> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi  (Okunma Sayısı 2060 defa)
20 Mayıs 2011, 11:14:40
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 20 Mayıs 2011, 11:14:40 »



D) Hz. PEYGAMBER'IN (s.a.) ELDE BULUNMAYAN MALI SATMAKTAN MEN ETMESİ
KONUSUNDAKİ HÜKMÜ

 

Sünen ve Müsned'de Hakîm b. Hizâm'dan şu hadis nakledilmiştir: Yâ Rasulullah! dedim. Adam bana geliyor ve benden elimde mevcut olmayan bir şeyi satmamı istiyor. Ben de ona satıyor, sonra pazardan satın alıyor (ve ona veriyor)um. Rasulullah (s.a.) bunun üzerine buyurdu ki: "Yanında olmayan şeyi satma"[543] Tirmizî bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

Sünen'de İbn Ömer (r.a.) yoluyla gelen buna benzer bir hadis daha vardır ki mânası şöyledir: "Borç (se^f) ve alış-veriş,. bir satışta iki şart ve teslim alınmayan malın kârı helâl değildir. Yanında olmayan şey de satılmaz."[544]Tirmizî bu hadis için hasen-sahih demiştir.

Her iki hadis de Hz. Peygamber'in (s.a.), kişinin yanında bulunmayan şeyi satmasını yasakladığı konusunda ittifak etmişlerdir. Hz. Peygamber'den (s.a.) bize gelen hadis işte budur. Bu satışta aldatmaca söz konusu olabilmektedir. Çünkü bir insan elinde olmayan belli bir şey satıp sonra da onu almak veya müşterisine teslim etmek için pazara giderse, o malı bulmak ve bulamamak hususunda tereddüde kapılır. Bu da kumara benzeyen bir aldatma sayılmış ve yasaklanmıştır.

Bazı kimseler bu satışın, satılan mal mevcut olmadığı için yasaklandığını zannederek "Mevcut olmayan şeyin satışı sahih olmaz." demişler ve bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.) mevcut olmayan malın satışını yasakladığına dair bir de hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis herhangi bir hadis kitabında görülmemiştir. Gözüken şu ki bu hadis yukarıdaki hadisin mânâ ile rivayet edilmesinden ibarettir. Ancak o hadisle bunun aynı manâya geldiğini zannedenler hatâ etmişlerdir. Hakîm ve İbn Ömer (r.a.) yoluyla rivayet edilen hadiste satışı yasaklanan şeyin gayr-ı mevcut olması gerekmez. Şayet gerekiyorsa o da gebe hayvanın karnındaki yavrunun yavrusunu satmak gibi hususî bir gayr-ı mevcuttur ki, vücut bulması konusunda tereddüd ve dolayısıyla bir aldatma vardır.

Mevcut olmayan şey (yânî ma'dûm) üç kısımdır: Zimmette vasfedilmiş, nitelikleri belirlenmiş olan ma'dûm. Her ne kadar Ebû Hanife âkit esnasında genel anlamda vücut bulmuş olması gibi bir şart koşuyorsa da, bunun satışı ittifakla caizdir. İşte bu selemdir ki, ileride inşallah zikredilecektir.

İkincisi: Mevcuda tâbi olan ma'dûm. Ma'dûm olan kısım mevcuttan çok olsa da sonuç değişmez. Bu da iki çeşittir. Bu çeşitlerden birinde ittifak, diğerinde ihtilâf edilmiştir. İttifak edilen çeşit, bir meyve ağacından tek bir meyvenin ortaya çıkmasından (büdüvvü salâhı) sonra o meyvelerin satılmasıdır. İnsanlar bu sınıfın satışının caiz olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Bunlardan bir tanesinin ortaya çıkması halinde diğer meyveler akit esnasında henüz ortada olmasalar da satış caizdir. Ancak bu satış ortaya çıkan meyveye tâbi olarak gerçekleşmiştir. Bazen ma'dûm mevcuda bitişik olabileceği gibi, bazen de ayrı ayrı bulunabilir ve bazdan henüz yaratılmamış olabilirler.

ihtilâf edilen, içlerinden bazıları olgunlaştığı zaman karpuz ve acur gibi şeylerin satılmasıdır. Bu konuda iki görüş vardır: Birincisi: Bostan tarlasını toptan satmak caizdir. Müşteri ise âdet olduğu gibi mahsul olgunlaştıkça parti parti alır. Bu durum bir meyvenin ortaya çıkmasından sonra hepsinin satılması gibidir. îki görüş içerisinde sahih olan ve ümmetin uygulamaya esas aldığı görüş budur ki, bundan müstağni kalmalan mümkün değildir. Ne Kur'an ne hadis ne icmâ ne de sahih bir kıyas bu uygulamayı yasaklamıştır. İmam Mâlik ve Medine ehli ile iki içtihadından birine göre İmam Ahmed, bu görüşü benimsemişler.

Şeyhülislâm İbn Teymiye de bu görüşü tercih etmiştir.

Toptan satılmasına karşı çıkıp, parti parti satılmasının gerektiğini söyleyenlerin bu sözü hem din hem de örf açısından sağlıksızdır ve uygulaması da genellikle imkânsızdır. Mümkün olsa bile büyük güçlüklerle karşılaşılır. Bu da anlaşmazlığa ve kavgaya yol açar. Müşteri büyük küçük hepsini almak ister, özellikle küçükler büyüklerden daha güzelse onlan bırakmak istemez. Satıcı ise buna razı olmaz. Bu konuda geçerli olan bir örf de yoktu. Bazen tarla çok büyük olur ve müşteri olmuş mahsulü tüketemeden yeni bir parti ortaya çıkabilir ve satılan kısımla yeni yetişen birbiriyle kanşabilir, arasını ayırmak da güç olur. Aynı zamanda tarla sahibinin her istediği zaman müşteri bulması ve sözleşme yapması da çok güç bir iştir. Böyle olan bir uygulamayı şeriat emretmez. Zira bu ne mümkündür, ne de meşrudur. Şayet insanlar buna zorlansalar mallan bozulmaya, menfaatleri muattal kalmaya mahkûm olur. Sonra bu uygulama her bakımdan birbirinin aynı olan iki grubu farklı muameleye tâbi tutmak demektir. Acur gibi şeylerin ortaya çıkması meyvelerin ortaya çıkması gibidir. Diğer kısımların sonradan yetişmesi her iki grup için de aynıdır. Henüz yaratılmamış olanı yaratılmış olana tâbi kılarak değerlendirmek her iki grup için de birdir. Bütün bunlara rağmen iki grubun arasını ayırmak birbirinin aynı olan iki şeyin arasını ayırmak gibidir.

Parti parti satılmasının hem güç hem de fasit bir yol olduğunu gören bu şahıslar derler ki: Bu olumsuzluklann giderilmesinin yolu mahsulü aslı ile (yani kökleriyle) birlikte satmaktır. Onlara denir ki: Size göre toptan satış fasit ise, bu satış mevcut olmayanı satmak demekse ve aldatmaya yol açıyorsa, hiçbir kıymeti olmayan köklerin satışıyla bu olumsuzluk giderilemez. Kıymetinin olduğu söylense bile, mahsûle ödenen paraya nisbetle çok azdır. Müşterinin kökleri almak gibi bir maksadı da yoktur. Bunun için para da ödemez. Sonra kökleri satmanın her iki tarafa sağladığı yarar nedir ki, böyle bir şart koşulsun. İncir ve dut gibi, zaman içerisinde peyderpey olgunlaşan meyveleri köküyle —ki bunlar işe yarar— satma gibi bir şart bulunmadığına göre, acur ve karpuz gibi şeyleri hiç işe yaramayacak kökleri ile beraber satmak nasıl şart koşulabilir. Burada amaç ma'dûm olanı mevcut olana tâbi kılarak satmaktır. Ma'dûmun herhangi bir tesiri yoktur. Bu tıpkı kiralama konusunda, menfaat üzerine yapılan akit gibidir. Akit konusu olan menfaat henüz ortada yoktur. Çünkü o menfaatin bir defada vukubulması mümkün değildir. Şeriatların temelinde kulların menfaat ve maslahatlannın gözetilmesi ve kendileri için mutlaka gerekli olan şeylerin kısıtlanmaması vardır.   Onların maslahatları,   ancak böyle  olursa tamamlanır.

Üçüncüsü: Hâsıl olup olmayacağı bilinmeyen, satıcısının da bu konuda emin olamadığı ve müşterinin durumunu tehlikeye sokacak olan ma'dûmdur. Şârl'ln satışını yasakladığı sınıf budur, ama bu yasaklama ma'dûm olması dolayısıyla değil, aldatmaca bulunması dolayısıyladır. Hakîm b.  Hizam ile İbn Ömer (r.a.)  hadisinde zikredilen şekil bu gruptandır. Satıcı elinde olmayan ve teslim etmeye imkan bulamayacağı bir malı. onu pazardan alıp müşteriye teslim etmek düşüncesiyle satarsa, bu kumara benzer ki, iki tarafın da böyle bir sözleşmeye ihtiyacı yoktur. Dişi devenin karnındaki yavrunun yavrusunu satmak da bu sınıftandır. Bu yasaklama sadece yavrunun yavrusuna has değildir. Şayet devenin, ineğin veya cariyenin karnındaki yavruyu da satsa, cahiliye âdetlerinden olan bir satış olur. Bir grup âlim selem satışının elde olmayan şeyin satışının yasaklanmasından tahsis edildiğini zannetmişlerse de öyle değildir. Çünkü selem zimmette garanti edilen, sabit olan ve yerinde teslimine imkân bulunan bir satıştır. Bu satışta bir aldatmaca veya tehlike sözkonusu değildir. Bilâkis bu, malı, müsellem ileyhin zimmetinde kılmaktır ki, onun da yeri geldiğinde o malı vermesi vaciptir. Bu bir mânada malın karşılığı olan parayı müşterinin zimmetinde bekletmek gibidir. Birinde garantili olan para müşterinin zimmetinde, diğerinde de garantili olan mal satıcının zimmetinde bulunmaktadır. Elde olmayan şeyi satmak başka, bu ise daha başka şeylerdir. Şeyhimizin bu hadis üzerinde faydalı bir açıklamasını görmüştüm. Burada onu naklediyorum: Şeyhimiz İbn Teymiye der ki: Bu hadis üzerinde çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre bu hadisten maksat bir kimsenin başkasına ait olan muayyen bir malı satması, sonra o malı sahibinden alarak müşteriye teslim etmesidir. Buna göre hadisin mânası:  "Mal olarak yanında bulunmayan  şeyi  satma." demek  olur.   Bu  tefsir  İmam  Şafiî'den nakledilmiştir. İmam Şafiî, peşin olan selemi caiz görmüştür. Bazen müsellem ileyhin elinde satmış olduğu şey bulunmayabilir. İmam Şafiî, bunu malların (a'yân) satışına hamletmiştir ki, zimmetteki satış ister peşin, ister veresiye olsun o satış içinde değerlendirilmesin.

Başkaları ise derler ki: Bu görüş çok zayıftır. Çünkü Ha*kîm b. Hizam başkasına ait olan bir malı satmıyordu ki, sonra gidip ondan satın alsın. Kendisine gelenler de filanın evini veya kölesini istiyoruz, demiyorlardı. Yapılan şu idi: İnsanlar geliyor ve şöyle şöyle bir yiyecek veya elbise istiyoruz, diyorlardı. O da: Olur, vereyim, diyor, satışı yapıyor ve şayet istenen mal kendisinde yoksa gidip başkasından alıyordu. Uygulama böyle idi. Bu sebeple demişti ki:  "Bana gelip, bende olmayan malı istiyorlar." Yoksa "Benden, başkasına ait olan malı istiyorlar." dememiştir. İsteyen, muayyen bir mal değil, o cinsten herhangi bir mal istemektedir ki, yenilecek, giyilecek ve binilecek şeyler için o cinsten bir mal istemek o gün için geçerli olan âdetlerdendi. Alıcının maksadı ister aynısı, ister daha iyisi olsun belli bir şahsa ait mala sahip olmak değildir. Bu yüzden İmam Ahmed ve bir grup âlim ikinci görüşü benimseyip şöyle demişlerdir: Hadis, umûmî olarak elde olmayan bir şeyin zimmette satışından yasaklanmasını gerektiriyor. Bu duruma göre, bir kimsenin, yanında olmayan malı, selem akdi ile satması da yasaktır. Ancak ecelli selemin caiz olduğuna dair hadisler vârid olmuş ve bu hüküm peşin ı selem için geçerli kalmıştır.

Üçüncü görüş —görüşlerin en a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi
« Posted on: 24 Nisan 2024, 10:00:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi rüya tabiri,Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi mekke canlı, Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi kabe canlı yayın, Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi Üç boyutlu kuran oku Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi kuran ı kerim, Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi peygamber kıssaları,Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesi ilitam ders soruları, Peygamberimizin elde bulunmayan malı satmaktan men etmesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes