๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Zadul Mead => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 07 Haziran 2011, 18:33:55



Konu Başlığı: Su
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 07 Haziran 2011, 18:33:55
85— Mâ , Su:

 

Su hayatın maddesi, içeceklerin efendisidir. Kâinatı oluşturan unsurlar­dan biri hatta aslî unsurudur. Çünkü gökler suyun buharından, yeryüzü kö­püğünden yaratılmış, Allah her canlıyı ondan halketmiştir.           

O gıda verir mi, yoksa sadece gıdaya etki mi eder konusunda iki görüş vardır. Daha önce hangisinin daha üstün olduğunu ve delillerini zikretmiştik.

Su soğuk ve rutubetli özellik arzeder, harareti önler, bedeni ve rutubeti­ni muhafaza eder, çözümlenenlerin yerini doldurur, gıdaları inceltir ve onla­rı damarlara gönderir.

Suyun kaliteli olması için şu on şart aranır:

1.  Rengi son derece saf olmalıdır.                     

2.  Asla kokusu olmamalıdır.

3.  Tadı Nil ve Fırat sulan gibi güzel ve hoş olmalıdır.

4.  Ağırlığı hafif ve İnce kıvamlı olmalıdır.

5.  Kaynak ve aktığı yollar temiz ve güzel olmalıdır.

6.  Kaynağı uzakta olmalıdır.

7.  Güneş ve rüzgâra açık olmalıdır. Yer altında gizli olmamalıdır.

8.  Hareketli ve hızlı akışlı olmalıdır.

9.  Suyu bol olmalı, karışan yabancı maddeleri dışarı alabilmelidir.

10.  Döküldüğü yer de suyun kalitesini bildirir. İyi su ya kuzeyden çıka­rak güneye doğru bir yol almalı, yahut da batıdan doğuya doğru bir mecra izlemelidir.

Bu on vasıf üzerinde düşünecek olursanız, bunların sadece şu dört ne­hirde tam olarak bulunduğunu göreceksiniz: Seyhan, Ceyhan, Nil ve Fırat.

Sahihayn'âa Ebu Hureyre hadisinde Hz. Peygamber (s.a.): "Seyhan, Cey­han, Nil ve Fırat; hepsi de cennet ırmaklarmdandır." buyurmuştur.[283]

Suyun hafifliği, şu üç şey ile anlaşılır: 1) Çabuk soğur, çabuk ısınır. Hi-pokrat: "Çabuk ısınıp çabuk soğuyan su en hafif sudur." demiştir. 2) Tartı ile anlaşılır. 3) Aynı ağırlıkta iki pamuk aynı miktardaki farklı iki su ile ısla­tılır ve iyice kurutulur, sonra tartılır. Hangisi daha hafif ise onu ıslatan su, diğerinden daha hafiftir.

Su, aslî konumunda her ne kadar soğuk ve rutubetli ise de, arızî sebep­lerle bu özelliği değişiklik gösterebilir. Şöyle ki; diğer yönlere kapalı olup sa­dece kuzey rüzgârına açık olan su soğuk olmakla birlikte, içinde biraz da ku­zey rüzgârından almış olduğu kuruluk özelliği gösterir. Diğer yönler için de avnı durum söz konusudur.

Madenler arasından kaynayan su, o madenin özelliğini gösterir ve bede­ne o madenin etkisi gibi etki yapar. Tatlı su, hem hasta hem de sağlıklı kim­selere faydalıdır. Soğuk olanı dalia faydalı ve tatlıdır. Aç karnına içilmesi uygun değildir. Hemen cimadan sonral, uyanır uyanmaz, hamamdan çıktıktan son­ra, meyve akabinde içilmemelidir. Daha önce geçmişti. Yemek üzerine içme­de, eğer bir zaruret varsa, bir sakınca yoktur. Hatta içmelidir, fakat az ve emerek içmelidir. Böyle yaparsa asla zarar vermez. Aksine mideyi güçlendi­rir, şehveti uyandırır, susuzluğu giderir.

Ilık su, şişkinlik yapar ve az önceki zikrettiklerimizin aksi tesirde bulu­nur. Üstünden bir gece geçen su, tazesinden daha iyidir. Daha önce geçti. Soğuk su, içende dışarıdaki faydasından daha çok fayda verir. Sıcak su ise, bunun aksinedir. Soğuk su kan kokuşmalarına, buharların başa doğru yükselmesi­ne karşı fayda verir, kokuşmaları önler; sıcak özellik gösteren mizaç, diş, za­man ve mekânlara uygun gelir; soğuk algınlığı ve şişkinlikler gibi olgunlaşma ve çözümlenmeye ihtiyaç gösteren her duruma karşı zararlıdır. Aşırı soğuk olduğunda dişleri sızlatır; devamlı soğuk su içmek, damar çatlamasına, nez­lelere, göğüs ağrılarına sebep olabilir.

Aşın derecede soğuk ve sıcak su, sinirler ve pek çok organlara karşı za­rarlıdır. Çünkü aşırı sıcak su çözümleyici, aşırı soğuk da yoğunlaştırıcıdır. Sıcak su sert karışımların verdiği yanmaları teskin eder; çözümleyici ve ol-gunlaştıncıdır, artıkları dışarı çıkarır, rutubeî ve ısı verir; içildiği zaman haz­mı bozar; yemeği midenin yüzüne çıkarır ve mideyi gevşetir. Susuzluğu he­men söndürmez, bedeni bıraktırır, kötü hastalıklara sebebiyet verir, pek çok hastalıklara karşı zararlıdır. Ancak yaşlı ve saralılara, soğuk özellikli baş ağ­rısına, göz ağrısına iyi gelir. Haricen kullanılması daha faydalıdır.

Güneş tarafından ısıtılmış su hakkında sahih ne bir hadis ne de bir ha­ber (eser) mevcut değildir. Eski tabiplerden hiç biri de onu hoş görmeyip, kö-tülememişlerdir. Aşırı sıcak su böbrek yağlarını eritir. Gayn harfind^j, yağ­mur sulan hakkında söz edilmişti. (Gays maddesi).                         

a) Kar ve dolu suyu: Sahihayn'da sabit olduğu üzere Hz. Peygamt er çe­şitli münasebetlerle yaptığı duasında: "Allah'ım! Beni hatalarımdan i:ar dolu suyu ile yıka!" buyururdu.[284]                                                 

Kar, mâhiyet itibariyle sert ve dumanlı özellik arzeder. Suyu da aynı şe­kildedir. Hataların, kalbin serinletilmesine, güçlendirilmesine ve sertleştiril-mesine duyulan ihtiyaçtan dolayı kar suyu ile yıkanması talebindeki hikme­tin izahı daha önce geçmişti. Bundan hem bedenî, hem de kalbî hastalıkların zıdları ile tedavi edilmeleri ilkesinin çıkarıldığı yine orada belirtilmişti.

Dolu suyu, kar suyundan hem daha ince hem de daha lezzetlidir. Buz suyu ise, aslı olan su özelliğini gösterir.                                           

Kar, iyilik ye kötülük bakımından üzerine yağdığı dağ ve toprakların özel­liğini kazanır. Hamamdan çıktıktan, cimadan, spordan, sıcak yemekten he­men sonra karlı su içmemek gerekir. Aynı şekilde öksürenler, göğüs ağrısı çekenler, karaciğer zayıflığı olanlar, soğuk özellikli mizaca sahip kimseler de karlı su içmemelidirler.                                                                 

b) Kuyu ve yeraltı boru suları: Kuyu sularının letafeti azdır, yer altı bo­ru suları ise ağırdır. Çünkü kuyu gömüde olup, kokuşmalardan hali değildir. Boru sulan ise hava ile temas halinde değildir, hava ile temas edip üzerinden bir gece geçmedikçe içilmemelidir. En kötüsü de kurşun borularda akıtılan, ya da kuyusu harap olan sulardır. Özellikle toprağı da kötü ise, artık o su korkunç bir veba yuvasıdır.

c) Zemzem suyu: Şerefçe suların efendisi, en büyük ve azametlisidir, ne­fislerin en çok arzuladığı, fiyatça da en yüksek ve en nefis olanıdır. O Cib­ril'in (a.s.) yere ayağım vurması neticesinde Yüce Allah tarafından ilk etapta Hz. İsmail'in su ihtiyacını gidermek için çıkarılmıştır.[285]

Sahih'tt sabit olduğu üzere Hz. Peygamber (s.a.), Kabe ve örtüsü ara­sında Zemzem'den başka azığı olmaksızın geceli gündüzlü kırk gün geçiren Ebu Zer'e: "Şüphesiz o (Zemzem), doyurucu bir yemektir." buyurmuş­tur[286] Başkaları bu ifadeye, "Ve hastalıklara şifadır." sözünü de eklemiş­lerdir[287]

İbn Mâce'de ise Câbir b. Abdillah (r.a.) hadisinde Hz. Peygamber (s.a.): "Zemzem suyu ne niyetle içilirse öyle olur," buyurmuştur[288] Bazıları bu hadisi Muhammed b. el-Münkedir'den rivayet etmekte olan râvi Abdullah b. el-Müemmel yüzünden zayıf bulmuşlardır. Biz, Abdullah b. el-Mübarek'ten rivayet etmiştik. Bu zat hacc ettiğinde Zemzem'e geldi ve: "Ey Allah'ım! İbn Ebi'l-Mevalî, Muhammed b. el-Münkedir'den, o Câbir'den (r.a.), o da Pey-gamber'inden (s.a.): 'Zemzem suyu ne niyetle içilirse öyle olur' buyurduğu­nu naklediyor. Ben onu kıyamet gününün susuzluğunu gidermesi için içiyo­rum." dedi. İbn Ebi'l-Mevâlî sikadır. Şu halde hadis hasendir. Bazıları o ha­disi sahih bulurken, bazıları da mevzu saymışlardır. Her ikisi de tahkiksiz söylenmiş sözlerdir.

Bizzat kendim ve daha başkaları Zemzem ile şifa bulmayı tecrübe etmiş ve şaşılacak tesirlerini görmüşüzdür. Ben çeşitli hastalıkların şifasını onda ara­dım ve Allah'ın izni ile iyileştim. Pek çok sayıda kimselerin yarım ay boyunca, daha az veya daha çok müddetle sadece onunla gıdalandıklarım, hiçbir açlık hissetmediklerini, insanlarla birlikte onlardan biri gibi tavaf ettiklerini müşahade etmişimdir. Biri bana tam kırk gün Zemzem'le idare ettiğini, bu arada eşi ile cima edebilecek, oruç tutup defalarca tavaf edebilecek gücünün bulunduğunu söylemiştir.

d) Nil suyu: Cennet nehirlerinden birisidir. Kaynağı Habeş ülkesinin en uzak noktalarında, Kamer dağlarının arkasındadır. Orada yağmur suları top­lanır, seller birbirini destekler ve böylece Allah NiFi çöl bir toprak üzerinden Kuzey'e doğru sürükler. Onunla ekin çıkarır, ondan insanlar ve hayvanlar yerler. Yüce Allah'ın Nü'i akıttığı topraklar çöl topraklarıdır, katıdır; nor­mal yağmur yağacak olsa onunla o toprağın suya kanması ve bitki bitirmesi mümkün değildir. Normalin üstünde yağacak olsa bu kez de, evler barklar, orada meskûn olanlar zarar görecek ve yaşama düzeni bozulacak, hayat yü­rümeyecekti. İşte bu yüzden Allah yağmuru tâ uzak yerlere indirdi, sonra bu yağmurları büyük bir nehirde buralara akıttı. Yüce Allah onun taşmasını belli vakitlerde ve ülke topraklarının yeterli düzeyde sulanabileceği bir miktar ve keyfiyette ayarladı. Bütün toprakları suya iyice kandırdığı zaman azalması ve yatağına çekilmesi için izin verdi. Böylece ekim yapılabilmesi imkânı doğ­du ve istifade tamamlandı.

Nil suyunda, az önce zikredilen, kaliteli bir suda bulunması gereken on vasıf da bulunmaktadır. Böylece o, en latif, en hafif, en tatlı ve en hoş sular­dan biri olmaktadır.

e) Deniz suyu: Hz. Peygamber'in (s.a.) deniz hakkında: "Onun suyu te­mizdir; ölüsü de helaldir. "[289] buyurduğunu biliyoruz. Yeryüzünde gerek in­sanların gerekse hayvanların hayatlarının düzenli ve menfaatlerinin tamam olması için Yüce Allah denizleri acı ve tuzlu kılmıştır. Çünkü denizler daimi ve durgundurlar; içerisinde pek çok canlılar yaşar. Bunlar orada çoğu kez ölürler ve gömülmezler. Eğer bu durumda deniz suyu tatlı olsaydı, devamlılı­ğı ve içerisinde hayvanların ölmesi sebebiyle bozulur ve kokuşurdu. Dünya­mızı saran hava tabakası bundan etkilenir ve o da kokuşur, fesada uğrar; ne­ticede bütün dünya fesada giderdi. Yüce Allah'ın herşeyi yerli yerinde yara­tan hikmeti, denizlerin tuzla gibi şayet dünyadaki bütün İaşeler, pis kokular, ölüler içerisine atılacak olsa bozulmayacak, değişmeyecek şekilde kalmasını gerektirdi; yaratıldığından kıyamete dek kalmasına rağmen kokuşmamasını gerektirdi ve denizler öyle yaratıldı. Bu denizlerin tuzlu olmasını gerektiren gâî sebebidir. Onun fiilî olarak tuzlu olmasını intaç eden etkin sebep de, zenininin tuzlu ve çorak olmasıdır.

Deniz suyu ile yıkanmak, deride bulunan pek çok afetlere karşı faydalı­dır. İçmek dahili ve harici zararlara sebep olur. Çünkü karnı bırakır, zayıfla­tır, kaşıntı ve uyuz doğurur, şişkinlik ve susuzluk meydana getirir. Deniz su­yunu içmek zorunda kalan kimseler için, zararını giderme amacı ile yapabile­ceği bazı yollar vardır:

Bunlardan birisi şöyledir; Deniz suyunu tencereye koyar, tencere üzeri­ne kamışlar uzatır, onların üzerine de kabartılmış yeni yün koyar. Sonra ten­cerenin altını yakar. Buharlaşıp da yün buhara doyduğu zaman alır ve bir kap içerisinde sıkar ve bunu defaatle yapar. Yünde tatlı su buharı toplanır, tencerede ise acı kısım kalır.

İkinci bir yol: Sahilde genişçe bir çukur kazar ve deniz suyu onun içerisi­ne sızar; sonra kazdığı çukura yakın ikinci bir çukur kazar ve birinci çukur­daki su oraya sızar. Sonra üçüncüsünü kazar. Su tathlaşıncaya kadar böyle yapar.

Bulanık suyu içmek zorunda kalan bir kimse şöyle bir çareye başvurma­lıdır: Bulanık su içerisine kayısı çekirdeği veya abanoz (sâc) ağacından bir parça atılır veya alevli ucu yanan bir odun, içerisine sokularak söndürülür, yahut kilermeni veya buğday kavutu atılır. Çünkü bu durumda suyun bula­nıklığı dibine çöker ve su durulur. [290]


[283] Müslim, 2839. Buharı bu hadisi tahric etmemiştir. Müellifin ona olan isnadı hatalıdır.

[284] Daha önce geçmişti. Buharı, 10/89; Müslim, 598.

[285] Bk. Dârakumî, 2/289; Hâkim, 1/473. Müslim, 2473.

[286] Müslim 2473

[287] Bezzâr, Beyhakî, 5/148; Tayalisî, 2/158; Taberanîgibi. İsnadı sahihtir. Bk. Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 2/133; Heysemî, Mecmau'z-Zevâİd, 3/286.

[288] İbn Mâce, 3062; Ahmed, Beyhakî, 5/148. Tirmizî (963) ve Beyhakî (5/202) Hz. Âişe'-den, kendisinin zemzem suyu taşıdığını, Hz. Peygamber'in de zemzem suyu taşıdıklarını anlattığını rivayet ederler. Buharî, et-Tarihu'l-Kebîr'Ğz (3/189) Hz. Âişe'nin şişeler İçe­risinde zemzem suyu taşıdığını rivayet eder ve onun şöyle dediğini nakleder: "Hz. Pey­gamber (s.a.), matara ve kırbalarla onu taşır, ondan hastaların üzerine döker ve onlara içirirdi."

[289] Daha önce geçti. Hadis sahihtir. Bk. Habat Seriyyesi, 3/437-441.

[290] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/101-106.