๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zübdetül Buhari => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Haziran 2011, 15:09:33



Konu Başlığı: Av bahsi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Haziran 2011, 15:09:33
AV BAHSİ


 

499- Ebû Katâde'den   (Radıyallahu  Anh)   rivayet  edilmiştir:

Hudeybiye senesinde biz Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Medine'den Mekke'ye giderken, bizi Mekke şehrine sok­mamak için düşmanın hazırladığı haberi geldi. Hazreti Peygamber beni birkaç arkadaşla beraber düşmanın tutum ve harkâtım keşf için düşmanının bulunduğu yöne göndermişti. Arkadaşlarımın bir kısmı ömre için ihrama girmişlerdi; fakat ben henüz ihrama girme­miştim. Bu görevle yolda giderken yabani bir eşek olan bir av hay­vanına rasladık. Ancak bu av hayvanını benden önce ihramda bulu­nan arkadaşlarım gördüler. Bunlar ihramda oldukları için bana işa­ret edemiyorlardı; fakat keski ben görsem de onu avlasam diye arzu ediyorlardı ve birbirlerine bakarak gülüşüyorlardı. Nihayet ben o yabanî eşeği gördüm; hemen mızrağım ile vurdum, düşürdüm. Ar­kadaşlarım ihramda olduklarından bana yardımda bulunamadılar. Kendim hayvanı boğazladım, derisini yüzdüm. Etini pişirerek arka­daşlarla birlikte yedik. Yanımızda kalan bir miktar et ile Peygamber Sallallahu Aleyhi ve SeHem'in yanına döndük ve durumu anlattık: Ya resûlallah, biz bir yaban eşeği avladık ve etinden yedik. Şimdi de yanımızda o etten kalma bir miktar vardır. Hazreti Peygamber

biz ihramlilara hitaben:

«(İhramda olmayan kimsenin av etinden) hepiniz yiyiniz!» Size helâldir, buyurdu.

 

500- Ebû Katâde (R.A.)'den rivayet edilmiştir:

Ebû Katâde'nin yaban eşeğini nasıl avladığını öğrenmek için Hazreti Peygamber sordu:

«İhramda bulunan sizden herhangi biriniz Katade'ye o hay­vanı avlamak için delâlet yahud işaret etmişmiydi?» Katâde'nin ar­kadaşları dediler ki: Hayır, hiç birimiz ona ne söz söyledik ve ne de işaret ettik. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri:

«O halde hayvanın arta kalan etinden yiyiniz!» diğer bir ri­vayete göre: «O eti yiyiniz, helaldir.» buyurdular.

Mütercim:

îhram halinde olan kimsenin deniz hayvanlarından başka' kara hayvanlarını avlaması ittifakla haramdır; etinden yemesi de haram­dır. Fakat ihramda olmayan kimsenin avladığı av hayvanının etin­den ihramda olanın yemesine alimlerin ihtilafı vardır. İmam Azam'a göre bu hadis-i şerifin delâleti ile, ihramda olanların hiç "bir söz ve işaret yardımları olmaksızın ihramda olmayan tJir kimmsenin avla­dığı av etinden ihramda olanların da yemesi caizdir. Fakat ihranı-dakilerin herhangi bir delâlet ve işaretleri olmuşsa, delâlet veya işa­ret edenlere keffaret lazım gelir.

İmam Şafii ve İmam Malik'e göre, hüküm yine böyle ise de ih­ramda olmayan bir kimse ihramda olanlar için avlamışsa — is­ter ihramda bulunanların emir ve izni ile olsun, ister bilgileri dışında olsun - ihramdakiler için av eti haram olur. Bir de Şafiî mezhebinde, -ihramdakilerin delâlet ve işaretinden dolayı bir ceza gerekmez; fakat yine hararadır.

 

501- Sa'b bin Cessâme  (R.A.)'den rivayet  edilmiştir;

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri hac için ih­rama girmişken (Cuhfe'ye yakm) Ebvâ yahud Veddan adındaki yer­lerden birinde Sa'b ibni Cessame tarafından kendilerine av eti he­diye edilmişti. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu avciya-ban eşeği) etini kabul etmeyib Sa'b Hazretlerine geri çevirdi. He­diyenin kabul edilmeyişinden Sa'b'm yüzünden beliren üzüntü alâ­metini Hazreti Peygamber görünce ona şöyle buyurdular:

«Biz, ihramda olduğumuz için bu av etini sana geri çevirdik.»

Mütercim :

Bazı alimler bu hadîs-i şerife dayanarak ihramda olmayan kim­senin ihramda olanlar için avladıkları hayvan etinden ihramdakiler

yiyemezler, haramdır hükmünü vermişlerdir.

 

502- Hazreti Aişe'den  (Radıyallahu  Anha)

Mütercim:

Hadis-i şerif açıklamalarında bulunan alimler, Harem dahilinde öldürülmesi yasak olmayan hayvanlar yalnız bu beş hayvandan ibaret değildir, diyorlar. Beş tanesi örnek olarak söylenmiştir. İn­sanlara ve ekinlere zararlı olan hayvanları öldürmek helaldir. Yı­lan, kurt, aslan gibi, zararlı ve yırtıcı hayvanlar Harem dahilinde öldürülebilir. Fakat bazı.hayvanlar vardır ki, zarar ve ziyanı halin­de öldürülmesi caiz ise de, zararlı durumu dışında sebebsiz öldürülmeleri caiz değildir. Ekinlere musallat olan bazı kuşlar da bu kabil­den olsa gerektir. En doğruyu Allah bilir.

 

503- Abdullah bin Mes'ud (Radıyallahu Anh) anlatır: Biz, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile hac için ihrama girmiştik. Arefe gecesi Arafat'a giderken Mina'da bir mağaraya in­miştik. O mağarada Hazreti Peygambere «Ve'1-Mürselâti» sûresi nazil oldu. Bu sureyi Hazreti Peygamberin mübarek ağzından he­nüz taze taze alırken ve onun mübarek dudaklarından henüz, tükü­rük kurumamışken üzerimize koskoca bir yılan sıçradı. Hazreti Pey­gamber bize: «Yılanı öldürün!» buyurdu. Biz yılanı öldürmek için hemen harekete geçtikse de yılan bizden kurtularak kaçtı. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Siz o yılanın şerrinden    kurtuldunuz;  o da sizin şerrinizden kurtuldu.»

Mütercim:

İhram  halinde  iken bile yılan  gibi  zararlı  hayvanları öldür­menin caiz olduğuna bu hadis-i şerif delildir.

 

504- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri keler (büyük kertenkele) hakkında:

«Zararlı bir hayvancıktır!» buyurduğunu kendi kulağımla işit­tim.

Mütercim:

Hadîs alimleri diyorlar ki, keler hakkında hazreti Peygamber «O zararlı bir hayvancıktır» buyurduğuna göre, onu öldürmek caiz dir.

 

505- îbni Abbas (Radıyallahu Anhüma)  der ki:

Mekke fethedildiği gün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri hepimize hitaben:

«Artık bundan böyle hicret yoktur; .ancak cihad ve iyi niyet var­dır. Siz (Hak yolunda) toptan savaşa çağrıldığınız zaman, savaşa çı­kınız,» buyurdular.

Mütercim ;

Mekke fethedilmekle îslâm diyarı olduğundan artık bundan böy­le Mekke'den Medine'ye hicret etmeye lüzum kalmamıştır. Fakat ne­rede bulunursanız bulununuz, askerliğe ve cihada çağrıldığınız za­man bu çağrıya koşunuz, demektir,

Bir  de,  küfür memleketi olan  yerden İslâm  diyarına hicretin vücubu kıyamete kadar bakîdir. Fakat İslâm diyarı ile küfür diyarı hangi yerlere söylenir? Bu hususta müctehid imamlar ihtilaf ettiler. İmam Şafiî Mazretlerine göre, bir defa bir yer fetih ve  işgal suretiyle müslümanlann eline ve mülkiyetine  geçtikten  sonra tek rar kâfirlerin eline geçse bile, küfür diyarı hükmüne geçmez;  ora­sı kıyamete kadar İslâm diyarı olarak kalır. Orada îslâm ehlinden bir ferd kalsa dahi yine İslâm diyarıdır. «Önce İslâm diyarı olan bir yer, ondan sonra ebediyen küfür diyarı olmaz» demişlerdir. Bütün İslâm ülkeleri İslammdir, anlamını taşır.

İmanı Azam mezhebine göre: Bir memlekette îslâm kaideleri uy­gulanmak şartı ile en az üç kişi bulunursa o yer îslâm diyarıdır.

 

506- Enes bin Malik (Radıyallahu Anh) der ki:

Mekke'nin fethinde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mübarek başlarında miğfer adı verilen çelik başlık bulunarak şehre girmişti. Fetih tamamlandıktan sonra miğferi çıkardılar. Sonra biri gelip Hazreti Peygambere şu haberi verdi: «Nerede yakalanırsa öldurulsun!» diye emrettiğiniz İbni Hatal, Kabe'nin örtüsüne sarılmış olarak Harem'de bulunuyor. Bunun üzerine Hazreti Peygamber:

«(Nerede olursa olsun), onu öldürünüz,» buyurdu. Sonra Zem­zem kuyusu ile Makam-ı İbrahim arasında bu kâfiri öldürdüler.

Mütercim:

Bu hadîs-i şerifin delaletiyle İmam Malik ictihadlarmda, derler ki, kısas ve buna benzer şer'i cezaların Harem hudutları içinde uy­gulanması caizdir. İmam Azam'a göre caiz değildir. Kısas için Hârem hudutları dışına çıkılması gerekir. Bu hadîs-i şerif, Mekke'nin fethi gününe mahsustur.

Adı geçen İbni Hatal'm öldürülmesinin sebebi şu : Bu adam Me­dine'ye gelip Peygamberin huzurunda müslüman olmuş, iken, zekât ve öşür toplamaya memur olarak gönderildikleri bir beldede arkada­şını öldürmüş ve Mekke'ye kaçmış, böylece İslâm dininden çıkmıştı. Ayrıca çeşitli hicivler yaparak peygamberlerin aleyhinde bulunmuş ve ona dil uzatmıştı.

İmam Malik'in içtihadına göre, bu hadîs-i şerifin delaleti ile peygamberi kötüleyip hicvedenin hemen öldürülmesi gerekir. Tevbe etmesi onu idamdan kurtarmaz.

 

507- İbni Abbas   (Radıyallahu Anhüma)   der ki:

Cüheyne kabilesinden bir kadın Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, benim annem hac adamıştı; fakat hac edemeden öldü. Şimdi ben annem için hac ede­yim mi? Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«Evet, annen için haccet! Annenin zimmetinde bir borç bulunsa onun yerine bu borcu ödemeyi gerekli bulur muydın? Allah'a olan borçlan ödeyiniz! Allah'a karşı olan borçlar, ödenmeye daha layık­tır.»

 

508- İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Veda Hac-çından Medine'ye döndüklerinde Ümmü Sinan adında yaşlı ve saliha bir kadına sordular; «Hacdan seni alıkoyan engel nedir, (bizimle ne­den hac etmedin?)» Ümmü Sinan cevaplarında: Ya Resûlallah, de­vemizin birine kocam bindi ve Peygamberle beraber hacca gitti. Devemizin birini de bahçeyi sulamak için bahçe dolabında çalıştı­rıyoruz. Onun için Peygamberle haccetmek şerefinden mahrum kal­dım, dedi. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

«Ramazan'da yapılan ömre maiyetimde yapılan hac yerine geçer. (Maiyetimde haccetmekten mahrum oldunsa da Ramazan ayında bir ömre yaparak ayni sevaba erişirsin).

Mütercim;

Gerçekten Ramazan ayında yapılan bir ömrenin sevabı, pey­gamberle beraber yapılan hac gibidir. Ancak ömre yapmakla farz olan hac düşmüş olmaz. Ayrıca farz haccın hac mevsiminde yerine getirilmesi gerekir. Bir değil, bin kere ömre etmiş olsa, farz hac düşmez.

 

509- Ebû Saîd (R.A.) 'den rivayet edilmiştir:

«Bir kadın, yanında kocası yahud mahremi bulunmaksızın iki günlük yolculuğa çıkamaz. Ramazan ve Kurban bayramları olan iki gün oruç tutulmaz. İki namazdan sonra da namaz kılınmazı İkindi­den sonra, güneş batmcaya kadar (nafile namaz) ve sabah nama­zından sonra güneş doğup bir mızrak boyu yükselinceye kadar. Üç mescidden başkası  için  yola   (sefere)   çıkılamaz:  Mescid-i   Haram, benim  (Medine'deki)   mescidim, ve Mescid-i Aksa.»

Mütercim:

Hanefi mezhebinde bir kadın beraberinde kocası veya bir mah­remi olmaksızın hacca gidemez. Şafii mezhebinde yollar güven altın­da ise, kendisi de emin durumda ise, onun gibi bir kaç arkadaş bu-lunabiliyorsa birlikte yalnız farz hac için gidebilir; başka ziyaretlere gidemez.

Bir de burada iki günlük mesafe diye rivayet edilmiş, başka yer­de yine Buharî'de bir günlük mesafe diye rivayet edilmiştir. Hatta bir günlük değil, örf ve adette uzak olsun veya yakın olsun sefer denilen yere mahremsiz bir kadının çıkması caiz değildir. İster kadın genç olsun, ister ihtiyar olsun...

 

510- Enes (Radıyallahu Anh)  der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hac yolunda bir ihti­yar adam gördü ki, iki kişinin omuzlarına dayanarak yürüyor. Bu­nun üzerine: «Bu adamın derdi ne, (buna ne olmuş)?» diye sordular. Adamın yanındakiler : Ya Resûlallah, dediler, bu adamcağız yaya olarak haccetmeyi, Kabe'yi ziyaret etmeyi adamıştı, yoruldu ve bu halde yürümek zorunda kaldı. Hazreti Peygamber:

«Bu adamın kendi nefsine işkence etmesine Allah'ın hiç ihtiyacı yoktur» buyurdular ve bir hayvana bindirilmesini emrettiler.

 

511- Ukbe'bin Âmir (Radıyallahu Anh) der ki:             

Kız kardeşim Kabe'yi yaya olarak ziyaret etmeyi adamıştı. Son­ra kız kardeşimin bu adağını Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selleme sordum. Bana cevaben şöyle buyurdular:

«Hemşireniz yaya da yürüsün, hayvana da binsin.»

Mütercim

Allah için yaya olarak Kabe'yi ziyaret etmek (haccetmek) üzeri­ne borç olsun diye adak fnezir) yapan kimsenin bu adağı yerine getirmesi gerekir. Ancak buna gücü yetmezse hayvana biner ve bir koyun kurban eder. Fakat bir kimse yalın ayak hacce gitmeyi adamış olsa, yalın ayaklık bir ibadet sayılamayacağından bu adağın yerine getirilmesi gerekmez.

Hanefî ve Şafiî mezheblerinde, hayvana (vasıtaya) binerek hac edilmesi, yaya hac edilmesinden daha faziletlidir. Şükür mertebesi .ise, sabır mertebesinden daha üstündür.[31]



[31] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:272-280