> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Zadul Mead > Taif gazasındaki fıkhî hükümler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Taif gazasındaki fıkhî hükümler  (Okunma Sayısı 755 defa)
03 Temmuz 2011, 09:38:38
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 03 Temmuz 2011, 09:38:38 »



B) TÂÎF GAZASINDAKİ FIKHÎ HÜKÜMLER

 
1— Tâif Gazasındaki Fıkhî Hükümler:

 

Bu olayda fıkıhla ilgili olarak şu hükümler bulunmaktadır:

1— Haram aylarında savaşmak caizdir, önceden haram olan bu hüküm neshedilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.), Medine'den Mekke'ye doğru hareket ettiğinde Ramazan ayının sonlarıydı, yani Ramazan'dan on sekiz gün geç­mişti. Bunun delili ise Ahmed b. Hanbel'in Müsnedm&e İsmail—Halid el-Hazzâ'—Ebu Kılâbe—Ebu'l-Eş'as aracılığıyla Şeddâd b. Evs'ten naklettiği şu hadistir: Hz. Peygamber (s.a.) ile birlikte fetih yılında Bakî' denilen yerde Ramazan'ın on sekizinci günü hacamat yapan bir adama rastlamıştık. Rasû­lullah (s.a.), elimi tutarak: "Hacamat yapan ve yaptıranın orucu bozulur." buyurdu.[57] Bu rivayet, Ramazanın onuncu günü çıkıldığını bildiren rivayet­ten daha sahihtir ve bu rivayetin isnadı Müslim'in şartlarına göredir. Müslim bu isnadla rivayeti "Muhakkak ki Allah ihsanı herşeyde farz kılmıştır." ha­disinde zikretmiştir[58]

Peygamberimiz (s.a.) Mekke'de on dokuz gün kalmış ve namazlarını kı­saltarak kılmıştır. Sonra Hevâzin üzerine yürümüş, daha sonra da Tâif üze­rine yönelmiştir. İbn İshak'a göre yirmi küsur gün, İbn Sa'd'a göre ise onse-kiz gün Tâif'İ kuşatma altında tutmuştur. Mekhûl, kuşatma süresinin kırk gün olduğunu söyler.[59] Düşünüldüğünde görülecektir ki, kuşatmanın bir kıs­mının mutlaka Zilkade ayında olması gerekir. Fakat şöyle de düşünülmesi mümkündür: Savaşa ancak Şevval ayında başlanmış, daha sonra haram ayı olan Zilkade ayı girdiği halde savaş kesilmemiştir. Böyle de olması mümkün iken, savaşın haram ayında başladığını nereden biliyorsunuz? Bir konuya baş­lamakla, başlanmış bir işi devam ettirmek arasında fark vardır.

2— Mü'min bir erkek hanımıyla savaşa gidebilir. Zira Hz. Peygamber (s.a.), bu seferde hanımlarından Ümmü Seleme ile Zeyneb'i de yanma almış-

3— Savaşa fiilen iştirak etmeyen kadınların ve çocukların ölümüne se-"bebiyet verse bile, kâfirlere karşı mancınıkla atış yapmak caizdir.

4—Kâfirleri maddeten ve manen çökerteceği anlaşıldığı takdirde onlara ait ağaçlan kesmek caizdir. Zira onları en çok kahreden bu davranıştır.

5—  Müşriklerden kaçıp müslümanlara sığınan köle hürriyetine kavuş­muş sayılır. Saîd b. Mansûr, İbn Abbas'tan naklettiği bir hadiste şöyle de­mektedir: "Rasûlullah (s.a.) köieler efendilerinden önce geldikleri zaman onları azad ederdi. "[60]

Yine Saîd b. Mansûr'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.), köle ve efendisi hakkında iki şekilde hüküm vermiştir: Birincisi: Köle, efendisin­den önce dârulharbden çıkmış ise, onu azad etmiştir. Sonradan efendisi dâ-rulharbden çıkıp gelse de köleyi ona iade etmemiştir. İkincisi: Efendi önce çıkar, köle de daha sonra çıkarsa köle efendisine iade edilirdi.

Şâ'bî, Sakîf kabilesinden birinin şöyle dediğini nakleder: Hz. Peygam-ber'den (s.a.) Ebu Bekre'yi bize iade etmesini istedik. Ebu Bekre bizim köle-mizdi ve Rasulullah (s.a.) Taîf'i kuşatırken gelip müslüman olmuştu. Rasu­lullah (s.a.) onu bize geri vermeyi reddetti ve dedi ki: "O, önce Allah'ın, sonra Rasûlü'nün azathsıdır."[61]

İbn Münzir der ki: "İlim erbabının tamamı bu görüştedir."

6— İmam (kumandan) bir kaleyi kuşatıp fethine muvaffak olamazsa ve müşlümanların maslahatını da geri çekilmekte görürse, çekilebilir, kuşatmaya devam etmesi gerekmez. Ancak kuşatmanın devamında daha büyük mas­lahat söz konusuysa o durumda sabredip dayanmaları gerekir.

6— Rasulullah (s.a.) Mekke'ye girmek niyetinde olduğu için Cirâne'de umre niyetiyle ihrama girmiştir. Böylelikle Tâif'ten veya daha sonra gelen (Ci-râne'den önceki) yerlerin birinden yola çıkan kimsenin Cirâne'de ihrama gir­mesi sünnet olmuştur. İlimden nasip almamış birçok kimsenin Mekke'den çıkıp Cirâne'de umre niyetiyle ihram giymesi konusuna gelince, bu durum Rasu­lullah (s.a.) ve ashabından hiç birinin yapmadığı, ilim erbabından hiç kimse­nin de hoş karşılamadığı bir husustur. Bunu ancak avam sınıfı yapmış ve bu hareketleriyle de Rasûlullah'a (s.a.) uyduklarım iddia etmişlerse de bu iddia­larında yanılmışlardır. Zira O Tâif'ten Mekke'eye girerken ihrama girmiştir, yoksa ihrama girmek niyetiyle Mekke'den çıkıp Cirâne'ye gitmemiştir. Bu iki durum birbirinden tamamen farklıdır. Başarı Allah'tandır.

8— Allah (c.c), Peygamberinin (s.a.) Sakîf kabilesini hidayete ulaştır­ması hususundaki duasını kabul buyurmuştur. Halbuki onlar Rasûlullah'a (s.a.) karşı savaşmışlar, ashabından bir grubu öldürmüşler, aynı zamanda on­ları Allah'ın dinine davet etmesi için gönderdiği elçisini de öldürmüşlerdi. Ama bütün bunlara rağmen Hz. Peygamber (s.a.) onlara dua etmiş, beddua etme­miştir. Bu, tamamiyle O'nun sınırsız merhameti ve sonsuz muhabbetinin ke-mâlindendir.

9— Ebu Bekir Sıddîk'm (r.a.) Rasûlullah'a (s.a.) duyduğu sevginin ke­mâli, her vesileyle O'na yakınlaşmayı hedef alması ve mümkün olan her yol­la O'na duyduğu muhabbeti duyurması. Bu yüzdendir ki, Hz. Ebu Bekir, Mu-ğîre'den Tâif'ten gelen heyetin geliş müjdesini Rasûlullah'a (s.a.) götürmeyi kendisine bırakmasını, böylece O'nu müjdeleyen ve dolayısıyla sevindirenin kendisi olmasını istemişti. Bu hâdise; bir'kişinin mü'min kardeşinden, kişiyi Allah'a (c.c.) yaklaştıracak fiillerden birini yapma hususunda kendisine ön­celik vermesini isteyebileceğini, kardeşinin de diğerini kendi nefsine tercih ede­rek önceliği ona vermesinin caiz olduğunu ortaya koyar. Bazı fakihlerin; "İtaat ve ibâdet kasdıyla yapılan işlerde başkalarını öne geçirmek, onları kendi nef­sine tercih etmek caiz değildir." şeklindeki sözleri doğru değildir. Hz. Aişe (r.a.), evinde Rasûlullah'ın (s.a.) yanma defnedilmesi hususunda Ömer b. Hat-tâb'ı kendi nefsine tercih etmiştir. Hz. Ömer bunu istemiş ve ne onun isteme­si, ne de Hz. Âişe'nin ikramda bulunarak hakkını ona vermesi mekruh gö­rülmüştür. Bu duruma göre bir mü'min diğerinden mescidde birinci saftaki yerini kendisine vermesini isterse, ne onun istemesi, ne de diğerinin vermesi mekruhtur. Buna benzeyen diğer konularda da hüküm böyledir. Kim sahabe-i kiramın hayatım öğrenir ve üzerinde düşünürse, onların bu konuda hiçbir hoşnutsuzluk göstermediğini ve böyle bir teklif karşısında çekingen davranma­dıklarını görecektir. Bu bir kerem ve bir cömertlikten, rnü'min kardeşini se­vindirmek, kadrini yüceltmek, kendinden isteneni vermek ve onu hayra teş­vik etmek için nefsine en sevimli gelen konularda bile onu kendisine tercih etmekten başka ne olabilir? Muhtemeldir ki şu saydığımız güzel huylardan her birinin sevabı, işlenecek o taat ve ibadetin sevabından daha fazladır. Bu durumda başkasını kendisine tercih eden bir (mânevi) ticarette bulunmuş, tâat ve ibadet hakkını verip karşılığında kat kat fazlasını almıştır. Bu esasa göre yanında suyu bulunan bir kimsenin bu suyu abdest alması için arkadaşına verip, (ikisinden biri teyemmüm yapacaksa) kendisinin de teyemmüm yap­masında bir mâni yoktur. O, bu durumda kardeşini kendi nefsine tercih et­miş ve böylece hem o güzel davranışının sevabını kazanmış, hem de toprakla temizlik sağlamanın faziletini elde etmiştir. Bu durumu ne Kur'an, ne sün­net, ne de üstün ahlâk prensipleri men eder. Yine bu esasa göre, bir grup ara­sında susuzluk had safhaya gelmiş, ölümü yakînen hissetmeye başlamışken, bazılarının yanında bulunan bir parça suyu bir diğerine vererek kardeşini kendi nefsine tercih ederken kendisi vefat etmişse bunda bir beis yoktur ve o kim­seye "nefsinin katili oldu, haram fiil işledi" denemez, bilakis bu davranış, cömertliğin ve lütufkârlığın zirvesidir. Cenab-i Hakk'ın da buyurduğu gibi: "Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları öz canlarına tercih ederler."[62] Böyle bir olay bizzat ashabtan bir grubun, Şam'ın fethi sırasında başından geçmiş ve bu onların faziletlerinden sayılmıştır. Üzerinde ittifak edilmiş veya âlimler arasında ihtilâf olunmuş bir ibadetin sevabım ölüye hediye etmek, ba­ğışlamak, sevabından istifade hususunda ona öncelik vermek, onu kendi nef­sine tercih etmek değil midir? İşte bu, aynen tâat ve ibadette başkasını kendi nefsine tercih gibidir. Bir fiili yapmak hususunda başkasını kendisine tercih etmek ile, o fiili yapıp sevabım başkasına bağışlamak suretiyle onu kendi nef­sine tercih etmek arasında ne fark vardır? Başarı Allah'tandır.

10— Yıkmaya ve ortadan kaldırmaya muktedir hale geldikten sonra şirkle ve tâğutlarla ilgili herhangi bir yeri bırakmak caiz değildir. Çünkü onlar küf­rün şiarı, sembolü, İslâm'da hoş görülmeyen şeylerin en büyüğüdür. Böyle yerleri yıkmaya gücü yetecek birinin yıkmayıp öylece bırakması kesinlikle caiz değildir. Kabirlerin üzerine yapılan, insanların Allah'ı (c.c.) terkedip onları tapılacak putlar ve tâğutlar olarak kabul ettikleri yerlerin de hükmü budur. Tazimle ve bereket umarak yanına varılan, adak adanan, öpülen taşlardan da herhangi birini yıkmaya kudreti bulunduğu halde onu yeryüzünde bırakmak caiz değildir. Bu çeşit taşların çoğu eski putlardan Lât, Menât ve üçün­cüleri olan Uzzâ'nm yerini tutmuşlardır. Bunların sebep oldukları şirk ise daha-büyüktür. Yardım Allah'tandır.

O günkü putlara tapanlardan hiç kimse, o putların yaratan, rızık veren, öldüren ve dirilten varlıklar olduklarına inanmıyorlardı. O putların yanında ve putlara karşı yaptıkları şey, bugünkü müşrik kardeşlerinin kendi putları­nın yanında yaptıklarından ibaretti. Böyle yapanlar kendilerinden öncekile­rin sünnetine tâbi olmuş, onların yolunu adım adım izlemiş ve her konuda karış karış, kulaç kulaç onlara uymuşlardır. İlmin ortadan kalkması, cehale­tin açığa çıkması yüzünden şirk, bir çoklarına galip gelmiştir. Bunun sonucu maruf münker olarak, münker de mâruf olarak, sünnet bid'at diye, bid'at da sünnet diye ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Taif gazasındaki fıkhî hükümler
« Posted on: 24 Nisan 2024, 19:46:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Taif gazasındaki fıkhî hükümler rüya tabiri,Taif gazasındaki fıkhî hükümler mekke canlı, Taif gazasındaki fıkhî hükümler kabe canlı yayın, Taif gazasındaki fıkhî hükümler Üç boyutlu kuran oku Taif gazasındaki fıkhî hükümler kuran ı kerim, Taif gazasındaki fıkhî hükümler peygamber kıssaları,Taif gazasındaki fıkhî hükümler ilitam ders soruları, Taif gazasındaki fıkhî hükümlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes