tarafından bağışlandıktan sonra şehid edilir.

(Böyle her ikisi cennetlik olur).»

 

756- Enes'den .(Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Ta'ûn (veba) hastalığı her müslümân için şahadettir.»

(Ta'ûn hastalığından ölen her müslümân şehid olur, şehidlerin sevabmı alır. Ta'ûn hastalığı, veba cinsinden olup boyunda, koltuk altlarında, karın kısmının yumuşak yerlerinde ve burun ucunda çı­banlar halinde çıkan öldürücü bir hastalıktır. -Allah Tealâ hepimizi bu hastalıktan korusun.)

 

757- Enes (Radıyallahu Anh) der :

Peygamber Sallallafru Aleyhi ve Sellem Hazretleri Hendek sa­vaşına hazırlanırken Medine şehri çevresinde Hendek kazmakta olan Muhacirin ve Ensar'ın yanma gelince, onların çalışacak köle ve hizmetçileri olmadığı için bizzat soğuk bir havada çalıştıklarını, açlık içinde ve yorgun bir halde olduklarını, gördü. Onları hem tesel­li ve hem de teşvik etmek üzere:

«Allahım! Yaşayış, ancak ahiret yaşayışıdır; sen Ensar ve Muha­cirleri mağfiret buyur,* diye dua ederek daha önce Revana adındaki şairin söylemiş olduğu beyti okudu.

 

758- Yine Enes (Radıyallahu Anh) devam ederek der ki:

Ensar ve Muhacir'ler de, Peygamber SaİIallaiıu Aleyhi ve Selle-me cevab olarak:

— Biz yaşadığımız müddet cihad etmek üzere Muhammed'e bi'at eden adamlarız, dediler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber onlara.-

Allahın! Hayır, ancak ahiret hayındır. Sen Ensar ve Muhacir­leri mübarek kıl!» buyurdular.

 

759- Berâ (Radıyallahu Anh derki:

Hefidefc savaşında hendekler açılırken, Peygamber   Hazretlerini gördüm, bizzat toprak taşıyordu ve şair   Revaha'nın şu beyitlerini okuyordu:

«Allahim! Sen hidayet etmeseydin biz hidayete eremezdik. Sa­daka (zekât) da veremezdik. Namaz da kılamazdık. Gönlümüze hu­zur ve güven indir. Düşmanla karşılaştığımızda bize sebat ver. On­lardır bize saldıranlar. Fitne (bozgunculuk) çıkarmak istediklerinde biz yanaşmadık.» (Dökülen kanların vebalı yalnız onlara aittir. Çün­kü saldıran ve kan dökülmesine sebebiyet veren onlardır.)

 

760- Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem   Tebük seferine gider­ken, yolda şöyle buyurmuştu:

«Birtakım, kimseler Medine'de arkamızda kaldılar; fakat geç­tiğimiz hiç bir dağ ve vadi yoktur ki, bizimle beraber orada bu­lunmuş olmasınlar. Onları ancak özürleri alakoymuştur (kalbleri bizimle beraberdir).»

 

761- Ebû Saîd'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştin «Allah yolunda cihad ederken bir gün oruç tutan kimsenin- vücu­dunu, Allah Tealâ Hazretleri cehennemden yetmiş yıl uzaklaştırır.»

Mütercim :

Allah yolunda bir gün oruç tutan bir asker, asla cehennem yü­zü görmeyecektir. Gerçekte savaş halinde olan asker için oruç tut­mayıp iftar etmek daha iyi ise de, güçlü ve dayanıldı olanlar için hem cihad ve henl de oruç fazileti birden toplandığından daha fa­ziletli olur.

 

762- Zeyd bin Halid'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiş­tir:

«Allah yolunda bir savaşçıyı silahlandırıp donatan kimsenin kendisi de savaşmış olur. Allah yolunda cihad eden bir gazinin yeri­ne, onun ailesine iyilik eden kimse de aynen gaza (cihad) etmiş olur (gazinin sevabını alır).»

 

763- Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, zevcelerinden başka hiç bir kadının evine girmezdi; yalnız annem Ümmü Süieym'i ba-zan ziyaret ederdi. Bunun sebeb ve hikmetinden Hazreti Peygam­bere sorulunca, şöyle buyurdular:

«Ümmü Süleym'e karşı şefkatim var; çünkü onun kardeşi (Haram bin Milhan) beraberimde şehid edildi.»

Mütercim;

Kirmanî'nin açıklamasına göre, adı geçen. Ümmü Süleym, Haz­reti Peygamberin süt teyzesi idi. Hazreti Peygamberin ismeti sabit olduğundan namahrem olanlarla halvetin cevazı Peygamberliğinin özelliklerindendi. Bununla beraber Hazreti Peygamber, hiç bir ya­bancı kadınla halvet etmezdi (bâşbasa kalmazdı).

 

764- Hazreti Cabir (Radıyallahu Anh) der ki-

-Ya Resûlallah, ben getiririm. Hazret Peygamber tekrar:  haberüıi banâ kim getirecek?»  buyurdu. Hazreti Zü-

— Ya Resûlallah, ben getiririm, dedi. Sonra Hazreti Zübeyr Be­nî Kurayza'nuı ahvalini öğrenip gerekli haberi getirdi. Onun üzerine peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

«Her peygamberin bir yardımcısı (Havari'si) vardır. Benim de yardımcım Zübeyr'dir,» buyurdu.

Mütercim;

Hendek savaşında Benî Kurayza kabilesi sözleşmeyi, bozarak Medine'ye saldıracakları söylentileri ortaya çıkmıştı. Bu haberin gerçek olup olmadığını öğrenmek için önce Hazreti Zübeyr gitti, araştırma yaptı ve döndü. Tekrar Hendek muharebesi sırasında ikinci defa olarak Benî Kurayza kabilesi içine ayrılık düştüğü söy­lentileri çıktı. Bunun gerçek olup olmadığını öğrenmek için, Hazreti Peygamberin emriyle Huzeyfe gitti ve onların ayrılığa düşmüş ol­dukları haberini getirdi.

 

765- Enes'den (Radıyallahu.Anh) rivayet edilmiştir: Peygamberimiz Sallalîahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: «Bereket, atların almlanndadır.»

 

766-  El-Barikî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiş­tir

«Hayır, kıyamet gününe kadar atların alınlarına bağîıdırs Sevab ve kazanç (gibi iki büyük fayda var atlarda).»

Mütercim:

İslâm toplumunun zafer ve başarısında bu güne kadar süvari birliklerinin önemli rol oynadıklarında şübhe yoktur. Bu hadisi şe­rif, çeşitli savaş vâsıtaları, icad edilirse de atların öneminin kıya­mete kadar baki kalacağım bildirmektedir. Ayrıca kıyamete kadar cihadın baki kalacağı da anlaşılmaktadır. Hatta Hazreti Peygamber: «Ümmetimin sonu, Deccal İle savaşacaktır.» buyurmuştur.

 

767- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu Anh)  rivayet edilimistir


 

768- Muaz (Radıyallahu Anh) derki

peygamberi biIir dedim. Sonra bunu şöyle açıkladılar.HazretIerinin k««a" üzerinde olan hakkı, kulla ibadet etmeleri ve hiç bir şeyi ortak kosnmnmlandır. Kul-f Jeaia ü^rindeki hakkı da, O'na hiç bir şeyi ortak koş­ azab etmemesidir. dedim bUnu Asanlara müjdeleyeyim mi? Pey,  Sallallahu Aleyhi ve sellem: sonra buna güvenirler (de amelde  davranırlar.)» buyurdu.



769- Enes (Radıyallahu Anh) der ki-.


Medine'de bir gece korku ve dehşet olmuştu. Hemen Hazreti Pey­gamber Mendûb adlı atımızı aldı ve çıplak ata binip Medine dışına çıktı Döndükleri zaman .şöyle buyurdu:

«Hiç bir korku (korkulacak şey) görmedik (korkmaymız.) * Bîr de, bizim atımız Mendûb çok yavaş yürüyen bir hayvandı. Peygam­berimizin bir mucizesi olarak   değişmiş   olacak ki, onun hakkında,

«Ben onu, pek süratli buldum,» buyurdu. Gerçekten o günden sonra hiç bir at, onunla yarışamazdı. Bir rivayette de şöyle denil­mektedir:  «Telaşlanmayınız, telaşlanmayınız!... Bu atınızı pek sür'atli bulduk.

 

770- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: «Uğursuzluk ancak üç şeyde bulunabilir: Atta, kadında ve evle.»

Mütercim:

At kısmı fena huylu ve ağır yürüyüşlü olursa, kadın kısmı kısır ,ve geçimsiz olursa, evin de komşusu fena ve müsafire elverişsiz olursa, bu durumda bu üç şey uğursuz sayılabilir. Yoksa aslında hiç bir şeyde uğursuzluk yoktur. Her şey Allah Tealâ Hazretlerinin kaza ve kaderi iledir. «Dünyanın saadeti rahat binişli at, güzel huylu zevce ve geniş evdir.» diye_hadis-i şerif varid olmuştur. Bununla be­raber bereket ve uğursuzluk, hayır ve şer hepsi Allah'ın takdiridir.

 

771- Berâ bin Azib (Radıyallahu Anh) der ki: Bir adam, Berâ bin Azib'e sordu:

—  Siz Huneyn savaşında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemi yalnız bırakıp kaçtınız mı? Berâ, ona şu cevabı verdi:

—  Evet, gerçekten biz kaçtık; fakat   Resûlüllah asla bulunduğu ğu yerden ayrılmadı ve geri çekilmedi.   Perişanlığımızın   sebebine gelince: Düşmanımız olan Hevazin kabilesi çok iyi nişancı ve atıcı idi; Önce biz onlara hücum ettik, onları bozduk. Sonra müslümanlar ganimet malına rağbet ettiler ve ganimet malları ile meşgul iken, düşman fırsat, bularak'bizim üzerimize ok yağdırdı. Bu defa biz bo­zulduk. Ancak Hazretî Peygamber asla kaçmayıp yerinde Sebat etti.

Hatta ben, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seilem'in, Eyle iıüküm-darı tarafından hediye edilen katırın üzerinde durduğunu ve amca­zadesi Ebû Süfyan bin Karis'in de katırın yularını tuttuğunu gözüm­le gördüm. Hazreti Peygamber, yüksek sesle şöyle buyuruyordu: «Yalan yok, ben Peygamberim! Ben, Abdulmuttalib oğluyum!» (Ben, Allah Tealâ'nın hak peygamberiyim. Bunda yalan yok. Peygamber düşmandan da kaçmaz. Çünkü Allah'ın bana va'd etmiş olduğu zafer bir gerçektir. Allah bu va'dini yerine getirecektir. Şek ve şübhesiz olarak buna inancım vardır. Benim için. firar düşünüle­mez. Ben, cesaret ve kahramanlığı ile dünyada ün salmış olan Ab-dülmuttalib soyundamm. Benim için firar etmek olamaz. Hazreti Peygamberin buradaki hadîs-i şerifleri görünüşte şiirden bir beyt gibi ise de, bir kasıd ve tasarlama olmadığından şiir sayılmaz.)

 

772- Enes Radıyallahu Anh) der ki:


Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Adbâ isminde bir he­cin devesi vardı. Hiç bir hayvan onu geçemezdi. Sonra bir hecin devesi üzerinde bir A'rabî (Bedevi gelip Hazreti Peygamberin Adbâ'sını geçti. Bu ise ashabı kirama ağır geldi. Hazreti Peygamber, as­habı kiramın bu durumu karşısında şöyle buyurdu:

«Dünya varlıklarından yükselen her şeyi alçaltmak Allah Tea-lâ'nın bir kanunudur.» Hiçbir varlığın her zaman Önde olması müm­kün değildir. Bir gün mutlaka alçalacaktir.

 

773- Hazret! Âişe Radıyallahu Anhaî der ki .

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bir gece yolda uykusuz kalmıştı. Sonra Medine'ye dönünce:

«Keski ashabımdan salfh bir kimse, bu gece kapımda nöbet tutsa» buyurdu. O sırada- bir silâh şakırtısı işittik. Bunun üzerine Hazreti Peygamber:

«Kim o?» diye sordu. O gelen adam cevab verdi:

— Ben, Sa'd bin Ebi Vakkas'ım sizi beklemek  için geldim. Haz­reti Peygamber ona hayır dua etti ve sonra uyudu.

Mütercim:

Bir amirin kapısında onu korumak için nöbet beklemenin meşru olduğu bu-hadîs-i şerifle sabittir. Çünkü Hazreti Peygamberi düşman saldırısından korumak için ashabı kiram nöbet beklerlerdi. Fakat: «Allah, seni insanların saldırısından koruyacaktır.» mealindeki ayeti kerime nazil olduktan sonra nöbetçiye gerek kalmadığından sonra­dan bu adet terk edilmişti. Bu halde bu ayeti kerimenin Mekke fethi ile Huneyn gazasından sonra inmiş olması gerekir; çünkü Hazreti Abbas (Radıyallahu Anh) da bir gece nöbet tutmuştur. Hazreti Ab-bas ise Mekke'nin fethinden sonra Hazreti Peygamberle beraber bulunabildi.

Hazreti Peygamberin meşhur olan nöbetçileri on bir- kişi idi: Sa'd bin Ebî Vakkas, Sa'd bin Muaz, Muhammed bin Mesleme, Zü-beyr bin Avvam, Amr, Eba Eyyûb El-Ensarî, Zekvân, Mihcen (veya Seleme bin Edre', Abbad bin Bişr, Abbas, Ebû Reyhâne (Radıyaila­hu Anhüm).

 

774- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştiri «Altına, gümüşe, kadifeye ve ipeğe kulluk edenler yüzükoyun sürünsünler! Kendilerine verilirse memnun olurlar, verilmezse sırı­tırlar. Bedbaht olsunlar ve boyunları altlarında kalsın! Vücutlarına batan diken de çıkmasın. Başı dağınık Ve ayakları toz toprak içinde olduğu halde Allah yolunda (cihad meydanlarında) atının dizginine sarılan kula da müjdeler olsun! Nöbete getirilirse nöbet tuta^ Geri hizmete verilirse geri hizmette bulunur. Üstelik (komutanlarının yanma) giriş izni istese kendisine izin verilmez ve (arkadaşların­dan birinin suçunun ' bağışlanması için) aracı olsa aracılığı kabul edilmez.»



775- Enes (Radıyallahu Anh) der ki:



Hayber gazasında Hazreti Peygambere hizmet etmek için yanla­rında bulunmuştum. Hayber'den dönüşümüzde, Peygamber Salla-lahu Aleyhi ve Sellem, Medine'ye yaklaştığımızda Uhud dağını gö­rünce şöyle buyurdular:

«Bu bir dağdır ki, bizi sever ve biz de onu severiz. Allahınl İbra­him (Aleyhisselâm) Mekkeyi harem kddığı gibi, ben de Medine'nin iki karataşlığımn arasını harem kılıyorum. AH ahi m! Bizim ölçeğimizi ve batmanımızı bereketli kıl.»

Mütercim:

Dağ bizi çok sever, Duyurulmuştu. Nitekim Hazreti Peygamber bir minber yaptırdığı zaman, daha önce üzerinde hutbe okumuş ol­dukları hurma ağacının gövdesi bu ayrılık dolayısıyla kederinden inilti çıkarmıştı. Yahud Uhud dağı civarında oturan .Medine halkı murad edilerek dağ anılmıştır. «Kasabaya sor» mealindeki ayeti ke­rimeden,, kasaba halkına sor, kasdedilmiş-olduğu gibi. Fakat birin­ci görüş. tercihe daha uygun bulunmuştur. Zira Hazreti Davud (AlevhiRRAU™* için: «Biz, Davud ile beraber teşbih etmek üzere - onun emrine bağlı kıldık» mealindeki ayeti ke-u gibi, Uhud ve diğer dağlar da Allah tarafın-Hazreti peygamberin enirine bağlı kılınmışlardı, sekizyıiz elli altıncı hadîs-i şerifte bu husus açıklanacak-

 — Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der Mı Biz, çok sıcuk bir günde Hazreti   Peygamberle   beraber sefere çıkmıştık. Herkes serinlenmek için hırka ve elbiseelrini gölgelik yap­mıştı. O gün içimizde oruçlu olanlar sıcağın tesirinden hiç bir iş yapamadılar. Hemen yatıp gölgelikte dinlendiler. Fakat oruç tut­mayanlar, çok iş' gördüler. Bütün insanlara su taşıdılar, onlara göl­gelikler yaptılar, hayvanlara su verdiler, oruçlu planlara hizmet ettiler, Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ye Sellem Haz­retleri:

«Bugün oruçlu olmayanlar, sevaba kondular.» buyurdu. (Oruç tutmayanlar çeşitli işler gördükleri için sevabın çoğunu aldılar, oruç­lular ise yalnız oruç sevabı ile kaldılar.)

 

777- Sehl bin Sa'd Es-Sa'idi'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Düşman karşısında Allah yolunda cihad için bir gün nöbet beklemenin sevabı, dünyadan ve dünya üzerindeki varlıklardan daha hayırlıdır. Cennette de, sizden birinizin kamçısı kadar bir yer, yine dünyadan ve dünya üzerindeki varlıklardan daha hayırlıdır. Yine Allah yolunda kulun bir akşam yürüyüşü yahud sabah yürüyüşü dünyadan ve dünya üzerinde olan varlıklardan daha hayırlıdır.»

 

778- Mus'ab bin Sa'd'dan Radiyallahu Anh) rivayet edilmiş­tir

«Zafer ve nzık, kapılarının size açılması, ancak güçsüzleriniz yüzündendir.»

Sa'd bin Ebî Vakkas (Radıyaİlahu Anh), kuvvetine ve zengin­liğine bakarak bu bakımlardan kendisinden, geri olanlardan üstün olduğumu sanmıştı.

 

779- Ebû Saîd'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Bir zaman gelecek ki, müslümanlardan bir' ordu lavaşa çıka­cak ve onlara, içinizde Peygamber SallallaUu Aleyhi ve Sellem'e sa-habîlik Carkaşlık) eden var mı? diye sorulacaktır. Evet I cevabı vori-lecek ve bu ordu muzaffer olacaktır.

Sonra bir devir gelecek ki, içinizde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem'in ashabına yetişen (Tabii) var mı? diye sorulacaktır. Evet, cevabı verilecek ve onlar da muzaffer olacaklardır. Sonra bir zaman gelecek ki, içinizde sahabîye yetişene arkadaşlık eden (Teba-i Tabiîn) var mı? diye sorulacaktır. Evet, denilecek ve onlar da mu­zaffer olacaklardır.»

(Sahabî, Tabiin ve Teba-i Tabiîn zamanında pek çok fetihler olacağı bir mucize olarak daha önceden haber verilmiştir.)

 

780- Ebû Üseyd (Radıyallahu Anh) der ki:

Biz, Bedir savaşında düşmana karşı savaşmak için saf saf dur­duğumuz zaman, düşman da saflar halinde ilerlemeğe başlamıştı. O vakit Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şu- emri verdi:

«Düşman sizin ok ve nişan menzilinize girdiği zaman, atışı baş­latmalısınız.»

 

781- Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) der ki:

Ben hiç bir zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem'in: Anam-babam sana feda olsun, dediğim işitmedim; yalnız Uhud sa­vaşında Sa'd bin Ebî Vakkas'a:

«Ey Sa'd! Anam-babam sana feda olsun, at (oklarını düşmana)» buyurmuştur.

Mütercim:

Zübeyr hakkında da Hendek vak'asmda böyle buyurmuşsa da, bunu Hazreti Ali işitmemiş olabilir. Yalnız Sa'd Hazretlerine buyur­dukları bu sözleri kendi kulağı ile işitmiştir.

 

782- İbni Abbas (Radıyallahu Anh) der ki:

Bedir Savaşında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem bir çar­dak altında bulunurken Allah'a yalvanyordu:

«Allah'ım!' Zafer için olan ahdini ve va'dini senden diliyorum. Allah'ım! Eğer müminleri helak edecek olursan, artık bundan sonra sana ibadet edilmez.» Hazreti Ebû Bekir (Radıyallahu Anh), Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elinden tutarak:

— Ya Resûlallah, Allah Tealâ Hazretlerine İsrar ve devamla düa ettiniz, Allah Tealâ muhakkak ki size olan vaadini yerine getjrecek-tir, dedi. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, zırh elbise­si içinde olduğu halde:

«Yakında düşman ordusu perişan olacaktır ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Asıl onların, azabı kıyamettedir. Kıyamet azabı ise (onlar için) daha dehşetli ve daha acıdır. (Kamer sûresi: ayet 46) mealindeki ayeti kerimeyi okuyarak çardağından dışarıya çıktı. Düşman da perişan oldu. Kimi öldürüldü, kimi esir edildi, kimi de kılıç artığı olarak perakende ve perişan bir halde Mekke'ye doğru kaçtılar.

 

783- Ümmü Haram (Radıyallahu Anha) derki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur: «Ümmetimden deniz sayası yapacak olan ilk ordu, cennetlik ol­maya hak kazanacaktır.» Ümmü Haram der ki:

—  Ya Resûlallah, ben de onların içinde    miyim? diye sordum. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri:

«Evet, sen onlardansın,» buyurdu. Sonra Hazreti Peygamber: «Kayser'in şehrine  (Kostantiniye  = istanbul)  ümmetimden Uk

savaşa çıkacak olan ordu Allah tarafından bağışlanmıştır» buyurdu.

Ümmü Haram der ki:

—  Ya resûlallah, ben onların içinde miyim? diye sordum. Hazre­ti Peygamber: «Hayır,» buyurdu.

Mütercim :                                                                           .

Yani, ikinci kısım ordu içinde değilsiniz. Onlar arasında buluna­mayacaksınız. Ümmü Haram, gerçekten Kıbrıs'ın fethinde hicret yılı­nın yirmi sekizinde, kocası Ubade bin Samit ile bulundu. Kıbrıs'ın fethinden dönerken deveden düştü ve boynu kırılarak şehid oldu.

 

784- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anh)    rivayet edilmiş

«Siz, Yahudilerle savaşacaksınız; öyle ki, Yahudi'lerden biri taş arkasında gizlenecek olsa o taş bile,

— Ey Allah'ın kulu! Su arkamdaki Yahudi'dir; onü öldür, diye­cektir.»

Mütercim:

Bu olayın, Hazreti İsa Aleyhisselâm'ın inişinden sonra olacağı rivayet edilmektedir.

 

785- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Siz Yahudi'lerle savaşmadıkça kıyamet konmayacaktır. Arka­sında Yahudînin gizlendiği her taş, ey müslüman! arkamda Yahudi var; onu öldür, diyecektir.»

 

786- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu Anh) rivayet   edilmiştiTi «Siz; küçük gözlü, kırmızı benizli, yassı   burunlu olan, yüzleri sahtiyanla kaplı kalkanı andıran bir Türk boyu ile savaşmadıkça kı­yamet kopmayacaktır. Ve yine siz, kıldan ayakkabı giyen bir kavim­le savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.»

Mütercim:

Dağıstan halkından dağlarda yaşayanlar vardır ki, ayakkabı yerine yünden yapılmış gayet kalın çorab giyerler. Bunları karda, yağmurda ve çamurda giyerler ve içlerine su sızmaz. Hadis-i şerifte belirtilen kaviminde ayak giysileri yünden olauilir. Allah'a hamd olsun ki, bu gibilerle savaşılmış ve hepsi müslüman olma şerefin* kazanmıştır.

 

787- Abdullah bin Ebî Evfa (Radıyallahu Anh) der W: , Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Hendek sas-vaşı gününde müşriklere şöyle beddua yapıyordu:

-Ali ahi m! Ey Kûr'an-ı Kerimi indiren ve hesabı süratli olan Allah'ım! Müşriklerin müttefik ordularım hezimete uğrat. AUahım! onları hezimete uğrat ve onlara sarsıntı ver.»

 

788- Hazreti Aişe (Radiyallahu Anha) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine birkaç Ya­hudi geldi ve «Esselâmü Aleyküm» yerine senin üzerine ölüm olsun manasına gelen  «Essâmu Aleykûm». dediler. Ben de o Yahudi'lere lanet okudum Hazreti Peygamber bana:

«Neden o Yahudilere lanet edip kötü söz söyledin?    buyurdu. Ben de dedim ki:

— Ya Resûlallah! O mel'unlann dediğini işitemediniz mi? Onlar, size ölüm olsun, diyorlar. Buyurdular ki:

«Benim de onlara, sizin üzerinize olsun, dediğimi işitmedin mi?-

 

789- Ebû Hüreyre CRadryallahu Anh) der ki[17]




[17] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:489-514