๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 03 Temmuz 2011, 09:30:23



Konu Başlığı: Temimoğullarının Medine ye gelişi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 03 Temmuz 2011, 09:30:23
2— Temımoğullarımn Medine'ye Gelişi:

 

Bunların arkalarından Utârid b. Hâcib, Zibirkân b. Bedr, Kays b. Âsim, Akra' b. Habis, Kays b. Haris, Nuaym b. Sa'd, Amr b. Ehtem ve Rebâh b. Haris gibi Temımoğullarımn ileri gelenlerinden oluşan bir heyet Medine'ye geldi. Kadınlarını ve çocuklarını görünce ağladılar ve sabırsızlanarak Hz. Pey-gamber'in (s.a.) kapısına geldiler, "Ey Muhammedi Dışarı çık!" diye bağır­dılar. Rasülullah (s.a.) dışarı çıktı. Bilâl (r.a.) namaz için kamet getirdi. Bu arada heyet üyeleri Rasülullah (s.a.) ile konuşmak istiyorlardı. Peygamberimiz bir müddet onların yanında durdu, sonra geçip öğle namazını kıldırdı. Daha sonra mescidin avlusunda oturdu. Heyet üyeleri, Utârid b. Hâcib'i öne çıkardılar. Utârid, heyet adına bir konuşma yaptı. Allah Rasülü (s.a.) de Sa­bit b. Kays b. Şemmâs'a, cevaben bir konuşma yapmasını emretti. Allah (c.c), heyeti teşkil edenler hakkında şu âyet-i kerimeleri indirdi: "(RasûFüm) Sana odaların arkasından bağıranların çoğu, aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette kendileri için daha iyi olur­du. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."[71]Hz. Peygamber (s.a.) esirle­ri geri verdi. Temîmoğuiiarımn şairi Zibirkân kalktı ve övünerek şu şiiri söyledi:

"Bizler kerim insanlarız, bize denk olacak bir kabile yoktur. Krallar bizden çıkar, mabedler bizimle imar olunur.

Ganimet toplama sırasında kabilelerin çoğunu mağlup ettik. İzzetin -ve kuvvetin- faziletine tâbi olunur.

Biz öyle kimseleriz ki kıtlık vakti, yağmur yağmadığı zaman, İkramda bulunanlarımız -başkalarım- et kebabıyla doyurur.

Şu gördüğün şeylerle, insanların efendileri her bir yöreden bize süratle-gelirler, biz de -getirilen şeyleri yemek olarak- hazırlayıp Allah yolunda in-fak ederiz.

Asaletimizden kaynaklanan bir cömertlikle gelenler İçin semiz, iri hör-güçlü, hastalıksız develeri keseriz ve yiyenlerin hepsi doyarlar.

Herhangi bir kabileye karşı övündüğümüzde, bu övünmeden yararlan­dıklarını, nasiplerini aldıklarım görürsün.

Bu konuda bize karşı övünenleri tanırız ve kavmimiz çeşitli haberler din­lerken geri dönerler.

Biz herkese karşı dururuz ama kimse bize karşı duramaz. Aynı zamanda kendimizi överken yüceliriz."

islâm şairi Hassan b. Sabit kalktı ve irticâlî olarak cevaben şu surem:

"Fihr ve kardeşlerinin önde gelen kişileri, insanlara uyacaktan bir âdeti açıkladılar.

Kalbinde Allah'a karşı takva duygusu bulunanlar ve her türlü hayrı işle­yenler bu âdeti memnuniyetle kabul ederler.

O öyle bir kavimdir ki savaştıkları zaman düşmanlarını zarara sokar, ta­raftarlarına da faydalı olmaya çalışırlar ve olurlar da...

Bu onların cevherlerinde mevcut olan bir haslettir. Biliniz ki hasletlerin en kötüleri sonradan ortaya çıkanlardır.

Diğer insanlardan onların önüne geçenler olursa, onların bu geçişi o kav­min -yani bizim- en basit geçişimizin gerisinde kalır.

İnsanlar savunma sırasında ellerinin tahrip ettiği şeyleri tamir etmezler, tamir ettiklerini de tahrip etmezler.

Eğer başkalarıyla müsabakada bulunurlarsa onları geçerler. Ya da en şe­refli kimselerle boy ölçüşürlerse onlara da galip gelirler.

Çok iffetlidirler. Onların bu iffeti hakkında vahy nazil oîdu. Hiç bir pis­liğe bulaşmazlar. Dünyaya düşkünlükleri de onları kirletmez.

Komşularına ikram ve ihsanda bulunmak hususunda cimrilik etmezler. Dünya hırsından bir pislik de onlara bulaşmaz.

Bir kabileye karşı düşmanlığımızı açığa vurduğumuz zaman, biz o kabi­leye doğru, yavrusunun yaban ineğine doğru yürüdüğü gibi yürümeyiz.

Harbin pençeleri bize ulaştığı ve karşımızdaki ödlekler bu pençelerin tır­naklarından irkildiği zaman biz yüceliriz.

Düşmanlarım kahrederlerse bundan dolayı böbürlenmezler. Kendileri bir felâkete uğrarlarsa bundan dolayı da zillete düşüp paniğe kapılmazlar.

Sanki onlar harpte, ölüm karşılarında çok cılız bir mahluk gibi âcizle-şen, ayaklarının bağ yerlerinde eğrilik bulunan Hüye'deki (Yemen'de arslan-larıyla meşhur bir yer) arslanlar gibidirler.

Gazaplandıkları zaman kendiliğinden sana geleni al. Sakın vermek iste­medikleri şeyi almaya kalkışma.                             

Onlara düşmanlığı terket. Çünkü onlarla savaşmakta üzeri ze hirli otlarla kaplanmış bir şer vardır.

Arzular ve taraftarlar farklılık arzettikleri zaman sen Rasûlullah'ın kendilerine taraftar olduğu kavme ikramda bulun.

Bu övgümü onlara, sevdiği şeyleri vasfetmede gergef işler gibi mahare olan bir dilin kendisine yardımcı olduğu dil hediye etti.

Onlar bütün kabilelerin en faziletlisidirler, ister ciddi olarak konuşsu: ı-lar, isterse alay etsinler (bu hüküm değişmez.)"

Hassan şiirini bitirince Akra' b. Habis dedi ki: 'Bu adam hakikaten ba­şarılı birisi, konuşmacısı bizim konuşmacımızdan, şairi de şairimizden daha kudretli, sesleri de sesimizden gür çıkıyor." Daha sonra oradakilerin hepsi müslüman oldu. Rasûlullah (s.a.) da en güzel hediyeler takdim ederek onları mükâfatlandırdı.                                                                                 

îbn İshak der ki: Temîmoğullan heyeti gelince mescide girdiler ve heyöt-tekiler: "Dışarı çık ey Muhammedi" diye bağırdılar. Bu şekilde bağırmaları Rasûlullah'ı (s.a.) rahatsız etmişti, daha sonra yanlarına gelince de şöyle de­diler: "Seninle Övünme yarışı yapmaya geldik, şairimize ve konuşmacımıza izin ver." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Evet, konuşmacınıza izin verdim, haydi kalksın." karşılığını verince, Utârid b. Hâcib kalktı ve şöyle bir konuşma yaptı: "Bizlere ihsanda bulunan ve bizleri kral yapan Allah'a hamdolsun. O bize hayır işlerde kullandığımız pek çok servet vermiştir. O bizi şark milletlerinin en azizi, en kalabalığı ve savaş için en -kısa zamanda hazırlananı kılmıştır. İnsanlar arasında kim bizim gibidir? İnsanların reisleri ve fazilet sahibi olanları biz değil miyiz?.Kim bizimle övünme yarışını göze alabilecekse bizim saydığımız meziyetlerin benzerlerini saysın bakalım! İste­seydik daha çok şeyler söyleyebilirdik fakat biz, bize ihsan olunan nimetler üzerine sözü uzatmaktan utanırız. Bu sözleri, bizimkine benzer bir sözünüz, işimizden üstün bir işiniz varsa getiresiniz diye söylüyorum." Böylece sözü­nü bitirip oturdu. Daha sonra Rasûlullah (s.a.) Sabit b. Kays b. Şemmâs'a: "Kalk ve cevap ver." diye emretti. O da kalktı ve şöyle dedi: "Gökleri ve yeri yaratan Allah'a hamdolsun. Göklerde ve yerde hükmünü yürüten O'-dur. İlmi, kürsîsini kuşatmıştır. Herşey O'nun ihsânındandır. Sonra bizi hü­kümran kılması da O'nun kerem ve ihsânındandır. O, mahlukatın en hayırlı­sını Peygamber olarak seçmiştir. O Peygamber ki, baba tarafından insanla­rın en şereflisi, insanların en doğru sözlüsü ve ana tarafından en üstünüdür. Allah (c.c.) O'na kitabını indirmiş ve kullan üzerine emîn kılmıştır. O, bü­tün âlemlerin en hayırlısıdır. Sonra O, bütün insanları Allah'a iman etmeye çağırmış, ilk olarak bu davete karşılık vererek iman edenler Muhacirler ol­muştur. Onlar kendi kavminden ve akrabasındandirlar, insanların soyca en şereflisi» simaca en güzeli, iş bakımından en hayırlısı di rlar. Daha sonra Al­lah'ın Rasûlü davet ettiği zaman, yaratıklar içinde bu davete ilk icabet eden biz olduk. Bizler Allah'ın yardımcıları ve Rasûlü'nün her bakımdan destek­çileri olduk, insanlar imana kavuşuncaya kadar onlarla harbe devam edece­ğiz. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne iman ederse, malı ve kanı korunmuştur. Kim küfrüne devam ederse, onunla Allah yolunda sonuna kadar savaşırız. Öyle­lerini katletmek bize göre çok kolaydır. Bu sözümü söyler, erkek-kadm bü­tün müslümanlar için Allah'ın mağfiretini niyaz ederim. Size selâm olsun."

Daha sonra İbn İshak, Zibirkân'ın şiir okumasını ve Hassân'ın daha önce naklettiğimiz beyitlerle ona cevap vermesini zikreder. Hassan sözünü bitirin­ce, Akra' b. Haâbis dedi ki: "Bu adamın konuşmacısı bizim konuşmacımız­dan, şairi de bizim şairimizden daha kudretli, sözleri bizim sözlerimizden da­ha yüce." Daha sonra Rasûlullah (s.a.), herbirine en güzel şekilde ikramda bulundu. [72]


[71] Hucurât, 49/4-5.

[72] İbn Hişâm, es-STre, 2/652-657.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/65-70.