๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Haziran 2011, 15:32:18



Konu Başlığı: Cenaze bahsi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Haziran 2011, 15:32:18
CENAZE BAHSİ




346- Ebû Zer'den (Radıyallahu Anh)  rivayet edilmiştir: «Rabbimden bana bir haberci geldi ve şu haberi veya müjdeyi verdi: Ümmetimden her kim, Allah Tealâ'ya hiç bir şeyi ortak koş­mamış olarak ölürse cennete girer.» Ben  (Ebû Zer), Ya resûlallah! dedim, zina etmiş ve hırsızlık yapmış olsa da mı? «Zina etse de, hır­sızlık yapsa da (girecektir),» buyurdu.

Mütercim ;

Ehli sünnet inancında zina ye hırsızlık gibi büyük günahları iş­lemek müminin imanını silip götürmez. Ancak bunları haram say­mak ve hafife, eğlenceye almak imansızlık olur. Bunları günah ol­duğuna inanarak işleyip imanla ahirete kimseye, günahların dan dolayı Allah dilerse cehennemde azab çektirdikten sonra cenne­te koyar ve dilerse bağışlayarak - şirk günahı işlemediği için - doğ­rudan doğruya cennete koyar. Fakat kul hakları meselesinde, hak sahiplerini memnun etmeden cennete giriş yoktur. Burada hakların ödenmesi gerekir. Ancak Cenabı Hak dilerse ahirette hak sahiplerini memnun ederek kulunu, sevdiği kul ise, bu müşkil durumdan kur­tarır.

 

347- Abdullah   (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Allah Tealâ Hazretlerine bir şeyi oıû*k koşarak ölen kim cehenneme girer.» Cehennemde devamlı kalır.

Mütercim ;                                                  .

Bu hadisi şerifi rivayet eden îbni Mes'ud der ki, Bu hadîsi şerif­ten şu hükmü çıkardım: Allah'a ortak koşmaksızın ölen kimse cen­nete girer.

 

348- Ebû.Hüreyre   (R.A)'den rivayet edilmiştin

«Müslümanm müslüman üzerinde beş hakkı vardır: 1 — Selâm almak, 2 — Hasta ziyareti 3 — Cenazelerin teşyi edilmesi 4 — davet­lere icabet, 5 — Aksırıp ta, Elhamdü lillâh, diyene Yerhamükellah, demek.»

 

349- Ümmü'l-Alâ (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Misafir olarak evimizde kalan Muhacirlerin ileri gelenlerinden Osman bin Mez'ûn'un vefatı üzerine teçhiz ve tekfininde bulunmak üzere Peygamber Salallahu Aleyhi ve Sellem evimizi teşrif buyur­muşlardır. Cenazesi hazır olunca, ben onun, hakkında iyi şehadette bulundum ve: Ey Sâib! Allah Tealâ Hazretleri seni rahmetine eriştir­sin. Ahirette senin yerin mutlaka cennettir, dedim. Bunun üzerine Peygamber Salallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bana şöyle bu­yurdular:

«Yerinin cennet olduğunu nereden biliyorsun?» Ben de: Ya Resû-lallah, Osman bin Mez'un gibi böyle ibadetle meşgul olan bir kimse ye Allah Tealâ.ikram ve ihsan etmeyip de kime edecek, dedim. Haz-reti Peygamber şöyle buyurdu:

«Osman bin Mez'un'a gelince, hiç şüphesiz ona yakîn (gerçek­leri apaçık bildiren ölüm) gelmiştir. Vallahi, ben de ona kesinlikle hayır dilemekteyim. Vallahi, kendim Allah'ın resulü olduğum halde bana nasıl muamele edileceğini bilemiyorum.»

Mütercim :

«Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum.» mealindeki Ahkaf sûresinin 9. ayetine uyan bu hadîsi şerif, şu ayeti kerimeden önce varid olmuştur: «Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağış­lamıştır.» (Fetih sûresi: ayet 2). Bu ayeti kerime ile Hazreti peygam­ber de bütün ölmüş ve olacak şeyleri bildirmiştir. Yahud dünya ve ahirette hakkımızda ne işlem yapılacağına dair tafsilât üzere bilgi beşer için mümkün değildir. Yoksa Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri kendisi mahlükatm en üstünü olduğunu   kesinlik­le bilirdi.

Ayrıca dünyada iyi bir hal üzere olup ahirete göçenlerin rah­metle anıln«ası ve onlar hakkında iyi zanda bulunulması meşrudur. Cenabı Hakk'ın vadi üzere cennet ehlinden olduklarına iyi zanda bulunuruz. Ancak cennetle müjdelenen on kişi gibi, haklarında de­lil bulunanların muhakkak cennetlik olduklarına inanırız; fakat haklarında böyle delil bulunmayanlar için böyle yeminle ve kesin­likle şehadet edilmesi meşru değildir.

 

350- Cabir (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Uhud savaşında Hazreti Cabir'in babası Abdullah El-Ensarî (Ra-dıyallahu Anh) şehid oldu. Ölümü için Fatma adındaki kız kardeşi ağlıyordu. Bu kadını hem müjdelemek ve hem teselli etmek yolun­da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Ağlasan da oluf, ağlamasan da.. Çünkü siz onu kaldırmcaya ka­dar melekler, kanatlanyle onu gölgelendirmeye devam ettiler.»

 

351- Enes   (R.A) 'den rivayet edilmiştir:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Şam'a bağlı Belka dolaylarında vuku bulan Mûte savaşına gönderdiği üçbin kişilik birliğin kumandanı Zeyd bin Harise idi. Bunları sefere çıkarırken Hazreti peygamber şu talimatı vermişti: «Eğer Zeyd şehid düşerse Cafer bin Ebi Talib kumandandır. O da şehid olursa Abdullah bin Revaha kumandandır.»

Sonra bunlar Mûte'de düşmanla karşılaşıp muharebeye başla­dılar. Gerçekten bir gün içinde Zeyd Şehid olmuş, Caferi Tayyar şe­hid olmuş, sonra Abdullah bin Revaha şehit olmuştu. Sonra birlik kumandansız kalmasın, diye durum icabı Halid bin Velid komutan oldu. Bu olayların cereyan sırasında Peygamber Salallahu Aleyhi ve Sellem Allah tarafından vahy gelerek duruma vakıf olunca şöyle, buyurdu:

«Sancağı Zeyd aldı ve şehid oldu. Sonra Cafer aldı, o da şehid oldu. Sonra Abdullah ibni Revaha aldı, o da şehid    oldu.» Bunları

anlatırken Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mübarek gözle­rinden yaşlar boşanıyordu. «Sonra sancağı, kendisine komutanlık payesi verilmeyen Halid bin Velid aldı ve ona kapı açıldı.»

 

352- Enes   (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«însanlar içinde, henüz bulûğ çağma ermemiş üç çocuğu ölen bir kimseyi bunlara merhameti yüzünden cenabı Hak kesinlikle Cennete koyacaktır.»

 

353- Ümmü Atiyye  (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kızı Zeyneb'in cenaze­sini yıkamakta olan kadınlara şöyle buyurdu:

«Onu (cenazesini) üç kere, beş kere veya gerekli görürseniz da­ha fazla, su ve Sidr (bir çeşit temizlik maddesi) ile yıkayınız. Sonun­cusunda kâfur veya bir miktar kâfur kullanınız. İşinizi, bitirince de bana haber veriniz.» Hazreti Peygamber bize kendi futasını verdi ve şöyle buyurdu:

«Bunu ona iç gömleği yapınız. Bir rivayette de şöyle buyur­muştur:

«Onu tekli olarak üç, beş veya yedi kere yıkayınız. Yıkamaya sağ taraflarından ve abdest azalarından başlayınız.»

Ümmü Atiyye der ki: Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem'in kızı Zeyneb'in cenazesini yıkarken Hazreti Peygamber yanı­mıza gelip bize bunları emretmişti.

 

354- îbni Abbas (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir ihramlınm Arafat'-da vefat etmesi üzerine şöyle buyurdu:

«Onu su ve Sidr ile yıkayınız ve iki parça kumaşla kefenleyiniz. Ona hanût (bir çeşit güzel koku) sürmeyiniz ve başını da örtmeyi­niz. Çünkü o, kıyamet gününde telbiye getirerek (LEBBEYK ALLA-HÜMME LEBBEYK... diyerek) mahşere kaldırılacaktır.»

 

355- İbni Ömer (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Münafıkların başı Abdullah bin Übey ölünce, ashabın ile­ri gelenlerinden biri olan oğlu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in huzuruna gelip: Ya Resûlallah, babam öldü. Ona kefenlemek için lütfen gömleğinizi verin ve cenaze namazını da kıldırınız, diye­rek ricada bulundu. Hazreti Peygamber bu dileği kabul ederek göm­leğini verdi, hem de cenazesini hazırlanınca: «Bana haber verin de namazını kıldırayım» buyurdu. Sonra bu enire uyularak Hazreti Pey­gambere haber verildi. Cenabı Peygamber cenaze namazını kılmak isteyince Hazreti Ömer Radıyallahu Anh: Ya Resûlallah! Cenabı Hak-münafıklara cenaze namazı kılmaktan sizi menetmedi mi? diyerek Peygamberimizin arkadan hırkasına asıldı. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem. şöyle buyurdu:

Ben, iki seçenek arasında bulunuyorum. Cenabı Allah, Müna­fıklar için ister mağrifet dile, ister mağrifet dileme;önlar için yetmiş kere mağrîfet dilersen de, Allah onları zinhar bağışlamayacaktır, buyurmuştur.» Cenabı Peygamber, münafık Abdullah bir übeyyin cenaze namazını kıldırdı ve sonra şu âyet indi: O münafıklardan ölen­lerin hiç birine bir zaman cenaze namazı kılma.»

 

356- Ümmü Habîbe  (R.A.)den rivayet edilmiştir:

«Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocasından başka ölüsüne, üç günden çok yas tutması caiz değildir. Kocasına ise dört ay on gün yas tutar. (Kocası ölen hanım hamile ise, çocuğunu döguruncaya kadar, hamile değilse dört ay on gün süslenemez.)

Mütercim:

Vefat eden erkeğin karısı, ister zifaf olsun ve ister zifaf olmasın, dört ay on günden önce kocaya varamadığı gibi, süslenemez de...

 

357- Enes  (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir mezarm yanı başın­da bağırıp ağlamakta olan bir kadının yanından geçerken ona, Al-Iah'dan kork ve sabret, buyurdular. Kadın, kendisine öğüt verenin kim olduğunu bilmeyerek: Haydi adam, kendi işine git. Benim başı­ma gelen musibet senin başına geleydi, sen de benim gibi ağlardın, dedi. Sonra, bu hanıma, öğüt verenin Hazreti Peygamber olduğu ha­beri verilince, hanım hemen Peygamber Salallahu  Aleyhi ve Sel-lem'ln saadet hanelerine gitti. Aman ye Resûlallah, sizi bilemedim kusurumu bağışlayınız ve hem de bundan sonra artık ağlamayaca-ğun.sabredeceğim,  diye özür  diledi. Hazreti Peygamber   şöyle bu­yurdu:

«Sabır, ancak ilk sadmede (sarsıntıda) önemlidir.» Allah katında makbul olan sabır, musibetin ilk geliş anında yapılan sabırdır.

 

358- Üsâme bin Zeyd (R.A.)den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Zeyneb, hasta olan çocuğunun ölmek üzere bulunduğunu babasına bildirerek ziya­rete gelmelerini istedi. Hazreti Peygamber selâmla beraber kızma şu haberi gönderdi:

«Verdiği de, aldığı da Allah'ındır. Her varlığın Allah katında be­lirli bir süresi vardır. Sabretsin ve Allah'dan mükâfat beklesin.» Hazreti Zeyneb, Allah'a and vererek tekrar babasının gelmesi için haber gönderdi. Bunun üzerine o anda yanında bulunan sa'd bin Ubâde, Muaz bin Cebel, Übeyy bin Kâ'b, Zeyd bin Sabit ve daha baş­kaları ile Zeyneb'in evine gittiler. Hasta olan çocuk, ölüm sancılan içinde olduğu halde Hazreti Peygamberin kucağına verildi. Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mübarek gözlerinden yaş dökül­meğe başladı, sessizce ağladı. Sa'd bin Ubâde: Ey Allah'ın Resulü bize şato tavsiye ettiğiniz halde siz ağlıyorsunuz, deyince Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Allah tarafından kullarmm kalbierine verilen bir merhamettir bu Şüphesiz Cenabı Allah, kullarından merhametli olanlara rahmet »

Mütercim:

Bağırıp çağırmaksızm sessizce ağlamakça bir beis yoktur   Çün­kü ağlamak şefkat ve merhamet eseridir.

 

359- Enes (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in muhterem kızı Üm-mü Gülsüm CHazreti Osman'ın zevcesi) vefat ettiği zaman mezarı­nın kenarında otururken mübarek gözlerinden inci tanesi gibi yaş dökülüyordu. Cenaze kabre indirileceği zaman Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«İçinizde hu gece guslü gerektiren bir iş yapmayan kimse var mı?» Ebû Talha, ben varım, dedi. Hazreti Peygamber:

«O halde sen in!» buyurdu. O da Ümmü Gülsüm'ûn kabrine in­di.

Mütercim:

Bunun hikmeti Hazreti Osman (Radıyallahu Anh), zevcesi Üm­mü Gülsüm'ûn vefatına ihtimal vermediği için o gece, cariyeleriyle münasebette bulunmuş. Bu hale işaret olarak Hazreti Peygamber kabre girmekten Hazreti Osman'ı mahrum bıraktı. Bütün hadis alimleri böyle bir açıklama yapmışlardır.

 

360- Hazreti Ömer'den'rivayet edilmiştir:

«Ardından ailesinden bazılarının ağlamaları yüzünden ölü ke­sinlikle azab görür.» Feryad ederek, çırpınarak, üst baş yırtarak ve döğünere^: ağlayıp sızlamalar yüzünden ölü azab çeker. Yahut ar­kasından ağıt yakılması gibi şeyleri vasiyet eden ölü içindir bu azab.

 

361- Hazreti Aişeden rivayet edilmiştir:

«Allah Teala, Hazretleri, ardından ailesinin ağlaması yüzünden kâfir ölünün azabını arttırır.»

 

362- Hazreti Aişe'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, ölen bir Ya­hudi kadınına yakınlarının ağlamakta olduklarını görerek şöyle bu­yurdu: «Onlar, o ölen kadına ağlıyorlar, o da kabrinde azab çeki­yor.»         

 

363- Muğîre (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Ardından ağıt yakılarak ağlanan ölüye, ağıt devam ettikçe azab edilir.»

 

364- Abdullah (R.A.)'dan rivayet edilmiştir:

«Ölü için yüzlerini dövenler, yakalarını   yırtanlar   ve cahiliyet adeti üzere bağırıp çağıranlar bizden değildir.»  (Bu adet sünnetim­den ve şeriatımdan değildir. Bu haram ise de küfrü gerektirmez.

 

365- Sa'd (İbn-i Ebi Vakkas)  (R.A.)'dan rivayet edilmiştir.

Veda Haccında Mekke'de ağır hastalandım. Durumumu sormak üzere ara sıra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyaret edip şeref verirlerdi. Kendilerine dedim ki, ya Resûlallah, hastalığı mm ağırlığını görüyorsunuz. Ben oldukça mal-mülk sahibi bir ada mim. Bir kızımdan başka vârisim yoktur. Bu itibarla malımın üçte ikisini hayır yollarına sarf edilmek üzere vasiyet edeyim mi? diye sordum. Hazreti Peygamber:

«Hayır,» buyurdu. Yarısını vasiyet edeyim, dedim.

«Hayır,» buyurdu. Üçte birini vasiyet edeyim, dedim. Şöyle bu­yurdular: «Üçte bir olur ve üçte bir de büyüktür, (veya) çoktur. Senin, varislerini zengin olarak bırakman, onları başkalarına avuç açan yoksullar olarak bırakmandan hayırlıdır. Nitekim Allah rı­zasını dileyerek ailen için yaptığın her harcama karşılığında mu­hakkak mükâfatlandırılırsın. Hatta karının ağzına koyduğun lokma karşılığında bite.» Dedim ki: Ey Allah'ın peygamberi! Arkadaşlarım­dan sonra geri kalmış sayılacak mıyım? (Hastalığım sebebiyle bu­rada kalırsan hicretime ve amelime bir zarar gelecek mi?) Buyur­dular kî:

«Sen (hastalığın sebebiyle) geri kalsan da işleyeceğin her salîh amel karşılığında derece ve makamın kesinlikle yükselecektir. Son ra, umarım ki, sen halef olarak Cdaha uzun yıllar yaşıyacak) sın ve senden birçokları fayda görecek, birçokları da hüsrana uğrayacak­tır. Allahım! Ashabımın hicretlerini geçerli kıl. Onları gerisin geri çevirme. Fakat biçare Sa'd bin Havle Mekke'de vefat edecek olursa, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Şeilem) onun için üzülecektir.»

Mütercim;

Bu hadisi şerif, peygamberliğin mucizelerinden olup bütün Irak bölgesini feth eden ve Kisrâ'nın taç-tahtını alan Sa'd bin Ebî Vak-kas olmuştur.

 

366- Hazreti Aişe (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Hazreti Cafer Tayyar'ın vefatında kadınlarının yüksek sesle ağ­ladıkları Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seliem'e haber verildi. Hazreti Peygamber bu haberi getirene: Git, onları menet, buyurdu Adam tekrar gelerek Ya Resûlallah, benim sözümü dinlemiyorlar dedi. Böylece adam üç defa gelip gitti. Hazreti Aişe, üçüncüsünde Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurdu­ğunu söyledi:

«O kadınları menet ve (gerekirse) ağızlarına toprak saç.»

 

367- Enes   (R.Â)'den rivayet edilmiştir:

Ebû Talha'nın çocuğu vefat etti. Vefat esnasında Ebû Talha evinde yoktu. Evine döndüğü zaman,, çocuk nasıl oldu? diye karısı­na sordu. Katısı: Çocuk rahatladı ve zannederim ağrıları dindi dedi. Böylece ölümünü o an için kocasından gizledi. Ebû Talha, çocuğun iyileştiğini zannederek o gece hanımı ile birleşti. Sonra sabah olun-

 

369- ibni Ömer (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Sa'd bin Ubâde (Radıyallahu Anh) Hazretlerinin hastalığı sebebiyle hatırını sormak üzere ziyaretlerine gitti. Sa'd Hazretleri komaya girmişti. Resûl-i Ekrem, yanında bulunan ashabı kirama, «Öldü mü?» diye sordular. Onlar: Hayır, henüz vefat etmedi, dediler. Fakat hastanın bu ağır durumundan ötürü Hazreti Peygamber ağladı ve yanmd,a bulunanlar da ağladılar. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem Hazretleri buyurdular:

«Dikkatle dinleyiniz! Allah Tealâ Hazretleri, gözün ağlaması ve kalbin kederlenmesi ile azab etmez; lâkin (Peygamber dilini işaret ederek) bunun yüzünden azab veya rahmet eder ve ardından ailesi­nin ağlaması yüzünden ölüye azab edilir.»

 

370- Âmir bin Rabia (R.A.) 'den rivayet edilmiştir-.

Biriniz cenaze görür de onunla yürümeyecek olursa, cenaze geçinceye kadar, yahut geçmeyerek önünde yere konuncaya kadar ayakta dursun.»

Mütercim

Oturmakta olan kimsenin, geçmekte olan cenaze için ayağa kalkması, eğer adam ayakta veya hayvana binmiş ise cenaze geçin­ceye kadar beklemesi bazı alimlere göre müstahabdır. Fakat İmam Azam, İmam Şafiî, İmam Malik ve İmam Ebu Yûsuf hazretlerine göre, cenaze için ayağa kalkmanın lüzumuna dair bütün hadisi şe­riflerin hükmü kalkmış, neshedilmiştir. Bir de, ayağa kalkmanın hikmeti, ölümden ibret almak için veya cenazenin yanında bulunan melekler içindir, dediler.

 

371- Cafoir  (R.A.)den rivayet .edilmiştir: «Cenazeyi gördüğünüz zaman hemen ayağa kalkınız.

 

372- Kays ve Sehl (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, bir cenaze geçerken ayağa kalkınca, kendisine: Ya Resûlallah, bu Yahudi cena-zesidir, denildi. Bunun üzerine şöyle buyurdular:

«însan değil mi?»

 

373- Ebû Saîd (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Cenaze tabuta konulup insanlar tarafından omuzda taşınınca, eğer iyi kimse ise, beni çabuk götürün, der. Kötü kimse ise: Eyvah! Beni nereye götürüyorsunuz? der. Onun feryadını insandan başka her şey işitir. Eğer insan işiteydi, bayılır düşerdi.»

 

374- Cabir (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Bugün Jiabeşî'Ierden salih bir adam vefat etti. Kalkın, ona ce­naze namazı kılın!» Habeşistan hükümdarı Necaşî'yi kasdettiler. buyurulmaktadır. (Bu hadisi şerif, uzakta ölen müslünıana cenaze namazı kılınmasının meşruiyyetine dairdir.)

 

375- Ebü Hüreyre   (R.A.) 'den rivayet edilmiştir: «Cenazeyi çabuk iletiniz. Eğer iyi kimse ise, bir an Önce ona ile­teceğimiz bir hayırdır. îyi kimse değil ise, bir an Önce boyunlarınız­dan atacağınız bir serdir.»

 

376- Hazreti Aişe'den rivayet edilmiştir:

«Cenazeyi teşyi eden için bir kırat (Unut dağı ağırlığınca)    se-vab vardır.»                        .

 

377- Hazreti Aişe (R.AJ'den rivayet edilmiştir: «Allah Tealâ, Yahudî ve Hıristiyanlara lanet etsin! Peygamber­lerinin mezarlarını ibadethaneye çevirdiler.»

 

378- Enes  (R.A.) 'den rivayet edilmiştir

«Kul, defnedildikten sonre adamları dönüp gidince, daha (gi­denlerin) sesleri kulağında iker kendisine iki melek Münker ve Nekir) gelir. Onu oturtup sorarUr: Bu adam (Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkında ne diyordun? Der ki: O'nun, Allah'ın kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim. Sonra o kula şöyle denir:

Cehennemdeki yerini grör! Cenabı Hak, onun yerine sana cen? netten bir yer verdi. Her iki yeri de görür.

Kâfir veya münafık ise, der ki: Bilmiyorum, herkesin dediğini diyordum. Kendisine, ne bildin, ne de bir bilene uydun, denir. Son­ra iki kulağı arasına (alnının orta yerine) demir tokmakla bir darbe indirilir ve öyle bir çığlık atar ki, insan ve cinden başka, çevresinde bulunanların hepsi bu çığlığı duyar.»

 

379- Ebû Hüreyre (R.A.) talik ederek (hadisi Resûl-i Ekrem'e kaldırmayarak) şöyle dedi

Musa Aleylîsselâma Mevt (Azrail) Aleyhisselâm gön­derildi. Yanına gelince gözünün üstüne bir yumruk vurdu. Azrail A'eyhisselum Kabbine dör,erefe, beni, ölmek istemeyen bir kula gönderdin, dedi. Cenabı Hak, Azrail'in gözünü eski haline çevirdi ve şöyle buyurdu: Dön vy One, elini bir Öküzün sırtına koymasını söyle. Elinin kapladığı yerin herbir kılı için bir sene ömür verilecektir o'na. Musa dedi ki: Rabbim, sonra ne olacak? Cenabı Hak: Sonra ölüm, buyurdu. Musa, o halde, şimdi! dedi. Sonra Allah'dan, kendi­sini mukaddes yere bir taş atımı kadar yaklaştırmasını diledi. (Ni­hayet dileği kabul edilerek Mukaddes yere yakın bir yerde irtihal edip gömüldü.)

Ebû Hüreyre dedi ki: Resûlüllah Sallallahu    Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: «Sizinle orada bulunsaydım size onun, yol kenarında kızılkum tepesinin yanında bulunan kabrini gösterirdim.»

 

380- Cabir (R.A.) 'den rivayet edilmiştir!

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Uhud sava­şında şehit düşenleri ikişer ikişer defnederken, «Bunların hangisi daha çok Kur'an bilgisine sahip idi?» diye sorardı. Ashabı Kiramın işaret ve bilgi vermeleri üzerine, Kür'an daha çok bileni lâhidde öne aldırır ve şöyle buyururdu: «Ben kıyamet gününde, bunların (Allah yolunda canlarını feda ettiklerinin) şahidiyim.»

Mütercim;

Zaruret halinde bir kabre ikişer veya daha çok cenazenin gö­mülmesi ittifakla caizdir. îster kadınlı erkekli olarak cinsleri değişik olsun, ister olmasın. Fakat herhangi bir zaruret olmaksızın bir kabre birden ziyade cenazenin gömülmesi Şafiî mezhebinde haramdır. Ha-nefilerce doğru değildir, keraheti vardır. Harem olmayan veya ka­rı-koca bulunmayan erkekle kadının bir mazeret olmaksızın bir kab­re gömülmeleri de haramdır. -Kan-kocanın veya mahrem olanların zaruret olmaksızın bir kabre gömülmelerinde kerahet vardır, 

 

381- Ukbe bin Amir (R.A.) 'den rivayet edilmiştir :

«Ben sîzin öncünüz ve şahidinizin*. Vallahi, şimdi (cennetteki Kevser) Havuzumu görüyorum. Ülke hazinelerinin anahtarları veya ülkelerin anahtarları bana verildi. Benden sonra ümmetim tarafın­dan pek çok ülkeler fethedilecek. Vallahi benden sonra şirke düşece­ğinizden endişe etmiyorum. Fakat dünya için birbirinize rekabet etmenizden korkmaktayım.»

 

382- Cabir (R.A.) den rivayet edilmiştir:

Uhûd savaşında şehid düşenlerin defnedilmesi hakkında Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Onları kanları içinde gömünüz!» Uhud şehitlerini kasdetmiş ve yıkanmamalarını emir buyurmuştur.

Mütercim:

Şehidlerin gasledilmemelerinde ümmetin ittifakı var ise de şe-hidler üzerine namaz kılıp kılmamak hususunda ihtilâf vardır. İmam Azam mezhebinde şehidlerin cenaze namazı her halde kılınır. Şafiî, Maliki ve Hanbeli mezheblerinde şehidler cenaze namazından müs­tağni olduklarından onlara cenaze namazı kılmaya lüzum yoktur.

 

383- İbni Ömer (R.A.) 'den rivayet edilmiştir!

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Ömer ve asha­bın diğer.bazı ileri gelenleri ile İbni Sayyad adındaki kâhinin bu­lunduğu yere vardılar. Henüz bulûğa ermemiş biri olan kahin, Me­dine civarında Beni Mağale kabilesinin kasrı yanında çocuklarla oy-nuyordu; Peygamber efendimizin gelişini, ancak eliyle ona dokun­duktan sonra farketti. Efendimiz:

«Allahın resulü olduğuma şehadet ediyor musun?» buyurdu îbni Sayyad da: Benim Peygamber olduğuma sen şehadet eder mi­sin? dedi. Hazreti Peygamber, bunun üzerine:

«Allah'a ve bütün peygamberlerine inanıyorum» buyurdu. Son­ra yine îbni Sayyad'a sordu:

«Neler görüyorsun?» İbni Sayyad, .doğru da geliyor bana, ya­lancı da, dedi. Hazreti Peygamber: «Öyle ise senin işin karmaşık» buyurdu. Sonra Hazreti Peygamber:

«Sana içimden bir şey tuttum (ne olduğunu bilebilir misin?), buyurdu. Hazreti Peygamber kalbinde, «Semânın aşikâre bir duman Cduhan) getireceği günü bekle» mealindeki ayeti kerimeyi tuHmuştu. (Duhan sûresi, ayet: 10).

İbni Sayyad, kalbinizde tuttuğunuz  dedi. Du­man diye kelimeyi tamamlayamadı. Hazreti Peygamber, «Defol, had­dini asla aşamıyacaksmU buyurdu. Sonra Hazreti Ömer: Ey Allah'ın Ftesûlu, müsaade et de boynunu vurayım, dedi. Peygamber Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem:

«Ya Ömer! Eğer o gerçekten Deccal ise onun hakkından gele­cek olan sen değilsin. Eğer Deccal değil ise, onu öldürmenin sana bir yararı yok.» buyurdu. Yani, Deccal ise, onun ölümü ancak Haz­reti îsâ Aleyhisselâmm elinden .olacaktır.

Bir müddet sonra, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Haz­retleri, beraberinde Übey bin Kâb olduğu halde îbni Sayyad'm bu­lunduğu hurma bahçesine girdi. İbni Sayyad'dan habersiz, onun. ko­nuşmalarını dinlemek istemişlerdi. îbni Sayyad'ı, bir kadife örtünün üzerine uzanmış olarak gördüler ve bu örtüden bir takım sesler çı­kıyordu. Derken İbni Sayyad'an annesi, bir hurma ağacının arka­sında saklanan Hazreti Peygamberi gördü ve oğluna, seslenerek onu uyardı. Rasûl-i Ekrenı, arkadaşı übey bin Kâ'b'e şöyle buyurdu: «Bu kadın onu bıraksaydı açıklayacaktı (durumunun   anlaşılması    için bir ipucu verecekti).»

Mütercim :

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri her haldj? tbni Sayyad'ın halini gerçek manada biliyordu. Fakat bazı gaybâ dair haberler verdiği- için hakkında dedikodu çoğalmış olduğundan ashabı kiramın bizzat o kâhinin haline vakıf olmaları düşüncesiyle bu yolda Hazreti Peygamberin hareket ettiği hatıra gelebilir. Bir ri­vayete göre de, îbni Seyyad sonradan müslüman olmuş ve Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. Bir kısım rivayetlere göre de, îbni Say-yad halâ hayatta bulunmaktadır. Ahır zamanda meydana çıkacak­mış. Güya Allah Tealâ onu gözlerimizden uzak bir adaya bırak-mışmış, orada zincirlerde bağlı imiş. Ancak bu sözlerin sahih bir da­yanağı olmadığı gibi, akla da çok uzak bulunuyor. Eğer sahih bir haber olaydı, îmam Büharî Hazretleri bunu açıklardı.

 

384-Enes (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimize ara sıra hiz­met eden genç yaşta bir Yahudi çocuğu vardı. Bu çocuk hastalanın­ca Hazreti Peygamber onun hatırını sormak için ziyaretine gitmiş­ti. Hastayı son demlerinde buldu ve baş ucunda oturdu. Çocuğa hi­taben: «Müslüman ol,» buyurdu. Çocuk, Yahudi babasına baktı. Ba­bası Müslüman olmasına izin verdi ve Ebû'll-Kasim'e itaat et, oğlum, dedi. Çocuk hemen islâmı kabul etti, şehadet getirdi. Sonra Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Onu cehennem ateşinden kurtaran Allah'a hamd olsun!» Son­ra; çocuğun yanından ayrıldı.      .       .

 

385- Ebû Hüreyre (R. A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Her doğan çocuk mutlaka İslâm fıtratı üzere (islâm icablanna uyabilecek bir yaratılışla) doğar. Sonra an a-b abası, onu Yahudi ve­ya Hıristiyan veya Mecûsî yaparlar. Tıpkı bir Hayvanın yavrusunu tam olarak doğurması gibi. Siz bfr hayvanın kulağı kesik doğduğu nu gördünüz mü? (İşte insanların da hali buna benzer.) Sağlam ve tam olarak doğarlar, sonra ana babaları onların halini    değiştirir.

(Hayvanın, sahibi tarafından kulağının veya kuyruğunun, kesilmesi gibi.)

Mütercim:

Bu hadis-i şerifi rivayet eden Ebû Hüreyre Kadıyallahu Anh Haz­retleri şu mealdeki ayeti kerimeyi okudu:

«O halde (ey resulüm) tertemiz bir inançla kendini dine bağlat Allah'ın, bütün insanları Üzerinde yarattığı fıtrat dinine... Allah'ın yaratış nizamı değiştirilemez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insan laroı çoğu bu gerçeği bilmezler.» (Rûm sûresi, ayet: 30).

 

386- Saîd bin Müseyyeb (R.A) babasından, rivayet ediyor:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, amcası Ebû Talib'in öl­mek üzere olduğu bir zamanda ziyaretine gitmişti. Hastanın yanın­da tesadüfen Ebû Cehil ile Abdullah bin Ebi Ümeyye bulunuyordu. Hazreti Peygamber, Ebû Talib'e:

Ey Amcam! «LA ÎLAHE İLLALLAH» de 'ki, Allah katında bu ke­lime ile senin lehinde şehadet edeyim.» Ebû Cehil ile Abdullah bin Ebî Ümeyye, hemen müdahale ederek, Ebû Talib! Sen Abdülmutta-lib yolundan vaz mı geçeceksin? dediler. Hazreti Peygamber tekrar bir kaç kere tevhid kelimesini getirmesi için Ebû Talib'e telkinde bulundu. Onlar da her defasında ayni sözlerini tekrarladılar. Niha­yet Ebû Talib'in en şort sözü,  Abdulmuttalib'in dininden   dönmemek oldu. Tevhid kelimesini getirmekten çekindi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurdu:

«Ne var ki, vallahi, senin için mağfiret dilemekten menedilme-dikça bağışlanman için dua edeceğim.»

Sonra: «Müşriklerin cehennemlik oldukları kendilerine aşikâr olduktan sonra —bunlar akraba bile olsalar— artık onlar için ne peygamber, ne de müminler mağfiret dileyemezler» mealindeki aye­ti kerime nazil oldu. (Sûre 9, ayet: 113)

 

387- Hazretî Ali'den rivayet edilmiştir:

«Sizden herbirinizin ve yaratılan her nefsin cennet veya ce­hennemden yeri tayin edilmiştir. Bedbaht veya mutlu olduğu da tak­dir edilmiştir.» Bunun üzerine ashabdan biri şöyle dedi:

— Ya Resûlallah! Mademki mutluluk ve bedbahtlık takdir edil­miştir, o halde kadere teslim olmaktan başka çaremiz yok ve çalış­ma neye yarar? Çünkü nasıl olsa iyiler cennete, kötüler de cehen­neme gideceklerdir. Hazreti Peygamber buyurdular ki:

—" Mutluluk ehlinden olanlara mutluluk ehlinin ameli nasib ve müyesser olur. Bedbahtlık ehlinden olanlara da bedbahtlık ehlinin ameli nasib ve müyesser olur» Yani, kul için muhakkak kulluk et­mek lâzımdır. Sakın ibadet ve amellerinizden geri kalmayınız. Sonra Hazreti Peygamber şu mealdeki ayeti kerimeyi okudu:

«Kim (Allah için) verir ve Allah'dan korkarsa; o en güzel ke­limeyi (La Illahe illallah sözünü) tasdik ederse; biz onu (Allah'ın ra­zı olacağı) en kolay yola hazırlarız. Fakat kim cimrilik eder, CA1-lah'ına) ihtiyaç göstermez ve bir de en güzel tevhid kelimesini in­kâr ederse, onu en şiddetli yola (cehenneme) hazırlarız.» (Leyi sû­resi/ayet: 5-103 Yâni, kendi iradesini imana ve hayra sarfeden kim­seye cennet verilir; şirk ve günaha sarfedene de cehennem verilir.

 

388- Sabit bin Dahhâk (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Her kim kasden ve yalan yere îslâmdan başka bir dine yemin ederse, (yahudi olsun eğer yalan söylüyorsa, şeklinde yemin ederse,) o dediği gibidir (kâfir olur). Kim de kendini bir demir parçasrylev öldürür  (intihar eder)  se, cehennemde kendisine onunla azab edilir.»

Mütercim :

İntihar eden kimse, (Allah, korusun) katildir. Daha doğrusu ka­tilden de beterdir. Çünkü îmam Ebû Yusuf'a göre, intihar edenin ce­naze namazı kılınmaz. Gerçekte, intihar eden bir müslüman, inti­harı sebebiyle îslâmdan çıkmış olmayacağında ittifak vardır. Mücte-hidlerin çoğuna göre de .cenaze namazı kılınır. Fakat başkası bu ise teşebbüs etmesin diye tehdit için üzerine cenaze namazı kılmayı İmam Ebû Yusuf caiz görmemiştir. îmam Ebû Yusuf'un içtihadı benimsenmemiştir.

 

389- Cündeb  (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Bir adamın yarası vardı ve (acısına dayanamadığından) ken­disini öldürdü. Allah Azze ve Celle Hazretleri şöyle buyurdu: Ku­lum, canını bana tez ulaştırdığından cenneti haram kıldım.»

 

390- Ebû Hüreyre  (R.A.) 'den rivayet edilmiştin

«Kendini boğan, cehennemde  de kendini boğacaktır.    Kendini hançerleyen cehennemde de kendini hançerler.»

 

391- Enes (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seîlem, bazı ashabı kiram ile beraberken önlerinden bir cenaze geçti ve ashab o cenazenin iyili­ğinden bahsedip onu övdüler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber. «Vacîb oldu,» buyurdu.

Sonra bir cenaze daha gelip geçti. Ashabı kiram o cenazeyi kö­tülediler, aleyhinde konuştular. Hazreti Peygamber yine:

«Vactb oldu,» buyurdu. Hazreti Ömer (Radıyalîahu Anh) sordu Ya ResûIaİlah! Her iki cenaze için de «Vacib oldu* buyurdunuz. Ne­yin vacib olduğunu açıklar mısınız? Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:

«Bunu hayır ile yad ettiniz ve ona cennet vacib oldu. ötekini kötülükle yad ettiniz ve ona cehennem vacîb oldu. Siz dünyada Al­lah Tealâ Hazretlerinin çahidlerisiniz..

 

392- Hasreti Ömer (Radıyallahu Anhrdan rivayet edilmiştir;

«Hangi müslümanın İyiliğine dört kişi şabidlik ederse, Allah Tfeala o kimseyi cennete koyar.»

— Ya ResûIaİlah, üç kişi de şahitlik ederse cennete girer mi? di­ye sorduk. Peygamber, Sallallahu Aleyhi ve Seîlem Hazretleri :

Üç kişi de...» buyurdu. Biz, ya ResûIaİlah iki kişi şahitlik etse ;yine cennetlik olur mu? dedik. Hazreti Peygamber.-

«Evet İki kişi de...» buyurdu.

Mütercim ;

Müsiümanlann ve bilhassa İstanbul halkının güzel adetlerinden olan cenaze tezkiyesi, bu hadîs-i şeriflerin delaletiyle sabit ve mesru olmuştur. Bu hadis-i şerifleri bilmiyen ilim yolundaki gençler cena­ze tezkiyesine itiraz ediyorlar ve bu tezkiye maddesi Halebı kitabın­da yoktur, diyorlar. Taşrada bu tezkiyeye karşı halkı kışkırttıkları­na bizzat ben şahid oldum. Çok kimselerden de işittim. Cenazenin tezkiyesi meşrudur ve bu güzel adet her yere laştırlmalıdır.

 

393- Berâ (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

«Bir mümin kabrine yerleştirilince kendisine sual melekleri ge­lir ve AUah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in, Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet getirir. İşte Allah Tealâ'nm, Allah, îman edenleri sabit söz (şehadet kelimesi) ile tesbit eder, âyeti ke­rîmesi buna dairdir.» (İbrahim sûresi, ayet 27)

 

394- ibni Ömer   (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Bedir savaşında öldü­rülüp derin bir çukura doldurulan Ebû Cehil, Ümeyye, Utbe ve Şey-be'nin cesetlerine baktı ve onlara şöyle buyurdu:

«Rabbinizin vadettiği azabı gerçek buldunuz mu?» Hazreti Ömer, ya ResûIaİlah! dedi, ölülerle mi "konuşuyorsunuz? Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:

«Siz onlardan daha iyi işitenler değilsiniz. Fakat cevab vere­mezler.»

 

395- Hazreti Aîşe (Radıyallahu Anha) der ki:

Resûlullah Sallâllahu Aleyhi ve Sellem, (Bedir'de öldürülen müşrikler hakkında sadece, «Dünyada benim kendilerine söyledikle­rimin îhak ve gerçek olduğunu şimdi yakinen biliyorlar» buyur­muştur. Ben, Resûl-i Ekrem'den, ölülerin işittiğine dair- bir söz duy­madım

 

Mütercim

Hazreti Aişe validemiz bu hususta, «Sen ölülere duyuramazsm!» mealindeki ayeti kerimeye dayanarak ölülerin işitmesini kabul et­miyor. Onun bu görüşü, diğer eshabı kiramın görüşlerine aykırıdır. Çoğu Hazreti Aişe'nin fikrini kabul etmiyor ve Ölülerin işitmesinde hiç bir surette engel tasavvur edilemezler, diyorlar.

 

396- Ebû Eyyub (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bir gün. neş battıktan sonra Medine-i Münevvere'nin dışına çıkmıştı. Bir işitti ve bu ses için şöyle buyurdu:

«Yahudilere kabirlerinde azab ediliyor.»

 

397- Ebû Hüreyre  (R-A.)'den rivayet edilmiştir:

«Allah'ım! Kabir azabından, cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden, Mesih DeccaTin fitnesinden sana sığınırım.»

Mütercim :

Münker ve Nekir   meleklerinin

Gerek kabir azabı ve Amma şehidler gibi, sual sormaları geçen .^«« u^er gibi, taun ve veba-düşman karsısında

nakledilmiştir.

 

398-  «Sizden biriniz ölünce yerleşme yeri sabah ve akşam ona gös­terilir. Eğer cennet ehlinden ise, cennet ehlinin yeri ve eğer cehen­nem ehlinden ise cehennem ehlinin yeri gösterilir. (Böylece ya se­vindirilir, ya da kendisine azab edilir). Ve ona denir ki, Allah- seni kıyamette kaldmncaya kadar yerin burasıdır.»

 
399- Berâ (R.A)'den rivayet edilmiştir.

Peygamber Sallâllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin oğlu İbra­him, henüz memede iken vefatında Hazreti Peygamber-. «Cennette bir sütanasına sahip olacaktır» buyurdu.

 

400*- Ibni Abbas  (R.A) 'dan rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e küçük yaşta vefat eden müşriklerin evlâdlarmdan sorulunca şöyle buyurdular:

«Allah onları yaratan, ne yapacak olduklarını da bilen ancak kendisidir.»

Mütercim :

Kâfirlerin çocukları hakkında birbirinden farklı çok görüşler vardır. Şafiî İmamlarından İmam Nevevî'nin tercihine göre onlar cennete gireceklerdir.

 

401- Semûre bin Cündeb (R.A) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in adetleri idi; her sa­bah namazdan sonra bize dönerek sorardı: «Sizden bu gece rüya gö­ren var mı?» Eğer birisi rüya görmüşse, efendimize arz ederdi. Efen­dimiz de o kimsenin rüyasını yorumlardı. Bir gün böyle adetleri üze­re sordu:

— İçinizde rüya göreniniz var mı?» Biz de: Hayır, ya Resûlal-lah! diye cevab yerdik. Sonra Hazreti Peygamber buyurdu:

«— Lâkin ben gördüm: Bu gece rüyamda bana iki kişi geldi. Elimden tutup beni mukaddes bölgeye (Kudüs)  çıkardılar.   Derken oturan bir adamla karşılaştım. Elinde demir çengel olan bir adam da ayakta dikilmekte idi. O çengeli çenesinin bir yanından sokuyor ve çengel ensesine dayanıyordu. Sonra çengeli çenesinin, diğer yanma aynı şekilde sokuyor ve bu arada öbür yanı kapanıyordu. Sonra dö­nüp aynı şeyi yapıyordu. Bu nedir? diye sordum. Yürü, dediler ve yürüdük. Derken sırt üstü uzanmış bir adama geldik. Bir silindir veya kaya parçası île onun başı ucunda dikilmiş bir adam vardı. Bununla onun  başını  eziyordu.   Kayayı onun başına vurunca kaya yuvarlandı. Kayayı tutmak için peşine düştü ve geri dönünceye kadar bu adamın başı iyileşip eski vaziyetini aldı. Kayayı tekrar onun başına çaldı. Kim bu? diye sordum. Yürü, dediler ve yürüdük. Tandıra ben­zer bir çukura geldik. Ağzı dar, dibi geniş ve altından alev kaynı­yordu. Alev yaklaşınca tırmandılar ve çıkmalarına ramak kaldı. Sö­nünce de çukura döndüler. Çukurda çıplak erkek ve kadınlar vardı: Kim bunlar? diye sordum. Yürü, dediler ve yürüdük. Derken bir kan nehrine geldik. Nehrin içinde orta yerinde dikilen bir adam   vardı. Önünde taşlar bulunan (başka) bir adam da (nehrin kenarında) du­ruyordu. Nehrin içindeki adam ileri atılıp çıkmak isteyince, Jtıyıdaki adam, ağzına bir taş atıp onu olduğu yere çevirdi. Her çıkmağa yel­tendiğinde ağzına bir taş atıyor ve o da eski yerine dönüyordu. Nedir bu? diye sordum. Yürü, dediler ve yürüdük. Derken yemyeşil bir bah­çeye vardık. Bahçede kocaman bir ağaç vardı. Ağacın altında yaşlı bir adamla küçük çocuklar vardı. Ağacın yakınında da önündeki ateşi yakmağa çalışan bir adam bulunuyordu. Beni o kocaman ağaca çıka­rıp bir eve soktular ki, ondan daha güzelini hiç görmedim. Bu evde yaşlı ve genç erkekler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra beni ağacın daha yukarısına çıkarıp daha güzel ve daha üstün olan bir eve sok­tular. Bu evde ihtiyarlar ve delikanlılar vardı. Dedim ki:

— Beni bütün gece dolaştırdınız. Artık gördüklerimden bana bah­sediniz. Onlar da, peki dediler.

— Çene yanlarının yırtıldığını gördüğün adam müthiş yalancı­dır. Yalan söyler ve bu yalan kendisinden nakledilip dört bir tarafa yayılır. Bu yüzden kıyamete kadar ona, gördüğün işkence yapılıyor.

Başmın ezildiğini gördüğünüz adama gelince, Allah Tealâ Haz­retleri ona Kur'an öğretti. Fakat o, geceleri Kur'an'a gözünü yumdu ve gündüzleri de Kur'an'ın emirleri gereğince hareket etmedi. Ken­disine kıyamete kadar o işkence yapılacak.

Çukurda gördüklerine gelince onlar zina edenlerdir.

Nehirde gördüğün kişi de faiz yiyen (Ierden)  dir.

Kocaman ağacın altındaki ihtiyar, Hazreti İbrahim Aleyhîsse-lâm'dır. Onun etrafındaki küçük çocuklar ise insanların (küçük yaş ta ölen) çocuklardır. Ateş yakan da cehennem bekçisi MaHk'dir. İlk girdiğin, ev sıradan müminlerin cennetteki evleridir. Bu ev de şehid-lerin evidir. Ben Cibril'im, bu da Mikâil'dir. Şimdi yukarı bak! Ben de başımı kaldırıp baktığım zaman üstümde bulut gibi (havada du­ran) bir yer gördüm. İşte senin meskenin orası, dediler. Bunun üze­rine:                                                         '

—  Bırakın da kendi meskenime gireyim, dedim. Dediler ki:

—  Senin geri kalan ömrün var. Onu daha tamamlamadın. Ta­mamlamış olsaydın meskenine varabilirdin.»

 

402- Hazreti Aişe (R.A.)'den rivayet edilmiştir: Bir kimse Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine: Ey Allah'ın Resulü! Annem ansızın vefat etti. Zannederim ki, ko­nuşmaya vakti olsaydı, belki sadaka verilmesini isterdi. Şimdi ben, onun yerine sadaka versem kendisi sevab alır mı? dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, «Evet!» buyurdular.

Mütercim:

Ansızın ölmek kötü bir şey değildir. îyi bir hal olduğunu bu ha-dîs-i şeriften İmam Nevevi gibi bazı alimler çıkarmışlardır. Ayrıca ohller için sadaka ve diğer hayır işleri yapmanın ölüye sevabı ola­cağı ehli sünnet mezhebinde ittifakla kabul edilmiştir.

 

403- Hazreti Aişe (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem, son hastalığında be­nim yanımda bulunmak arzusunu hissettirmek için diğer hanımla­rına   rına özür makamında şöyle buyurdu. Bugün nerdi   makamında şöyle buyurdu.

«Bugün neredeyim,   (kimin  yanındayım?)  yarın nerede  olaca­?» Benim yanımda   kaldılar ve benim kucağımda vefat ederek  ve mübarek vücudu odamda defnedildi pak ve mübarek vücudu odamda defnedildi.

 

404- Hazreti Aişe (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Ölülere dil uzatmayınız! Çünkü onlar ettiklerini bulmuşlardır.»

Mütercim :

Kâfirlerle birtakım fasıkların kötü hallerini söylemek, bütün müslümanları bu gibi işlerden kaçındırmak ve nefret uyandırmak için caizdir. Hadîs uydurarak rivayette bulunanların kötü hallerini açıklamak, onların aleyhinde konuşmak cevazmda ümmetin icmai vardır. Bu uydurmacı ister hayatta bulunsun, ister ölmüş olsun... Şerkavı şerhinde böyle yazılıdır.[26]





[26] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:178-210


Konu Başlığı: Ynt: Cenaze bahsi
Gönderen: Ceren üzerinde 30 Nisan 2018, 14:37:53
Esselamu aleykum. Ölen kişiyi cenaze adabına uygun olarak yıkayan cenaze namazı farzlarina uygun olarak kilan ve gömen ve cenaze adabini hakkiyla uygulayan müslüman kardeşlerimiz olsun inşallah. ...


Konu Başlığı: Ynt: Cenaze bahsi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Nisan 2018, 15:43:58
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru işler yapanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Cenaze bahsi
Gönderen: Sevgi. üzerinde 01 Mayıs 2018, 00:36:38
Aleyküm Selam. Herzaman Rabbimizin Rızasında hareket edenlerden olalım inşaAllah