๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Ağustos 2011, 13:13:54



Konu Başlığı: Yolculukta namazı kısaltması
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Ağustos 2011, 13:13:54
3— Yolculukta Namazı  Kısaltması:                                            

 

Yolculuğa çıkmasından itibaren Medine'ye dönünceye kadar dört re-kâtlı namazları ikişer rekât kılardı. Yolculuk esnasında dört rekâtlı bir na­mazı tam kıldığı, asla sabit olmamıştır. Hz.Âişe'den rivayet edilen: "Hz.Pey­gamber (s.a.) yolculukta kâh namazı kısaltır, kâh tam kılardı; kâh orucu­nu bozar, kâh oruç tutardı." hadisi[1150] sahih değildir. Şeyhülislâm İbn Teymiye'nin: "Bu, Allah Rasulüne (s.a.) atfedilen bir yalandır" dediğini işittim. Rivayet edilir ki, Hz. Peygamber (s.a.) kısaltır, Hz. Âişe tam kılar­dı; yine Hz. Peygamber (s.a.) orucunu bozar, Hz. Âişe oruç tutardı. Yani her iki yerde de Hz. Âişe (ruhsat tarafına değil) azimet tarafına uyardı. Üstadımız İbn Teymiye der ki: Bu asılsızdır. Mü'minlerin annesi Hz. Âişe, Allah Rasûlü'ne (s.a.) ve onun bütün arkadaşlarına muhalefet edip onların namazlarının tersine namaz kılacak biri değildir. Oysa onun şöyle dediği sahihtir: "Allah namazı ikişer rekât farzetmişti. Allah Rasûlü (s.a.) Medi­ne'ye hicret edince yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikâmet halindeki namaza (iki rekât) ilâve edildi."[1151] Durum böyle iken,nasıl Hz.Âi­şe'nin, Hz. Peygamber (s.a.) ve arkadaşlarının kıldıkları namaza aykırı na­maz kıldığı düşünülebilir?

Ben (İbnü'l-Kayyim) derim ki: Gerçekten Hz. Âişe, Hz. Peygamberin (s.a.) vefatından sonra namazı tam kılmış ve İbn Abbas vs. sahabîler onun I hakkında: "O da Hz. Osman gibi te'vil (yani kısaltmanın ruhsat, kısaltma­manın azîmet olduğu yorumu) yoluna gitmiştir." demişlerdir.[1152] Hz. Pey­gamber (s.a.) daima namazı kısalardı. Râvilerden birisi iki hadisi birleşti­rip bir hadis yapmış ve: "Allah Rasûlü (s.a.) kısaltır, Hz. Âişe tam kılar­dı." demiştir. Bunun üzerine râvilerden biri yanılgıya düşüp: "Hz. Pey­gamber (s.a.) kâh kısaltır, kâh tamam kılardı." demiştir.

Hz. Âişe'nin yaptığı yorumda ihtilaf edilmiştir. Âlimlerden bir kısmı demişlerdir ki: "Hz. Âişe, namazın kısaltılması için yolculuk esnasında korku haii bulunmasının şart olduğunu, dolayısıyle korku geçtiğinde kısaltma se­bebinin ortadan kalktığını savunmuştur." Ancak bu yorum doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) emniyet içinde yolculuk etmiş, yine de nama­zı kısaltmiştı. Bu konudaki âyet[1153], Hz. Ömer vs. sahabîlere problem ol­muş ve bu âyeti Allah Rasulüne (s.a.) sormuşlar; O da yeterli cevabı vererek, bunun Allah'ın bir bağışı olduğunu söylemiş'[1154] ve böylece bu yolu ümmete meşru kılmıştır. Onun bu açıklaması (muhalif) mefhûmun (yani yolculukta korkulacak bir durum bulunmazsa namazın kısaltılmayacağı) hükmünün kastedilmediğini ve ister emniyet, ister korku içinde olsun bir kimsenin namazı kısaltması halinde ondan günahın kaldırılmış olduğunu göstermektedir. Neticede bu açıklama, (muhalif) mefhûmu tahsîs yahut onun hükmünü ortadan kaldırmadır.

Denilebilir ki; âyet, hem hafifletme suretiyle rükünleri kısaltmayı, hem de İki rekât eksiltme suretiyle rekât sayısını azaltmayı kapsayan bir kısalt­ma işini gerektirmekte olup bu da iki şeyle; yeryüzün'de yolculuk etme ve korku ile kayıtlanmıştır. Bu iki durum bulununca her iki kısaltma da mu­bahtır. Böyle durumda (Hz. Peygamber (s.a.) ve ashabı) rekât sayısı ve rükünleri kısaltılmış olan korku namazı kılarlardı. Her iki durum da bu­lunmayıp ikâmet halinde emniyet içinde olduklarında yine her iki tür kı­saltma ortadan kalkar, tam kâmil bir namaz kılarlardı. Sebeplerden biri bulununca yalnızca o sebebe dayalı kısaltma şekii lüzumlu olurdu. Şu hal­de ikâmet halinde korku ve endişe edilecek bir durum bulunursa rükünler kısaltılır, rekât sayısı tamamlanır ki, bu da bir tür kısaltmadır; ancak âyet­teki mutlak (kayıtsız-şartsız) kısaltma değildir. Yolculukta emniyet içinde olunduğunda ise rekât sayısı azaltılır, rükünler yerli yerince tamamlanır. Buna "salâtü emn" "güvenlik namazı" denir. Bu da bir tür kısaltmadır; ama mutlak kısaltma değildir. Bu namaza rekât sayısının eksikliğinden do­layı "kısaltılmış", rükünlerinin tamamen yerine getirilmesinden ve âyetteki kısaltmaya girmemesinden dolayı da "tam" namaz denilebilir. Birincisi (kı­saltılmış namaz) sonra gelen fakihlerln pek çoğunun kullandığı terimdir. Hz. Âişe ve îbn Abbas gibi sahabîlerin sözleri de ikincisini (tam namaz) göstermektedir. Hz. Âişe: "Namaz ikişer rekât farz edilmişti. Allah Rasû-lü (s.a.) Medine'ye hicret edince yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikâmet halindeki namaza ilâve edildi." demiştir. Bu söz gösterir ki, Hz. Aişe'ye göre yolculuk namazı dört rekâttan kısaltılmamış, aksine bu şekil­de farz kılınmıştır; yolcuya farz olan iki rekâttır. İbn Abbas ise: "Allah, Peygamberinizin dilinden namazı ikâmet halinde dört, yolculukta iki, kor­ku halinde ise bir rekât olarak farz kıldı." demiştir. Hz. Âişe hadisi, Bu­harı ve Müslim tarafından ittifaklı olarak; İbn Abbas hadisi[1155] ise yalnızca Müslim tarafından rivayet edilmiştir.

Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: "Muhammed'in (s.a.) dilinden söylüyorum: Yolculuk namazı iki rekâttır. Cuma namazı iki rekâttır. Bayram namazı iki rekâttır. Bu ikişer rekât tamamdır, kısaltılmış değildir. İftira eden ziyan etmiştir."[1156] Hz. Ömer'in (r.a.) bu sözü söylediği sabittir. O, Hz. Pey-gamber'e (s.a.): "Emniyet içinde olduğumuz halde neden hâlâ namazı kı­saltıyoruz?" diye sormuş, Allah Rasûlü (s.a.) de ona: "Bu, Allah'ın size bahşettiği bir sadakadır. Sadakasını kabul ediniz." diye karşılık vermişti.[1157]

Hz. Ömer'in rivayet ettiği iki hadis arasında bir çelişki yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) ona cevaben: "Bu, Allah'ın size bir sadakasıdır ve O'nun kolay, müsamahalı dinidir" dediğinde Hz. Ömer, âyetten kastolu-nan anlamın, pekçok insanın anladığı gibi rekât adedinin azaltılması olma­dığını kavrayarak: "Yolculuk namazı iki rekâttir. Bu iki rekât tamdır, (dört­ten) kısaltılmış değildir." demiştir. Buna göre âyette: "Rekât adedini azalt­mak mubahtır; böyle yapmanın günahı kaldırılmıştır. Artık dileyen namazı kısaltır, dileyen tamamlar." anlamı yoktur.

Allah Rasûlü (s.a.) yolculuklarında devamlı ikişer rekât kılardı. Korku namazının biri dışında asla dört rekât kılmamıştır. İnşâallah o konu geldi­ğinde bunu anlatıp açıklayacağız.

Enes diyor ki: "Allah Rasûlü (s.a.) ile beraber Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktık. Medine'ye geri dönünceye kadar namazları ikişer rekât kıldırdı." Bu rivayet, Buharî ve Müslim tarafından nakledilmiştir[1158]

Abdullah b. Mes'ûd'un kulağına Hz. Osman b. Affân'ın namazı Mi-nâ'da dört rekât kıldırdığı haberi ulaşınca: (Allah'a aidiz, ancak O'na döneceğiz.'[1159] diye istircâ ettikten sonra şunları söyledi: "Minâ'da Allah Rasûlü'nün (s.a.) arkasında iki rekât kıldım. Ebu Bekr'in arkasında Minâ'da iki rekât kıldım. Ömer b. el-Hattâb'ın arkasın­da Minâ'da iki rekât kıldım. Ah, nasibim o dört rekât olacağına keski kabul olunmuş iki rekât olsa!" Bu hadisi, Buharı ve Müslim rivayet etmiş­tir.[1160]

İbn Mes'ud, herhalde Hz. Osman'ın aralarında tercih yapmak caiz iki şeyden birini, hatta bir görüşe göre daha münasib olanı yapmasından dolayı istircâda bulunacak değildir. O, olsa olsa ancak Hz. Peygamber (s.a.) ve halifelerinin yolculukta devamlı olarak namazları iki rekât kıldık­larını görmüş olmasından dolayı istircâda bulunmuştur.

Sahihu'l'Bııharî'de rivayet edildiğine göre İbn Ömer (r.a.) demiştir ki: "Ben, Allah Rasülüne (s.a.) yol arkadaşlığı yaptım. Yolculukta ne o, ne Ebu Bekir, ne Ömer, ne de Osman iki rekâttan fazla kıldırırdı."'[1161]' Hz. Osman'ın hilâfetinin başlarını kastediyor. Yoksa Hz. Osman hilâfetinin sonlarında tam kılmış ve bu da ona karşı gelinen sebeblerden biri olmuş­tur. Onun bu davranışına şu yorumlar yapılmıştır:

Birinci yorum: Çöl arapları o sene hacca gelmişlerdi. Hz. Osman, on­ların hem ikâmet, hem yolculuk halinde namazın iki rekât olduğu zannına kapılmamaları için namazın farzının dört rekât olduğunu öğretmek iste­mişti. Bu yoruma şöyle cevap verilmiştir. Onlara bu durumun Hz. Pey­gamberin (s.a.) yaptığı hacda öğretilmesi daha münasibti. Çünkü onlar İs­lâm'a yeni kavuşmuşlardı; namaza başlamaları yeniydi. Bununla birlikte Hz. Peygamber (s.a.) namazı onlara dört rekât olarak kıldırmamıştı.

İkinci yorum: O, halkın devlet başkanıydı. Devlet başkanı konakladığı yerde, sanki hükümet merkezindeymiş gibi davranır. O yer, sanki onun vatanı durumuna geçer. Bu yoruma da şöyle cevap verildi: Kayıtsız-şartsız insanların lideri olan Allah Rasûlü (s.a.) buna daha lâyıktı, mutlak liderdi; ama o, dört rekât kıldırmamıştır.

Üçüncü yorum: Minâ kurulup köy halini alınca, Hz. Osman devrinde orada meskenler çoğaldı. Bunlar, Allah Rasûlü (s.a.) devrinde yoktu; hatta orası boş bir arazi idi. Bundan dolayı Hz. Peygamber'e (s.a.): "Ey Allah'­ın Rasûlü! Senin için Minâ'da seni sıcaktan gölgeleyecek bir ev yapalım mı?" denildiğinde O: "Hayır... Minâ, geçenin konaklayacağı yerdir." bu­yurmuştu.[1162] İşte Hz. Osman, kısaltmanın ancak yolculuk haline mahsus olduğu şeklinde yoruma gitmişti.   Bu yorum da:  "Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'de on gün kaldı; ama namazı kısaltırdı" denilerek bertaraf edilmiştir.

Dördüncü yorum: Hz. Osman, Minâ'da üç gün kalmıştı. Oysa Hz. Peygamber (s.a.): "Muhacir, haccmı tamamladıktan sonra üç gün ikamet eder"[1163]diyerek üç gün kalanı mukîm ( = ikamet haiinde olan) kişi ola­rak niteledi. Mukîm ise yolcu olmayan kişidir. Bu yoruma karşılık şöyle cevap verildi: Bu, yolculuk esnasında olmakla kayıtlı bir ikamettir; yoicu-Iuğun karşıtı olan ikamet değildir. Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'de on gün kaldı, ama namazı kısaltırdı. Hac vazifesinden sonra da üç şeytan taşlama günü boyunca Minâ'da kaldı, yine namazı kısaltırdı.

Beşinci yorum: Hz. Osman, Minâ'da kalıp yerleşmeye ve orasını hilâ­fet merkezi yapmaya karar verdiği için namazı tam kılmıştı. Sonra görüşü­nü değiştirip Medine'ye dönmeye karar verdi. Bu da güçlü bîr yorum değil­dir. Çünkü Hz. Osman (r.a.) ilk muhacirlerdendir. Oysa Hz. Peygamber (s.a.), muhacirlere hac vazifelerini tamamladıktan sonra Mekke'de kalma­yı yasaklamış, onların orada yalnızca üç gün kalmalarına müsaade etmişti. Hz. Peygamber (s.a.) bunu yasaklayıp orada yalnızca üç gün kalmalarına müsaade etmişken Hz. Osman'ın orada kalması düşünülemez. Zira onlar. Mekke'yi Allah için terketmişîerdi. Allah için terkedilen bir yere dönül­mez, dönmek de istenilmez. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.), sadaka ve­ren kimsenin verdiği sadakayı satın almasını yasaklamış ve Hz. Ömer'e: "Onu satın alma. Verdiğin sadakaya geri dönme." buyurmuştu.'[1164]' Gö­rüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a.), parasıyla satın aldığı halde, onu ver­diği sadakaya geri dönen olarak niteledi.

Altıncı yorum: Hz. Osman, Minâ'da evlenmişti. Yolcu, bir yerde yer­leşip orada evlenirse yahut orda bir hanımı bulunursa namazını tam kılar. Bu konuda Hz. Peygamber'den (s.a.) merfû bir hadis de rivayet edilmekte­dir. İkrime b. İbrahim el-Ezdî, İbn Ebî Zübâb yoluyla onun babası Ebu: Zübâb'ın şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Osman, Minâ halkına namazı dört rekât olarak kıldırdı ve dedi ki: Ey insanlar! Ben buraya gelince ev­lendim. Allah Rasûlü'nün (s.a.) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir adam bir şehirde evlenirse orada mukîm (yerleşik) kişi gibi namaz kılar.'[1165]

Bu hadisi İmam Ahmed (r.h.) Müsned'inde ve Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî de kendi Müsnedlnöc rivayet etmiştir. Hadisi, Beyhakî sened kopukluğu (inkıta) ve İkrime b. İbrahim'i zayıf sayması sebepleriyle illetli bulmuştur. Ebu'l Berekât İbn Teymiye diyor ki: Zayıflık sebebini bertaraf etmek mümkündür. Çünkü Buharî, bu râviyi Tarih' inde anlatmış; ama onun herhangi bir kusuru bulunduğunu söylememiştir. Oysa cerh ve mec­ruhları (cerhedilenleri) söylemek onun âdetidir. Ahmed ve ondan önce de İbn Abbâs, yolcu, bir yerde evlenirse orada namazı tam kılması gerektiğini belirtmişlerdir ki, bu aynı zamanda Ebu Hanîfe, Mâlik ve onların arkadaş­larının görüşüdür. Hz. Osman adına gösterilen mazeretlerin en güzeli budur.

Hz. Âişe adına da mazeret olarak, onun, mü'minlerin annesi duru­munda olması ve bu sebeple konakladığı yerin onun vatanı olacağı göste­rilmişse de bu gösterilen mazeret çürüktür. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) de mü'minlerin babasıdır; hanımlarının anneliği, O'nun babalığının bir da­lıdır. O, bu sebepten dolayı namazını tam kılmış değildir. Hişâm b. Urve, babası Urve'nin şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Âişe, yolculukta namazı dört rekât kılardı. Ona: "İki rekât kılsana" dedim. O da cevaben: "A yeğenim!  Bana zor gelecek değil ya!" dedi.'[1166]

Şafiî (r.h.) diyor ki: Yolcuya farz olan, iki rekât olsaydı namazı ne Osman, ne Âişe, ne de İbn Mes'ûd tam (dört rekâtlı) kılardı. Yolcunun da mukîm imam arkasında namazı tam kılması caiz olmazdı. Hz. Âişe: "Allah Rasûlü (s.a.) şunların hepsini yaptı: Hem tam kıldı, hem de kısalt­tı." demiştir. İmam Şafiî, sonra İbrahim b. Muhammed -Talha b. Amr-Atâ b. Ebî Rebâh yoluyla Hz. Âişe'nin: "Hz. Peygamber (s.a.) şunların hepsini yaptı; yolculukta namazı kâh kısalttı, kâh tam kıldı." dediğini ri­vayet etmiştir.[1167]Beyhakî diyor ki: Bu hadisi aynı şekilde Muğîre b. Ziyâd da Atâ'dan rivayet etmiştir. Hadisin en sahih senedi şöyledir: Ebu Bekr el-Hârisî Dârakutnî - el-Mehâmilî - Saîd b. Muhammed b. Sevvâb- Ebu Âsim – Ömer b. Saîd - Atâ - Âişe:  "Hz. Peygamber (s.a.) (yolculuk esnasında) namazı kâh kısaltır, kâh tam kılardı; kâh oruç tutar, kâh tutmazdı.'*.

Dârakutnî: "Bu sened sahihtir" deyip[1168] sonra Ebu Bekr en-Nisâburî -Abbas ed-Dûrî - Ebu Nuaym - el-Alâ b. Züheyr - Abdurrahman b. el-Esved senediyle rivayet eder ki: Hz. Âişe, Hz. Peygamber (s.a.) ile beraber umre yapmak için Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'ye vardığı za­man Hz. Peygamber'e (s.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü! Anam, babam yoluna feda! Sen (yolda) namazı kısalttın, ben tam kıldım; sen oruç tuttun, ben tutmadım." deyince Hz. Peygamber (s.a.): "İyi etmişsin, Âişe" dedi.[1169]

Şeyhülislâm İbn Teymiye'nin şöyle dediğini işittim: Bu hadis, Aişe'ye atfedilen bir yalandır. Âişe, Allah Rasûlü (s.a.) ve diğer sahabîlerin kılma­sının aksine namaz kılacak biri değildi. Onların kısalttıklarını görsün, sonra kalkıp sebepsiz yere tek başına namazı tam kılsın! Nasıl olur?! Oysa "Na­maz ikişer rekât farzedilmişti. Yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikamet halindeki namaza ilâve edildi." diyen odur. O halde Allah'ın farz ettiğine ilâve edip Allah Rasûlü (s.a.) ve arkadaşlarına muhalefet etmesi nasıl düşünülebilir?

Zührî, Âişe'nin böyle yaptığını kendisine anlatan Urve'ye: "Namazı neden tam kılardı?" diye sorunca Urve: "O da Osman gibi te'vîl yoluna gitmişti." diye karşılık verdi. Şayet Hz. Peygamber (s.a.) onun davranışını güzel bulmuş ve bunu tasvîb etmişse o halde yoruma gerek kalmaz. Bu takdirde onun namazı tam kılmasını yoruma bağlamak doğru olmaz. İbn Ömer haber vermektedir ki: "Yolculukta ne Allah Rasûlü (s.a.), ne Ebu Bekr, ne de Ömer iki rekâttan fazla kıldırırdı."[1170] Onların kısalttıklarım gördüğü halde mü'minlerin annesi Hz. Âişe'nin onlara muhalefeti düşünü­lebilir mi? Ancak Hz. Peygamber'in (s.a.) vefatından sonra o da Osman gibi namazı tam kıldı. Her ikisi de bir te'vîl yolu tutmuştur. Delil, onların (sahabenin Hz. Peygamber Men) rivayetidir; yoksa onlardan birinin, başka­larının muhalefeti yanında yaptığı yorum delil olmaz. En iyi bilen Allah'tır.

Ümeyye b. Hâlid, Abdullah b. Ömer'e: "Biz, Kur'an'da ikamet na­mazı ile korku namazım buluyoruz da, yolculuk namazını bulamıyoruz?" diye sorduğunda îbn Ömer, ona: "A kardeşim! Biz hiçbir şey bilmiyor­duk, Allah, Muhammed'i (s.a.) peygamber olarak gönderdi. Muhammed'i (s.a.) nasıl yapıyor gördükse biz de ancak öyle yaparız." dedi.[1171]

Enes demiştir ki: Allah Rasûlü (s.a.) ile beraber Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktık. Medine'ye geri dönünceye kadar namazları ikişer rekât kıldırdı.'[1172]

İbn Ömer diyor ki: "Ben, Allah Rasûlü'ne (s.a.) yol arkadaşlığı yap­tım. Yolculukta ne o, ne Ebu Bekir, ne Ömer, ne de Osman -Allah onlar­dan razı olsun- iki rekâttan fazla kıldınrdı."[1173] Bu hadislerin hepsi sa­hihtir. [1174]


[1150] Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'de (2/157) aktarmış ve Bezzâr'ın rivayet ettiğini söyle­miştir. Hadis zayıftır.

[1151] Buharı, 18/5; Müslim, 685.

[1152] Aynı yerler. Zührî, Urve'den Hz. Âişe'nin şöyle dediğini aktarıyor: "Namaz ilk ola­rak ikişer rekât olarak farz kılınmıştı. Yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikamet halindeki namaza (iki rekât) ilâve edildi." Zührî devamla diyor ki: Urve'ye: "Ne oluyor da Hz. Âişe, yolculuk esnasında namazı tam kılıyor?" diye sordum.; "O da Hz. Osman gibi te'vil yoluna gitti.", karşılığını verdi.

Hafız îbn Hacer diyor ki: Bize intikal ettiğine göre Hz. Osman'ın yolculukta na­mazları tam kılmasının sebebi şuydu: Hz. Osman'a göre namazı kısaltma bilfiil yol­culukta bulunana mahsustur. Yolculuğu esnasında bir yerde kalan kimseye mukîm hükmü verilir. Dolayısıyla namazım tam kılar. Bu konuda delil, Ahmed'in (4/94), hasen senedle rivayet ettiği şu rivayettir: Abbâd b. Abdulah b. Zübeyr anlatıyor: Muâviye, haccetmek için memleketimize geldiğinde, Mekke'de bize öğle namazını iki rekât kıldırdı. Sonra Dârunnedve'ye gitti. Mervân ve Amr b. Osman huzuruna çıktı­lar ve ona: "Amcanoğluna karşı ayıb ettin. Çünkü o, namazı tam kılmıştı." dediler. O da şöyle karşılık verdi; "Hz. Osman, Mekke'ye geldiğinde namazı tam yani orada öğle, ikindi ve yatsı namazlarını dörder rekât kılmıştı. Sonra Minâ ve Arafat'a çıktı­ğında namazı kısaltmıştı. Hacci bitirip Minâ'da ikamet ettiğinde İse namazı tam kıl­mıştı."

[1153] "Yeryüzünde yolculuk ettiğinizde eğer kâfirlerin size bir fenalık yapmalarından kor-karsanız namazı kısaltmanızda bir günah yoktur. " (Nisa, 4/101).

[1154] Müslim, 686; Ebu Davud, 1199; Tirmizî, 3037; İbn Mâce, 1065. Hadisin tamamı metinde az ileride gelecektir.

[1155] Müslim, 687; Ebu Avâne, 2/335; Ahmed, 2124, 2177, 2293; Ebu Davud, 1247; Ne-sâî, 3/169.

[1156] Nesâî, 3/118; İbn Mâce, 1064; Ahmed,  1/37; Tayâlisî (1/124) son cümle dışında kalan kısmı rivayet etmiştir. Hadisin senedi sahihtir. İbn Hibbân (544) sahih olduğu­nu söylemiştir.

[1157] Bk. dipnot:  17.

[1158] Buharî, 18/1; Müslim, 693; Tirmiri, 548; Nesâî, 3/121; İbn Mâce, 1077g

[1159] Bakara, 2/156.                                                                                      '

[1160] Buhari,  18/2; Müslim, 695; Nesâî: 3/120.

[1161] Buharı,  18/11; Müslim, 689.

[1162] Tirmizî, 881; Ebu Davud, 2019; İbn Mâce, 300İS; Ahmed, 6/187, 207. Hâkim, hadisin sahih olduğun

Hâkim, 1/466, 467; Dârimî, 2/73; u söylemiş, Zehebî ona muvafakat etmiş; Tirmizî ise hadisi, hasen saymıştır.

[1163] Buharî, 63/47; Müslim,  1352.

[1164] Buharî, 24/59; Müslim,  1621; Muvatta, Zekât, 1/282; Nesâî 5/109.

[1165] Ahmed, Müsned,  1/62. Senedi zayıftİr.

[1166] Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/143. Senedi sahihtir. Zeylaî ve îbn Hacer sahih oldu­ğunu söylemişlerdir.

[1167] İmam Şafiî, el-Ümm, 1/159 ve Miisned, 1/114; Dârakutnî, 1/242; Beyhakî, 3/142. Seneddeki Talha b. Amr b. Osman el-Hadramî metruk râvidir.       

[1168] Beyhakî, 3/141; Dârakutnî, 2/189.

[1169] Beyhakî, 3/142; Dârakutnî, 2/188. Senedi sahihtir. Bk. Nasbur-Râye, 2/191]

[1170] Bk. dipnot: 24.

[1171] Beyhakî, Sünen, 3/136, isnadı hasendir.

[1172] Bk. Dipnot: 21.

[1173] Bk. Dipnot: 24 ve 33.

[1174] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/440-448.